31 Ekim 2010 Pazar

Nihayet Galibiyet!!!

Başlıktaki "nihayet" erkek voleybol takımından ziyade sezon başından beri gittiğim hiçbir maçta galibiyet yüzü göremeyen kendim için. Kayseri deplasmanıyla başlayan, Beşiktaş, Ziraat Bankası, Galatasaray derken devam eden şanssızlık bu maçla birlikte son bulmuş oldu. Her ne kadar karşılaşma beklediğim kadar kolay geçmediyse de geçtiğimiz haftaki İBB maçının yaraları sarmamız açısından önemli bir galibiyet aldık.

İvan'ın yokluğunda mücadeleye Arslan, Marshall, Kemal, Ersin, Coskovic, Emre ve libero Serkan ile başladık. Burada anlam veremediğim konu neden Geriç'le maça başlamadığımız kaldı ki maçın ilerleyen dakikalarında da çok az süre aldı Sırp oyuncu. Madem Geriç'e bu kadar az dakika vereceğiz İvan gibi bir yıldızı -tabi bir sakatlığı yoksa- neden kenarda oturtuyoruz? İlk sete hızlı başlayan taraf Ankara ekibi oldu ancak setin sonlarına doğru oyunu dengeleyip seti 22-25 kazanmayı bildik. 2. sette diğer setlere göre nispeten daha az zorlanarak 20-25'lik skorla durumu 0-2'ye getirdik. Maçın son seti ise yine çekişmeli bir mücadeleye sahne oldu ve 25-27'lik skorla noktalandı. Maç genelinde takımın iyi manşet alamaması, blok tutamaması ve servislere yüklenildiğinde hatalar yapılması dikkat çeken noktalardı. Takımın istenilen seviyede olduğunu söylememiz güç ama önceki yıllardan da bildiğimiz bir şey var ki o da bu takımın geç form tuttuğu.

Bu arada son olarak henüz yeni bir salon olmasına rağmen Başkent Voleybol Salonu'nun tavanının maç boyunca akması ve sürekli zeminin belli bir kısmının silinmek zorunda kalması olumsuz bir konuydu. Zaten bu salonla ilgili en sevdiğim şey kafeteryasındaki ve ilk olarak Süper Kupa maçında keşfettiğimiz kaşarlı tost - şimdiye kadar yediğim en başarılı tost diyebilirim- yolunuz düşerse tavsiyemdir mutlaka deneyin...

29 Ekim 2010 Cuma

Euroleague'de Deplase Keyifler...

Dün gecenin ilk mücadelesinde erkek basketbol takımımız Zagrep deplasmanındaydı. Euroleague'deki ilk maçından galibiyetle ayrılan Fenerbahçe adına Barcelona ve Siena maçları öncesinde gruba 2'de 2 ile iyi bir başlangıç yapmak önem taşıyordu. Elbette ki bu maçın Hırvat oyuncular Ukiç, Tomas ve ilk koçluk deneyimini Cibona ile yaşayan koç Neven Sphaija açısından ayrı bir önemi vardı. Maç genelinde başabaş bir oyun oynansa da maçın son anlarını iyi oynayarak maçı 68-73 kazanmayı bildik. Rakipte beklenildiği üzere Bogdanoviç ve Stipçeviç ön plana çıkarken takımımız adına Ukiç ve Kinsey performansları ile dikkat çeken isimlerdi.
Erkek takımının maçının bitmesiyle yeni istikametimiz FBTV oldu. Euroleague'de ilk karşılaşmasına çıkan kadın basketbol takımımız Madrid deplasmanında Rivas Ecopolis karşısındandaydı. Maça iyi başlayan İspanyol ekibi farkı bir ara 12 sayıya kadar çıkardıysa da ilerleyen dakikalarda önce maça ortak olduk ve daha sonra da maçın 3.periyotunda öne geçmeyi başardık. Oyuna maçın başından beri ağırlığını koyan Nevriye ve Penny'e son periyotta Taurasi'nin performansı da eklenince maçı 82-91 kazanmayı başardık. Hiç şüphesiz bu üçlünün 77 sayı-23 ribaund-8 asistlik rüya gibi katkısı maçın kazanılmasında en büyük rolü oynadı. Madrid ekibi ise maç genelinde içeriden Paris ve Bonner, dışarıdan ise Valdemoro ile etkili olduysa da bu oyuncuların çabası maçı kazanmalarına yetmedi.

Kadın basketbolcularımız Euroleague 2. maçında 3 Kasım çarşamba günü Caferağa'da bir başka Hırvat takımı Gospic Crotia'ı ağırlarken, erkek basketbolcularımız gruptaki 3. maçında perşembe günü Palau Blaugrana'da grubun ve Euroleague'in favorisi Barcelona ile karşılaşacak.

26 Ekim 2010 Salı

Kara Pazar...

Kabus gibi bir pazar gününü geride bıraktık. Derbi muhabbetlerinden fırsat bulup erkek voleybolcuların ve kadın basketbolcuların mücadelelerini takip edemediysek de aldıkları sonuçları öğrenmek üzülmemiz için zaten yeterliydi. Marshall'lı ve Ivan'lı takımın İBB'ye yenilmesine şaşırmadıysam da daha bir kaç gün önce derbi mücadelesinde Galatasaray'ı darmadağın eden kadın basketbolcuların deplasmanda Kayseri Panküp'e yenilmesi benim için çok büyük sürpriz oldu. Bu maçla ilgili en çok dikkatimi çeken nokta haftaiçinde de istenilen performansı gösteremeyen Taurasi'nin 0/7 iki sayılık ve 0/8 üç sayılık olmak üzere maç boyunca kullandığı 15 şuttan isabet bulamamasıydı.

Aslında haftasonu cumartesi günü erkek basketbol takımının Aliağa karşısında aldığı net galibiyetle gayet güzel başlamıştı. Hafta boyunca devam eden derbi heyecanı haftasonunun ilk günü ile birlikte tavan yapmış, ertesi sabah çıkılacak yol için hazırlıklar yapılmıştı. Sabahın erken saatlerinde biri Tunalı'dan biri Çiğdem'den kalkan 2 araba gişelerde buluşup düştük yola; tabi bu arada HoAmca'nın yönetiminde Tunalı ekibini toplayan arabayı beklerken Güngören deplasmanına giden ve minibüsleri bozulduğu için gişelerde bekleyen Mersin İdman Yurdu taraftarlarıyla olan kısa sohbeti de atlamayalım. Önlü arkalı düşülen yola İsmail Yeri'nde verilen moladan sonra aynı hızla devam ettik ve sözleştiğimiz üzere Kadıköy Mercan'ın terasında tayfanın geri kalanıyla da buluştuk. Mezeler ve içkiler eşliğinde devam eden sohbet maç saati yaklaştıkça yerini maç telaşına bıraktı ve stadın yoluna düştük. Yol üzerinden yolluk olarak alınan biralar daha Yoğurtçu'ya gelmeden bitince birkaç tane daha yuvarlamak üzere Yoğurtçu'da mola verdik. Sofrada girilemeyen derbi havasına burada yapılan tezahuratlarla girildi ve tribündeki yerimizi almak için kapılara yöneldik.
Kısa süreli bir beklemeden sonra girdiğimiz şimdiki adıyla TT tribünündeki istikametimiz daha önceki maçlarda olduğu gibi alt kattı. Maçın sonucu daha önceki maçlardaki gibi olmasa da Kadıköy'ün havasını solumak dostlarla birlikte olmak güzeldi yine de. Maç sonrasında hayal kırıklığıyla ayrıldığımız stadtan yine klasikleştiği üzere çorbalarımızı içmek Fenerbahçe İşkembecisi'ne geçtik ve akabinde Ankara'ya dönüş için arabanın yolunu tuttuk.
Maçla ilgili her yerde yazılıp çizilmiş zaten fazla fazla o yüzden hele ki bu vakitten sonra teknik değerlendirmeye girmeyeceğim ama maçtan önce fazlasıyla geyiği yapılan "Dejavu" gerçekleşti yalnız bu sefer beklenin aksine 2008'de Kadıköy'de oynanan kupa maçının dejavusunu yaşadık Fenerbahçeliler olarak. Geçen 1,5 aylık süreçte bu gözler önce Beşiktaş maçında şimdi de Galatasaray maçında beraberliğe sevinen rakip futbolcular ve tribünler gördü. Yemin ediyorum bunları gördükçe "Size ezeli rakip diyenin" diye aklımdan geçirmeden edemiyorum, maç sonrası yazılanları okuyunca zannedersiniz maçı kaybettik Galatasaray da müthiş bir top oynadı. Hagi'nin yaptığı değişiklikler ve oyuncularının zaman geçirmek için yaptıkları ortada, Elano'nun sahadan çıkması herhalde 2 dakika falan sürmüştür. Karşılaşmayla ilgili en büyük hayal kırıklığı ise hiç kuşku yok ki Aziz Yıldırım'ın sistemli politikaları sonucu gelinen noktada Fenerbahçe tribünlerinin içler acısı haliydi.

22 Ekim 2010 Cuma

Pazarın Gelişi Perşembeden Bellidir...

TBF'nin işgüzarlığı yüzünden maçın tamamını canlı olarak izlemek mümkün olmadı ama kah TBF'nin canlı yayın ve istatistik sayfalarından, kah Twitter'dan, kah antu'dan bir şekilde takip etmeye çalıştım karşılaşmayı. Maçın hemen sonrasında ise FBTV'nin bant yayınıyla olan bitene hakim olabildim ancak.

Maç öncesinde beklentim çok çekişmeli bir mücadele olacağı yönündeydi. Kadro kalitesi olarak Fenerbahçe öne çıksa da Galatasaray'da Augustus'un dönüşü ve mevkisinin en önemli isimlerinden Sylvia Fowles'un transferi kafamda soru işaretlerine neden oluyordu. Başabaş geçen ilk periyottan sonra 2. ve 3. çeyreklerde maçın tartışmasız hakimiydi Fenerbahçe ve zaten bu 2 periyotta ortaya çıkan skor da bunun en net göstergesi:51-26. Son periyotta yaşanan olaylar ve yıllardan beri terbiye manyağı olmalarına rağmen hala uslanmayan Galatasaray taraftarının salon dışarısına çıkartılması maçın önüne geçtiyse de 30 sayıya kadar çıkan farkın kapanmadı ve Fenerbahçe 75-68'lik sonuçla 7. defa kupayı müzesine götürmüş oldu.

Maçın Fenerbahçe adına bu denli rahat geçmesinde en büyük pay hiç kuşku yok ki Birsel ve Nevriye'nin performanslarıydı. Karşılaşma öncesi herkes Taurasi, Augustus, Fowles gibi WNBA yıldızlarının öne çıkmasını beklerken derbiye damgasını vuranlar yerliler oldu. Fenerbahçe'nin yerli oyuncuları toplamda 42 sayıya imza atarken Galatasaray'ın yerlileri 30 sayıda kaldılar. Galatasaray yaptığı onca transfere rağmen Fenerbahçe'nin yerli kalitesine halen ulaşamamış durumda ve son senelerdeki derbi üstünlüğümüzde Birsel-Nevriye-Esmeral 3'lüsünün çok büyük emekleri var. Dünkü maçta çok şeyler beklediğimiz Taurasi oldukça düşük bir şut yüzdeyle oynamasına ve yalnızca 8 sayıda kalmasına rağmen ikili oyunları ve akıl dolu paslarıyla dikkat çekti. O takıma takım da ona alıştıktan sonra ilerleyen haftalarda gerek içeride gerek dışarıda çok canlar yakacaktır Dee.

Son olarak koç Laszlo'nun da hakkını vermek gerek, pozitif havasını takıma da yansıtmayı başarıyor Macar koç. Takıma yerleştirmek istediği pasa dayalı oyun dün çok net kendini belli etti, oyuncuların da boş arkadaşlarını bulma ve pas geçirme çabası birçok pozisyonda kolay basketler bulmamızı sağladı.

Önce Fenerium kupası, şimdi de Cumhurbaşkanlığı kupası...Geçtiğimiz sezon bıraktığımız yerden devam ediyor kadın basketbolcularımız...Ancak takımın yumuşak karnı pota altı ve konulan hedeflere ulaşmak için bu bölgede gerekli sertliği sağlamamız şart aksi takdirde Avrupa'da ilerleyen turlarda sıkıntı yaşarız...

1'e 3570

Fotoğraf Tribün Dergi'nin twitpic sayfasından. Bahis oynamayı bırakalı tam hatırlamıyorum ama 8 veya 9 sene oldu. O zamanın parasıyla 750 Milyon TL kazandıracak kuponum tek maçtan - Tuncay Şanlı'nın gol attığı ve normal süresi 1-1 biten Beşiktaş-Sakaryaspor Türkiye Kupası maçı- yatınca "yeter" demiştim, sonra bir daha da oynamadım. Oynadığım zamanlarda tek tük sürpriz yazdığım da olurdu ama yukarıdaki kuponu yapan arkadaş olayı cidden abartmış ve 5 TL karşılığında 17,850 TL'yi cebine koymuş. Zenginin kuponu da fakirin bloguna konu olmuş.

21 Ekim 2010 Perşembe

Euroleague'e Hızlı Başlangıç...

Yazdığım yazı Firefox'un azizliğine uğradı, o yüzden fazla uzatmadan kısa bir özet geçeceğim dün geceki Rytas maçıyla ilgili;

- Kaptan Damir Mrsiç için Euroleague yönetiminden izin alınarak düzenlenen tören memnuniyet verici hatta yeni salonun tamamlanmasıyla birlikte 12 numaralı formasının emekliye ayrılması gerektiğini düşünüyorum.

- Yeni demişken yeni koç, yeni oyuncular, yeni idari ekip taraftar için yeni umut anlamına da gelmiş olacak ki salonda önceki senelere göre hatırı sayılır bir taraftar topluluğu vardı - 8500 civarında biletli seyirci- , kaldı ki Mrşa'ya boş tribünler önünde veda etmek olmazdı. Tabi bu durumda geçici olarak ikamet edeceğimiz bir diğer "yeni" Sinan Erdem Spor Salonu'nun da etkisi vardı. Umarım ilerleyen karşılaşmalarda bu sayı 10000'in üzerine çıkar.

- Daha önce Türkiye Ligi'nde forma giymiş tanıdık isimlerin - bu isimlere El Amin de eklendi- çokluğuyla dikkat çeken eksik Rytas önünde daha ilk çeyrekten farkı açtık ve maçın sonuna kadar da sayı farkını belli bir bantta tutmayı başardık.

- Lavrinoviç'in Bandırma'da bıraktığı yerden devam etmesi sevindirici, 3lük çizgisinin geriye çekilmesi kısaların aksine onu pek etkilememiş gibi görünüyor. Dün yine Rytas potasına gönderdiği 21 sayıyla Fenerbahçe adına en çok sayı bulan oyuncuydu.

- Maç boyu gösterilen savunma gayretinin yanı sıra hücumda da 3 sayılık atışların artık birinci hucum opsiyonumuz olmadığını görmek sevindirici. Geçmiş yıllarda 20li 30lu rakamları gördüğümüz istatistik tablosunun bu hanesinde dün yalnızca 9 yazıyordu.

- Topu içeriye indirme isteğimiz takımdaki sayı dağılımını da doğrudan etkiledi ve uzunlar sayı yükünü çektiler. Özellikle Vidmar'a ayrı bir parantez açılabilir bu noktada hücumda ve savunmada kısıtlı yeteneklerine rağmen çok önemli işler yaptı dün ve yanılmıyorsam 15'i maçın 2.yarısında olmak üzere attığı 17 sayıyla Euroleague'deki kariyer rekorunu da kırdı. Sayılarının yanına eklediği 5 ribaund, 3 top calma ve 1 blok da cabası.

- Uzun rotasyonumuz oldukça iyiyken takımın dümeninde yalnızca Ukiç'in oturuyor olması ilerleyen maçlarda can sıkıcı olabilir. Dün 31 dakikayla en çok süre alan oyuncuydu Ukiç ve zaman zaman yorgunlugunun etkisiyle hatalar yaptı. Engin'in bir an önce sahalara dönmesini dilemekten başka bir çaremiz yok şu anda zira Greer bu rolü tam anlamıyla üstlenebilecek bir oyuncu değil.

- Yenilerden Tomas ve Kaya istenilen seviyelerde olmasalar da aldıkları süre giderek artmaya başladı. İki isim de dün hücumda çok etkili görünmeseler de savunmada gayretliydiler ve gayretleri istatistik kağıdında çektikleri 16 savunma ribaunduyla yer aldı. Bu noktada sürelerinden çaldıkları Emir ve Mirsad'ın oynamayan Can Maxim dışında dün en az süre alan oyuncular olduklarını belirtmekte yarar var. Geçen sene takımın yükünü çeken bu iki oyuncunun performanslarını yukarılara çekip Spahija'nın rotasyonundaki süreleri arttırmaları şart.

- Ömer Onan, Oğuz Savaş ve Kinsey için de birkaç söz söylemek gerekirse, üç oyuncu da standartlarının ne üzerisine çıktı ne de aşağısına indiler diyebiliriz. Yalnız Kinsey'in yaptığı muhteşem blokun Euroleague.net'de gecenin bloku ve Tomas'ın asistiyle gerçekleştirdiği smaçın da gecenin hareketi seçildiğini belirtmeden geçmeyelim.

- Maçın son periyotunda takımın gevşediği ve Rytas'ın 7-0'lık bir seri yakaladığı anlarda Spahija'nın aldığı mola ise onun takımdan istediklerini ve karakterini anlamak adına çok şey ifade ediyor.

- Sonuç olarak iyi başlamak önemliydi ve iyi başladık. Devamını da iyi getirmemiz gerekiyor sırada Cibona deplasmanı var ve takımın kapasitesini görebilmemiz adına bu da önemli bir karşılaşma. Şimdiden konuşmak için erken ama F4 hedefinin uzak bir hedef olduğunu düşünüyorum hele ki Olympiakos-Real Madrid karşılaşmasını izledikten sonra. Ama kurulan bu yapının ilk 8 için şansı var, sonrası ise biraz eşleşme şansı bolca çok çalışma.

P.S. Kısa özet diye başladım ama biraz uzattım sanırım, ne diyeyim hoşgörün basketbol yazmayı özlemişim.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Fairplay / Tribün Dergi


İlk 45'lerin Lideri...

Ntvspor.net'te istatistikleri kurcalarken biraz da tesadüfen çıktı yukarıdaki tablo karşıma. Puan tablosu ilk yarı sonuçlarına göre ve ilk 8 hafta itibariyle ilk yarıların lideri açık arayla Fenerbahçe.

Tablo incelendiğinde ilginç verilere ulaşmak mümkün ama benim ilk bakışta dikkatimi çeken attığımız 24 golün 16'sını ilk yarılarda atmış olmamız ve Bursaspor'un yediği gollerin tamamını yine bu yarıda yemiş olması. Bir diğer nokta da haftasonu karşılaşacağımız Galatasaray'ın ilk yarı performansı; sarı-kırmızılıların oynadıkların 8 maçın yalnızca birinde maçın ilk yarısını önde tamamlayabilmişler ve averajla tablonun 13.sırasında kendilerine ancak yer bulabilmişler.

Pazar günü oynanacak derbi göz önünde bulundurulduğunda geçmiş maçların ve bu istatistiklerin ışığında ilk yarı Fenerbahçe ağırlıklı ikinci yarı ise daha dengeli bir oyun bekleyebiliriz ama elbette ki bunun bir derbi mücadelesi olduğunu ve her maçın kendine has bir denkleminin ve ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken sayısız parametresinin olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Alex & Twitter

Sosyal medyada son zamanlarda öne çıkan ve adını sıklıklıkla yazılı basında da duymaya başladığımız mikrobloglama sitesi Twitter, Fenerbahçe forması giyen sporcuların da ilgisini çekiyor. Kazım Kazım, Andre Santos, Kaya Peker gibi isimlerin de dahil olduğu sporcularımız arasında birisi var ki bu isim sahada olduğu gibi sanal ortamda da fark yaratmayı başarıyor. Bu kişi başlıktan da anlaşılacağı üzere Alex De Souza.

"Bom dia" ile başlayıp "Abs a todos" ile son bulan mesajlar artık Alex'in Twitter takipçileri için bir klasik. Taraftarlarla olan sıkı diyalogunun yanı sıra eğlenceli Türkçesi ve takımın içerisinden verdiği haberlerle Twitter'da da taraftarın göz bebeği kaptan. Dahası fotoğraf paylaşım sitesi Twitpic aracılığıyla ev yaşantısından, kamplardan ve geçmişinden kareler de paylaşıyor takipçileriyle. Son olarak dün Alex'in "ÖZER gecmiş olsun. özer 3 ay yok..." mesajıyla, Konyaspor maçında rakibinin sert hareketiyle sakatlanan Özer'in 3 ay sahalardan uzak kalacağını yine ilk olarak Alex'in takipçileri öğrendi. Her fırsatta "kurumsallık"tan bahseden kulübün resmi kanallarından bilgi akışı bu denli kıtken, Alex'in Twitter sayfası Ertem Şener'in deyimiyle adeta "çölde bir vaha", hal böyleyken "resmi siteden daha iyi olmak var sen capitano" demek dusuyor bize de kendisine yine Twitter aracılığıyla.

Bunca tantanaya rağmen halen nedir bu Twitter nedir bu Twitpic diyenler varsa da Alex'in sayfalarinin linkleri hemen asagida...Abs a todos!!!

Alex'in Twitter sayfasi:

http://twitter.com/Alex10combr

Alex'in Twitpic sayfasi:

http://twitpic.com/photos/Alex10combr

19 Ekim 2010 Salı

Kısa Kısa...

Yazıya en tepedeki isimden başlayalım bu akşam. Başbakan bir parti hakkında buyurmuş; “aldığınız oyların kıymeti yok; silahla alınan oy oy değildir” gibisinden. Bu apayrı bir konu ve sofralarda, dost meclislerinde uzun uzadıya konuşabiliriz. Demek istediğim, silahla alınan oy ile kömür vb. bilimum rüşvet ile alınan oy arasında demokrasi değeri açısından hiç bir fark yoktur. Tek fark, ikincide hem alanın hem verenin memnun olmasıdır ki, Bentderesi, Karaköy vb semtlerimizde icra edilen iş ile hiç bir fark arz etmez...

İkinci olarak Fenerium’u derbi öncesinde yaptığı muhteşem(!) hamleden dolayı canı gönülden tebrik ediyorum. Bu tişört mevzusunu çıkartanların, geçen sezon tüm camia ile yakın akraba olan anonsçu arkadaştan hiç bir farkı yok. Aynı seviyeye gelmeleri için Pazar akşamı futbolun tokadını yemeleri yeterli. Fenerbahçe’nin yukarı gittiği, Galatasaray’ın dibe gittiği doğru. Fenerbahçe'nin kadro kalitesinin ortaya çıkmaya başladığı, Galatasaray’ın ise zaten sıkıntılı olan kadrosunda en iyi iki adamını haftasonu kullanamayacağı doğru. Fenerbahçe’nin dikine, süratli ve her geçen hafta hızlanan futboluna karşılık, Galatasaray'ın sahaya hiç bir şey koymadığı ve savunma sıkıntılarının Fenerbahçe'nin ekmeğine yağ sürdüğü doğru. Fenerbahçe’nin 10 yıldır ezeli rakibine mabedinde su bile vermediği doğru. Taraftarın diğer tüm maçların aksine, bu maçlarda ( hatta artık sadece bu maçlarda) gerçekten sahada olduğu doğru... Bu doğrular listesini sabaha kadar uzatabiliriz ama bu futbol. Doğruların tümünü unutsakta bunu asla unutmamalıyız. Bunu unutmadığımız sürece daha nice 10 yıllar boğazın bu yakasında ekmek yok Mekteb-i Sultanililer'e.

Gelelim dün akşamki Konya – Fenerbahçe müsabakasının hakemine. Arkadaşım bu işin adamı değilsin sen. Git kendine uygun bir iş bul. Gözden ırak, gönülden ırak huzur içinde yaşa...

Sırada Ziya Hoca var, kendisi Aykut Kocaman’ın “Konya sert bir takım, maç sert geçecek” yorumuna dokundurmuş. Hatta alınmış! Herşeyi bırak, dün akşamki maçı bir kere daha izle lütfen. Hadi bu Fenerbahçe maçı diyelim; bundan önce oynadığın maçları izle bari. Farkındaysan artık tüm maçlar canlı yayınlanıyor ve kimin ne oynadığını herkes daha iyi biliyor. Alınma, futbol oynatmaya çalış...

Ve son olarak da Mehmet Demirkol... Yazılarınla üniversitede iken tanışmış ve uzun bir süre gazete seçimlerimde en önemli unsurlardan biri olmuştun. Nacizane görüşümdü, bambaşka biriydin. Ama sanki artık çok kılişeleştin ve vasat türk medyası yazarlarından hiç bir farkın kalmadı. Sormak istediğim soru şudur: Fenerbahçe’nin son iki ayda 20 yılın en kötü Fenerbahçe'sinden bugünkü durumuna nasıl geldiği? Şu an son yirmi yılın neresindeyiz? (Bu arada sen kötü Fenerbahçe görmemişsin. 90’ları unutma, unutturma!)

Şimdi blog ahalisi sorar bana. Dün akşamki oyun ve skordan sonra ne bu gider cümle aleme? Evde rakı bitmiş arkadaş...

RoKa Paintball Vol.1

Ev - stad gezmeleri, meyhane sohbetleri, halı sahalar kesmedi ,Romantikler olarak paintball'a da el attık bu hafta sonu. Evde yatmaktan hasta olan ve katılamayacağını son gün bildiren , üstelik bizi bir biletten eden Diego'nun yerini hemen doldurduğumuzu belirtelim.

Elde biralar , sohbet eşliğinde laçkalaşan ortam teçhizatların dağıtılmasıyla yay gibi gerildi. O an anladım ufak bir haftasonu eğlencesi değil , meşakkatli bir mücadele olacağını. Kamuflajı giyer giymez insanlıktan çıkan biz erkekler için; ne yerdeki çamur, ne de zaman zaman işin bokunu çıkaran yağmur önüne geçemedi kazanma hırsının. Resmen yerlerde süründük.

Silahlı direnişi bırakan ETA ve IRA'nın temsili militanlarının birbirlerini boyamaya çalıştığı savaş, Ares'in huzurlarında Enternasyonel'in okunması ile başladı. Heyecanlı olduğu kadar yorucu olduğunu ikinci sette farkettim. Molalarda verilen taktikler ve motivasyon artırıcı konuşmalarla birlikte geriden gelip oyuna ortak olduk. Oyun reel politik zeminin gerektirdiği şekilde 9-9 eşitlikle biterken , kafasında sarı şapkası , kevlar yelek gibi kuşandığı göbeği ile takımını sırtlayan Alkolik en değerli oyuncu seçildi. Kaçmasa kendisine Ares salyalı öpücüklerinden takdim edecektik, tutamadık. AA tarafından faullu bir şekilde kaba etimden vurulmanın acısı ve yüzümün çamuruyla eve dönerken, Tarjeta'nın Alkolik'e verdiği ama arabamızın bagajında unutulan üzüm, elma ve cevizlerle avunduk.

Alkolik ve kurşun geçirmez bünyesi...

Tarjeta ve Tequila , tek boya topu ile 3 kişi vurabileceğini sanan ütopik ekip...

Hanım cephede, biz ense...Bu nasıl montaj tarjeta...

Ares... Büyümek için Shadow Dancer'ın sinemaya uyarlanmasını bekliyor...

15 Ekim 2010 Cuma

PFDK: Raporda Sınır Tanımam... (+18)

Yine Hüsran: Fenerbahçe:1 - Ziraat Bankası:3

Or-ka: Ziraat Bankası’na karşı olan kısmetsizliğimiz nedir bilemiyorum ama takımın bu kadar kötü oynadığı iki maçın da bu takıma karşı olması anlaşılır gibi değil. Geçen seneki Türkiye Kupası rövanş maçında da hiç organizasyonu olmayan bir takım vardı sahada, dünkü maçta da, ilk set hariç.

T.A: Or-ka’nın da söylediği gibi ilk set hariç sahada yoktuk, fırtına gibi başladığımız ilk set sırasında aklımıza geçen seneki Fenerbahçe Kadın Voleybol takımının dominant performansları geldi. Acaba bu sene erkeklerden benzeri bir performans görür müyüz diye aklımızdan geçirirken sonraki setlerde takımın bir anda yelkenleri suya indirmesi hepimizi şaşırttı. Maç genelinde servislerde de oldukça istikrarsızdık.

Or-ka: Cem Kurtar ve Arslan takımın en kötüleriydi. Pasörün bu kadar kötü olduğu bir günde takımın iyi olmasını beklemek Polyannacılık olur zaten. Hep mücadelesiyle ve forma aşkıyla takdir ettiğimiz Arslan’ın dünkü maçtaki vurdumduymazlığı ise benim açımdan ilk defa rastlanan bir durumdu. Demeter ise oyuna hiçbir müdahalede bulunmadı (Cem Kurtar-Cengizhan değişikliği dışında bir de çok az Kemal’e şans verdi), en azından bir pasör değişikliğine gidebilirdi. Bu arada bıyıklarından dolayı Kemal’i de ayrı bir sevdiğimi söylemeden geçemeyeceğim.

T.A: Biraz Ahmet Çakarvari bir yaklaşım olacak ama Cem Kurtar voleybolcuysa ben de Messi’yim, bu kadar da net söylüyorum. Arslan’ın performansı beni de inanılmaz derecede şaşırttı, evet takım olarak kötüydük ama kaybedilen 3 sette de organizasyon sıkıntısı yaşadığımız çok barizdi. Arslan’ın yerine Burak denenebilirdi ve Cem’in yerine de smaçör geçmişi olan Cengizhan’a daha çok şans verilebilirdi.

Or-ka: Ivan için fazla söylenecek birşey yok, kalitesi ve kariyeri belli ama fizik olarak bu adama insan demek zor. Salonda yakından görünce insan biraz korkuyor. Kendisi çoğu pozisyonda Arslan’dan istediği topları alamadı, genelde ona göre alçak olan paslar vardı ama o topları bile iyi değerlendirmeye çalıştı. Geriç ise fizik olarak Ivan’dan aşağı kalır bir yanı yok ama o da özellikle savunmada kötüydü, hücumda ise maç boyu topla buluşması bir elin parmaklarından fazla değildir, bunda da pasörün kendisini tercih etmemesi en büyük etken. Bir ara kenardayken, Cengizhan’a pasörle ilgili şikayetlerini iletiyordu zaten. Serkan, Ziraat’in attığı etkili servisler karşısında çok zorlandı, Coskoviç ise takımın yine en istikrarlı adamıydı.

T.A: Bir parantez de Emre Batur’a açmak gerekir diye düşünüyorum zira kendisi geçtiğimiz haftalarda yaşadığı olayın etkisini fiziksel ve psikolojik olarak atamamış gözüktü. Yüzündeki yara izleri ve maç içerisinde de sürekli olarak maskesini bir çıkartıp bir takması dikkat çekiciydi.

Or-ka: Ziraat Bankası cephesinde ise, Arslan ne kadar kötüyse yeni Alman pasörleri o kadar iyiydi. Bizim savunmada kötü olmamızdan mı yoksa pasörün süper oynamasından mı bilmiyorum ama 2. setle birlikte Ziraat’in smaçörleri, bizimkileri bloksuz veya tek kişilik bloklarda yakaladı. Bu arada yeni antrenörleri baya sempatik bir adam, oyuncularla çok samimi ilişkiler için de, disiplin sağlıyacağım diye bağırıp çağıran tiplerden değil. Ayrıca dürüst bir insan. Hakemin, takımı aleyhine verdiği kararlarda bile eğer hakemin kararı doğruysa hakem doğru kararı verdi, top içerdeydi gibi ifadelerle kendi oyuncularını sakinleştiren yapıya sahip.

T.A: Sonuç olarak 2 günde 2 kupa kaybettik ve kupaları hediye ettiğimiz takımlar daha birkaç ay önce final serisinde ezip geçtiğimiz takımlar. Üstelik kadro olarak kağıt üzerinde hem Efes Pilsen’den hem de Ziraat Bankası’ndan daha üstünüz. Kulüp olarak neredeyse her branşta bunu yaşıyoruz iş seriye geldiğinde silip süpürürken, tek maçlık oyunları oynayamıyoruz bir türlü. Sırf geçen sene futbol, erkek basketbol, kadın basketbol ve kadın voleybolda bu şekilde 4 kupa kaybettik. Bu sene de daha şimdiden bu sayı 2 oldu. Bu kupalar önemsiz gibi görünse de benim nazarımda geçmiş senenin başarısını taçlandıracak kupalar, umarım benzer bir sendromu ezeli rakibimiz karşısında kadın basketbolcularımız yaşamazlar.

14 Ekim 2010 Perşembe

Derya Restaurant'ta Bir Fener'sin...

Dunden ve mactan bahsetmeden once Basketbol Federasyonu'na bir selam etmek gerekir diye dusunuyorum. Cok degil daha 1 ay once Dunya Sampiyonasi duzenlemis ve buradan da gumus madalyayla ayrilmayi basarmis bir ulkede oynanan Cumhurbaskanligi Kupasi macinin -gerci "Cumhurbaskanligi" kavrami da sadece sozde kaliyor ya neyse- yayin hakkini yalnizca D-Smart platformunun kanali SportsTV'ye vererek bircok basketbolseveri bu mucadeleden mahrum birakan Federasyon'dan bahsediyorum evet. Dunya Sampiyonasi'nda yeterince mac izlediler zaten bunu izlemeseler de olur diye mi dusunduler bilemiyorum ama dun bizim gibi maci izlemek icin yollara dusenlerden agiz dolusu kufurler yediler, orasi kesin.

Gectigimiz senelerin basketbol maclarindaki favori mekani Cizgi Bar'in kapanmasindan sonra dunku istikametimizi Tunali'daki BeerStation olarak belirlemistik. Macin baslamasina yarim saat kala bir anda bardaktan bosanircasina yagmaya baslayan yagmurun azizliginden midir nedir mekanda D-Smart yayinlarinda problem yasaninca kisa sureli bir kriz anindan sonra rotamizi Cevre Sokak olarak belirledik. Belirledik belirlemesine ama yagmurun da etkisiyle arap sacina donen trafikte yeni careler aramaya baslamistik ki HoAmca'nin aklina Esat Dortyol tarafinda kucuk bir meyhane olan eski adiyla Derya Pilsen yeni adiyla Derya Restaurant geldi. Arabayi trafikte sıkıstıgımız sokaga park ettikten sonra D-Smart yayinin olmasi umuduyla yuruyerek 5-6 dakika mesafedaki mekana dogru HoAmca ve aynovkungfu ile yagmur altinda yol almaya basladik. Tavaninda asili balik aglari, duvarlarda yer alan nostaljik album kapaklari ve los ortamiyla tam bir aksamci meyhanesi gorunumundeki mekana girince ilk sorumuz elbetteki "D-Smart yayininiz var mi?" oldu. Sorumuza olumlu yanit alinca "Ne maci var yahu?" seslerinin arasinda hemen mekanda bulunan dev projeksiyon perdesinin onundeki masada yerimizi aldik ve Zeki Muren sarkilari esliginde maci izlemeye koyulduk. Boyle bir mekani bulmusken raki icmemek olmaz deyip rakimizi ve mezelerimizi de soylemeyi ihmal etmedik tabi ki.

Macin ilk dakikalarini kacirmis olmanin moral bozuklugu ekrana yansiyan skorla birlikte neseye donusmustu. Ozellikle pota altindan Oguz'la buldugumuz basketler ve yaptigimiz iyi savunma dikkat cekiciydi ilk periyotta. Oguz demisken milli takim kampinda verdigi kilolar ve oyun alaninin genislemesi Oguz'a oldukca yaramis gorunuyor, bunu Turkiye Kupasi maclarinda oldugu gibi dun de cok net olarak gozlemledik, ancak halen ribaund konusundaki eksikliginin devam ettigini soyleyebiliriz.

Ikinci periyotta daha dengeli bir oyun vardi sahada ancak bu periyotta da isler iyi gidiyordu Fenerbahce adina, devrenin son saniyelerinde yenilen 3 sayilik baskete ragmen soyunma odasina 11 sayilik farkla gidiyorduk. Mekandan ve skordan fazlasiyla memnunduk ve Hido'nun dedigi gibi "moraller gayet iyi"ydi. Devre arasinda muhabbet mactan uzaklastiysa da onceki senelerden kalan 3.periyot fobimizden de dem vurarak 3.periyotun baslamasiyla maca donus yaptik. Bu periyotla beraber Or-Ka masadaki yerini alirken, is nedeniyle maci izleyemeyen Alkolik telefonla skoru takip ediyordu. Periyota firtina gibi basladik ama firtinanin devamini getiremeyince macin son ceyregine yalnizca 2 sayilik farkla onde girebildik. Efes Pilsen, Kerem Gonlum ve Kerem Tunceri'nin yani sira yeni transfer Roberts'la maca ortak olmayi basarmisti.
Macin son periyotunda farki tekrardan acmamiza ragmen macin sonlarinda yasadigimiz akil tutulmasiyla 39 dakika onde goturdugumuz maci kendi ellerimizle Efes'e verdik. Tabi bu noktada Efes Pilsen'in yaptigi sertlik dozaji yuksek ve yer yer faullu savunmaya goz yuman fakat ayni toleransi Fenerbahce'ye gostermeyen hakemleri de atlamamak gerek diye dusunuyorum.

Son periyotta mac kafa kafaya geldiginde Damir ustunu degisip sahaya girip 1-2 ucluk sallasa diye aklimdan gecirmedim degil, onun veya benzer tipte bir oyuncunun eksikligini hissedecegiz gibi bu sene. Bu arada ilk ciddi sinavina cikti koc Spahija takimin basinda, macin ivmesinin Efes'e dondugu anlarda mola almakta gecikti ama elbette ki takimin oldugu gibi onun da zamana ihtiyaci var. Sonuc olarak ne olursa olsun 16 sayidan bu maci Efes Pilsen'e vermememiz gerekiyordu, mac sonunda kameralar basta Kerem Gonlum olmak uzere Efesli oyunculari gosterirken 2 onceki kirmizi kazakli cengaver agabeyi anmadan gecemedim ne yalan soyleyeyim. 3 seneye yakin Efes'te calismis olmama ragmen inanilmaz derecede tiksiniyorum Efes Pilsen'den ve sozde taraftarlarindan. Belki abarti gelecek ama Kadikoy'de Galatasaray'a kaybetsek dun geceki kadar uzulmezdim. Her acidan agir bastigimiz boylesine bir macta taraftar destegini de arkamiza almisken alinan bu maglubiyet takimiza yakismadi. Mactan sonra ise tesadufen de olsa buldugumuz ve hepimizin cok sevdigi Derya Restaurant'tan bir sure daha ayrilmayip Eowyn ve Alkolik'in de katilimiyla kendimizi muhabbetin ve muzigin akisina biraktik.

Bugun ise yeni bir gun...Dun dunle beraber gitti cancagizim, yeni seyler soylemek lazim deyip Baskent Voleybol Salonu'nda yerimizi alacagiz. Gecen sezon kupayi kaldirdigimiz yerde aciyoruz voleybol sezonunu, gunun ve sezonun sonu yine kupa olsun...

13 Ekim 2010 Çarşamba

Vatan Haini...

Eminim ki Mesut'u ıslıklayanlar daha iki ay öncesinde bizim katılamadığımız Dünya Kupasında Alman gazeteleri Mesut'tan övgüyle bahsederken nice gururlanmışlardır.Her farklı düşüncenin ve tercihin 'vatan hain'liği ilan edildiği bu toprakların çocukları ne de olsa gurbetçiler de bu yüzden pek de şaşırmamak gerek olanlara.

1. Dünya Savaşından beri çok şeyler değişmiş.Artık 'Almanlar yenilince biz de yenik sayıldık' dönemi geçmiş gitmiş,Almanlar kazanınca biz yenik sayıldık bu sefer.Ancak görünüşe göre asıl kazanan Mesut oldu.Dünya kupasında parlayan yıldızı Madrid semalarında ışıldamakta şimdilerde.

Benim asıl derdim ya Mesut bir 'vatan haini' değil de 'milliyetçi' bir vatansever olsaydı,Fatih Terim'in davetini büyük bir gururla kabul etseydi...

Her milli maçı bir Kurtuluş mücadelesi edasıyla oynayan,başında bir teknik direktörden çok birliğine ölmeyi emreden bir komutan olan takımda nasıl bir şaşkınlık yaşardı acaba.Sakin yüz ifadesiyle basit ama etkili bir futbol oynayan bu genç adam kendi bildiklerini bırakıp süngüsüyle saldırır mıydı acaba düşmana yoksa o sakin ifadesine biraz da şaşkınlık ekleyip 'Hani buraya futbol oynamaya gelmiştik' diye mi düşünürdü .Topu takım arkadaşına verdikten sonra süratle boş alana mı kaçardı yoksa kaçmak yerine içimizdeki 'İrlandalıları,Costa Rikalıları,Maldivlileri' mi aramaya koyulurdu.Bu genç yaşında kazandığı başarıyı şimdi yapabildiği gibi profesyonelce taşır mıydı omuzlarında yoksa 'Kıskananlar çatlasın' diye tempo mu tutardı coşkuyla.Bireysel hatalarla kaybedilen bir maç sonrasında rakip oyuncuları soyunma odasına kadar kovalayabilir miydi öfkeyle?

Bizim gibi olabilir miydi Mesut?

Selçuk mu? Mehmet mi?

Blog ahalisi arasında uzun zamandır konuşulan bir konu bu, Emre’nin yanında kim oynasın, Selçuk mu Mehmet Topuz mu? Bir tarafta başını benim çektiğim ve azınlıkta bulanan (belki de sadece benden oluşan) Selçuk oynasın diyenler, bir tarafta da Diego, Tarjeta ve HoAmca’dan oluşan grup.

Selçuk’un sakatlanması ile birlikte sanırım bu haftadan itibaren Topuz’u Emre’nin yanında goreceğiz ön liberoda ve kıyaslama yapmak biraz daha kolaylaşacak. Topuz geldiğinden beri, geçen sene Sami Yen’deki Galatasaray maçı ve bazı maçların belirli bölümleri hariç ön liberoda fazla görev yapmadı. Hatırlanacağı üzere Topuz Galatasaray maçında gayet başarılı bir performans göstermişti ve sanırım Topuz oynasın diyenler de o maçtaki performansını değerlendirerek onun oynaması taraftarı. Fakat deplasmanda oynadığımız bu karşılaşma genel anlamıyla orta saha mücadelesi şeklinde geçen bir maç olduğundan ve orta sahada oynayanlardan beklenen sadece yeterince koşmaları ve mücadele etmeleri olduğundan dolayı o maçın yanıltıcı olacağı kanaatindeyim. Esas önemli olan, orta sahanın pas yapması, topu hızla oyuna sokması veya oyunu açması gerektiren durumlarda Topuz’un ne yapacağıdır.

Örneğin Kadıköy’de 0-0 giden ve maçın sonlarının yaklaştığı bir maç düşünün. Topuz’un ayağına gelen o topu, en kısa zamanda ve en uygun yere Selçuk’tan daha iyi atabileceğini sanmıyorum-Kadıköy’de alışkın olduğumuz homurtular bu sefer yine duyulacaktır-. Ayrıca bana göre Selçuk’un oyun zekası, fiziği, hava toplarındaki hakimiyeti -Selçuk’un attığı kafa golleri var ama Topuz’un kafayla attığı hiçbir golü hatırlamadığım gibi, altı pastan kaçırdığı birçok pozisyon hatırlıyorum- Topuz’dan daha iyidir. Topuz’un Selçuk’a göre en büyük artısı ise şut çekme yeteneğidir. Haa, en iyi oynadığı maçta bile Selçuk’un gereksiz yere top kaptırıp kalemizde pozisyona sebebiyet verdiği çok olmuştur ama bana göre başka bir seçenek yoksa ön liberoda Selçuk’u Topuz’a tercih ederim.

Umarım, bu hafta ve ondan sonra gelecek haftalarda Topuz ön liberoda iyi bir performans gösterir de ben de bu düşüncelerimde yanılmış olurum.

Iyi, Kotu, Cirkin...

Batman halkinin Fenerbahce'yle kucaklasmasi, iyi...

Maliye Bakani nam-i diger Ingiliz Mehmet'in Fenerbahce formasiyla sahaya cikmasi, kotu...

Fenerbahce'nin siyasi iktidarin oyuncagi yapilmasi, cirkin...

Onlar Güzel Ölmediler!

Bir tarafta ölen maden işçilerinin ardından 'güzel öldüler' diye açıklama yapan bir hükümet ve devlet, diğer tarafta 68 gündür yerin yaklaşık 700 metre altında yaşam mücadelesi veren vatandaşlarını kurtarmak için tüm imkanlarını seferber eden bir hükümet ve devlet.

Bir tarafta vatandaşını kimlik numarasından ibaret bir meta olarak gören anlayış, diğer tarafta önce insan diyen ve insana değer veren bir anlayış.

Ne diyelim işçi de olsak, bakan da olsak ilk başta insan olmak lazım.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Ehl-i Keyf...

"Hayvan olsam zürafa olmak isterdim. çünkü rakı daha fazla boğazımda kalırdı."

Amatorlerde Kupa Mesaisi...

Ekim ayiyla birlikte amator branslarda da heyecan basladi. Haftasonu oynanan ve Fenerbahce Kadin Basketbol takiminin sampiyonluguyla sonuclanan Fenerium turnuvasi ve Erkek Basketbol takiminin farkli kazandigi Turkiye Kupasi maclari her iki takimimizin onumuzdeki gunlerde oynayacagi Cumhurbaskanligi Kupasi karsilasmalari oncesinde takimlarimiza moral olmus oldu.

Basketbolun yani sira voleybolda da kadrosunu yaptigi flas transferlerle guclendiren erkek takimimiz hafta icerisinde Ziraat Bankasi ile Super Kupa mucadelesine cikacak. 14 Ekim Persembe gunu TVF Baskent 50.Yil Spor Salonu'nda saat 18:00'da baslayacak mucadelede blog kadrosu olarak da elimizden geldigince kalabalik bir sekilde yerimizi almaya calisacagiz. Hem ne de olsa Alkolik'le birlikte gectigimiz sezonun sampiyonluk macindan kalma yarim kalmis bir hesabimiz da var sozde Ziraat Bankasi taraftarlariyla.

Boylelikle basketbol ve voleybol takimlarimiz 13-20 Ekim tarihleri arasinda birbirinden onemli 3 kupa mucadelesine cikmis olacaklar. Yalniz gecmis senelerin aksine Basketbol Federasyonu'nun aldigi kararlar neticesinde Erkekler ve Kadinlar Cumhurbaskanligi Kupasi karsilasmalari Ankara'da degil Istanbul'da oynanacak. Daha onceki senelerde ayni gun icerisinde arka arkaya oynatildigina da sahit oldugumuz bu maclarin planlamasi Federasyon tarafindan oldukca ilginc bir sekilde yapilmis, zira Abdi Ipekci Spor Salonu'nda Fenerbahce-Galatasaray kadinlar macinin oldugu 20 Ekim tarihinde Fenerbahce Erkek Basketbol takimi da Sinan Erdem Spor Salonu'nda sezonun ilk Euroleague maci icin Rytas karsisinda sahne alacak. Bu da elbette ki Fenerbahce taraftarinin 2 karsilasma arasinda bir tercih yapacak olmasi anlamina geliyor.

Ozellikle gectigimiz 2 sezonda Galatasaray Kadin Basketbol takimini lige ortak etmek icin elinden gelen herseyi yapan Basketbol Federasyonu'nun boylesi skandal bir karar almasi bu sezon da benzeri cabalarin gosterileceginin en net isareti. Merak ettigim konu ise Fenerbahce yonetiminin bu durum karsisinda ne tepki gosterecegi. Federasyona gosterilecek ciddi bir tepki ile Kadinlar Cumhurbaskanligi Kupasi'nin 1 gun ileri veya geri kaydirilmasi cok zor olmasa gerek diye dusundugumu belirtip mac programina geciyorum;

13 Ekim Carsamba Fenerbahce-Efes Pilsen(Erkek Basketbol-Cumhurbaskanligi Kupasi/Abdi Ipekci Spor Salonu - 20:00)
14 Ekim Persembe Fenerbahce-Ziraat Bankası(Erkek Voleybol-Super Kupa/Ankara Baskent Spor Salonu - 18:00)
20 Ekim Carsamba Fenerbahce-Galatasaray(Kadin Basketbol-Cumhurbaskanligi Kupasi/Abdi Ipekci Spor Salonu - 20:00)
20 Ekim Carsamba Fenerbahce-Lietuvos Rytas(Erkek Basketbol-Euroleague Karsilasmasi/Sinan Erdem Spor Salonu - 19:15)

7 Ekim 2010 Perşembe

Özgür Çek

"Ümit Hocamla Fenerbahçe konusunda hiç konuşmadık. O benimle ilgili olarak daha çok Millî Takımlardaki hocalarımdan bilgi almış. Antrenmanlarda bana "Üç sene içinde benden sonra Türkiye'nin en iyi sol beki olacaksın" diyor. Bana böyle güven duyduğunu göstermesi çok önemli tabii ki."
(Mazlum Uluç'un Tamsaha Dergisi'nin ekim ayı sayısında Özgür Çek ile yaptığı röportajdan)

Ümit Hocan iyi hoş demiş de kendisinin Türkiye'nin en iyi sol beki olduğunu nereden çıkarmış acaba? Mazlum Uluç'un Ümit Özat ile de bir röportaj yapıp bu soruyu da kendisine sormasını diliyorum. Neyse aslında konumuz Ümit Özat değil. Zira benim alkışlarla kendisini göndermemizin ardından o alkışlara verdiği cevapları duyduktan sonra kendisiyle ilgili söyleyecek bir şeyim kalmamıştı.

Özgür Çek, 1991 doğumlu. Fenerbahçe altyapısında yetişmiş, sol kanatta hem ilerde hem de geride oynayabilen, her iki ayağını da kullanabilen, gerçek anlamda yetenekli ve gelecek vadeden bir oyuncu. Bunu da özellikle bu sene Ankaragücü'nde sergilediği performansla açıkça gösteriyor.

Fenerbahçe (artık yönetim mi dersiniz, Daum ya da Aykut mu bilemem ama), Özgür Çek'i geçen sene Özer Hurmacı transferinde takas olarak kullandı. Bu transfer için ne kadar para ödedi ya da Özgür'e ne kadar değer biçti bilmiyorum ama ileride bu paraların kat kat fazlasını ödeyerek Özgür'ü kadrosuna tekrar katmak isteyebileceği de çok büyük olasılık dahilinde. Aykut'un bu sene Gökhan Gönül'ün yokluğunda Okan Alkan'a ilk 11'de yer verdiğini, sol açıkta olmasa da sol bekte Santos ve Caner ile ilgili sıkıntıların olduğunu gördükten sonra Özgür Çek orada oynayamaz mıydı diye sormadan edemiyor insan.

Fenerbahçe altyapısında yetişmiş bir oyuncu olarak Galatasaray veya Beşiktaş'ta oynarmısın sorusuna normal olarak "kariyerimi geliştirecek her takımda oynarım" cevabı vermesine rağmen dileyelim de böyle bir şey olmasın ve bir gün tekrar yuvasına geri dönüp çubukluyu giysin Özgür.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Zeitgeist III - Moving Forward (Official Trailer)



http://www.zeitgeistmovie.com/

http://www.thezeitgeistmovement.com/

Ankara Amatör Süper Lig

Geçen haftasonu Fener maçından önce Ankara Amatör Süper Lig’in açılışını yaptık HoAmca ile beraber. Uzun zamandır halısahasında ter attığımız Balgat yurdunda antrenmanlarını sürdüren Yurtkur Spor’un maçını izlemek için öğlen düştük yola. Öğlen dediğime bakmayın yataktan zor çıktım ben. Çayımı kahvaltımı alıp buluştum Amca’yla. Maçın başlamasına 15 dakika kala sahadaydık. Açılış günü sebebiyle tribünler hemen hemen doluydu. Takımı ısındıran Cezmi’ye selam edip tribünlerdeki yerimizi aldık. Aldığımız yer eski Ankaragücü forması giyen Çubuk Spor’un Ankaragüçlü taraftarları tarafından işgal edilince sakin sakin maç izleyelim diyerek biraz uzaklaştık oradan.

Taraftarları selamlayan takımlar ve hakemler maça başlamak üzereyken Çubuk taraftarlarının aman İstiklal Marşı’mızı unuttuk demesiyle profesyonel liglerden alışkanlık kazandığımız özensiz düzensiz marş söyleme işini de hallettikten sonra ilk düdük çaldı. Yurtkur Spor, 1 yabancı oynatma hakkını kullanmış ve defansın göbeğine uzun bacaklı, seri, tekmeye kafa uzatan bir siyahi futbolcuyu kadrosuna katmıştı, Junior. Maç genelde havadan geçti. Topun yere indiği sınırlı dakikalarda Yurtkur daha etkili ataklar buldu. Ama oyun planlarının yüksek toplarla hava hakimiyeti olan 2 forvetini bulmak olduğu belliydi. Bunu da iyi yapıyorlardı açıkçası. Özellikler 10 numaralarının (Zafer) kullandığı köşe atışları ve serbest vuruşlar tehlikeli oluyordu. Maç böyle giderken Yurtkur’un golü geldi. Bundan sonra Çubuk bastırmak istedi. Zaman zaman baskı da kurdu ancak aradığı golü bir türlü bulamadı. Ibrahimovic tarzı forvetleri belki yetenekliydi ama fizik gücü açısından oldukça düşük seviyede olduğundan Yurtkur’un defansı karşısında etkisiz kaldı. Yurtkur’un ortasahasında Xavi ve Iniesta gibi takılan 6 ve 8 numaralı oyuncular maçın iyilerindendi. Ayrıca 10 numaralı Zafer’i de not düşmek gerek. Ama öyle bir sağ açıkları var ki evlere şenlik. Hemen hemen hiçbir topu olumlu kullanamadı ve özellikle 2. yarıda Çubuk bastırırken buldukları boş alanları O’nun sayesinde değerlendiremedi Yurtkur.

Ankara Amatör Süper Lig’i takip etmek isteyenler için maç sonuçları, puan durumu ve haftanın maç programı burada.

İyi seyirler.

5 Ekim 2010 Salı

RoKa CL FF - 2.Hafta Sonuçları

Biraz gecikti ama Şampiyonlar Ligi 2. maçları ardından FF sonuçlarını özet olarak da olsa not düşeyim istedim.

- A grubunda Inter ve Tottenham rakiplerine 4 gol atarak puanlarını 4’e çıkardılar ve avantaj sağladılar.
- B grubunda Lyon deplasmanda Hapoel’i 1-3 yenerek puanını 6’ya çıkartırken Schalke Benfica’yı 2-0 yenerek 3 puanı hanesine yazdırdı.
- C grubunda Valencia evinde Manchester’a yenildi. Rangers ise aynı skorla Bursa’yı evinde devirdi, 1-0.
- D grubunda Kopenhag haftanın sürprizine imza atarak deplasmanda Pana’yı 0-2 ile geçerek puanını 6’ya çıkardı. Barcelona ise deplasman da yine Rubin’e puan verdi, 1-1. Messi’nin yokluğunda İspanya milli takımından bir farkları yok. Habire top çevir dur. İyi hoş da bir yerden sonra da bayıyor be. Messi söylenenden fazlası Barcelona için.
- E grubunda Bayen ve Roma zorlansalar da rakiplerini aynı skorla yendiler, 2-1.
- F grubunda Moskova Zilina’yı 3-0 ile rahat geçerken Chelsea Marsiya’yı 2-0 ile geçti.
- G grubunda Madrid zorlansa da Auxerre’i deplasmanda 1-0 yenmeyi başardı. Grubun diğer maçında ise Ajax ve Milan 1-1 berabere kaldı.
- H grubunda keyifli maçta Arsenal deplasmanda Partizan’ı 1-3 ile geçti. Shakhtar ise Braga deplasmanında zorlanmadı ve 3-0 gibi net bir skor ile puanını 6’ya çıkardı.

Gelelim Fantezi Futbola. Haftanın en çok kazandıran ilk 11’i ile başlayalım:

Kaleci:
Stojković (Par), Wiland (Kop), Enyeama (Hap), Fabiański (Ars): 8 Puan

Savunma:
Terry (Che): 12 Puan
Broadfoot (Ran), Lucio (Int): 9 Puan
Mexes (Rom), Squillaci (Ars): 8 Puan

Ortasaha:
Douglas Costa (Sha): 13 Puan
Bastos (Lyo): 12 Puan
Sneijder (Int), Schweinsteiger (Bay): 11 Puan

Hücum:
Eto’o (Int): 17 Puan
Pavlyuchenko (Tot), Ari (Spa), Luiz Adriano (Sha): 10 Puan

RoKa FF Ligi’nde ise 81 tam puan alan Mulenovic SK 2.maç haftasını ilk sırada tamamladı. Bu iyi skor kendisini genel sıralamada üçüncülüğe kadar çıkarttı. 70 puan toplayan Plase haftanın en iyi ikincisi olurken UncleHO 66, Azbispor 65 ve lig lideri Raistlin Juniors 59 puan topladılar bu hafta.

2. Haftanın En İyileri:__________Genel Sıralama:
1. Mulenovic SK: 81 Puan___________1. Raistlin Juniors: 138 Puan
2. Plase: 70 Puan_________________2. Azbispor: 137 Puan
3. UncleHO: 66 Puan______________3. Mulenovic SK: 131 Puan
4. Azbispor: 65 Puan______________ 4. DMT United: 127 Puan
5. Raistlin Juniors: 59 Puan_________ 5. UncleHO: 118 Puan

RoKa Head To Head ligine ise Azbispor, Plase, Mulenovic SK, stardust, Zephrum F.C. ve DMT United rakiplerini geçerek haftayı 3 puan ile kapattılar.

Average_______45 - 57 Azbispor
Plase_________68 - 37 Gençgolcüler
Mulenovic SK___67 - 54 UncleHO
Raistlin Juniors__59 - 28 OsiRis_TR
Aziz GERRARD__24 - 51 stardust
Zephrum F.C.___37 - 33 Diego FC
Cipolla FC______40 - 45 DMT United

Predictor Tahmin Ligi’nde ise Azbispor 3132 puanla ilk sıradaki yerini korudu. Ardından bu hafta atak yapan Zephrum FC geliyor, 2711 puanla. Raistlin Juniors 2649 puanla 3.sırada yer alırken bendeniz 2567 puanla 4.sıradayım. Mulenovic SK ise 2489 puanla 5.sırada.

Halimiz duman. Süper Lig’deki performansı Devler Ligi’nde sergileyemiyoruz. Bursaspor’dan pek de bir farkımız yok. 3. hafta maçları öncesinde bütün takımı revize etmeyi düşünüyorum. Bu oyuncularla bu lig bitmez.