futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2011 Çarşamba

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Neredesiniz Ey Ahali?

Sizi siz yapan,karnınızı doyuran, çok sevdiğiniz ekranlarda, gazete köşelerinde yazarken de saçmalarken de bulunmanızı sağlayan, şirketinizi büyüten, reklamınızı yapan bu camiaya borcunuzu ödeyin.

İki tane kız kardeşimiz, ablamız kamuoyu yaratmaya, camiayı uyandırmaya, bir tutmaya çalışırken, ellerinde çomakla arı kovanını karıştırırken, yapayalnızlar…Türk spor tarihinin en büyük oyunu yazılmış, oynanıyor. Başkan devirme operasyonu mu, bir kulübün ele geçirilmesi mi nasıl bir sinsi tezgah, içinden çıkamıyoruz.
'Temiz Ayaklar' diye bir pazar sabahı kararttınız dünyamızı. Sızdırdığınız bilgilerin alayı safsata çıktı. Soru sormadan yayınladı gazetecilerimiz ellerine geçenleri, polis gazetecileri yine cirit atmaya başladı ortalıkta. Biz de istiyoruz temiz futbol, en başta biz istiyoruz tertemiz bir kulüp . Sizin için yok edilmeye / ele geçirilmeye / değersizleştirilmeye değer bir şirket var ortada ama burası bizim yuvamız. Neresinden tutsak elimizde kalıyor soruşturmanız. İbrahim Akın’a şike teklif eden Adalı’yla zahmet edip görüşmediniz. Şikenin belgesi diye yayınladığınız fotoğraflarda görünen İbrahim Akın ortalarda yok. Fetva bile istemiş adam. Şikeyi becerememekten töhmet altında olan Trabzonspor asbaşkanı nerede, aylardır şikeci Fenerbahçe diye ortalığı ayağa kaldıran Trabzonspor camiası niye bu kadar sessiz? Şikeci futbolcular Mehmet Yıldız, Musa Aydın niye şike yaptıkları halde goller attılar asistler yaptılar? Onu geçin Mehmet Yıldız’ı niye serbest bıraktınız? Her maçtan önce ve sonra bir araya gelebilecek kulüp yetkililerin fotolarını basına vererek işte şikenin belgesi diye yayınlatmak hangi amaca hizmet ediyor? Nerede Emenike’nin para sayarken kamera kaydı? Onu servis edin önce. Emenike 9 milyon £ karşılığı Fener maçından önce alınmışsa babasından mı istenmiş? Karabük’te bir muhatabı yok mu bu alışverişin? Emre’nin yeğenini göz altına alıyorsunuz Emre yok. Cüneyt Çakır’ı yollayanlar nerede? Son 5 maçın sonucunu bilenler niye beklemişler ligin sonunu Trabzonspor’un emeği çalınırken niye susmuşlar, iddaa mı oynuyormuş bunlar o sırada? Yönetimdeki iktidara yakın isimlerin hiçbir şeyden haberi yok, bilgilerine bile başvurulmuyor,ortalarda da gözükmüyorlar.

Bu soruları görevi olanlar, bu kulüpten yıllarca alanlar niye sormuyor da bu kulübe her şeyini verenler yalnız kalıyor. Bu kulübün gerçek sahipleri bu soruları soruyor ve cevap bekliyor. Fenerbahçe’nin akıl sahibi , menfaat gözetmeyen destekçileri bugün susmayanlardır. Fenerbahçe taraftarı hemen örgütlenmeli ve kulübüne sahip çıkmalıdır. Yarın leş ortaya gelince üşüşecek olanlar kargaları, bu kulübün sırtında senelerce dolaşanları unutmayacağız…

Ha ortada hiç mi bir şey yok? Bu kirli ilişkilerin hepsi mi yalan? Ne buna hayır diyecek durumdayız ne de Aziz Yıldırım’a kefil olacak . Bir suç varsa ama ötekiler demeden önce kabul ederiz cezayı, hangi ligde olursa olsun sahipsiz bırakmayız bu takımı. Fenerbahçe’yi küme düşürecek denli kirli işlerin, ilişkilerin içerisinde olanlarla hesabımız zaten var. Bu dün de böyleydi bugün de böyle. Açtıkları çukurda boğulsunlar. Sorduklarımızın cevaplarını verin , lamı cimi yok ligden düşürün takımı. Biz de tüm nefretimizi bu camiayı bu duruma getirenlere kusalım. Ancak ülke futbolunu tertemiz yapıyoruz, arap sabunu ile yıkıyoruz derken elinizde hazır delilleri bulunan konuları da es geçmeyin isteriz.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Kenny Miller Der Ki!

"...Ancak Türkiye'de izleyip de en etkilendiğim isim kuşkusuz Fenerbahçeli Alex. Hayatımda gördüğüm en yüksek seviyedeki oyunculardan biri. Yaptığı her şeyi çok kolaymış gibi gösterip, işin ilginci takımı için her şeyi de kolaylaştırıyor. Pas yeteneği, top sürüşü, oyunu okuması, yönlendirmesi, golcülük yeteneği hepsi dünya çapında. Belki fiziksel mücadeleden, baskıdan bazen yılıyor gibi ancak Avrupa onu iyi değerlendirmediği, yönlendirmediği için pişman olmalı kesinlikle."
Kenny Miller / Tam Saha Dergisi

Röportajın tamamı: "Ben döviz bürosu değilim"

21 Şubat 2011 Pazartesi

Başka Bir Adam: Alex De Souza

Dünkü maça ve kırılma anlarına dair çok sey söylenebilir, ancak bana göre gecenin olayı budur. Sen takımını İnönü deplasmanında 1 asist-3 gol ile sırtla, bu da yetmezmiş gibi maç bitiminde twitter'dan Taurasi kampanyasına destek ver. Seni daha nasıl sevebiliriz bilmiyorum ama bildiğim bir şey var; çok büyüksün capitão...

9 Şubat 2011 Çarşamba

Alex Le Sonsuza #2

Kaptanla yola devam ediyoruz, bugün Aykut Kocaman'la birlikte çıktıkları imza töreninde "2004’te başlayan hikayeyi biraz daha uzattık" sözleriyle özetledi kendisi de zaten durumu. Bir döneme damga vurdu, 10'larca Alex geldi gitti ülkeye ama geride yalnızca bir tek Alex kaldı. İlk geldiği andan beri "koşmuyor" diyorlar, o cevabını sahada vermeye devam ediyor. 7 senedir koşmuyor ya varsın 2 sene daha koşmasın Kaptan...

Aşağıya da 2 link koyuyorum 2009 yılından, yorumlara özellikle dikiz...

"10'la mı 10'suz mu?"

"Alex Le Sonsuza"

7 Şubat 2011 Pazartesi

Haftasonu Notları...

- İlk olarak Şeytan'ımız Rıdvan Dilmen'e geçmiş olsun dileklerimizi ileterek başlayalım. Keyifli dönülen Manisa deplasmanı akşamında ondan gelen haberle önce üzüldük sonra da durumunun iyi olduğunu öğrenince derin bir oh çektik.

- Manisa deplasmanı demişken oradan devam. Maç için Manisa'ya gidemeyince biz de Manisalı'ya gidelim deyip Or-ka ve eşinin nazik davetini geri çevirmedik. HoAmca, Alkolik, Diego ve ben, eş katılımlarıyla birlikte 10 kişilik mini bir tribün atmosferi yarattık ekran karşısında. Misafirperverliklerinden dolayı Or-ka ve eşine bir kez daha teşekkürler bu vesileyle de.

- Maç öncesi hepimizin ortak görüşü ilk 2 haftada alınan 6 puanın anlamlı hale gelmesi için bu maçtan mutlak galibiyetle tamamlanması yönündeydi. Yenilen golle yaşanan moral bozukluğu, ardarda gelen gollerle yerini sevince ve gelecek haftalar için de bol bol umuta bıraktı. Ama maç sonrası yine herkesin dillendirdiği bir konu vardı ki o da bu 3 haftada alınan 9 puanın daha da anlamlı hale gelmesi için önce Kayserispor maçının ardından da İnönü deplasmanının kayıpsız atlatılması gerektiği. Hele de ligin 2.yarısına 9 puan farkla önde giren Trabzonspor, Fenerbahçe stresinden kendi kendini yemeye devam ederken, önümüzdeki 2 hafta çok ama çok kritik.
Trabzonspor'un temsili yan aynası

- 14 Şubat'taki Kayserispor maçı öncesinde ise olası bir Kayseri yolculuğu görünüyor ufukta pazar günü. Olası diyorum çünkü yollara düşüp düşmememiz Fenerbahçe erkek basketbol takımının Spor Toto Türkiye Kupası 8'li finallerinde göstereceği performansa bağlı, eğer rakiplerini geçip finale kalırsa takımımız biz de tribündeki yerimizi alacağız. Biletlerimiz cebimizde, gözümüz Fenerbahçe'de.

- Madem konuları bağlaya bağlaya gidiyoruz, öyle de devam edelim. Basketbol dedik; haftasonu TBBL All Star organizasyonu gerçekleştirildi Dünya Şampiyonası sonrasında unutulan Ankara Arena'da. Gidip gitmemek konusunda zaten tereddütlüyken bir de Saras, Ukiç gibi isimlerin olmayacağı açıklanınca en ufak kalkıp gidesim gelmedi kendi adıma. Sonrasında televizyondan ara sıra göz atarken de iyi ki de gitmemişim dedim zira All Star'dan çok Yeteneksizsiniz Türkiye kıvamında bir organizasyondu.

- Organizasyon yalnızca tarih olarak değil saat olarak da yanlıştı. Fenerbahçe, Efes Pilsen, Galatasaray ve Karşıyaka hem ligde hem de Avrupa bu denli sık maç yaparken ve Türkiye Kupası da kapıya dayanmışken hiçbir takım oyuncusunu feda etmek, hiçbir oyuncu da kendini riske etmek istemez. Saat olarak bakıldığında da hem kadın voleybolda Fenerbahçe'nin Galatasaray'la oynadığı derbiyle hem de futbolda Trabzonspor'un Antalya maçıyla çakışan All Star bir de Melih Gümüşbıçak'ın saçmalamalarıyla iyice çekilmez bir hal aldı. Benim açımdan organizasyondaki tek sevindirici olay ise Ömer Onan'ın 3 sayı yarışmasını kazanması oldu.
- All Star'la çakışan Fenerbahçe - Galatasaray kadın voleybol derbisinde ise 3-0'lık skorla gülen taraf bir defa daha kızlarımız oldu. Final 4 öncesinde hafta içi maç yapmamayı fırsat olarak görüp yükleme antremanları yapan takımımız özellikle set başlarında zorlandıysa da maçı set vermeden kazanmasını bildi. Bir de rica da bulunalım yeri gelmişken, evet bu tatlı mavi formalar çok yakışıyor kızlara ama yine de bir derbi maçında giyilmesi gereken forma her zaman sarı lacivert çubukludur. Daha önce de erkek voleybol takımı da ligin ilk yarısındaki Galatasaray derbisinde benzeri bir hataya düşmüştü. Umarım bundan sonraki karşılaşmalarda taraftarın önem verdiği bu konuya dikkat edilir.

4 Şubat 2011 Cuma

Maksat Futbol Olsun...

Baktım kaç zamandır blogda futbola dair veya futbol özelinde pek bir paylaşım olmamış son zamanlarda. Hani ben zaten amatör branşlarla ilgili yazmayı tercih ediyorum ama blog ahalisinden de futbola dair pek ses soluk çıkmayınca amatör branşlar almış başını gitmiş. Neyse sadede geleyim internette dolanırken behance.net'te rast geldim Güney Koreli Sakiroo Choi'nin çalışmalarına, birbirinden güzel çizimleri arasında futbol ve futbolcularla ilgili işlere de yer vermiş genç tasarımcı. Bu çizimlerin ve daha pek çok işinin yüksek çözünürlüklü hallerini Sakiroo'nun behance profilinden veya kişisel web sitesinden incelemek mümkün.

Dedim ya maksat futbol olsun, belki birileri devamını getirip Fenerbahçe futbol takımıyla ilgili de bir kaç satır karalamak ister...

27 Aralık 2010 Pazartesi

Perşembe'nin Gelişi...

Fazla uzaklara gitmeyelim daha 3 sezon önce oynanan tarihe "sulu derbi" olarak geçen maçta çıkan olaylara, Ayhan Şahenk'te kadın basketbolculara atılan viski şişelerine, Pondexter formasını öpünce kudurup onu linçe yeltenenlere veya 2 sezon önce bir Fenerbahçe maçında kendilerini kaybederek tribünü örten çatıya çıkıp onu çökme noktasına getirenlere hiç değinmeyelim mesela.

Sadece geçtiğimiz seneyi bir gözünüzün önüne getirin; Abdi İpekçi'de oynanan Cemal Nalga'lı(!) maçı ve ufacık bir çocuğun formasından tahrik olabilecek kadar psikolojileri bozulmuş olan sözde insan topluluğunu ve linç kültürünün nasıl orada da devreye girdiğini hatırlayın. Hadi o kadar uzağa da gitmeyin henüz birkaç ay önce yine Abdi İpekçi'de oynanan Fenerbahçe-Galatasaray Kadın Basketbol Cumhurbaşkanlığı maçını düşünün, sahaya ve karşı tribünlere yabancı madde yağdıran ve akabinde boşaltılan tribünlerin hangi takımın tribünleri olduğunu anımsayın. Sonra da dünkü olaylara bakın. Sürpriz mi? Elbette ki değil, yıllardan beri neredeyse her branşta Fenerbahçe'nin altında ezilenlerin halet-i ruhiyelerinin spor sahasına tezahürü dün yaşananlar.
Daha önce yaptıklarına bakınca 15-16 yaşındaki çocuklara tekme tokat saldıranlara da şaşıramıyor haliyle insan. Ortama bakıyorsun 4 ya da 5 tane güvenlik görevlisi ya var ya yok. Yer neresi Florya yani Galatasaray'ın tesisleri peki olaylardan sonra Galatasaray Yönetimi ne diyor "kontrolümüz dışında gelişen olaylar" orası neresi yahu senin antreman sahan vs. hepsi orada değil mi sen değilsen ya kim sorumlu oranın kontrolünden?!?! Resmi sitelerinden açıklama yapıyorlar bir de, neymiş efendim "üzüntü duymuşlar" ne bir özür dileme var ne de başka bir şey yalnızca "üzüntü duymuşlar", onu da duymasaydınız ya efendiler, malum geçen sene erkek basketbolculara taraftarları saldırdığında da benzer bir tutum takınmışlardı "biz özür dilemeyiz tahrik vardı" diye. Sembolleştirdiğiniz ve utanmadan neredeyse bir sömürü malzemesi haline getirdiğiniz Metin Oktay'ın kemikleri sızlıyordur eğer olanları görüyorsa, adının verildiği tesislerde 10'un formasını giyen insan müsvettelerinin yaptıkları ve övündükleri şeyler ters döndürüyordur Taçsız Kral'ı mezarında.

Kim ne derse desin, balık baştan kokuyor ve yalnızca yönetimler değil medya da bu işe çanak tutuyor. En basitinden geçtiğimiz hafta içerisinde Karşıyaka Basketbol Takımı'na Kıbrıs Rum Kesimi'nde saldırı olduğunda "Barbar Rumlar, Hayvanlar, vs" gibi şövenist başlıklarla olayı manşetten duyurup olayı bütün bir halka maledenler, bugün kıvrak manevralarla dün yaşananları geçiştirmeye ve "3-5 kendini bilmez" sığlığına indirgemeye çalışıyorlar.

Şimdi bu çarşamba günü Abdi İpekçi'de erkek basketbol derbisi var, senenin son derbisi, izleyelim bakalım neler olacak, nelerden tahrik(!) olacak bu sefer Galatasaray taraftarı, 3-5 kendini bilmez(!) ne rezillikler yapacaklar ve Galatasaray yönetimi suçu ne şekilde Fenerbahçe'ye yıkmaya çalışacak?

22 Aralık 2010 Çarşamba

Değerler Yerle Bir Olurken...

Zico'nun ilk yılında bir Ankaraspor - Fenerbahce gündüz maçı vardı, hatırlarsınız muhtemelen. Denizli travmasının üzerinden bir yaz mevsimi geçmiş; sonbaharı da yarılamışız. İlk yarı 2-0 önde gitmişiz soyunma odasına. İkinci yarı başlar, maç 2-2'ye gelir, öyle de biter. Ben de başlarım; "Bilmemne ol git Zico"(başkaları da başladı ama ben deşifre etmeyeyim burada) Gel zaman, git zaman benim sövdüğüm Zico ile 100.yılda şampiyon oluruz. Yetmez, adından titrediğimiz Avrupalıları Kadıköy'de yerle bir eder, Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final oynarız. Sövdüğüm Zico, hayatımın en güzel günleri listesini sil baştan yazdırır bana. Bir Ankara sonbaharında ağzımdan bilerek ve isteyerek çıkan o küfür; o güzel günlerin hepsinde, o sevinçlerin içinde bir utanç kaynağı olur benim için... Hala aklıma geldikçe sıkıntı duyarım...

O gün bugündür eleştiri kültürümü değiştirmek için uğraşırım. Bazen kantarın topuzunu kaçırsam bile en azından uğraşırım... Özellikle teknik direktörlük makamına... Ama beni tanıyanlar futbolcuya tepki konusunda taraftarın her zaman bir yuh hakkı olduğunu savunduğumu da bilirler. Bunu ayrıca tartışırız... Ama Fenerbahçe Spor Kulübü'nün resmi yayın organları aracılığıyla; tribünlerden yükselen yuh sesleri hakkında tek bir satır yazmaya, tek bir söz söylemeye hakkı yok arkadaş. Çünkü müşterinin her şeye hakkı var. Bu topraklarda ticaretin birinci kuralı budur.
Tüm değerler bitti; şimdi de armaya bulaştınız. O muhteşem armanın renklerinden birini senenin son rengi basitliğine indirgiyorsunuz, armanın en güzel kısmının üzerine kocaman Avea yazısını yapıştırıyorsunuz, üstüne bir de sınırlı sayıda diyorsunuz. Bahsettiğiniz Fenerbahçe forması beyler... Sınırlı sayıda ne demek? O reklam sitede hala duruyor mu bilmiyorum ama isterseniz açık artırma ile satıverin... Kulübün gelirlerini artırın artırmasına da böyle olmaz...

Mesele Aykut Kocaman'a gelince, işin bir de başka boyutu var. Ben 1981 doğumluyum ama çocukluk kahramanın Kenan Evren veya Turgut Özal değil. Benim kahramanım Aykut Kocaman. Aykut Kocaman'ın benim veya başkalarının kahramanı olması veya futbolculuk döneminde yaptıkları bu kulübe teknik direktör olması veya o görevden alınması/ayrılması kriterlerinde en önemli veya önemli bir kriter değil. Hatta hiç olmamalı. Teknik direktörlük döneminde yaptıkları ve duruşu önemli olan. Yaklaşık 6 aylık bu dönemde bolca yanlışları da oldu kendisinin. Bunu canlı yayında, milyonların önünde kendisi de söyledi. Bu yanlışları söylemek ve eleştirmek ayıp da değil. Herhangi bir blog, herhangi bir taraftar platformu, herhangi bir görsel veya yazılı medya organı bunu yapabilir. Bu iletişim araçlarının varoluş sebeplerinden biri de bu. Ama kimse Aykut Kocaman'ın 24 saat Fenerbahçe futbol takımını düşündüğünü, 24 saat Fenerbahçe futbol takımının geleceğini planlamaya çalıştığını ve tüm birikimini bu takıma vermeye uğraştığını inkar edemez. Düşündükleri yanlış olabilir, planlaması hatalı olabilir veya kararlarında tutarsızlık görülebilir. Başa dönmek zorunda da kalabilir ama teknik direktörlerin de bunun için zamana ihtiyacı vardır...
Ancak, Fenerbahçe taraftarıyım diyen birinin veya bir platformun Aykut Kocaman'a terbiyesizlik yapmaya hakkı yoktur. Antu adlı platformun Buca maçı sonrasında sitenin girişine koyduğu görsel, terbiyesizlikten başka bir şey değildir. Forumlarında farklı konular tartışılabilir, herkes görüşünü ortaya koyabilir ama site üzerinde söz hakkı olanlar tutarlı ve dikkatli olmak zorundadırlar. Sahipleri veya yöneticileri, Antu platformunun amacı, duruşu, şekli ve şemali hakkında bir kez daha düşünmeli bence. İşinize geldiği gibi manipülasyon yapmaya hakkınız yok. Üstelik görselinizde bahsettiğiniz 2000-2004 İstanbulspor dönemi bir onurdur...

Bir de son bir not, yukarıda adı geçen internet platformu lütfen bir daha çıkıp da "hep destek tam destek" falan demesin zira o işinde afedersiniz boku çıktı...

QTM #8

20 Aralık 2010 Pazartesi

Ordinaryüs İstanbul Yolunda...

Lefter Baba'dan iyi haberler var. Resmi kanallardan verilen bilgiye göre kendisinin de isteğiyle İstanbul'a getiriliyor Ordinaryüs. Murat Özaydınlı ambülans uçağın yetiştirildiği takdirde akşam saatlerinde Lefter ile birlikte İstanbul'da olacaklarını söyledi. Haydi Lefter Baba, bir gol de şu hastalığının kalesine yolla ve sevindir bizleri...

18 Kasım 2010 Perşembe

3 Poster...

"Odamda üç poster vardı...Biri şimdiki hocam Aykut Kocaman, biri Novak...Diğeri de Rıdvan Dilmen..."

Emre Belözoğlu / Yirmibir - LigTV

14 Kasım 2010 Pazar

Hiçbir 100 Güzel Değil Senin 100'ünden...

Gaziantep Kamil Ocak Stadı / Gaziantepspor-Fenerbahçe / Dakika 18

Fener Cephesinde Değişen Bir Şey Yok...

Dünle birlikte bütün branşları tek güne sığdırmış olduk ve başlıktan da anlaşılacağı üzere yüzümüzü güldüren yine amatör branş performansları oldu. Erkek basketbol takımının Trabzonspor önündeki 78-55'lik galibiyeti ile başlayan gün, erkek voleybolcuların Maliye Milli Piyango'yu 3-0'lık skorla mağlup etmesi ve kadın basketbolcuların İstanbul Üniversitesi karşısındaki 87-71'lik galibiyetiyle devam etti. Güne noktayı futbol takımının galibiyetiyle güzel bir şekilde koyalım derken maçın son çeyreğinde yenilen 2 gol buna mani oldu. Bu dakikadan sonra lige tutunmak için önümüzdeki 5 maçtan 5 galibiyet çıkarmak şart.

Beni futbol takımının mağlubiyetinden çok daha fazla üzen ise Vidmar'ın Trabzonspor maçında talihsiz bir şekilde sakatlanması oldu. Her geçen gün oyununun üzerine koyarken ve takımın en önemli yapı taşlarından biri haline gelmişken böylesine saçma sapan bir pozisyonda sakatlanması hem kariyeri adına hem de içeride dışarıda doludizgin giden erkek basketbol takımımız adına oldukça kötü bir haber. Henüz sakatlığı hakkında net bir bilgi olmasa da yazılıp çizilenler sol dizindeki ön çapraz bağların koptuğu ve sezonu kapattığı yönünde. Sloven milli takımından arkadaşı Nachbar'ın twitter'dan verdiği bilgiye göre Gasper'in durumu bugünkü testlerden sonra netleşecek, umalım ki gelen haberler yalnızca kötü bir senaryodan ibaret olsun ve koca yürekli sert adam en kısa sürede parkelere dönsün.

9 Kasım 2010 Salı

Aykut Kocaman Der Ki #4

"Ne Avrupa'da bir takımı çalıştırmak istiyorum ne de milli takım teknik direktörlüğünü düşünüyorum. Benim için zirve Fenerbahçe’dir."

8 Kasım 2010 Pazartesi

Bilet Mevzuları...

Bir iyi bir de kötü haber var hafta içi oynanacak karşılaşmaların biletleriyle ilgili. İyi haber aşağıdaki postta bitmesi temennisinde bulunduğumuz Siena maçının biletlerinin akşama doğru tamamının tükenmesi ve bu sezon ilk defa Fenerbahçe basketbol takımının kapalı gişe oynayacak olması. Eğer maça 2 gün kala biletleri bitirerek takdiri hak eden taraftarlar bir de uyutucu futbol tezahüratları yerine sahada olan bitene tepki vererek savunmada ve hücumda takımın 6. oyuncusu olmayı başarırlarsa Siena önünde basketbolcularımızın işi hiç kuşku yok ki daha kolay olacaktır.

Kötü haber ise yarın oynanacak kupa maçı öncesinde Ankara'dan. Geçen sezondan bu yana kendi taraftarlarıyla da sık sık karşı karşıya gelen ve bu alelade kupa maçı için oldukça fahiş bir fiyat belirleyen Ankaragücü yönetimi açık kanaldan da yayınlanacak bu karşılaşmanın boş tribünlere oynanmasını tercih etmişe benziyor. Yoksa en düşük bilet fiyatını 56 TL olarak belirlemenin başka bir açıklaması olamaz. Anlaşılan Gökçek ailesi Ankara'dan sonra Ankaragücü'nün de canına okumayı kafasına koymuş durumda...

Moraller Gayet İyi...

Futboldu, voleyboldu, basketboldu derken 4'te 4 ile kapattık haftayı. Voleybolda 4 kere maç sayısı oynadıktan sonra Halkbank'a verilen 2 set, futbolda ise Emre'nin sakatlığı, Lugano'nun devre arasında gördüğü gereksiz kart ve Bilica haftasonunun can sıkıcı taraflarıydı.
Haftaiçinde Avrupa'dan galibiyetle dönen erkek ve kadın basketbolcularımız tam gaz devam ettiler yollarına, Marko Tomas'ın sakatlığının ciddi olmaması kritik Siena maçı öncesi sevindirici. Siena maçı demişken halen biletix'de bilet satışı devam ediyor, yalnız sadece resimdeki pembe bloklar kalmış durumda umuyorum ki maç saatine kadar onlar da satılacak ve yıllardan beri özlemini duyduğumuz bir atmosfer olacak Sinan Erdem Spor Salonu'nda. 2010'un ilk haftasında 101-58 gibi bir hezimet yaşamıştık İtalya'da, 2010'u yavaş yavaş kapatmaya hazırlanırken çarşamba günü bu hesabı da kapatmanın vaktidir.