13 Mayıs 2009 Çarşamba

Mutlu Ask Yoktur...

Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da...

Hadi Anlat Bakalim...

"Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım, 15 Mayıs Cuma günü bir basın toplantısı düzenleyecektir. Toplantı, Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri'nde saat 10:00'da başlayacaktır. Başkan Aziz Yıldırım, görsel ve yazılı medyanın temsilcileriyle görev süresi içindeki icraatlarını paylaşacaktır.

Kamuoyuna Saygıyla Duyurulur,

Fenerbahçe Spor Kulübü"

Forma da bizim, kulup de...

Resmi site acilis sayfasina bunu koyarken hic mi dusunmez hic mi utanmaz...

Bu forma ne Ugur'un, ne Volkan'in ne de Maldonado'nun...Tipki bu kulubun Aziz Yildirim'in olmadigi gibi...Birakin Fenerbahcelilerin sevdasini paraya cevirmeye, duygularini somurmeye calismayin artik...

Bu aski babamdan miras alan da benim, evladima miras birakacak da, onun icin deplasmana giden, son parasini ona harcayan, onu giyip sokak aralarinda mac yapan da benim, onun ugruna can verecek de...

Size ne oluyor?

11 Mayıs 2009 Pazartesi

30.Haftanin Oyuncusu...

Inonu Stadi'nda Besiktas ile karsilastigimiz ve artik bir klasik haline geldigi uzere 2-1'lik skorla kazandigimiz macin oyuncusu kullanilan 30 oyun 10'unu alan Gokhan Gonul secildi.Bu kritik mucadelede alisilagelmisin disinda Aragones tarafindan stoper mevkiinde gorev verilen Gokhan, yalnizca bek olmadigi kanitlarcasina performansiyla degme stoperlere tas cikartirken, oylamada Gokhan'i macin diger one cikan isimleri olan Selcuk(8 oy) ve Daniel Guiza(5 oy) takip etti. 

Stadyumlar - Venedik

Görüldüğü üzere Venedik gezisi dahilinde Cukor'un toplantıda olacağı 1,5 gün için yol haritam hazırdı. Aklımdaki programa göre ilk önce adada ki Pierluigi Penzo Stadyumunu (SSC Venezia), daha sonra ana karadaki F.Baracca Stadyumunu (Mestre AC), daha sonra Mestre'ye 18-20 km mesafede Treviso'da bulunan Omobono Tenni Stadyumuna (Treviso FBC) ve son olarak da Mestre'ye yaklaşk 30 km uzaklıkta Padova'daki Euganeo Stadyumunu (Padova AC) ziyaret edecektim.

PIERLUIGI PENZO STADIO:Adadaki Pierluigi Penzo Stadını bulmak zor olmadı. 10500 kapasiteli P.L. Penzo stadı, bu sezon İtalya Serie C1 ligi A Grubunda mücadele eden ve şuanda 31 puanla 16. sırada yer alan SSC Venezia'nın maçlarını oynadığı stadyum. SSC Venezia, bir yerde Fenerbahçelilerin kardeş takımı, Sinyor Can Bartu münasebetiyle. Zira Can Bartu, 62-63 sezonunda çıktığı 30 maçta 8 gol kaydetmiş SSC Venezia adına. Can Bartu'nun yanısıra, Marco Delvecchio, Álvaro Recoba ve Christian Vieri gibi tanıdık isimler de var zamanında SSC Venezia'nın formasını giyen. Adanın güneyinde bulunan stada ulaştığımda kapıların kapalı olduğunu gördüm. Ancak zili ısrarla çalmam onucunda içeride çimlerin bakımını yapan görevli kapıyı açmak zorunda kaldı.


OMOBONO TENNI STADIO:Kısa ziyaretten sonra adanın dışına çıkabilmek için otobüs duraklarına geldim. Mestre'ye gidecek otobüse bakınırken üzerinde Treviso yazan otobüsü gördüm ve nasıl olsa Mestre dönüş yolu üzerinde önce Treviso'ya gideyim diyerek planı alt üst ettim. Otobüsün her durakta durması ve nerelerden gittiğini çok anlamasam da bir hayli dolanması üzerine yaklaşık 1 saat sonra Treviso'ya ulaştım. İndiğim yer ilçeler arası otobüslerin çalıştığı küçük bir terminaldi sanıyorum. Stadın yerini bileceğini düşündüğüm gençlere sordum nasıl gidebileceğimi. 61 numaralı otobüse binmem gerektiğini anlattı yarım yamalak. Otobüs şoförünün ingilizcesi daha iyiydi çok şükür. Beni stadın yanında ki durakta indirdi ve dönüşte de aynı duraktan 3 numaralı otobüse binmem gerektiğini söyleyerek ve otobüs ücretini de almadan beni yolcu etti. Neyse ki burada zili çalmak zorunda kalmadım. Stadın kapıları açıktı ve hatta görevliler kale direklerini yerleştiriyorlar ve çimleri biçiyorlardı. 10000 kapasiteli Omobono Tenni stadı şu an Serie B liginde mücadele eden ve 34 puanla son sırada yer alan Treviso FBC klübünün maçlarına ev sahipliği yapıyor.


EUGANEO STADIO:Treviso'daki ziyaretim de sona erdiğinde Mestre'ye geçip F.Baracca stadını görmeyi planlıyorum ancak zamanı daha verimli kullanmak adına ve terminalden de Padova otobüslerinin kalktığını görmem üzerine, buradan direk olarak Padova'ya geçmeye karar verdim. Mestre'yi ise ertesi gün öğleden önceye bırakacaktım. Ki bunun doğru bir karar olduğunu Padova'ya indikten ve az biraz kaybolup stada giden otobüsü bir türlü bulamadığımda anladım. Treviso'dan Padova'ya geçmem yaklaşık 1,5 saat sürdü. Padova'da ingilizce konusunda daha büyük bir sıkıntı yaşadım ve bir türlü stada giden otobüsü bulamadım. Yaklaşık bir saat bilmeden bir daire çizdim ve sonunda indiğim otobüs terminalinin arka tarafındaki yoldan kalktığını öğrendim stadın yakınından(!) geçen otobüsün. Yakınından dediğime bakmayın zira otobüs durağı ile stad arası rahat bir 15 dakika var yürüyerek. Stadı şehrin dışına yaptıkları için sanırım bu normal bir süre ama şunu belirtmeliyim ki beni en çok yoran stad Euganeo oldu. Ama yine de ziyaret ettiğim en büyük stad olduğu ve asansörden indiğimde yeşil çimlerin direk karşıma çıkmasıyla hissettiğim duygu adına kendisini affettim.

Stadın ana kapısı açıktı ortalarda da pek kimseler yoktu. Tam merdivenlere yönelmiştim ki asansörü gördüm ve en büyük rakam olan 4'e bastık. Kapılar açıldığından yorgunluğumun anlamı karşımda belirmişti. Sonra tüm katları tek tek gezdim. 2. katta şeref tribünei spiker kabinine ve basın tribününe girdim. Hatta hatta basın tribününe oturup bir de hatıra bıraktım bir yorgunluk çayı içerken :) Son olarak stad hakkında ufak bir bilgi; 32336 kapasitli Euganeo stadı, SSC Venezia gibi Serie C1 liginde mücadele eden ve 53 puanla 4.sırada yer alan Padova AC'ye ev sahipliği yapıyor. Padova AC'nin formasını giyenlere baktığımız da ise karşımıza Alessandro Del Piero, Vincenzo Iaquinta, Cristiano Lucarelli ve Walter Zenga gibi isimler çıkıyor.


F. BARACCA STADIO:Tahmin ettiğim üzere Padova'da akşamı ettim. Haliyle son stad ziyareti de ertesi sabaha kalmış oldu. Sabah erkenden Cukor'u oplantıya uğurladıktan sonra Mestre'ye doğru yola çıktım. Stadı bulmak çok zor olmadı. Zaten Treviso'da olsun, Padova'da olsun, Mestre'de olsun bütün stadlar trafik tabelaların da gösteriliyor. Evlerin arasına sıkışmış F.Baracca stadının kapısına geldiğimde açık oladığını gördüm. Başka giriş varmı diye etrafında şöyle bir tur attım ancak ya zili çalarak şansımı deneyecek ya da bi şekilde yüksek duvarları aşacaktım. Deplasmandayım diye düşünerek illegal bir girişi zorlamadım ancak kapının önünde zaman zaman zile sonuna kadar asılarak yaklaşık bir 45 dakika bekledim. Ancak ne gelen oldu ne giden ne de kapıyı açan. Maalesef ki son stad ziyareti yeşil çimleri göremeden sonuçlandı.

Aslında gitmeden önce civardaki bütün stadların listesini çıkarmıştım. Hatta hatta bütün bu stadlardan vazgeçip Roma Olimpiyat'ı ya da San Siro'yu mu görmeye gitsem diye düşünmedim değil. Ancak Roma'nın trenle 4 saatin üzerinde ve Milan'ın ise 2,5-3 saat civarında bir mesafede olması nedeniyle bu stadları görmeyi bir dahaki İtalya seferine bırakmaya karar verdim. Ki aslında bütün bu ziyaretlerde eksik olan da birşey var. Gitmişken orada maç da izlemek gerek. Ama iş seyahatleri olduğu ve hafta içine denk geldiği için henüz gittiğim stadlarda maç izleme sanşı bulamadım. Ama Roma Olimpiyat'a veya San Siro'ya veya benzeri büyük bir stada gidersem illa ki orada bir maç da izlemek gerektiğinin farkındayım.

Bunlar da kolpaların siparişleri...

10 Mayıs 2009 Pazar

Deivid'ten dalya...

Geldigi ilk sezonda beklentileri bir turlu karsilayamamasina ragmen Izmir'deki Trabzonspor macinda attigi golle sampiyonlugu kazandiran, gectigimiz sezon ise kariyerinin en parlak donemlerinden birini geciren ve ozellikle Avrupa maclarinda attigi birbirinden guzel gollerle bizi sevince bogan Deivid, bu senenin basinda gecirdigi talihsiz olaylar sonrasinda istenilen performansi bir turlu yakalayamamasina ve uzun sure formasindan ayri kalmasina ragmen dun oynadigimiz Denizlispor maciyla birlikte Fenerbahce formasiyla 100.macina cikti.

Sozlesme yenilenip yenilenmedigine dair resmi siteden bir aciklama yok henuz ama eger TFF'nin sitesinde yazildigi gibi sozlesmesi uzatildiysa Deivid'i onumuzdeki senelerde saha icerisinde arkadaslariyla girdigi polemiklerle gundeme gelen bir Deivid olarak degil, attigi ve attirdigi gollerle gundeme gelen bir Deivid olarak gormek istiyoruz.

Genclik ve Spor Derbisi..

Dun aksam saatlerinde resmi siteden yapilan aciklamayla 13 Mayis'taki kupa macindan sonra sezonu en azindan kafalarinda kapatacaklarini dusundugum futbolcularimiza bir gorev daha cikmis oldu. 19 Mayis Sali gunu saat 20.00'da Inonu Stadi'nda oynanacak dostluk derbisinde yari yariya paylasilan tribunler onunde karsilasacaklari Galatasaray'i birkez daha yenerek en azindan bu senenin acisini bir nebze daha hafifletmek. Macin adi Fenerbahce-Galatasaray, oynanacagi stad Inonu ve tribunler de yariyariya olunca heyecanlanmamak pek de mumkun olmuyor pek tabi.

20 Mayis'taki Shaktar Donetsk-Werder Bremen finali icin Alkolik'le beraber gidecegimiz sehri Istanbul'a seneler sonra Inonu'de yariyariya bir derbi firsatini kacirmamak icin 1 gun onceden gitmemiz farz oldu...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Baska soze gerek yok...

Yari finalde Galatasaray'i gectikten sonra kolay bir final serisi olacagini dusunuyorduk, zira oyle de oldu. Serinin ilk 2 macindaki dominant oyun ve farkli galibiyetler sonrasinda ise Mersin'de oynanacak ilk mac sampiyonluk maci olmustu. Geride kapattigimiz ilk periyot disinda yine ustun bir oyun ortaya koydu kizlar ve Fenerbahce'ye bayan basketbolda ustuste 4. toplamda ise 7. sampiyonlugu armagan ettiler.

Sezon basinda kaybedilen Cumhurbaskanligi kupasi haricinde yurticinde hedeflenen 2 kupayi da muzemize getiren kizlarimiz Avrupa'nin en buyuk kupasinda da son sekiz takim arasina kalarak voleybol, basketbol ve futbol branslari icerisinde bu seneki en basarili performansa imza attilar.

8 Mayıs 2009 Cuma

Gezi Yazıları - Venedik - Ekstralar

Gondollar

Gondol Parkı

Servizio Gondole

Taksi Durağı

Benzin İstasyonu

Maskeler

Sokaklar

Vaporetti Durağı

Ziller

Ana karadaki şehir merkezi Mestre'deki bisiklet çılgınlığı

Zeytinli Pizza

Gezi Yazıları - Venedik

Yine düştük yollara, yollara
Yine aştık dağları, dağları
Ayağım gaz pedalında, ardımda fırtına
Bilinmez ufuklarda, yollardayım


Bulutsuzluk Özlemi’nin böyle bir şarkısı vardı, bir vakit Antalya yollarına düştüğümüzde bir arkadaş dinletmişti. Bu aralar Cukor’un iş seyahatleri sebebiyle sık sık yollara düştüğümüzden, bu şarkı da sık sık aklıma gelir oldu.
3 hafta önce güzel bir 4-5 gün geçirdik Venedik’te. Venedik deyince goldollar, kanallar, romantizm vs. geliyor insanların aklına. Romantizm bizim de kanımızda olduğu için pek sorun yaşamadık ama yolların sudan oluşması bizi biraz zorladı açıkçası. Ama İtalya dendiğinde en az bunlar kadar futbol da geliyordu bizim aklımıza ve bu yolculuğumuzu duyan kolpalar hemen İtalyan atkılarından siparişlerini verdiler.
Sabah erken düştük yola Marco Polo Havaalanı'na indiğimizde öğle saatleriydi ve otele yerleştikten sonra gezmek için az olan zamanımızı değerlendirmek için vurduk kendimizi Venedik sokaklarına. Sokaklar öyle dar ki bazı yerlerde, ben ve Cukor yan yana geçemedik zaman zaman (benim şişman olmamla hiç alakası yok:)
Venedik bir lagünün ortasında 4 km’lik bir köprüyle ana karaya bağlanan bir ada. Adanın ortasından büyük bir kanal geçiyor (yaklaşık 4 km) ve bütün sokaklar irili ufaklı diğer kanallardan oluşuyor. Hepsini göremedik hepsinden geçemedik ama şehirde 170 kanal ve bu kanalları birbirine bağlayan 400 köprü varmış.

Büyük Kanal’ın hemen hemen en son kısmındaydı otelimiz ve karşı kıyıya geçmek için Büyük Kanal üzerindeki 4 köprüden biri olan Akademi Köprüsü’nü kullanmamız gerekiyordu. Her ne kadar gitmeden önce yine Google Earth sayesinde hangi güzergâhları izleyeceğimizi ve hangi numaralı deniz otobüslerine nereden bineceğimizi bilsem de sıkışık olan şehirde hangi sokağın nereye açıldığını kestiremiyorsunuz bazen ve illa ki kayboluyorsunuz. Ama pek de sorun olmuyor bu, bir şekilde Büyük Kanal’a çıkıp suyu takip ediyorsunuz :) Büyük Kanal boyunca, adanın etrafında, havaalanına veya çevredeki diğer küçük adalara çalışan deniz otobüsleri var. Bizim vapurlara, deniz motorlarına benziyorlar isimleri gibi; Vaporetti. Tek seferlik biletler kullandığınızda pahalı (6,5€) ama 2-3 günlük turist biletlerinden aldığınızda (23€-33€) sınırsız biniş hakkıyla rahat rahat gezebiliyorsunuz. Ayrıca, adadan dışarı çıkmak istediğinizde otobüslere binmek için de kullanabiliyorsunuz bu biletleri. Şehirde araç yok. Sadece bu köprünün adaya bağlandığı kısımda Santa Lucia tren istasyonu, araba ile gelenler için katlı bir otopark ve adanın dışına çalışan otobüsler için az biraz geniş bir otobüs durakları meydanı var. Haliyle tabanvay en etkili gezme yöntemi oluyor.
Seyahatin ilk 2 gününü gezmeye ayırmıştık ve adada gezmedik yer bırakmadık. Gittiğinizde illa ki görmeniz gereken ve yapmanız gereken birkaç aktivite var sonuçta. San Marco Meydanı (San Marco Çan Kulesi, Saat Kulesi ve Bazilikası), Dükler Sarayı, Büyük Kanal üzerindeki 4 köprü (sırasıyla, Constitution Brigde, Scalzi Bridge, Rialto Bridge, Accademia Bridge), Bizans mimarisine sahip olan ve 1600’lerde Türk tüccarların ticaret merkezi olarak kullandığı Fondaco dei Turchi Sarayı, The Bridge of Sighs (Son Nefes Köprüsü; Dükler Sarayı ile yeni hapishane arasında kapalı olarak inşa edilmiş bir köprüdür ve ismini muhtemelen buradan cezaevine giden mahkûmların Venedik'e son kez bakmasından almıştır), ve bizim otele yakın Santa Maria ve cam işçiliğinin ileri düzeyde yapıldığı Murano adası, görülmeye değer yerlerin başında geliyor. Bunların dışında ise Venedik’in dar sokaklarında aylak aylak gezinmek ve acıktığında ayaküstü bir dilim pizza yemek de gayet keyifli oluyor. Pizzaları gerçekten lezzetli. Bizim milyon tane malzeme ile yaptığımız pizzalardan daha güzel pizza yapıyor adamlar sadece 1-2 malzemeyle. 2 haftalık diyetin üzerine şu saatte canım çekmedi desem yalan olur.
Kısacası biz sevdik Venezia’yı. Genç çiftlere, az biraz romantiğim diyenlere, ilginç bir yer görmek isteyenlere tavsiye ederiz.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Kapak Olsun

Çok işim var bugün ama bunu yazmadan güne başlamak istemedim. Erken bulduğu golden sonra ilk maçtaki iğrenç, oynayarak rakibini bozan değil de oynatmayarak kazanmaya çalışan oyununu aynen sergileyen Chealsea'ye, Hiddink'e, Drogba'ya, Ballack'a, Malouda'ya, Terry'ye, Lampard'a, Bosignwa'ya, A.Cole'a, Essien'e, kısacası hepsine ve İngilizlere ve Chealsealilere ve hatta hatta savunma oyunu diye bir oyun icat edene ve bu oyunu Çanakkale geçilmez tadında uygulamaya çalışanlara, bu galibiyetin kapak olmasını diliyorum.

Evet taktik bir deha olabilirsin, Barcelona ancak böyle durdurulur diyerek bütün takımı kendi yarı sahanda tutup, 3-5 kez kontra atak yapar ve gol de atabilirsin ama sonunda böyle bir gol yiyip evinin yolunu da tutabilirsin.

Barcelona'nın inanılmaz bir topa sahip olma üstünlüğü vardı bütün maç boyunca (Fener-bjk maçının ilk yarısı gibi) maçın genelinde özellikle de son bölümlerinde Barcelona 10 kişi olmasına rağmen Chealsealiler topu aldıklarında ileri degaj yaptılar sadece topu uzaklaştırmak için. Barcelona yılmadan saldırdı, şükür sonunda istediğini aldı. Hani bizim Hadımköy sporu koysan Barça karşısına o da bu taktikle oynar, oynayabildiği kadarı ayrı tabi.

Chealseali oyuncuların ingiliz kültüründen gelen yerinde, zamanında ve şerefsizce yaptıkları faullerle Barça'nın daha da etkili oynamasını engellemeleri 90 dakika etkili oldu. Bunun tersine Barçalı oyuncular kendilerine faul yapılsa dahi sonuna kadar ayakta kalmaya çalıştılar.

Guardiola'ya da kızmamak elde değil takım 10 kişi kalmasına rağmen 82. dakikaya kadar değişikliğe gitmedi, sadece Keita'yı sol beke çekti. Rutinin dışına çıkmak daha fazla net pozisyon üretmek için Bojan'ı, Gudjohnsen'i daha erken alabilir Yaya Toure'nin yerinde ortada oynayan ve oyunun gerisinde kalıp katkı sağlayamayan Busquet'i oyundan alabilirdi.

Dileyelim finalde bu hataları yapmasın, iki finalistte de eksikler olmasın ve keyifle izlenecek, adına yakışır bir final olsun.

Not: Evet verilmeyen penaltı ve hakemin yalnış kararları da var ama olsun böylesi daha keyifli kapak oluyor...