31 Aralık 2008 Çarşamba

2009...

Yeni yilin Fenerbahcemize sampiyonluklar, stadimiza pankartlar, size ve sevdiklerinize saglik, mutluluk, huzur ve basari getirmesi dilegiyle...
Herkese iyi seneler...

Mutluluk...

2 Nisan 2008 / Fenerbahce-Chelsea / Dakika 81

30 Aralık 2008 Salı

Dinamo Meskenspor










Konu Dar Alanda Kısa Paslasmalar'a gelmişken; dün Radikal gazetesinin haberine göre 12 Eylül döneminde milli değerlere aykırı bulunduğu için kapatılan, futbolcuları, yöneticileri ceza alan Ertuğrul Gazi Spor kulübü tekrar açılıyormuş. O dönemde Dinamo Meskenspor olarak anılan kulüp bu kez Meskenspor adı ile sahalara dönüyor. Yine aynı dönemde takımda futbol oynayan Erkan Can da organizasyonun içinde yer alıyor.

Haberin tamamı için

Hep Yeşil Kalan Çamlar ve Hep Sararan Çınarlar

Amarilla "Monday Night Fever" diye ekledi siteye ve belki de hepimizin aklında vardı böyle bir yazı yazmak ama bu sabah içimden geldi yazmak, belki de uzun zaman sonra gelen galibiyetin sevinciyle. Ama bu başkalarının da yazmayacağı anlamına gelmez :)

Birkaç aydır her pazartesi akşamı Ankara'nın güzide stadlarından Çiğdem Arena'da iki takım karşı karşıya geliyor, Hep Yeşil Kalan Çamlar ve Hep Sararan Çınarlar. Maçlara başladığımız ilk haftalardan sonra takımlar zaman içerisinde değişkenlikler gösterse de sabit bir 16-17 kişiyiz. Hava şartlarına, sakatlıklara, yengeden izin alamama, iş seyahatleri vs gibi durumlara göre bu sayı bir şekilde 14 te sabitleniyor. Dengeli iki takımın oluşması için değişimler yaşandı ve bu aralar teknik olarak baktığınızda kağıt üzerinde eşit görünen iki takım yerini alıyor sahada. Ancak, buna rağmen bir takım nadiren kazanıyor ve zamanla bu talihsiz süreç onlara "Hep Sararan Çınarlar" isminin atfedilmesine sebep oluyordu. E haliyle daha fazla kazanan takım da "Hep Yeşil Kalan Çamlar" oluyordu.

Son olarak dün akşam oynanan maçta Hep Sararan Çınarlar haftalar sonra bir galibiyet aldılar, hem de farklı bir galibiyet (özlemişiz:). Tüm temizleme çalışmalarına rağmen, sahanın iki gündür yaşanan yoğun kar yağışı nedeniyle futbol oynamak için hayli zor bir zemin sunması, havanın iç anadolu ikliminin bildiğiniz soğuk iklimini sonuna kadar yansıtması Hep Sararan Çınarlar'ın işine geldi bu hafta (HoAmca'nın öngördüğü üzere:). Ancak galibiyetten veya malubiyetten öte, bütün olumsuzluklara rağmen her iki takım oyuncularının da, gün içerisinde dönen e-postalarda futbol oynamaya ne kadar hevesli olduklarını göstermeleri ve hava şartlarına aldırmadan haftanın bu bir saatinde aldıkları keyiften vazgeçmemeleri takdire değer bir amatör ruhun göstergesidir kanımca. Hemen maç sonrası yapılan maç kritikleri, çay sohbetleri ve sonraki maça kadar süren e-posta muhabbetleri de bu keyfin cabası.


Romantik Kanaryalar olarak bizler biliyoruz ancak bilmeyenler vardır belki diye açıklamak da lazım. Bu, "Hep Yeşil Kalan Çamlar ve Hep Sararan Çınarlar" tabiri futbol, hayat ve amatör ruha dair, bence türk sinemasının en güzel eserlerinden biri olan "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" adlı filmden alınma bir repliktir (ki dünya sinemasında da çok fazla örneği yok). "Hayat fena halde futbola benzer" repliği ile akıllarımızda ve gönlümüzde yer etmiş bu filmi her futbol severin izlemesi ve hatta arşivinde bulundurmasını önemle ve şiddetle tavsiye ederiz.
Aslında sadece bu film üzerine bir yazı yazmak vardı aklımda ama azıcık bahsetmeden de geçemezdim burada. Yine de izlememiş olanlara izlemeleri için zaman vermek adına şimdilik bu kadarla yetinelim ve Hacı Abi (Savaş Dinçel) ile Torba Suat (Erkan Can) arasında geçen ve filmin en can alici repliklerinin yer aldığı konuşmanın konumuzla ilgili kısmından bir alıntıyla bitirelim yazıyı;

Torba Suat: "Sen demiştin ya abi, hani sonbaharda dağlarla çamların arasından görünen yaprakları sararan çınar ağaçlarına bakıp, "İşte bizim takım" demiştin. İşte bizim takım o abi."

Hacı Abi: "Evet, bizim takım, hep yeşil kalan çamlar ve hep sararan çınarlar. Hayatta torba, yeşil kalmak da var, sararmak da."

29 Aralık 2008 Pazartesi

Seviyoruz seni...

-6 derecede 80 dakika...

Steven Gerrard Tutuklandı...

İngiltere, 2008 Aralık

"İngiltere Premier Lig takımlarından Liverpool'un kaptanı Steven Gerrard, adam dövmek suçundan tutuklandı.

İngiltere Milli Futbol Takımı'nın da formasını giyen Gerrard'ın, bu sabaha karşı bir gece kulübünde tartıştığı bir kişiyi dövdüğü ve yüzünden yaraladığı iddiasıyla tutuklandığı bildirildi.

Liverpool'un Newcastle United'ı deplasmanda 5-1 yenip, ilk yarıyı lider bitirmeyi garantilediği maçta, attığı 2 golü kutlamak için Southport yakınlarındaki bir gece kulübünde eğlenen Gerrard, tartıştığı bir adamı yüzünden yaraladı.

Bunun üzerine Gerrard ve 5 arkadaşı, TSİ sabah 04.30'da polis tarafından tutuklandı.

Merseyside polisi, isim vermeden olayı doğrularken, yüzünden yaralanan ve hastaneye kaldırılan 34 yaşındaki adamın, hayati tehlikesinin bulunmadığını bildirdi. " (AA)Türkiye, 2006 Aralık

İlhan Cavcav'ın aracıyla çarptığı yaya hayatını kaybetti, kazada bir kişi de yaralandı , kaza sonrası büyük başkan ifade vermek için gittiği Bahçelievler karakolunda önce çay içerken, çıkışta da sırıtırken görüldü...

19 Aralık 2006, Milliyet gazetesinin haberine göre

"...Cavcav, "Son 6 ay içinde aynı yerde gerçekleşen kazalarda 17 kişinin hayatını kaybettiğini" kaydederek, "Vatandaş bilinçsizse şoför ne yapsın" dedi.

Cavcav, bir gazetecinin otomobili kullanırken alkollü olup olmadığı yönündeki sorusunu ise "Alkollü değildim, olsam söylerim. İçmeye gidiyorduk ama nasip olmadı" şeklinde yanıtladı...."

28 Aralık 2008 Pazar

Thanks...

S10u Yok Bu Sevdanin...

Fenerbahce tribunlerinin en renkli gruplarindan Grup Ck veya bir baska deyisle Cefakar Kanaryalar 10 yasinda...Ozellikle son yillarda Telsim tribunde Unifeb ile birlikte yaptiklari muhtesem el emegi pankartlar ve koreografilerle tarafli tarafsiz herkesin takdirini kazanan Cefakar kardeslerimize nice 10 yillar diliyoruz...

http://on.grupck.com/

Sonsuza dek...

Fenerbahce Kurulus Arma Tattoo @ Sag omuz

Feryal Abla...

"Psikiyatra gitmedim, antidepresan kullanmadim.Fenerbahce'ye butun yarim kalmis neyim varsa verdim..."

Hurriyet'in bu haftaki Cumartesi ekinde Ayse Arman'la keyifli bir roportaji var Feryal Pere'nin, hayatina, asklarina ve elbetteki Fenerbahce'ye dair...Okumak isteyenler icin roportajin tamami asagidaki linkte...

Sevgilisi olunce gonlunu Fener'e verdi...

24 Aralık 2008 Çarşamba

Iyi Bilen vs Iyi Destekleyen

Taraftarın iyi bileni degil, iyi destekleyeni makbuldur...

Antu forumlarinda gecen bir yorum, cok hosuma gitti yazmak istedim. Uzerine dusunmek gerek...Fotograf ise Eskisehir deplasmanindan...Ben ve Amarilla kardesim de bu foto da biyerlerdeyiz...

23 Aralık 2008 Salı

Hosgeldin...

"Fenerbahçe’de oynamak her futbolcunun rüyasıdır. Bu yaşımda o formayı giyeceğim için büyük mutluluk duyuyorum..."
Gökhan Emreciksin

Deplase Keyifler

Malumunuz ligler tatile girdi. Bu da demek oluyor ki hafta sonlarinda gecen yillara gore daha kisa da olsa bir bosluk var. Bu boslugu doldurmak gerekecek. Evli veya evlilik yolunda adaylara sahip arkadaslarin isi ben ve benim gibi isin issiz adam kanadina daha yakin arkadaslara gore daha zor:) zira onlar iki kisinin gorusleri dogrultusunda orta yol bulmakla yukumluler. Her neyse; buradan polemik cikar, onuda baska bi post'ta tartisiriz. Burada cozumlerden bi tanesi futboldan bagimsiz olarak deplase olmak.Tabi bu maddi imkanlar ile sinirli. Ancak "Tour de Karadeniz"de de bire bir goruldugu uzere en iyi ve en cabuk cozum. Deplase olmadan, Ankara ici cozumler icinde yorumlarinizi bekliyorum. En kotu her zaman ve en iyi yaptigimiz isi yaparız. Tunali - Bira - PES2009.
Tatil sonunda Kadikoydeki Trabzon macinada simdiden hazirlanalim derim...

III. Konya Seferi (unplanned in Rixos)

"Hikayesi" daha once farkli gozluklerden aktarilmis olan Odtufeb'imizin tarihine bakildiginda Konya’ya yapılmış 2 sefer goze carpar. Bunlardan ilki “Alman Umit Milli Takimi” kaptani yildizimiz Mustafa Dogan’in ustun hamlesiyle bir kabusa donusmus, yapilan ikinci sefer ise kazasiz sonuclanmisti. Ancak Konya seferlerimiz yakindan incelendiginde, akilda kalanlarin neredeyse tamaminin saha disinda yasadiklarimiz oldugu gorulecektir: Konya girisinde aracimizin kusatilmasi, tum lokantalarin kapali olmasi sebebiyle uzun sure ac kaldiktan sonra “uyanik” bir esnaf tarafindan “karartilmis” mekaninda beslenmemiz ve kapi onunde birbiri ardina goturulen baklavalar, Konyali oldugu soylenen (!) kilavuzumuz sayesinde stada yanlis kale arkasindan yaklasmamiz ve tum stat cevresini Reis ve omzunda tasidigi pankarta yapilan tacizleri savusturarak gecmemiz, stat cikisinda yasanan olaylar, araclarin taslanmasi ve polisin araclari taslanan taraftarlarimizi korumasi (!) sonrasinda elinde kasaturasi ile panik icinde otobusumuze binen taraftar (?) ve ondan kazasiz-belasiz kurtulma cabalarimiz vs vs. Eminim bu satirlar bir cok zihinde bazi simsekler caktirmaya yetmistir.

I. ve II. Konya seferleri sonrasinda gozumuzu batidaki kalelere dikmistik ve 2008 Nisan’ina kadar isler bekleneden iyi bile gitmisti. Agustos 2008 hatalar ve moral bozukluklarinin baslangici oluyor ve takimimiz bu durumdan Kasim ayindaki ilac gibi maca kadar kurtulamiyordu. Sonrasinda tekrar yukselis donemi basliyor, hatta kimilerine gore "efsane" geri donuyordu. Tam bu sirada, gercekten cok kritik bir donemde, takimizin onune yine zorunlu bir Konya seferi cikiyordu. Yukselisin surdurulebilmesi icin zafer gerekliydi. Tam da bu donemde, bendeniz Ingiltere’den gelen heyet (!) ile mesgul olmaktaydim ve bu sebeple de macta Alkolik’lerde yerimi alamayacagimi dusunuyordum.

Bir tarafta bunlar yasanirken, hayatimin bir baska noktasinda farkli olaylar gelisiyordu. Aralik ayi basinda gelen bir faks, I. Vinc Sektor Zirvesi’nin Konya’da toplanacagi bildiriyordu. Tarih 19 Aralik 2008 Yer: Rixos Otel Konya Saat: 18:00 – 21:00 diyordu. Vinclere karsi olan “tamamen duygusal” ilgim sebebiyle bu zirvede yerimi almam kacinilmaz oluyordu. Ancak toplanti haftasi gelene kadar, sizlerin belki de hemen farketmis oldugu muhtesem tesaduften habersizdim.

Zaman geciyor ve takvimler 19 Aralik tarihini gosteriyordu. Sirketten kalabalik bir ekiple ogleden sonra Konya yoluna dusuluyor ve saat 17:30 civarinda Rixos Otel’e ulasiliyordu. Yol boyunca yapilmis olan konusmalarin dagitmis oldugu zihnim, otel onundeki kalabaligin sebebini anlamakta baslangicta zorlansa da iceri girer girmez farkli noktalarda goze carpan sari lacivert renkler beni kendime getiriyordu. Ortamda bulunmamizi saglayan misyon uzerimize agir bir yuk yuklemis durumdaydi ve profesyonel goruntumuz de bilinen taraftar kimligimizi tam anlamiyla sergilememize musade etmiyordu. Bir taraftan “tesadufun bu kadari olur mu?” diye sevinirken, diger taraftan maca gidemeyecek olmanin buruklugu ile lobide oturmus bekliyordum. Once idari menajerimiz Volkan Balli gorundu. Siyahlar icinde resepsiyona yaklasti, birseyler konustuktan sonra geldigi yone geri dondu. Derken birbiri ardina patlayan flaslar takimimizin geldigini haber veriyordu adeta. Bir anda yerden insanlar bitiverdi sanki ve futbolcularimizin etrafi sarildi. Kimisi durup fotograf cektirdi, kimi orali bile olmadan yurumeye devam etti. Yine en neselisi Carlos’tu. Dede yanina gelen kimseyi geri cevirmedi neredeyse (reytinginin cok yuksek oldugunu soylersem yalan olur). Alex ise ipod’u kulaginda, transit gecti deyim yerindeyse. Macin kahramanlari Onder (galibiyet ve golden emin) ve Deivid (yuzu gorunmese de dovmeye bakarak saglama yapilabilir) otelden ayrilirken kameralarimiza iste boyle takildilar.



Bir tesaduf sonucu da olsa III. Konya Seferi’ni yapmis olmanin hakli gururu ama maca gidememis olmanin uzuntusu ile girdim toplantiya. Toplanti sonunda mac sonucunu ogrendigimde uzuntu gidiyor ve yerini “totem yapmistim ben zaten” sevinci aliyordu. (konu komsuya karsi) Konya’ya toplantiya giderken, kendini Kadikoy’de bulmak seklinde de ozetlenbilir aslinda durum. Keske tum tesadufler boyle olsa, oncesi ve sonrasiyla.

Gezi Yazıları - Prag

Gezdik gördük. Zira gezmek gormek lazim dunyayi. Evliya Çelebi boşuna gezmemiş o kadar memleketi. Vardır illaki bir bildiği. Yok idi ise de gezip görüp öğrenmiştir.
Prag da, korunmus tarihi dokusuyla görülmeye değer bir şehir.Tavsiye edilir.


Prag Kalesi, kale içindeki St. Vitus Katedrali, Charles Köprüsü, şehrin ortasından geçen Vltava Nehri, Ulusal Tiyatro Binası, Eski Şehir Meydanı, şehre 2 saat uzaklıkta bulunan ve kaplıcalarıyla ünlü Karlovy Vary (ki burdaki suların kendileri için çok şifalı olduğunu düşünen ve ellerinde kupalar, sürekli sıcak su içen rusların istilasına uğramıştır), Astronomik Saat Kulesi, Vaclavske Namesti Bulvarı...



Franz Kafka Müzesi yakınlarında daracık sokaktan size yeşil ışık yanmadan girilemeyen cafesi, karnımızı tam olarak doyurabildiğimiz yegane mekan olan Safir Lübnan Restoranı, ve hernekadar gidip göremesek de AXA Arena (Letna Stadium) of AC Sparta Prague ve Stadium Eden of SK Slavia Prague, ilk etapta Prag'da gezilip görülesi mekanlardandır (atladığım varsa başkan tamamlayacaktır). :)


Ama bu yazıyı yazmamdaki asıl sebep yukarda gördüğünüz bu trafik tabelası. Aşağıdaki boş sokakları, kısa bir süre içinde olsa bomboş görünen metro duraklarını ve bu tabelayı görür görmez "ne güzel top oynanır burda" dedim kendi kendime. "Top oynanabilir" işareti olarak yorumladık bu tabelayı ve bütün gezi boyunca güldük gördüğümüz heryerde. Acaba diyorum Çiğdem Arena yerine bir pazartesi de bu sokakların birinde mi oynasak? :)

Hazır taştan kaleler de var :)

Waiting for Godot


Hicbirimizin mevcut kadrodan memnun olmadigi gun gibi asikar. Hatta bu belirlemeyi tum Fenerbahce taraftarina kadar da goturebiliriz. Ne kadrolari begenmedik ki bunu nasil begenelim!!! Yanlissam duzeltin, 5 Ocak'ta ara transfer donemi basliyor. İsimlerin QTM'da yine bini bir para. Diego ve Vargas medyanin son bombalari. Fotomac'ta cikan isimleri yazma geregi bile duymuyorum.

Kimi arkadaslar bir sol acik ve oyunu iki yonu ile oynayabilen bir on libero ile bu takimin daha iyi yerlere gelebilecegi gorusunu savunsa da, bence bundan biraz daha fazlasi lazim. Ara transfer donemi oyuncu havuzunun darligi ve kuluplerin maddi akisinin donem itibari ile yavas olmasindan dolayi zor ve risklidir. Yanlis tercihlere her zaman aciktir. Gecen sezon devre arasinda Maldonado'yu almistik. Yanlis bir adimdi ve sezon sonunda hem kontenjan hem de kadronun sekillenmesi yonunden baya bir zarari oldu. Hala da saha icinde zarar vermeye devam ediyor. Bu seferde bu tip bir yanlis yapilacak ise hic yapilmasin daha iyi. Mevcut oyuncularla sampiyonluk zor olsa da ikincilik gercekci bir hedef gibi duruyor.

Demek istedigim sudur ki sezon sonunda bu takimda onemli degisiklikler olacak. Simdi alinacak oyuncular, o degisim plani cercevesinde alinmali, onumuzdeki mayis icin degil. Bu plan cercevesinde de mutlaka PVH gibi bir lider kadroya katilmali. Sahadakiler ile tribunde oturanlar arasinda ki bag mutlaka yeniden kurulmali, oyuncu seciminde bu kriter onemli bir rol ustlenmeli. Sahaya, rakibe, hakeme ve her seye isyan edebilecek ruha ve ozguvene sahip futbolcular bulunmali. Maddi olanaklar cercevesinde Lugano ve Guiza haric tum yabancilar degismeli zira hepsi ismen cok yiprandi (buna Alex de dahil). Tabi tum bunlar bir transfer doneminde olamaz, olmamali da. Bence bu ara transfer doneminde mevcut maddi olanaklar ve oyuncu havuzu cercevesinde baslayip, sezon sonunda bu operasyon tamamlanabilir. Boylecede gecis biraz yumusatilabilir. Duzgun bir kadro kuruldugu surece yeni sezonda gerekirse hoca secimi de daha kolay olacaktir ki benim adayim Aykut Kocaman...

Football...

...is something like war. Whoever behaves too properly, is lost...
Rinus Michels

22 Aralık 2008 Pazartesi

Keep Walking...

Mustafa Denizli, Galatasaray macindan sonra yaptigi aciklamada Besiktas camiasında psikolojik destege en fazla ihtiyacı olan kisinin kendisi oldugunu soyluyordu...Muhtemelen uzun zamandir Baskan Demiroren'le gorusmuyorlar...

Mac bitiminde "yine mangalda kul birakmiyor" :) Besiktas baskani, once kardes takimini tebrik ediyor, sonra basliyor Fenerbahce ve Trabzon maclarindaki hakem hatalarindan, persembe basin toplantisi yapacagini da ekliyor sonunda, bombayi ise mac bitiminde hakemi sahada abluka altina alan yoneticileriyle ilgili gorusleri soruldugunda patlatiyor, "Az bile yaptilar" diyerek...

Severek izliyoruz kendisini, boyle devam etmesini temenni ediyoruz...Bakalim persembe gunu daha ne bombalar patlatacak...

P.S. 19 Mayis 2008'de renovasyon insaatina baslayacaklari bir stad vardi, sahi ne oldu ona :)

21 Aralık 2008 Pazar

Tribün Hayattır

Ya da hayat bir tribün...
Bu içiçe geçmişliğe alın size bir örnek. Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz arkadaşlar en başta dikkati çektiği üzere birer tribün insanı. Havaya kaldırdıkları sanki tuttukları takımın pankartı. Ona olan sevgilerini dile getiriyorlar, Üstad Fuzuli'nin en güzel sarı lacivert beyitlerinden biriyle.

Resimdeki biziz, ben ve eşim Cukor :)
Tarih: 22.11.2008 Saat: 15:30 Yer: Ankara Vedat Dalokay Nikah Salonu...Resmi tutan şık ve yakışıklı arkadaşlar ise Romantik Kanaryalar. Onlardan biri evlenirken ve aynı saatlerde MKEK ile FB karşılaşırken (çok uğraştık denk gelmesin diye ama yine olmadı), nikah sebebiyle yer alamadıkları tribünleri nikah salonuna getirerek çok çok güzel bir jest yapan ve beni 2.kez ne diyeceğini bilemeyecek derecede mutlu ve mahcup eden dostlar (bir diğeri Amasya il sınırları içerisinde yaşanmıştı).
İyi ki onları tanıyorum ve onlarlayım. Sonsuz tesekkür kolpalara...

Son olarak, Üstad Fuzuli'yi anmadan geçmeyelim...
"Karban-ı rah-ı tecridiz hatar havfın çekip
Gah Mecnun gah ben devr ile nevbet bekleriz"
(Mecnun ile ben, soyutlanmışlık yolunun kervanıyız. Yolkesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben, sıra ile şu dünyanın aşk nöbetini tutarız)

20 Aralık 2008 Cumartesi

Yorumcu var, yorumcu var...

Rıdvan Dilmen Star Pazar'a konuşmuş, pek de güzel konuşmuş..Bu vesileyle diğer çenesi olanları da anasım geldi.

"...Ahmet Çakar’ı çok severim, hayat dolu bir adamdır, birlikte çalıştık ve üç ay sonra ‘Aaaa ben burada yapamayacağım, kavga yok, gürültü yok ben gidiyorum’ dedi. Kavgalı gürültülü programlar artık geç saatlerde yayınlanıyor....

Rizespor bir takımla oynuyor, görüntü kötü. Güntekin bana ‘Hocam gel şu yayıncı kuruluşa bir şey söyleyelim, böyle görüntü olur mu’ dedi. Ben de ‘Doğru söylüyorsun’ dedim. Yayına döndük, ‘Güntekin böyle bir görüntü olur mu?’ diye sordum. ‘Ya ne yapsınlar, zor şartlarda’ diyerek beni bir sattı orada...

Hakan Ünsal ve Sergen ile aynı programda bulunmak istemeyişimin nedeni kimlik... Biri Beşiktaşlı diğeri Galatasaraylı, ben oraya oturduğumda Fenerli kimliğimle oturmuş olurum. Biri Fener’e sallasa, dayanamam orada. Örneğin 90 Dakika formatında olmak istemem. Hıncal Abi bir şeyler söyleyecek, biz dayanamayız orada. Mesela ben Fenerbahçe’nin maçlarını odamda Fenerbahçeliler dışında kimseyle izlemem ya da yalnız izlerim. Çünkü çok heyecanlanıyorum...

........O yıllarda bebeğin cinsiyeti belli olmuyordu. Antrenmandayım, stat görevlisi ‘Hanımın doğum yapmak üzereymiş’ dedi. Erdi bana ‘Git, oğlunu kucakla’ dedi. Ben de ‘Oğlum olursa Erdi koyacağım’ dedim. Abdülkerim deseydi koymazdım . Abdülkerim’i çok severim. "

-Sırtınızda bir forma var mı?

-"Çıkarmam ki onu zaten."

Şimdi Rıdvan konuşuyor, her maçtan sonra NTV'de NTV Spor'da, Rıdvan susuyor bu kez Sergen yorumları izliyorsunuz, zaplarsanız Hakan Şükür'e, Ziya Şengül'e, Sinan Engin'e ve hatta Adnan Aybaba'ya rastgelme ihtimaliniz yüzde 90.

Adnan demişken bu arkadaş Telegol'de konuşuyor, "buz gibi penaltımız verilmedi bu nasıl hakem", Gargamel diyor ki "Adnan maçı izlemedin ki nerden biliyorsun?" ,
"e abi sen dedin ya penaltı diye."

Bir de Ömer Üründül vakası var tabi, şehir efsanesi mi gerçek mi belli değil ama bu abimiz çok zenginmiş, hir bir programdan kanaldan para almaz sırf yorum yapabileyim diye para bile verirmiş, konunun efsaneleşen kısmı ise gerçek, Pekin olimpiyatları sırasında yanlış hatırlamıyorsam Arjantin - Litvanya maçını yorumladı, Litvanya fast breakten sayı bulunca "modern basketbol böyle olmaz geride çok alan bırakıyorlar" demişti, kuzenim hala "modern basketbolda geride bir adam bırakacaksın , böyle oyun olmaz" dediğini iddia etsede benim hafızam bu kadarını alabildi.

Haddini bilmek..

"Maradona'yı 86 Dünya Kupası'nda izlediğimde 9 yaşındaydım, babam onunla oynama fırsatı bulmuş, çok iyi bir takım oyuncusu olduğunu ve kimseyi eleştirmediğini söylerdi, herkesten farklıymış.. Şimdi gelip maçlarımızı izlediğinde bize güldüğünü düşünüyorum, onun yanında bir hiçim..."

Mariano Pernia - Atletico Madrid

19 Aralık 2008 Cuma

Sec, begen, al...

Futbol takimimiz icin sezonun ilk yarisi - 1 hafta eksik olsa da - geride kaldi, degerlendirmelerinizi almanin vaktidir...
Anketler hemen sayfanin sag ust kosesinde, 1 Ocak 2009'a kadar acik...Oylarinizi bekler...

Yine mi Guzeliz ,Yine mi Cicek?

Bu aralar en sik dinledigim sarkilardan biriydi. Dun de sinemada filmden once reklamlarda karsilasinca, burada paylasayim dedim. Sozler icki masasini super anlatiyor, insan dinlediginde icmemek icin kendini zor tutuyor.

Her ne kadar pankart bize ait olmasa da Turkiye'deki buyuklerden birinin 70'lik raki oldugu kesin.
kur masayı madam despina
kirli beyaz muşamba örtüleri ser
çek sediri asmanın altına
yanında bir ince müzeyyen abla
yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
hamdolsun
taze mi bitti topik
canın sağolsun
amanın
yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
hamdolsun
altınbaş kadehe yağ gibi dolsun
gece çok genç, arzular şelale
haber etsek o yare
gelse bomonti'den
şereflendirse bizi
olsak teyyare

18 Aralık 2008 Perşembe

Gidenlerden...VIII...

bu kalp seni unutur mu...

Sol Kanattan Bindirenler - I-

"..13 yaşımdan beri sigara içiyorum , benim için tek felsefi mesele var o da şu, neden olmadığım biri gibi olmaya çalışayım... "

"...babam çok yoksul bir aileden geliyordu , okula gitmemiş, genç yaşta çalışmak zorunda kAlmış. Herşeyi kendi başına öğrenmiş. Bana bu adı koyarak hiç şüphesiz kişiliğimin oluşmasında büyük katkıda bulundu..."

-....Socrates Sao Paolo Tıp Fakultesinde futbolun dokuza dokuz oynanması gerektiğini savunan bir master tezi yazmak üzereydi.....Brezilya futbolu bu sporun platonik idealiyse , Brezilya bu ideale en fazla adını Platon'un gözde filozofundan alan bir oyuncunun kaptanlığında sahaya çıktığı zaman yaklaştı. ( Alex Bellos)

Pele'ye , Platini'ye inat; yaşasın Socrat

Mor Beyaz Brezilyali - Bruno

Ordusporun UEFA kupasında oynadigi gunleri, icsahada Istanbul buyuklerine 4 cektigi gunleri biz goremedik ama hikayelerini sikca dinledik. Orta okul ve lisede iken arkadaslar ile beraber maclara da giderdik. Sehirde Eskisehir, Bursa, Sakarya vb. bir tribun kulturu olmasada ic saha maclarini genellikle dolu tribunlere oynarlar. Az sayida deplasman kovalayan taraftarida var. 19 Eylul stadinda ki ortam, İngiltere alt liglerinde ki ufak sehir stadlarinda ki ortama benzer. Pek şarkı, tezahurat yoktur ama maca surekli hakim bir seyirci vardir. Birakin gecmisini, renkleri icin bile atkisini almaya deger Orduspor.

40'li yaslardakilerin cok iyi hatirlayacagi Orduspor, bu ara yine futbol dunyasinin gundemine geldi. Belkide tarihinde ilk kez bir yabancisi ile. 20 yasinda ki Bruno Ferreira Momra Rosa. Bu sezon uygulamaya konan yeni kural ile 1. lig takımlari 22 yasin altinda olmak kosulu ile yabanci oyuncu oynatabiliyorlar. Bruno'da bunlardan biri. 1. Ligde oynadigi 15 macta 14 gol atinca kendisi ile beraber unutulmaya yuz tutan Orduspor'uda gundeme tasidi.

Forumlarda bu oyuncunun adı geciyor, gazetelerde transfer soylentileri dolasiyor. Ben izlemedim ancak izleyen arkadaslardan ogrendigim kadari ile gelisimini tamamlayabilirse adriano'ya benzer bi seyler cikabilecegi soyleniyor. Agir olmasi dezavantaji, guclu ve isabetli sutlari ise en buyuk artisi. Yalnis hatirlamiyor isem sezonun baslarinda, onde kaleciye ortasaha civarindan attigi bir golde var. Kısacası superlig de anadolu takimlarinda rahatlikla ilk 11 oynayabilecegi soyleniyor. Buyukler icinse henuz erken.

Benim ilgilendigim ise isin bir baska kismi. Bu oyuncu satinalma opsiyonu ile (800.000 USD)takimindan kiralandi. Orduspor yurticinde bile dogru durust genc yetenek bulup cikaramaz iken, bu oyuncuyu kim kesfetti. Hadi kesfettin, Orduspor nereden cikti. Hadi onuda buldun, Orduspor bu oyuncuyu bu ekonomik durumu icinde hangi bilgiye guvenerek, neyi ongorerek ve hangi plan dahilinde aldi? Hepsi tamam bu cocugu, sevgilisini, ailesini, arkadaslarini, surekli gittigi bari vb. birakip Ordu'ya gelmeye nasil ikna ettiniz? Ne vaadettiniz? Bilgi geldikce paylasirim ama bana sorarsaniz egrisi dogrusuna denk geldi. Gun itibari ile en karli cikan, ulkemizdeki her transferde oldugu gibi menejeri. Hem isim yapti, hemde iyi bir referans elde etti. Bundan sonra super lig kuluplerimiz bu arkadasa paralar dokup Brezilyadan futbolcu isteyeceklerdir. Arkadas da banka hesabini sisirdikce sisirir artik.

Gol Olmadı mı Olmuyor Iste!

Hikâye Nasıl Başladı II - Romantik Kanaryalar

Romantizm bizde Fenerbahçelilik gibi, doğuştan sahip olduğumuz ancak varlığını zaman içerisinde fark ettiğimiz bir olgu. OR-KA kardeşim hikâyeye kendi açısından başlamış ben de kendi açımdan devam edeceğim, en başından başlayarak. Kim bilir sonra belki başkaları da kendi açısından devam eder.

Dedim ya romantizm bizde doğuştan vardı ancak zaman içerisinde fark ettik romantik olduğumuzu. Tıpkı Fenerbahçeli olduğumuzu sonradan fark ettiğimiz gibi. Sağolsun mahallemizin abisi HoAmca tuttu elimizden. Öğle vakitleri buluşmaya başladık tarihi Ulus heykelinde. Oradan 19 Mayıs stadının yolunu tuttuk, elde nevaleler, mümkünse kuşe kâğıttan yapılmış konfetiler, tükürüklü köfteler, atkılar, bereler. TSYD, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık kupaları, derken 1.Lig maçları.

Henüz okumamıştık Can Kozanoğlu’nun “Gençler Deplase Olun” kitabını ancak zamanı gelmişti artık İstanbul’u deplasman tadında yaşamaya başlamanın. Unutulmayan ilk derbi, ilk İnönü ve İstanbul macerası, Daniel Amokachi’ye karşı Jay Jay ve Uche.

Romantizm bunun neresinde bu nostalji demeyin, bütün bu yürüyüşler gelişler gidişler sırasında o kadar çok ki defterlere yazılan şiirler, şarkı sözleri, güzel gözleri…Bir de biskrem…

Derken tanıdık ama bambaşka AA buluşmaları. Üniversite ateşi, neden olmasınlar. Afişler, buluşmalar, gelmeyenler…Heyecanın hayali, hayalin, hayal kırıklığının romantizmi. Bildik bir insanla yeni bir ilişki, Manisalı Raistlin’in dediği gibi, önde gideni ve arkadan geleni, sanki yağmur altında söylenen “beraber yürüdük biz bu yollarda romantizmi”


Sonra yıldızlı bir Abant akşamında üstünde sarı lacivert ile “Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne” romantizmi. (Ki hikayenin en başından beri eşlik etmektedir adaş bana). Bak işte biri daha çıktı karşına acılara tutunan, odası kireç tutmayan.

Güzel bir forumumuz vardı diye bahsi geçmişti ya o forum bize bir de dost hediye etti muhabbete dahil olduğunun ikinci gününde, Çatı’daki bayraklı standın ardından.

Sonra Çiğdem’e giderken bize gelen biri daha. Aslında belki de onu bıraksanız Çiğdem’e değil de Babil’e gidiyordu çöl güzeli Leyla’sını aramaya. Oysa Tarjeta da biliyordu Aşk’ın İstanbul’da olduğunu. Katıldı aramıza ama illa tutturdu Naz Gıda’ya uğramadan gelmem diye. Orda da bulduk bir yolcu. Naz Gıda hancı, Alkolik yolcuydu. “Hancı şarap getir”…Bir tane de Trabzon sevdalısı buldu bizi sonra, boş otobüsün en arka koltuğunda yerini almak, Owner olmak için arıyordu irtibat telefonundan beni. Yolcular Romantikler çoğaldıkça yönetsel zorluklar baş gösterdi. Artık bu kadar adama bir de Reis gerekti. O da geldi buldu sonunda bizi. Bizi de mutlu etti arkasında bağırmak, resmini cüzdanımızda taşımak, özlediğimizde bakıp hasret gidermek…

Bir otobüs dolusu romantizm başlıyor BJK maçıyla. Sonra Yozgat’a, Konya’ya giderken devam ediyor. Gidenler bilirler en tatlısı İnönü romantizmidir, nağmelerin inlediği, sevginin güzel olduğu ;) Hikaye birçoklarıyla devam etti ve ediyor. Tabi ki nereye gidersek gidelim romantizm bizle birlikte geliyor, bizi yalnız bırakmıyor. O kadar ki gözyaşı olup yağmura karışıyor siyah beyaz bir Kadıköy akşamı “bu taraftar sizinle gurur duyuyor” diye haykırırken. Hatta en son kendini benim düğünde gösterdi, nikah salonu değil sanki İtalyan tribünleri…


Ne de olsa 80 kuşağıyız, sokak aralarında Maradona olmak gibi Fenerbahçeli ve Romantik olmak da doğuştan içimizde vardı. Biz de olduk…

17 Aralık 2008 Çarşamba

Man of the match...

Gecenin duellosunun Green ve Rubio arasinda olmasini beklerken surpriz bir kapisma geceye damgasini vurdu...I.Melih Gokcek vs. Kemal Kilicdaroglu...

Programa dair birkac satir karaladim ama sonrasinda sildim..Bu stand-up, monolog veya herneyse onu izleyenler icin zaten yukaridaki KAPAK cok sey ifade edecektir...

Pas benden olsun, goller zaten yorumlarda gelir...

Koş Koş...

Nam-ı diğer emniyet guclerinin istanbulda ve anadoluda biz futbol severlere yaptıgı muamele ortada. Gunluk yasamda ki tepkilerini dusundugumuz zaman bizi potansiyel terorist olarak goren, guvenligimizden sorumlu robocoplarin bize karsi davranislarina bana sorarsaniz sukretmemiz gerekli. Benim sormak istedigim, kanunlar cercevesinde bize karsi sorumlu olan saygıdeger robocoplara karsi bizim tavrimiz ne olmali. Dayagi, nezareti, hakareti ve de copu goze alip dogru sekilde tepkimizi vermek mi? Yoksa ustundeki uniformanin neyi temsil ettiginden bi haber, kafasi basmayan, en ufak bir muhakeme yeteneginden yoksun robocopa karsi bana dokunmayan yilan bin yasasin diyerek egilmek mi? Polis toplum icin gereklidir. Hangi polis? İsveç Polisi mi? Turk Polisi mi? Bu sorular sanirim bir siyaset meydani yada 32. gun yaptirir. Ali Kirca'ya ve M.A.Birand'a selam olsun.
Yunanistan uzerine biraz dusunup tartismamiz gerekiyor...En sıcak ornek o. Balik hafizalarimizla roma ve lazio taraftarlarinin polise tepki olarak bir derbi macini oynatmadigini unutmustuk...Bu vesile ile hatırladik.
Toplumsal refleks ve tepkiler kaybedildikce toplumlar zayiflarlar. Biz bu cumhuriyeti toplumsal bir refleksle yoktan kurduk...Unutmamali, unutturmamaliyiz...

Not: Gate 13'e saygim bir kat daha artti. "Adelet yoksa, baris da yok"...

Siyah-Beyaz-Şampiyon-Acar

Gecen hafta bayram dolayisiyla memleketteydik. Memleket de Manisa-Kirkagac. Kavunuyla ve Jandarma Komanda Alayiyla meshurdur. Memleketteki arkadaslar sagolsunlar yalnız birakmadilar, boyuna kahveye cagirdilar, biz de gidip king oynayip yoklamamizi verdik. Derken yine gecen carsamba ogleden sonra kahvede toplanmisiz, kinge dordu bulmusuz, rifkiyi yememeye kasarken bizim oranin amator takiminin oyunculari kahveye toplandi. Daha sonra takimin antrenoru, baskani ve onceki yillarda takimda oynamis, yasini basini almis birkac abimiz de kahveye geldi. Ilk sozu baskan (onceki yillarda takimda oynamis, kaptanligini yapmis, iyi bir santrfor olan Levent Abi) aldi. simdiye kadar kisitli imkanlarla bu takim icin ellerinden geleni yaptiklarini, donem donem maddi sorunlarla karsilasip odemelerde sorun yasadiklarini ama su anda boyle bir durumun olmadigini, takimin zaman zaman cok iyi oynadigini ama son macta kendilerini hayal kirikligina ugrattigindan bahsetti. Bu arada bizim takimin ismi Acaridman. Renklerimiz siyah-beyaz, 3. ligin bir altinda bulunan amator ligde mucadele ediyoruz. Liglerin isimleri konusunda yeterince bilgi sahibi degilim, kusuruma bakmayin zaten liglerin isimleri surekli degisiyor. Yani amacimiz eski adiyla 3. lige cikabilmek. Takim su anda 2. durumda, 2 hafta once lideri yenmisler ama sonraki hafta alt siralardaki kolay bir rakibe yenilmisler. Baskan da konusmasinda dedi ki; takim bazen oynadigi futbolla (ozellikle lideri yendikleri mactaki) kendilerini 3. lige cikma konusunda umutlandirip bazen de oynadigi futbolla (son macta oynanan oyun ve alinan maglubiyet) kendilerini hayrete dusuruyormus. Ama onemli olan takim olabilmek, iclerindeki amator ruhu koruyup yeterince mucadele etmekmis. Aslinda baskan amator ruhun onemiyle ilgili baya birseyler soyledi. O, bunlari soylerken; aklima 'Dar Alanda Kisa Paslasmalar' geldi. Icimden dedim ki: ''Baskan, bosver amator ruh hakkinda konusmayi, koy suradaki televizyona Dar Alanda Kisa Paslasmalari, gorsunler amator ruhun ne oldugunu, gorsunler Torba Suat'i, Haci Abi'yi.'' Neyse baskan konusmasini bitirdi sonra antrenor ve eski futbolcu abiler de birseyler soylediler ve takim bayram sonrasi ilk antreman icin stadin yolunu tuttu. Biz de mac gunu ve saatini ogrenip, son ikiyi almayalimla oyunumuza devam ettik.
Bu arada hafta boyunca belediye hoparlorunden macin oynanacagi gun ve saatle ilgili anonslar yapildi. Takimimizin taraftar destegine ihtiyaci oldugu bu anonslarda tekrar tekrar soylendi. Biz de mac gunu geldiginde, takimimiza destek, amator ruha saygi icin tribundeki yerimizi aldik.
Şimdi birazda stadimizdan bahsedelim.


Fotolardan goruldugu gibi stadimizin uc tarafi acik ve tek bir bolumde yaklasik 2 bin kisilik bir tribunumuz var. Bir kale arkasi okul tarafina bakarken, bir kale arkasi parka bakiyor. Tribunlerin karsisindaki alanin arkasi da kamyon otoparki. Tribunlerde simitcisinden midyecisine ne ararsaniz var.

Bir tek Yukari Mahalleden Roman (Cingene) kardeslerim yoktu bu sefer macta. Roman diyorum cunku onlara Cingene dediginiz zaman cok kizarlar ve hakaret olarak kabul ederler, biz Cingene degiliz Romaniz derler. Bu arkadaslar maclara davul zurnalarla gelip tribunlere renk katarlar fakat bu macta yoktular sanirim Fener tribunleriyle yonetim arasindaki anlasmazligin bir benzeri onlarla Acar yonetimi arasinda da var. Neyse maca donersek, rakibimiz Kemalpasaydi. Bizim takimda zamaninda mahallede beraber top oynadigim iki arkadasim oynuyor. Birisi kaptanimiz Yunus, digeri de Kasap Kaya'nin (rahmetli Kaya Abi iyi insandi, iyi de futbolcuymus toplara kaya gibi vururmus) oglu Emrah. Zaten ilk onbirde Kirkagacli iki oyuncu var, diger oyuncularin cogu Akhisarspor'un altyapisindan yetisme. Maci ilk yarida attigimiz bir, 2. yarida attigimiz 2 golle3-0 kazandik. Daha da farkli olabilirdi ama forvette yetenksiz bir Junior Hakan Sukur vardi. Aslinda hazirlik maclarinda izledigim cok da begendigim bir forvetimiz vardi ama gecen hafta kirmizi kart gormus, bu macta izleyemedik onu.

Bir de bizim ilcenin bazi cazgir taraftarlari vardir, onlardan bahsetmeden olmaz. Bu kisiler maclari rakip takimin yedek kulubesinin arkasindan izlerler. Ya rakip takimin antrenoruyle, ya rakip takimin artist bir oyuncusu varsa onunla ya da hakemle ugrasirlar. Zamaninda yine bizim Acar'in bir macina gitmistim. Rakip takimdan Bekir isminde bir oyuncu bir onceki sezon mac bitiminde sortunu indirmis tribunlere dogru. Tabi bir suru olaylar cikmis sonra. Sonraki macta herkes Bekir'i bekliyor sahaya ciksin diye. Derken Bekir cikti sahaya, bizim bu cazgir taraftarlar basladilar ''İ.ne Bekir, anani da getir'' diye bagirmaya. Mac boyu da butun tribunler eslik etti bu tezahurata.
Tekrar maca donersek 3-0 gibi net bir skorla maci aldik. Mac bitiminde takimimiz alkislarla tribunlere geldi. Karsilikli ''siyah-beyaz-sampiyon-Acar'' cekip, futbolcularimizi soyunma odasina yolladik. Amator mactaki hirsi, mucadeleyi ve ruhu gormenin sicakligiyla da evimin yolunu tuttum.

16 Aralık 2008 Salı

Efsane(!) 11...

Hurriyet gazetesinin Efes Pilsen sponsorlugunda duzenledigi 1983-1984 yilindan bugune forma giymis futbolculardan secilen son 25 yilin efsane 11'i oylamasi sonuclanmis, 4-4-2 dizilisiyle kadro yukarida - en sagda ayakta duran amca haric tabi ki -

Secilen 11'de Hakan Unsal bir yere kadar da Arda Turan'in ne isi var anlamak mumkun degil? Yeteneklerine soylenecek soz yok tamam da ne yapmistir bu cocuk bu kadar da simdiden Efsane(!) olmustur?Onunla beraber ayni sol acik mevkisine aday gosterilen Ergun Pembe'ye, Tuncay Sanli'ya, Iskender Gunen'e, Orhan Cikrikci'ya hatta Hasan Sas'a ayiptir yahu...