ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2011 Pazartesi

Tarjeta A. / Bir Kızılay Nostaljisi

Geçtiğimiz hafta yıllar sonra hafta içi bir günde Kızılay’a hava kararmadan inme şansım oldu. Asıl iniş nedenim Garanti Bankası’nın benden habersiz olarak hesabımdan farklı aylarda ilki 34TL ikincisi de 38TL olarak “Hesap İşletim Ücreti” adı altında kestiği paranın iadesi için Çankaya Kaymaklığı’na başvurmaktı. Buradaki işim erkenden bitince baktım daha ispanyolca kursunun da başlamasına hatırı sayılır bir süre var, ortaokul-lise yıllarında neredeyse her gün saatlerimi geçirdiğim ancak uzun zamandır boş boş gezme fırsatı bulamadığım Kızılay sokaklarını arşınlamaya karar verdim. Tüketici Hakem Heyeti, internet olmadığı zamanlarda dönem ödevlerimi yapmak için ilk adresim olan Adnan Ötüken Halk Kütüphanesi’nin hemen yanında olduğundan başladım Kumrular Sokak’tan yürümeye.

Ayaklarım beni o an için adını hatırlayamadığım ancak kapısına gelince beni içeri buyur eden İzmir-2 Caddesi’ndeki Turtes Pasajı’na götürdü ilk olarak. Az biraz değişimler olsa da yine de zamana karşı koymaya çalışıyordu pasaj, komuta halen ayaklarımdaydı ve pasajın içerisindeki merdivenlerden aşağıya doğru iniyordum. Neredeyse değişen hiçbir şey yok gibiydi alt katta, zaman tünelinden geçmiştim sanki. Evrensel Müzik tabelasını görünce unutulmaya yüz tutmuş anılarım çıkmaya başladılar ortaya. Ortaokul yıllarındaki gitar peşinde koşan hallerimiz geldi aklıma, her hafta aşındırırdık Evrensel’in kapısını yeni gelen gitar, distortion, pena vs. var mı acaba diye, sonradan bir Stratocaster sahibi olunca da Evrensel Müzik’in bulunduğu koridorun hemen ilerisinde bulunan atölyesini mesken tutmuştuk. Evrensel de yerli yerindeydi, Atölye de...

Turtes’ten çıkınca madem başladım pasaj gezmesine bir zamanlar Ankara’da spor malzemesi denince ilk akla gelen ve her Ankaralı gencin Pazarlığa Giriş-101 dersini aldığı yer olan Ülkealan’dan devam et dedim kendime. GMK Bulvarı’ndan karşı geçerken hemen sol tarafımda eskiden İskender kebapçı olan şimdinin hamburgercisi takıldı gözüme, ee ne de olsa her şey Turtes’teki gibi kalamıyordu, yaşamın doğasında vardı değişim ama benim gözümde bir gelişim değildi bu değişim...

Ülkealan’ın daha kapısından girmeden dışarısındaki tabelalardan anlaşılıyordu küresel markaların bu kaleyi de ele geçirdiği. Pasajın ara koridorlarında gezinirken eskisi gibi buyur eden tek tük esnafa da kafa selamı verip alt kata indim. Üst katın aksine alt katta yine eskiden olduğu gibi markasız formalar ve atkılar dikkat çekiyor fakat bunların hiçbiri İstanbul büyüklerine ait değil, ya Avrupa kulüplerinin ya da Anadolu takımlarının. Futbol dışında boks, karate vs. gibi envayi sporun malzemelerini bulabileceğiniz bu katta Yeni Malatyaspor, Elazığspor, Kardemir Karabükspor gibi takımların atkılarını dahi bulmanız halen mümkün. Alt katta dolaşırken küçük bir dükkan yine beni alıp geçmişe götürüyor ama bu sefer üniversite yıllarına. Sene 2001,aylardan ekim; Mustafa Denizli’yle şampiyon olmuş ön elemede de Glasgow Rangers’ı saf dışı edip CL’ye kalmışız gerçi şimdi düşününce Ümit Özat o topu çizgiden çıkarmasaydı da hiç kalmasaydık diye düşünüyor insan ama o zaman yıllar sonra CL’de mücadele etmenin de verdiği gazla Soysal Pasajı’ndaki Mesut Abi’nin dükkanından Telsim reklamlı beyaz formadan alıp isim yazırmak için tutuyorum Ülkealan’ın yolunu. Hedef alt kattaki küçük dükkan, o zamanlar da Antu ve Fenerlist’in hızlı zamanları, henüz “Hep destek, tam destek” sloganı sakız olmamış, biz de elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz Ankara Fenerlist’le birlikte, halı sahalar, havaalanında takım karşılamalar, Kadıköy seyahatleri vs vs. Formanın arkasına Ankara Fenerlist için özel hazırlanan 12-Ankara Fenerlist baskıyla birlikte soyadımı yazdırıyorum. Akşam oynanacak Leverkusen maçı öncesi iyice havaya giriyorum formaya baktıkça, ilk 2 maçı kaybetmişiz Maraton tribünü olmayan Kadıköy’de, bu sefer Almanya yolcusu takım ama inancımız halen tam. Maçı başında Revivo’nun golüyle öne geçiyoruz, sonrası ise yine hüsran; Johnson’un kırmızı kartı, Lucio ve Ballack’ın golleri. Giymiyorum bir daha o formayı katlayıp koyuyorum bir köşeye, ilerleyen yıllarda zaten ne Fenerlist kalıyor ne de o zamanki hayaller...

Ülkealan’dan çıkınca yavaştan Sakarya’ya yollanmaya karar veriyorum. Japon Oyuncak Pazarı’nın bulunduğu üst geçitten geçerken dükkanın vitrininde gördüğüm kara kalem Kevin Costner resminin altında yazan “Böyle resminiz yapılır” yazısı bir tebessüm yerleştiriyor suratıma. Karnım yavaştan acıkmaya başladı, nereye otursam diye düşünüyorum, en iyisi yürürken karar vermek. Eskiden “Ormancılar”ın olduğu binanın önünden geçerken bir defa daha okkalı bir küfür savuruyorum hamburgercilere. O sırada yanımdan bir çift geçiyor, kız yanındaki çocuğa dönüyor: “Çok param yok, hamburgercide yemesek mi? Daha geçen sene TEKEL işçilerinin direnişine tanıklık eden boş sokaklarda ilerleyip, kıvrılıyorum sağa doğru Bayındır-1’e, Büyük Ekspres var solumda. Oturup bir bira söylemek geçiyor içimden ama devam ediyorum. Sokağın sonuna doğru Nil çıkıyor bu sefer de karşıma, lise yıllarında orada oturup sıkış tıkış ortamda müzik dinleyip bira içebilmek için binbir takla attığımız, üniversiteye gelince yüzüne bile bakmadığımız Nil. Yemek, diyorum; yemek de yesen iyi olur, pas geçiyorum Nil’i de. Tekrar sağa kıvrılıp çıkıyorum Sakarya Caddesi’ne, amacım oradan tekrar sağa dönüp Bayındır’ın paralelindeki İnkılap Sokak’a çıkmak. Yanlarında Sibirya kurdu olan bir çift koşarak geçiyor yanımdan, bense İnkılap Sokak’a dönüyorum. Martı, Sedir, Net, Telwe derken Eski Yeni’yi görüyorum, Oi Va Voi konserinin afişi duruyor hala. Güzel konserdi, boş beleş zamanlara denk gelen. Hemen karşısında Özen Lokantası, fazlasıyla çekici ama daha geçen haftasonu hamam çıkışı oturduk oraya da. Sonra kendi eski adı "yeni" bir dost takılıyor gözüme, Yeni Piknik. Bakıyorum televizyonda bir voleybol maçı, Eczacıbaşı’yla Pursaklar Belediyesi oynuyor. Maç bahane deyip eski günlerin hatrına oturup söylüyorum biramı. Adana’sı iyidir fiyat/lezzet paritesine vurunca ama yok diyorlar Adana’mız şu anda, farketmez deyip tavuk şiş istiyorum biranın yanına. Bırakıyorum kendimi at yarışı muhabbetlerine, arka masadan bir konuşmaya kulak misafiri oluyorum istemeden, “Seneler uzadıkça Kemal, insanın cesareti kırılıyor.

O sırada inceden bir müzik duyuyorum gerilerden “Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom”diyor geçmişten gelen bir ses...Etrafıma bakıyorum, kendime bakıyorum, yarım kalan hayallerime bakıyorum ve sonra garsona sesleniyorum; “Bir bira daha...

18 Yıl Önce Bugün...

"Kimi ölüler bize ne kadar yakın / Yaşayanların birçoğu ne kadar da ölü..."

6 Ekim 2010 Çarşamba

Ankara Amatör Süper Lig

Geçen haftasonu Fener maçından önce Ankara Amatör Süper Lig’in açılışını yaptık HoAmca ile beraber. Uzun zamandır halısahasında ter attığımız Balgat yurdunda antrenmanlarını sürdüren Yurtkur Spor’un maçını izlemek için öğlen düştük yola. Öğlen dediğime bakmayın yataktan zor çıktım ben. Çayımı kahvaltımı alıp buluştum Amca’yla. Maçın başlamasına 15 dakika kala sahadaydık. Açılış günü sebebiyle tribünler hemen hemen doluydu. Takımı ısındıran Cezmi’ye selam edip tribünlerdeki yerimizi aldık. Aldığımız yer eski Ankaragücü forması giyen Çubuk Spor’un Ankaragüçlü taraftarları tarafından işgal edilince sakin sakin maç izleyelim diyerek biraz uzaklaştık oradan.

Taraftarları selamlayan takımlar ve hakemler maça başlamak üzereyken Çubuk taraftarlarının aman İstiklal Marşı’mızı unuttuk demesiyle profesyonel liglerden alışkanlık kazandığımız özensiz düzensiz marş söyleme işini de hallettikten sonra ilk düdük çaldı. Yurtkur Spor, 1 yabancı oynatma hakkını kullanmış ve defansın göbeğine uzun bacaklı, seri, tekmeye kafa uzatan bir siyahi futbolcuyu kadrosuna katmıştı, Junior. Maç genelde havadan geçti. Topun yere indiği sınırlı dakikalarda Yurtkur daha etkili ataklar buldu. Ama oyun planlarının yüksek toplarla hava hakimiyeti olan 2 forvetini bulmak olduğu belliydi. Bunu da iyi yapıyorlardı açıkçası. Özellikler 10 numaralarının (Zafer) kullandığı köşe atışları ve serbest vuruşlar tehlikeli oluyordu. Maç böyle giderken Yurtkur’un golü geldi. Bundan sonra Çubuk bastırmak istedi. Zaman zaman baskı da kurdu ancak aradığı golü bir türlü bulamadı. Ibrahimovic tarzı forvetleri belki yetenekliydi ama fizik gücü açısından oldukça düşük seviyede olduğundan Yurtkur’un defansı karşısında etkisiz kaldı. Yurtkur’un ortasahasında Xavi ve Iniesta gibi takılan 6 ve 8 numaralı oyuncular maçın iyilerindendi. Ayrıca 10 numaralı Zafer’i de not düşmek gerek. Ama öyle bir sağ açıkları var ki evlere şenlik. Hemen hemen hiçbir topu olumlu kullanamadı ve özellikle 2. yarıda Çubuk bastırırken buldukları boş alanları O’nun sayesinde değerlendiremedi Yurtkur.

Ankara Amatör Süper Lig’i takip etmek isteyenler için maç sonuçları, puan durumu ve haftanın maç programı burada.

İyi seyirler.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Ankara'nın Gençlik Parkı

Ne zamandır elimde bekliyor. Yazacaklarımı unuttum ama gidin görün Gençlik Parkı'nın yeni halini. O eski halimden eser yok şimdiii...

Biz ihtiyarlar için en güzeli Dönme Dolap.

Tokaido, en eskilerden birisi. Ama onun yanındakini denemeyin.

Çarpışan Otolar olmazsa olmazlardan. Slalom'da gördüğünüz hayaletlerden iri olanı ve hızını alamayıp yan şeride geçeni Tosun, diğeri de Redkit Reis. Kollarındaki yanıklar 1-2 haftada anca iyileşmiştir sanırım.

Dönme Dolap'tan park manzarası.

Yine Dönme Dolap'tan park ve havuz manzarası.

Galaxi, Korku Tüneli, Labirent ve çocukluğunu yaşayamayanlar için Atlı Karınca.

Salgıladığınız fazla adrenalinden kurtulmak için birebir.

7 Eylül 2010 Salı

Hamamönü'nde Ramazan Eğlencesi

Hamaönü’nün atmosferi hakkında Ramazan boyunca güzel şeyler duyduk. Tam olarak neresi burası deseydiniz bu cumartesiden önce cevap veremezdim. Şimdi biliyorum. Tarihi Karacabey Hamamı’nın önü; Hacettepe Hastanesi’nin arka tarafı. Hastanelerden Cebeci’ye giden yolun alt tarafı.

Bölge, Altındağ Belediyesi sınırları içerisinde ama duyduğumuza göre restorasyonu ve Ramazan eğlenceleri için mekanı Büyükşehir hazırlamış. Civardaki evler restore edilmiş, Tosun’un babasının dediğine göre eskiden çakal mekanı olan bölge temizlenmiş. Cumbalı evleri görünce orada yaşayasımız geldi.

Ramazan boyunca akşam eğlenceleri düzenlenmiş, konserler, açık hava sinemaları, Hacıvat-Karagöz, halkın el emeği göz nuru yaptıklarını sergileyip satabildikleri standlar, yiyecek içecek standları, restoranlar, cafeler, çay ocakları, simit sarayları, önlerinde tavla sehpaları, yanlarında nargileler...

Sonra seyyar satıcılar, tavşanlı niyetçiler, lokma tatlısı, allı ballı, pamuk şeker, süt mısır, patlamış mısır, yeni moda bardakta mısır, son model sabun köpüğünden baloncuklar...

Kısacası her şeyden biraz biraz var.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Cape Town Metrosu...

Bu sene futbolun en buyuk organizasyonu olan Dunya Kupasi’na ev sahipligi yapan Guney Afrikalilar, bu heyecani yalnizca stadlarda yasamadilar. Yerel halki ve Dunya Kupasi icin gelen futbol tutkunlarini toplu tasimaya yonlendirmek isteyen yetkililer, seramik sanatcisi Lovell Friedman’in onderliginde ve yine Friedman tarafindan yetistirilen 20 zanaatkarla Cape Town’un metro sisteminin dort bir tarafini futbolla ilgili mozaiklerle renklendirdiler.

Her gun basta Kugulu alt gecidi olmak uzere alt gecitlerden gecen veya Metro, Ankaray gibi toplu tasim araclarini kullanan Ankaralilar’in maruz kaldigi gorsel taciz dusunuldugunde, Cape Townlular’in ne kadar sansli olduklarini belirtmeye gerek yok herhalde.





9 Ağustos 2010 Pazartesi

Satılık Değiliz, Ankaragüçlüyüz

HoAmca 2 senedir söylüyordu, Gençler ya da Ankaragücü kombinesi alalım diye. Bu sene tamam dedik ama öncesinde sezon açılışını TSYD Kupası maçı ile yaptık dün akşam.
Her ne kadar maçtan önce sıcaktan dolayı biraz kaşı gözü oynasa da HoAmca’nın tribün sevdasına ite kaka stada doğru yola çıktık. Alkolik bize evden çıkmadan katılırken, Tosun stadda yakaladı bizi. Amarilla’nın ise kaşı gözü oynamaya devam etti ve tribündeki yerini çekirdeğe bıraktı.

Maçtan önce stad önündeki tükürüklü köftelerle doyurduk karnımızı, Ankaragücü taraftarının tezahüratları eşliğinde.

Futbol heyecanı (!) 90 dakika boyunca sürdü Ankara 19 Mayıs Stadı'nda. İlk yarıda birkaç önemli Ankaragücü atağının dışında sadece beğenilmeyen oyuncular göze çarptı her iki takımda da. Maçtan önce Alkolik ve ben Gençler kombinesi almaya niyetliydik, her ne kadar tribünleri daha renkli olsa da geçen sene Ankaragücü’nde yaşanan gelişmelerden dolayı. HoAmca ise tam bir tribün sevdalısı edasıyla sarı-lacivert kombinesinden yanaydı. “Madem öyle bu maçı kim kazanırsa onun kombinesini alalım” sözüyle bu konuya da noktayı kendisi koydu. Hatta maçın sonlarına doğru gelişen tehlikeli Gençler atağında “gitti kombine” diye kendi kendine söylendiği duyuldu tribünlerde.

Maçtan çok tribünlerde yaşananlar muhabbet konusuydu maç boyunca. 16. dakikada maratondan yükselen “Bursa, Bursa” tezahüratlarına Gecekondu’dan cevap gecikmedi: “Trabzon, Trabzon”.
Bu gerginlik maçın son 15-20 dakikasında iki tarafın karşılıklı atışmalarıyla devam etti. Gecekondu’nun “Satılık değiliz Ankaragüçlüyüz tezahüratlarına maraton “Biz Ankaragüçlüyüz” tezahüratları ile karşılık verse de Gecekondu’nun performansı altında ezildiler. Gecekondu, Ahmet Gökçek, Fener ya da önüne kim geldiyse gider yaptı.

Ankaragücü tribünlerinden geçen sene beklediğim bu tepkinin geç de olsa gelmiş olması Gençler kombinesi almak konusundaki kararımı değiştirdi diyebilirim. Başladığı gibi biten ve penaltılara giden karşılaşmayı Gençler kazanmış olsa da Gecekondu’da oturup onların tepkilerine ortak olmak isterim sezon boyunca.

Son olarak; Alkolik’in haklı tepkisini dile getirmeliyim. Koltukların düz olmaması ve tam ortasında bulunan tümsek nedeniyle yıllar sonra bisiklete binmekten bir yerleri ağrıyan bendeniz ve herkes diken üstünde oturdu bütün maç. Evinizdeki sandelyeler, koltuklar böyle mi sizin?

13 Mart 2010 Cumartesi

Kırılma Anı (Mı?)

Şampiyonluk yarışının içinde alışılanın aksine 4 takım olması ve bu takımların ileriki haftalarda birbirleri ile oynayacakları bir çok maç ligdeki dengelerin her hafta değişmesine olanak veriyor. Gitti denilen bir haftada tekrardan yarışın içine dönebilirken, koptu denilen bir hafta sonra tokadı yiyiveriyor Anadolu'da. Kısaca bu köprünün altından daha çok sular akacak. Ama nedense bu akşamın Fenerbahçe için kırılma anı olduğu hissi dün geceden beri içimi kapladı.

Tarjeta'nın dediği gibi başka diyarlarda takımlar taraftarlarını şampiyonluğa inandırıp motive ederken, Fenerbahçe'de taraftar takımı şampiyonluğa itebiliyor ya da inandırabiliyor. Bu sebeple Fenerbahçe'nin şampiyonluk hikayelerinde taraftarının rolü hep diğerlerine göre fazla olmuştur. Bıçağın diğer tarafında ise malesef Fenerbahçenin kötü anılarındada tribünlerde hep sıkıntılar, homurtular (en büyük olmasa da) etken olmuştur.

Fenerbahçe'de her daim sahada birşeyler eksik olmuş ve bu eksikliği taraftar kapatabildiği zaman başarılar gelmiştir. 12. adam yeterince mücadele etmez, elinden geleni sahaya veremez ise sıkıntılar çıkagelmiştir. Ben, gözlerim gördüğü süreçte seyircinin itici kuvvetine ihtiyaç duymayacak kadar komple, makine gibi tıkır tıkır işleyen Fenerbahçe hatırlamıyorum. Bu nedenle 12. adama hep sahada ihtiyaç olmuştur Fenerbahçe'de.

Kanımca Fenerbahçe'nin bu farklı yapısı bu akşamı bizler için kırılma anı haline getiriyor. Ankara'da ortaya konacak mücadele ve çıkacak 3 puan bindiğimiz geminin yelkenlerini rüzgar ile doldurmaya yetecektir ki arkasına rüzgarı alan Fenerbahce geçmişte bir çok kez olduğu gibi herhangi bir şehirde herhangi bir stadtan şampiyonluğu çıkartabilir. Tersi durumda ise pusulamızı kaybetmiş olacağız. Bu noktadan sonra yarışın içinde olup olmayacağımıza ise ne yönetim ne futbol takımı karar verecek. Fenerbahçe için sezonun devamını ve kaderini taraftar belirleyecek...

12 Mart 2010 Cuma

Ankara'da "Iktidar ve Isyan"

11-21 Mart tarihleri arasinda devam edecek 21.Ankara Film Festivali "Iktidar ve Isyan" temasiyla kapilarini sinemaseverlere acti. Takeshi Kitano'dan Ilksen Basarir'a genis bir yelpazede taninmis taninmamis bircok yonetmenin filmlerinin gosterilecegi festivalde, film gosterimleri Bati Sinemasi, Goethe Institut ve Cankaya Belediyesi Cagdas Sanatlar Merkezinde yapilacak. Festival kapsaminda 2,5 TL ile 10 TL arasinda degisen fiyatlarla filmleri izlemek mumkun olacak.

Festival programini merak edenler ve festival ile ilgili detayli bilgi almak isteyenler buradan buyurabilirler...

4 Aralık 2009 Cuma

Meşhur Ankara Simitçisi

Hafta başında Karyağdı sokakta bir çalıştaya katılmak için Cukor'la yola düştüğümüzde her zamanki gibi kahvaltı etmeden çıkmıştık evden. Cinnah'ın başındaki THY ofisinde bilet iptal işlemlerini gerçekleştirdikten sonra kahvaltı için etrafta seyyar bir simitçi veya bir mekan bakınırken karşıma çıktı Meşhur Ankara Simitçisi. Girer girmez içerideki hareketlilik dikkatimi çekti. Bölgede benzer bir işletme olmadığını düşündüm ilk olarak. Ancak içerde kaldığım sürede gelen gidenlerin muhabbetlerini görünce etrafta başka işletme olsa da yine burasının bu kadar kalabalık olacağını düşündüm. Çalışanlar gelenleri güleryüzle karşılıyor ve zaman kaybetmeden siparişlerini hazırlıyorlardı. Bu yoğunlukta kimseyi bekletmemek ve küstürmemek için olsa gerek işletme sahibi mekan çok büyük olmamasına rağmen çok sayıda personel çalıştırıyordu.

Ülkemizdeki hizmet sektörünün içler acısı olduğunu düşünürsek böyle bir işletmenin çok sayıda müdavim olarak nitelendirilecek müşterisinin olmasını normal karşılamak gerek. İnsanlar, insan gibi karşılandıkları, insan gibi muamele gördükleri ve koşuşturmayla geçen günlük yaşamda isteklerine çabuk cevap alabildikleri mekanları akıllarında tutuyorlar ve mümkün mertebe oralardan alışveriş yapıyorlar. Bence de böyle olmalı ve bu gibi mekanlar ve işletmecileri ödüllendirilmeli.

Bu arada HoAmca'nın bayıldığı ankara simidine ve çok sayıdaki diğer çeşitlere söyleyecek bir laf yok. Tek kelimeyle leziz.

Çıkarken teşekkür ettim kendilerine ve 1-2 fotoğraf çektim sizler için. Yolunuz düşerse Cinnah caddesi üzerinde yukarı çıkarken sol tarafta, Farabi'ye gelmeden.

2 Kasım 2009 Pazartesi

S.Erdem Artık İstanbul'dan Bildiriyor

"haydi Abbas, vakit tamam
akşam diyordun işte oldu akşam
kur bakalım çilingir soframızı
dinsin artık bu kalp ağrısı
şu ağacın gölgesinde olsun
tam kenarında havuzun
aya haber sal çıksın bu gece
görünsün şöyle gönlümce
bas kırbacı sihirli seccadeye
göster hükmettiğini mesafeye ve zamana
katıp tozu dumana, var git
böyle ferman etti Cahit
al getir ilk sevgiliyi Besiktaş'tan
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan"

Cahit Sıtkı Tarancı


En kötü günün böyle olsun kardeşim...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Uzak...

Ankara'dan uzagim...Milli mac arasi var, dolayisiyla Fenerbahce'den uzagim - ne kadar olunabilirse tabi ki- , cebim telefoncuda halen tamir edilmeyi bekliyor, haliyle telefondaki numaralardan da uzagim...son olarak sitenin modemi de iflas edince, internetten ve dolayisiyla blogdan da uzak kaldim...

Bu surecte Adana Demirspor, Livorno'yu konuk etti, ben 3 kitap bitirdim, Milli takim Arda'nin ve Emre'nin ustduzey performanslariyla Estonya'yi 4-2 ile gecti, ben 5000 kulac attim, Brezilya Arjantin'i beklemedigim bir skorla maglup etti, ben 6 saat basketbol oynadim, Emre'ye Manisaspor macinda gordugu kirmizidan dolayi 3 mac ceza geldi, ben acili kitir tavuk yaptim, Ankaraspor ile Ankaragucu birlesmesine Federasyon'dan karsi hamle geldi, ben bir bira actim, Basketbol milli takimi Eurobasket 2009 icin Polonya'ya uctu, ben okey oynamak icin havuza indim...

Tatili uzattigimin farkinda, Ankara'yi ve dostlari ne kadar ozledigimi de Cumartesi gecesi Kitir'dan gelen telefonla fena halde idrak etmis durumdayim...Bayramdan sonra donus planlari iptal...Eylul'un 19'unu 20'sine baglayan gece 3. Geleneksel Dogumgunu Kutlamalari'nda birkez daha her zamanki mekanimizda bulusmak uzere...

17 Nisan 2009 Cuma

Muhteşem Tesisleri II

Tarjeta'nın tavsiyesini dinleyip geçen haftasonu Es-Es'ten Ankara'ya dönerken bir minibüs dolusu insanı bir şekilde ikna edip, denk getirip Muhteşem Tesislerinde konaklattık. İnsanlar hava alalım diye dolanırken biz hemen masaya oturup ballı gözlemelerimizi söyledik.2'den 4'e, 4'ten 5'e çıktı gözleme siparişleri hızla. Gözlemeleri mideye indirirken yan masadan gelen sucuk kokuları ve Cukor'un ısrarları üzerine 2 porsiyon da dövme sucuk söyledik ve onlar da saniyesinde tüketildi masadakiler tarafından.

Sucuğu da o kadar beğendik ki bir kangal aldık hazır evde de yokken. Ama bir kangal dedikleri tam 1 kilo imiş. Müthiş lezzetli ama normalden de fazla kokuyor bu dövme sucuk dedikleri. Ballı gözlemeye de diyecek lafım yok. Ben gayet beğendim.

Sağolasın Tarjeta, sayende bir yol üstü lokantası daha eklemiş olduk listeye.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Man of the match...

Gecenin duellosunun Green ve Rubio arasinda olmasini beklerken surpriz bir kapisma geceye damgasini vurdu...I.Melih Gokcek vs. Kemal Kilicdaroglu...

Programa dair birkac satir karaladim ama sonrasinda sildim..Bu stand-up, monolog veya herneyse onu izleyenler icin zaten yukaridaki KAPAK cok sey ifade edecektir...

Pas benden olsun, goller zaten yorumlarda gelir...