25 Haziran 2010 Cuma

CK'dan sonra Vamos da "Bu Oyunun Icinde Yokuz" dedi...

"Bu Oyunun İçinde Yokuz..."

Uzun yıllardır Fenerbahçe tribününde renktaş olarak yan yana duran Vamos Bien üyeleri olarak beş yıl önce "Hasretinden Yandı Gönlüm" pankartıyla grup olarak davranmaya başlamaya karar verdiğimizde, tek amacımız, Fenerbahçe sevgisine ve tribün kültürünün zenginliğine katkıda bulunmaktı.

O günden beri, beş yıl boyunca, hedefleri doğrultusunda yoğun emek harcayan grubumuz, geçtiğimiz yıl ebedi dostlarımız Grup CK ve ÜNİFEB'le omuz omuza vermek amacıyla Maraton tribününden okul tarafı kale arkası tribününe geçti.

Okul tarafı kale arkasında üç grubumuzun üyeleri arasında kurulan samimi ilişki sonucunda, "endüstriyel futbol" tarafından unutturulmaya çalışılan dostluk,paylaşım, fedakarlık ve dayanışma gibi temel değerler hayata geçirildi ve sezon boyunca bütün Fenerbahçelilerin haklı olarak gurur duyduğu önemli işlere imza atıldı. Bütün rakiplerimizi kıskandıran bir tribün zenginliği yaratıldı.

Bunca yıldır yaratılan onlarca güzelliğe rağmen, üzülerek de olsa, Vamos Bien grubu olarak bugünden itibaren tribün faaliyetlerimizi süresiz olarak askıya aldığımızı bütün renktaşlarımız, kardeşlerimiz ve dostlarımız ile paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle,
Geçtiğimiz sezondaki Kayserispor maçı sonrasında çıkan ve aslında yasa uygulayıcılarının gereksiz ve anlamsız müdahalesi sonrasında büyüyen olaylar sonucunda içlerinde grup üyelerimizin de bulunduğu, her üç gruptan, 14 renktaşımız altı ay spor müsabakalarından men ve toplam 24 bin 38 TL para cezası aldılar. Bu cezalar grup üyelerimizin bugüne kadar aldığı ilk ceza değil. Daha öncede bu tür cezalar her üç grubun üyelerine de farklı zamanlarda uygulandı. Kayserispor maçı sonrasında verilen cezaların da tek maçlık bir yanlış anlama ve emniyetin hatalı müdahalesi sonucu gelen cezalar olarak görseydik, daha önceki haksız cezalarla hukuk yoluyla nasıl mücadele ettiysek bu cezalarla da aynı şekilde mücadele eder, gerektiğinde bütün maddi-manevi ağırlığına rağmen cezaları yüklenmekten gocunmazdık. Ancak sezon sonunda yasa uygulayıcılarının yaklaşımlarını ve kulüp yönetimimizin söz konusu yaklaşımlara karşı duyarsızlığını gördüğümüzde bunun artık bir maçlık hata değil tribünlere yönelik genel bir stratejinin parçası olduğunu açık olarak gördük.

Bugün yürürlükte olan ve çeşitli maddeleri daha da ağırlaştırılmaya çalışılan 5149 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Yasası” futbol dünyasının gerçeklerinden uzak, tribün kültürünü ortadan kaldırmak isteyen, tek taraflı hazırlanmış bir yasadır. Öznel kriterlerle, canın istediğinin suçlandığı, suçlanan kişinin savunma bile yapamadan cezalandırılmasının zeminini oluşturan bu yasa, en basit hukuk ilkelerini bile ayaklar altına alarak taraftarlara yönelik bir tehdit unsuru olarak rahatlıkla kullanılmaktadır.

Ne gariptir ki, çıkış manifestosunda sporun her tür şiddete alet edilmesine karşı çıkan ve bu konudaki hassasiyetini defalarca ispatlamış olan grubumuzun üyeleri, aleyhlerinde hiçbir delil olmadığı halde, bütün kamera görüntülerinde ve binlerce seyircinin gözünün önünde onlarca emniyet görevlisi tarafından şiddete maruz bırakıldıkları görüldükleri halde bir spor müsabakasında “şiddet uyguladıkları” iddiasıyla ceza alabilmektedir.


Buna karşılık,
Üç grubun yaptığı her güzel işi sahiplenip, kulübün resmi organlarında övünerek paylaşan, stadımızın duvarlarına yapılan güzel işlerin resimlerini asan Fenerbahçe yönetimi ise, ne yazık ki, temel hukuk kurallarına ve ilkelerine aykırı biçimde, savunma hakkı bile tanınmayan renktaşlarımızın yanında olmak yerine, sessizliğini koruma hatta haksızlığı yapanlara "teşekkür etme" yolunu seçmiştir.

Yönetimimize çok iyi bildikleri bir gerçeği tekrar hatırlatmak isteriz: Futbolun gerçek ruhunu oluşturan sayısı arttırılmış seyirci kalabalığı ya da "bindirilmiş kıtalar" değil, coşkulu tribünlerdir. Tribünler taraftarın sadece maç seyretmek için oturduğu alanlar değildir. Taraftar için tribünler, coşkunun, şenliğin, şamatanın, mizahın, yaratıcılığın, hüznün, hayal kırıklarının beraberce yaşandığı toplumsal alanlardır. Taraftarın duygusallığa dayalı bu sevgisi bugün “endüstriyel futbol” sisteminin sözcüleri tarafından “fanatizm” adı altında “suç biliminin” kavramlarıyla değerlendirilmekte, cezalandırılması gereken bir suç gibi gösterilmektedir. Parayla ölçülemeyen bu değerler, hakim piyasa sistemi tarafından "suçlanarak" dışlanmak istenmektedir. Gündelik yaşantımızın başka alanlarında da gözlemlediğimiz bir yöntemle, futbolun tümüyle bir piyasa, paranın konuştuğu alana dönüştürülmesi projesi ile sert polisiye güvenlik önlemleri beraberce geliştirilmektedir.

Fenerbahçe tribünleri bugün endüstriyel futbolun savunucuları ve sporda şiddeti önleme yasasının uygulayıcıları tarafından bir laboratuar olarak kullanılmaktadır. “Fanatizm” damgası altında, “karşılıksız sevgi”sini yaşayanlara yönelik açık bir savaş yürütülmektedir. Bu savaş ister farkında olsun ister olmasın, tribünlerimizdeki bütün taraftar gruplarını hedef almıştır. Bu tek taraflı savaşın temel amacı tribünlerin çok sesliliğini, çok renkliliğini ortadan kaldırıp; “endüstriyel futbol”ca makbul görülen, tüketmekten başka bir özelliği olmayan, piyasa kurallarına göre hareket eden, tek tip, sevgisiz, "sadece harcadığı paranın hesabını soran", bir seyirci profilini oluşturmaktır. Taraftar grupları ise anti-demokratik, hukukun en temel ilkelerine bile aykırı olan yasayla pasifize edilip, "havuç-sopa" yöntemleriyle, yönetim ve yasa uygulayıcıların sözlerinin dışına çıkmayan "uslu çocuklara" dönüştürülmek istenmektedir.
Fenerbahçe tribünlerinde başlatılan bu deneyim başarılı olursa dalga dalga diğer tribünlere de yayılacaktır. Bugünden hangi renge sevdalı olursa olsun bütün tribün emekçilerine söyleyecek tek lafımız var: " Anlatılan senin gelecekteki hikayendir!"

Ve son olarak,
Fenerbahçe tribünleri olarak dayanışmadan yoksun ve grup çıkarlarını genel tribün çıkarlarının önüne koyan bir yaklaşımla hikayenin sonunu getirmek mümkün görünmemektedir. Her geçen gün kendi içini yiyerek parça parça bir yok oluşa doğru gidilmektedir. Geçmiş deneyimlerin ışığında yaşananlar sanki tarihin tekerrürü gibidir. Birlikte davranabilme yeteneğinin gelişmesi gereken yerde ve anda tam tersi refleksler devreye girmektedir. Bu gidişin sonu bizim gideceğimiz yol değildir.

Aldığımız karar mücadeleden kaçma anlamına gelmemektedir. Sadece taşların yerlerinin sürekli değiştiği böyle bir oyunda yer almayacağımızı ifade ediyoruz. Biz böyle bir oyunda kimsenin oynayacağı bir piyon değiliz. Karşılıksız sevenler için, eğer birlik ve dayanışma yoksa, böyle bir oyunda galip gelmenin imkanı olmadığını biliyoruz.

Bu kararı alırken geride bıraktığımız süre içinde Fenerbahçe tribünleri adına olumlu, güzel ve önemli işlere imza atmanın vicdan rahatlığını yaşıyoruz.

Evlatlarına en büyük miras olarak Fenerbahçe sevgisini bırakacak olan grup üyelerimiz, bağlayıcı karar olmaksızın bundan sonra da, bireysel olarak Fenerbahçe’mizin yanında olacaklardır.

Faaliyet gösterdiğimiz sürece her zaman yanımızda olan bütün tribün gruplarımıza ve taraftarlarımıza teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,

VAMOS BİEN

21 Haziran 2010 Pazartesi

Yıllar yılı dert yolunda...

"Ne ilk ne de sonuncusun"
demişti HoAmca senin için.
Ben de devamını getireyim...

Kahrediyor hayat seni
Sen o.ç.'sun...

18 Haziran 2010 Cuma

Siz Gönderemiyorsanız, Biz Gönderelim!

Christoph Daum, iki sene daha görevinin başında kaldığını açıkladı, Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi de doğruladı. Daum’un Roland Koch haricindeki tüm yardımcılarının görevlerine ise son verildi. Bu kararda yönetimin ağır tazminat maddelerinin altında kaldığı açıkça görülebiliyor.

Aziz Yıldırım’ı her zaman kalpten desteklemiş bir insan olarak artık yapılanlara iyimser yaklaşabilmem mümkün değil. Sen Fenerbahçe’sin bir kere, Daum gibi kariyeri muhteşem başarılarla dolu olmayan bir hocayı getirmek için seni bu kadar zor durumda bırakacak tazminat maddesi koymak zorunda olmamalısın. Hiç mi görmediniz Beşiktaş’ın Del Bosque’den çektiklerini? Hiç mi akıllanmadınız, hiç mi ders almadınız Aragones ile yaşadıklarınızdan? Sözleşmeye 13 milyon tazminat yazana kadar lig şampiyonluğu 10, Avrupa Ligi şampiyonluğu 25 milyon avro yazarsın, sonra arkana yaslanır olacakları izlersin. Ayrıca 300 milyon bütçem var diye hava atıp 13 milyonu ödeyememek de ne ola ki?

Yöneticiysen kararının arkasında durman gerekmez mi? Sen bu adamı Denizli’de yaşattığı son maç faciasından dolayı sepetlemedin mi? Tükürdüğünü yalar da bu adamı geri getirirsen, o da sana yaptığın hatanın bedelini seninle dalga geçerek ödetir işte Trabzon maçında tek forvetten dahi vazgeçmeyerek; deja vu! Sonra da çıkar “başarılıydık ama şanssızdık” der, yönetim olarak sen de söz birliği yapmak zorunda kalırsın. Hadi Denizli şanssızlıktı, Trabzon şanssızlık olamaz. Olan oldu da, yönetim olarak hala bu hocaya göz yummak büyük Fenerbahçe Camiasıyla dalga geçmekten ve yönetimin net başarısızlığından başka bir şey değildir.

Sayın Aziz Yıldırım, bu camia artık futbolda başarı bekliyor sizden, adam gibi bir hoca, adam gibi transferler istiyor, kürek şampiyonlukları değil (bu arada kürekte kupayı da bir puanla Galatasaray’a kaptırdık geçen hafta). Daum vurdumduymazdır, utanmayacak da siz ne yüzle bu adamı taraftarın önüne çıkartacaksınız? Kombine, taraftar kart, forma satarken insanlara ne diyeceksiniz? Stoch dışında transferde sesiniz soluğunuz çıkmadığı gibi derhal gönderilmesi gereken, altyapıda denense bile kapı gösterilecek olan Güiza hala kadrodaki yerini koruyor. Daum kaldığına göre yine Kazım’ın dilinden anlamayacak, adamı oynatamayacak, Semih ise ya başka kulübe kaçacak ya da yine kulübeye tüneyecek. Daum, sportif direktör Aykut Kocaman ile sorunlar yaşadığını, arkasından gizli saklı konuşulduğunu, yönetimin istediği transferleri yapamadığını açık seçik söyledi iki gün önce. Yeni bir sezona bu huzursuzluklarla başlanacak. Bunları nasıl çözmeyi planlıyorsunuz acaba?

Kaale almadığınız çok belli olan bu cefakar taraftar artık güçlü ve akıllı bir yönetim istiyor, tutulamayacak şampiyonluk sözleri değil. Kulübün dev potansiyelini akılcı kullanıp başarıya çevirmenin zamanı bugün gelmediyse ne zaman gelecek?

Bir yerden başlamak için henüz o kadar da geç değil. Kimsenin bize bu işkenceleri göz göre göre çektirmeye hakkı yok. Daum ve Güiza’yı gönderemiyorsanız, parası neyse biz verelim de öyle gönderin. Yoksa 12. adamı kaybettikten sonra düşünmek için artık çok geç kalınmış olacaktır.

Not 1: Gelin böyle bir kampanya başlatalım, destek verelim. Sesimizi, isyanımızı duyuralım. Gerçekten parası neyse biz Fenerbahçe taraftarları olarak verelim. Yeter ki bunlardan kurtulalım. Bir sezonu daha kaldırıp çöpe atmayalım daha başlamadan.

Not 2: Yazı, işyerinden arkadaşım MegaEmin™ tarafından kaleme alınmıştır.

Duvarı Yıkmışlar Bir de Priketleri Kırıyorlar!

‘Ulaa duvari yikip priketleri kirmislar, ulan hadi duvari yiktiniz priketleri niye kiriyosunuz, insan tekrar priketlerden duvari orer..’

‘Kaputu açmışlar bi de aküyü çalmışlar, kaputu açtınız bari aküyü çalmayın, aküyü çalmamış olsalar...’


Bizim durumumuz da artık tam vizontelelik oldu. Sayın Başkan yine 1.5 ayımızı sokağa attı, sonunda da dün o muhteşem kararını açıkladı. Durmak yok, yola Daum'la devam. O zaman adama sorarlar başkan:

"Madem Daum'la yola devam edecektin, neden şampiyonluğu kaybettiğimiz günün ardından açıklamadın kararını. Madem bu kadar geç açıkladın kararını, Daum'la devam etmemiş olsaydın da Aykut’umuzu harcamasaydın."

17 Haziran 2010 Perşembe

İlk Maçlar Üzerine Kısa Kısa

Daha fazla gecikmeden ilk maçlara dair aldığım kısa notları aktarayım hemen.

- Açılış maçından sonra Fransa'nın gruptan çıkamayacağını düşünerek G.Afrika ve Meksika'nın grupta ilk 2'de yer alacağını öngörmüştüm. G.Afrika'nın kondüsyonu ve mücadele gücü iyi görünmüştü. Ama gol atmaktaki sıkıntıları 2.maç sonunda onları biraz sonra başlayacak Fransa-Meksika maçına bağlı olarak kupanın dışına itebilir. Meksika'dan daha ümitliydim ama ancak bir duran topla bulabildiler golü. G.Dos Santos takımda ön plana çıkan oyuncuydu.

- Uruguay'ın kalecisini gayet beğendim. OrKa da izlediyse maçı sevmiştir. Zira genç topu oyuna eliyle veya ayağıyla çok iyi sokuyor. Fransa karşısında birşeyler yapmasını beklediğimiz iyi ayakları sessiz kallmıştı ama G.Afrika maçında o ayaklar konuşmaya başlayınca turun kapısını aralamış oldular. Suarez ilk maç da olmasa da 2.maçta kendisini gösterdi. Fransa ise tamamen etkisizdi. Domenech, Anelka'yı Henry ile Gourcuff ise Malouda ile değiştirdi. Oysa Govou bütün maç boş boş dolanmıştı. Ve hala sahada 2.maç için. Fransa'nın tecrübesi ile gruptan çıkacağını düşünmüştüm kupa başlamadan ama bugün birşeyler yapamazlarsa mümkün değil. Anelka tek oynamamalı.

- Yunanistan ilk maçta doldur Gekas'a adam sürünsün orada felsefesiyle oynamıştı. Grup sonuncusu olacaklardı ama bugün sadece ilk 20 dakikasını izleyebildiğim maçta Nijeryalı oyuncu kırmızı kartı görüp maçı Yunanistan'a verince şanslarını devam ettirdiler. Kalecileri yan toplarda çok kötü. G.Kore kendini bilerek çok akıllı oynadı Yunanistan'a karşı. Kontraataklara mümkün mertebe kalabalık çıktılar ve etkili oldular. Sürprize imza atabilirler.

- Arjantin ilk maça hızlı başlayınca umutlarımız arttı ama sonrasındaki etkisiz oyunla endişelenmeye başladık. Di Mario ve Jonas'tan hiç hazzetmiyorum. Diego'yu da anlamıyorum Jonas sağ bek oynuyor. Zanetti'nin tırnağı olamaz, olamayacak da. Di Mario oyundayken Maxi'nin kenarda oturmasını anlamıyorum. Milito'nun ve Agüero'nun yedekte beklediği kadroda Palermo'nun ne işi var onu da anlamıyorum. Cambiasso olsa güzel olmaz mıydı? Garibim Mascherano'ya yardımı dokunurdu biraz. Higuain ilk maçta etkisizdi ama bugün kendisini 3 gol atarak gösterdi. Yine de hala diyorum benim ilk tercihim Milito olurdu.

- İngiltere'de gruptan rahat çıkar dediklerimdendi ama fiyasko ile sonuçlandı ilk maçları. Hiç üretken değillerdi, olamadılar. Yıllardır çektikleri kaleci sıkıntısını çekmeye devam ettiklerini net olarak gördük. ABD'de pek parlak bir oyun sergilemedi ama gruptan çıkacaklarını düşünüyorum. Bunu bir şekilde yapıyorlar. Kalecileri gayet iyi ve etkili olabilecek futbolculara da sahipler.

- Cezayirli insanlar tanıdığım ve onların kupaya katılma sevinçlerine şahit olduğum için sanırım Cezayir'in bir sürpriz yapıp gruptan çıkmasını diledim. Ama ne Cezayir ne de Slovenya doğru düzgün bir oyun sergileyemediler. Sahadaki 22 kişiden göze çarpan sadece Cezayir'in sol beki Belhadj.

- Sırbistan'ın kadrosu kağıt üzerinde oldukça kaliteli görünüyordu kupa başlamadan. Ama fizik gücü yüksek Gana karşısında etkisiz kaldılar. Hele Krasic. Fener için adı geçerken bu oyununu gördükten sonra sakın gelemsin diye düşünmedim değil. En çok Jovanovic dişe dokunur bir oyun sergiledi ve biraz da Pantelic. Gana da ise defanstaki Pantsil ve forvetteki A.Gyan sonraki maçlar için takımın etkili olabilecek isimleri olarak göründü.

- Japonya diğer Asyalılar gibi dikkatli oynadı ve maçı kazanarak iyi bir başlangıç yaptı. Kamerun'da Eto'o dan çok Webo'dan ümitliydim oysa. Danimarka'nın fena bir kadrosu yok bence.

- İtalya, Fransa'dan beter. Gruptan çıkamazsa hiç üzülmeyeceğim bir takım. Slovakya Yeni Zelanda'nın son dakikadaki gole engel olabilse büyük avantaj yakalayacaktı. Paraguay ile Slovakya'nın çıkmasını isterim gruptan ama İtalya bir şekilde çıkacaktır.

- Almanya ve Hollanda temiz, makina gibi tıkır tıkır. Almaya'da özellikle Mesut göz doldurdu ilk maçta. Bütün forvetler gol attı.

- Portekiz Fildişi maçı beklenenin çok altındaydı. Drogba'nın yokluğu ile alakalı değil ama ben gruptan Portekiz'in ve Brezilya'nın çıkacağını düşünüyordum. Ama Portekiz ilk maçta etkisiz kalınca bir üst tur 2 takım için de hala ortada. Brezilya ise mahallenin çocukları ile oynar gibi oynadı, umursamaz. Tat vermediler pek fazla. Elano'nun yerine Ronaldinho'yu banko oynatırım. Robinho ve Maicon en etkili isimlerdi. K. Kore'nin attığı gole ise onlar kadar sevindim. Atanın benim kadromda olmasının dışında mahallenin çocuklarının gol atmaları ve bu gole sevinmeleri beni de mutlu etti.

- Şili maçını yarım yamalak izleyip bağlantının kesildiği anlarda canlı anlatımdan takip ettim. En güzel maçlardan birisiydi. Honduras da Şili'ye ayak uydurmaya çalıştı, karşılıklı ataklar vardı. Ama Şili'nin gerçekten etkili isimleri varmış kadrosunda, Vidal, Sanchez, Fernandez, Isla. Gruptan çıkarlar umarım. İspanya ise açılış maçlarındaki en büyük şoku yaşadı. İyi hazırlanmış bir İsviçre buldu karşısında. Eren ve Gökhan iyi oyun çıkardılar. Böyle bir Şili varken de grupta İspanya'nın işinin hiç de kolay olmadığını söyleyebiliriz sanırım.

16 Haziran 2010 Çarşamba

Dünyanın Zurnası

Kimi düğün telaşında, kimi sevda yollarında 4 yılda bir gelen şenliği de kovalayınca, bilgisayarın başında zaman geçiresi gelmiyor blog ahalisinin.

Bazen işten, bazen eşten, çokça da kendimizden feragat ederek geçtiğimiz ekranın başında aradığını bulan olmadı henüz. Güney Afrika – Meksika maçı ışık vermişti ama devamı gelmedi. Nefret ettiğim (Federal) Almanya’ya denize düşenin yılana sarıldığı gibi sarıldım. Formaları bile sevimli geliyor artık, 90’ı ve Brehme’yi hatırlatmayın yeter. Hepsi birer Klinnsmann gözümde. Arjantinliyiz tabi ki ; umudu da kesmiş değiliz. Bunun yanında Uruguay , Paraguay, Gana, Fildişi , Kuzey Kore, Şili tekmili birden taraf olduklarımız. Ama biraz da futbol be kardeşim. İple çekiyoruz İspanya sahaya insin artık diye. Öyle istatistiklere takmış değilim, az gol olması da dert değil, gol atmaya çalışan yok yahu.

Bir de Jabulani meselesi var tabi. Her turnuva öncesi gına geldi bundan da, ortada futbol oynanmayınca konuşulacak şeyler toplar, havalar, formalar oluyor. Her turnuvaya bir top tasarlanmasına karşıyım, futbolun asli unsuruyla bu kadar oynanmaz. Hiç değiştirmeseniz, sokaktan top alsanız oynasanız nolur: bu kadar olur. Benim mikasamla gol atamayacak adam zaten bu işi bıraksın . Oynamak isteyen yine oynuyor, misal elin oğlu Mesut.

Tatsız tuzsuz futbol yetmezmiş gibi maçların öncesinde ve sonrasında TRT’nin stüdyo işkencesi, Muhsin Ertuğral ve sürekli sırıtan sunucular; maç sırasında ise Üründül zulmü bokun üstüne tüy dikti. Hele sahada gezen adamlardan rahatsız olan elitler konuşuyor ya, ciplerinin benzini Yenidoğan’da biter inşallah. Bir de en büyük sıkıntımız vuvuzelalarmış gibi her fırsatta anmaları/anlatmaları hatta öttürmeye çalışmaları var… Kurban olayım o zurnalara; beterin beteri varmış. Abidin Aydoğdu nerdesin?

11 Haziran 2010 Cuma

Yeni Kocumuz Neven Spahija...

Su bizim "Transfer Mevzulari" postlarinda var bir keramet. Ilk postun ertesi gunu bayan basketbol takiminin kocu aciklandi, Matovic ve Saziye ile birlikte. Dun de ikincisini yazdik, sagolsun kulup bugun aksam saatlerinde erkek basketbol takiminin yeni hocasinin Neven Spahija oldugunu aciklayiverdi. Tabi Aydin Ors'un genel koordinatorluk gorevine getirilmesinin de resmiyet kazandigini hemen ekleyelim. Aydin Ors-Neven Spahija-Ertugrul Erdogan uclusuyle teknik anlamda ligdeki rakiplerinin fersah fersah onune gecmis durumda Fenerbahce. Teknik kadro tamamlandigina gore artik Fenerbahce'yi Euroleague'de basariya tasiyacak oyunculari bulmada sira...

Bir de futboldan bonus haber geceyim, Ali Bilgin ve Vederson'dan sonra Deniz Baris ile de yollarimizi ayirmis bulunuyoruz. Sezon baslamadan bir gidenler ve gelenler karsilastirmasi yapariz ama bu isimlerle, Mahmut Uslu'yla, Tanjevic'le yola devam edilmeyecek olmasi bile baslibasina onemli bir olay benim icin...

Dunya Kupasi Ozel Tasarimi...

Bugun bloga giren bircok kisi yeni tasarimi gorunce sasirmistir diye tahmin ediyorum. Dunya Kupasi'na ve gonlumuzun sampiyonu Arjantin'e ozel olarak hazirlanan bu yeni gorunum kupa boyunca blogumuzu susleyecek. Kupanin sona ermesiyle neler olur hep birlikte gorecegiz ama simdi Dunya Kupasi zamani...

Calsin vuvuzelalar, oynansin maclar...

Tanri'nin Sesi...

Stadyumlar - Malta

Dünya kupası başlamadan önce Malta gezisinden elimde kalan stadyumları da sizinle paylaşayım. Kara kıtaya ulaşamasak da yol üstü sayılabilecek Malta’dan geçelim hızlıca.
Başkent Valetta’nın göbeğindeki merkez otobüs durağına çok yakın olan Floriana FC’nin stadı ulaşımı en kolay olanıydı. Gerçi oraya staddan çok patates tarlası demek daha doğru olur ama zaten kulüp maçlarını uzun zamandır orada oynamıyormuş. Yolun kenarında 3 santimlik basamaklardan oluşan tribünleriyle sadece mahallenin çocuklarının koşturdukları yeşermiş boş bir tarla gibi. Ambleminin aslan olması ne kadar iticiyse de renkleri ve kariyerine Boca’da başlamış Arjantinli Pablo Doffo’yu kadrosunda bulundurmasıyla sempatimizi kazanıyor Floriana FC.Bu arada kulübün atkısını edinebilirmiyim diye etrafta dolanırken girdiğim kulüp binası (!?) ilginizi tarladan daha çok çekecektir. Resimde de gördüğünüz üzere cefakar taraftarlar oturmuşlar -duvarda, tavanda atkılar, bayraklar- muhabbet aralarında karşılıklı yeşil beyaz sarı çekiyorlar. Malesef sezon başında üretilen sınırlı sayıda atkılardan edinemiyorum zira Malta’da ligler bitmek üzere.
Bitmek üzere ama Birkirkara FC ile Valetta FC arasında amansız bir takip var. Valetta’dan ayrılıp birçok kulübün maçlarını oynadığı ve adadaki en büyük stad olan Ta’Qali National Stadium’a doğru yola koyuluyorum. Ulaşımı zor. En yakın otobüs yürüyerek 15-20 dakikada stada ulaşabileceğiniz bir noktada tarlaların arasında bırakıyor sizi. Ordan cam işçiliği yapılan küçük bir bölgeden geçiyorsunuz. Bizim siteler gibi. Turistleri alışveriş yapsınlar diye buraya getiriyorlar. Orayı da geçip Havacılık Müzesi’ndeki pilot olmuş uçakları da gördükten sonra stad karşınızda beliriyor. Bulduğunuz ilk kapıdan gidiyorsunuz ama tribünlere, çimlere ulaşamıyorum.
Malta Futbol Federasyonu başkanına bir selam verip kupaların bir fotoğrafını çekip yollanıyorum diğer taraftaki stad müdürünün odasına. Sağolsun kapıda karşılıyor beni. Gel seni ben kendim gezdireyim diyor ve çıkıyoruz tribünlere, yeşil çimlere. Bu arada ligdeki çekişmeyi anlatıyor. Lider Birkirkara FC’nin ertesi akşam kritik bir maçının olduğunu puan kaybetmesi durumunda son hafta lig 2. Valetta ile yapacakların maçın şampiyonu belirleyeceğini söylüyor.
Sonradan öğrendim, son maçta Valetta Birkirkara’yı yenmesine rağmen yine 1 gün ile kaçırdığım maçı Birkirkara’nın kazanarak şampiyonluğu bitime bir hafta kala garantilemiş. Eee adamlar bizim gibi işi son haftaya bırakmamış.
Müdüre teşekkür edip tekrar Valetta’ya doğru yola çıkıyorum ama yol üstünde indi bindi yapacak bir yer daha var. Spartalıların stadı, Victor Tedesco. Hamrun Spartans FC’nin gençleri antremanda iken tribünlerde az sayıda kırmızı siyah sevdalısı onları izliyor. Tarlalarda yürümekten yorgun düşen bedenimi gençleri izleyerek dinlendiriyorum bir süre. Son yıllarda asansör takım olmuş olsa da, 1907’de kurulmuş olması ve 82-83 sezonunda 36 yıl sonra takımı Premier Lige çıkaran eski başkan Victor Tedesco’nun karizmatik ismi ile hafızalarımızdaki yerini alıyor, Hamrun Spartans FC.

10 Haziran 2010 Perşembe

Stoch...

Bugun 10 Haziran 2010 persembe, bugun guzel bir gun...Sizin oralardan da duyuldu mu bilmiyorum ama bugun Istanbul'un karsi yakasindan "STOCH" diye bir ses geldi...Karsi yakadakilere tavsiyem; kendilerini fazla uzmesinler zira Fenerium'larda formasini bulabilirler, yalniz bu sefer ellerini biraz daha cabuk tutmalari gerekecek ki forma Stoch'lari da tukenmesin...

P.S. Umarim bugun yasanan gelismeler -Miroslav Stoch transferi,Aydin Hoca'nin donusu ve Jan De Brandt'a resmi site araciligiyla tesekkur edilmesi- kulupte yasanacak zihniyet degisiminin de habercisidir...

Futbolun Romantizmi....

Ana tema romantizm ise, futbolun romantizmidir Dünya Kupası...

Her dört yılda bir Halit Kıvanç'ın duru sesini duymaktır Dünya Kupası ve her defasında sıkılmadan dinlemektir 17 yaşında kendi halinde bir köşede duran siyahi gençle dünyada ilk röportajı yapışının hikayesini...

Puşkaşlı efsane Macaristan'ın trajik finalidir Dünya Kupası, futbolun 22 kişiyle oynandığı ama sonunda hep Almanların kazandığı...

Pierroların olmadığı zamanlarda İngiltere'nin üst direğe çarpıp kale çizgisine düşen topudur Dünya Kupası bugün bile tartışılan...

Cruyff''lu Hollanda'dır Dünya Kupası, total bir şekilde futbolu değiştiren...

Baggio'nun kaçan penaltısıdır Dünya Kupası, kaçan her penaltıdan sonra hatırlanan ve hatırlatılan...
Futbolun en saf halidir Dünya Kupası. Bir arada yılda 60-70 maç yapıp makine düzeninde oynayan kulüp takımlarına inat gerçek yıldızların sahnesidir...

Ve biz romantikler için çokça Tanrı'nın elidir Dünya Kupası. Her dört yılda bir yaşanan romantizmdir açık mavi ve beyaz çubuklu forma...
Yarın sahne tekrar açılıyor Güney Afrika'da ve romantikler fısıldıyor usulca...

VIVA ARGENTINA...

Transfer Mevzulari II...

Bundan iki hafta once "Transfer Mevzulari I"i yazarken erkek basketbolcularin final seruveni devam ediyordu ve basta kadin basketbol olmak uzere amator branslarda transferlerimiz yavas yavas belli olmaya baslamisti. Kadin basketbolda adi gecen isimlerden Laszlo Ratgeber ve Ivana Matovic yanlarina eski oyuncularimizdan Saziye Karslioglu'nu da alarak ayni hafta resmi imzalari attilar basinin onunde.
O gunden bugune kadar olan surecte ise en buyuk bombalar herkesin hemfikir olacagi sekilde kadin voleybolda patladi. Ilk yaziyi noktalarken "Acaba gelir mi?" diye not dustugumuz dunya yildizlarindan yalnizca biri degil iki tanesi onumuzdeki sene Fenerbahce formasini giyecekler. Bu isimler voleybolseverlerin yakindan tanidigi Christiane Furst ve Katarzyna Ewa Skowronska. Gelis hikayeleri ve yorumlar transferin aciklandigi tarihten 1 gun once yazilan "Kasia" baslikli yazinin altinda mevcut. Ayni seyleri tekrar tekrar yazmaya gerek yok, Skowronska ismi gecerken kendisine olan butun sevgime ragmen onceligin orta oyuncuda olmasi gerektigini dusunuyordum ki oyle de oldu. Ilk once herkes Kasia'nin aciklanmasini beklerken 1 Haziran'da Furst ile imzalar atildi ve arkasindan da ertesi gune randevu verilerek Skowronska transferi aciklandi. Mehmet Ali Aydinlar'in bir de dilinden dusurmedigi surpriz vardi ki, o surprizin de kim oldugu cok zaman gecmeden belli oldu. Yildizlarla dolu kadronun basina dunyanin sayili hocalarindan, hem erkeklerde hem de kadinlarda Brezilya milli takimi ile olimpiyat madalyasina ulasan Ze Roberto getirildi. Nati, Luba, Furst ve Kasia ile birlikte yabanci sayimiz 4'e ulasirken takima 2 yerli ve 1 yabanci takviyesi yapilacagi konusuluyor. Alinacak yabanci cok buyuk bir ihtimalle pasor olacak ve bu mevki icin de Brezilya'nin efsanevi pasoru Fofao one cikan isimler arasinda.
Ivan Miljkovic
Erkek voleybol takimi ise Marshall transferi sonrasinda sessizligini koruyor. Yasin Sancak'la yollari ayirdiktan sonra diger bir orta oyuncumuz Ozkan Hayirli'yla da anlasma saglayamamamiz iyi bir orta oyuncu takviyesini sart kiliyor. Gectigimiz hafta antrenor Gyorgy Demeter'in sozlesmesi 1 sene daha uzatilirken voleybol subesinde gozler Olympiakos'un yildizi Ivan Miljkovic'in transferine cevrilmis durumda. Ozellikle Arkas'in yaptigi transferlerden sonra Sirp oyuncunun takima kazandirilmasi hem yurt icinde hem de yurt disinda dengeleri degistirecek bir hamle olacaktir.
Erkek basketbolda lig henuz tamamlanmisken ve konsantrasyon transferden ziyade Dunya Sampiyonasi'nda oldugundan, yaziyi yine kadin voleybol takimimizla noktalayalim ama bu sefer transferlerle degil veda edenlerle. Gectigimiz sezon kazanilan basarilarda buyuk emekleri olan Frauke Drickx ve Alice Blom onumuzdeki sene kadromuzda yer alamayacaklar. Kendilerine takima olan katkilari ve emekleri icin tesekkurler, yollari acik olsun...

Hayret ki Ne Hayret feat. Harika Bir Haber...

Daha birkac gun once sitem etmistik Jan De Brandt'a tesekkur edilmedigi icin resmi siteye ve FBTV'ye. Sonunda bugun beklenen tesekkur gec de olsa geldi. Haberlerin giris saatlerine ve adresteki haber numaralarina bakinca Tanjevic'e tesekkur etmisken Jan De Brandt'a da edelim bari diye mi dusunmusler acaba diye aklimdan gecirmedim degil resmi siteyi az cok tanidigimdan ama oyle veya boyle yollarimizi ayirdigimiz iki hocamiza da resmi kanallardan tesekkur edilmesi gormek istedigimiz hareketlerden...
Bir de taze bir haber gecelim yeri gelmisken. Basketbol subesinde hepimizin bekledigi uzere Bogdan Tanjevic'le yollar nihayetinde ayrildi, iyisiyle kotusuyle 3 sezonu tamamladigimiz Tanjevic'le geride kalan 3 sezon da 2 Sampiyonluk, 1 Turkiye Kupasi ve 1 de Cumhurbaskanligi Kupasi kaldirdi Fenerbahce. Kagit uzerinde basarili bir tablo olmasina ragmen kendisiyle ilgili dusuncelerim takimin basina gelis surecinden baslayarak hicbir zaman olumlu olmadi, olamadi. Gonul isterdi ki ayrilma sebebimiz gecirdigi talihsiz hastalik olmasaydi. Buradan bir kez daha gecmis olsun Kurt Hoca'ya deyip hemen gunun benim nazarimda Stoch transferinden bile onemli haberine geceyim.
Turk basketbolunun efsane ismi Aydin Ors yeni sezonda basketbol subesinin basinda yer alacak teknik patron olarak. Henuz kesin aciklama gelmese de Erkek basketbol takimimizda Ertugrul Erdogan'in yardimci antrenorluk gorevine devam edecegini tahmin ediyorum, yeni kocumuzun kim olacagi ise ilerleyen gunlerde belli olacak. Bu noktada kocluk icin adi gecen isimlerden Neven Spahija'in diger adaylara gore birkac adim onde oldugunu da belirtmekte yarar var elbette...

9 Haziran 2010 Çarşamba

Guney Afrika 2010 Eglencesi...

Guney Afrika 2010 Dunya Kupasi'nin baslamasina sayili gunler kala bu heyecani biraz daha eglenceli hale getirmenin yolu biz futbolseverleri de isin icine katmayi amaclayan oyunlardan geciyor. Her organizasyonda oldugu gibi bu turnuva oncesi de cesitli internet sitelerinde hem tahmin hem de fantazi lig tarzi bir cok oyun yeraliyor. Onlarca site icerisinden bizim tercihimiz ise gerek kullanici dostu arayuzu gerekse de maclarin takibinde yaratacagi kolayliktan dolayi Fifa'nin resmi sitesi tarafindan duzenlenen oyunlar oldu.

Asagidaki linklere tiklayarak oyunlarin sayfalarina ulasmak ve kayit isleminden sonra oyunlara katilmaniz mumkun. Linklerin hemen altlarinda ise olusturdugumuz gruplarin kodlari bulunuyor, arzu ettiginiz takdirde olusturdugumuz gruplara katilabilir ve bu heyecana bizlerle birlikte ortak olabilirsiniz. Inaniyoruz ki ne kadar cok kisi olursa bir o kadar keyifli olacaktir...

Simdiden iyi eglenceler...

Tahmin Oyunu: Fifa World Cup Predictor Challange
Romantik Kanaryalar / 171261-8707
RKblog-head-to-head / 171261-8712

Fantezi Lig: Fifa World Cup Fantasy League
Romantik Kanaryalar / 567498-121404
RKblog-head-to-head / 567498-121506

8 Haziran 2010 Salı

HoAmca & Eowyn...

Birlesen elleriniz ve kalpleriniz hic ayrilmasin...Tum yasantiniz boyunca en guzel gunleri, en neseli anlari ve Fenerbahce'nin nice sampiyonluklarini birlikte yasamaniz dilegiyle bir omur boyu huzur ve mutluluklar...

Romantik Kanaryalar

Bir Daha Gorusmemek Uzere...

Ligler sona erdi transfer donemi basladi, gelenler kadar gidenler de oluyor her bransta ama bu sefer durum farkli. Basinda yer alan haberlere gore yonetime istifasini sunmus Mahmut Uslu. Fenerbahce'ye ve basketbol subesine verdigi hasarlarin tamiri zaman alacaktir ama yine de zararin neresinden donulse kardir diyelim. Fenerbahce'ye uzak olsun da federasyona istedigi kadar yakin olabilir bundan sonra...

Yolun Acik Olsun Hocam...

2009'un nisan ayinda "Jan De Brandt..." baslikli postta kendisiyle ilgili su satirlari yazmisim;

"Bayan voleybolcular sampiyon olur veya olmaz orasi tamamen ayri bir konu ama Fenerbahce Bayan Voleybol takiminin basina Jan De Brandt'i getirmek yonetimin bu seneki kesinlikle en dogru hamlesi...Adeta tek basina takima sinif atlatti ve benim nazarimda bu sene butun branslardaki hocalar icerisinde en basarilisi..."
Aradan gecen 13,5 aylik surecte Jan ile 2 Lig Sampiyonlugu, 1 Turkiye Kupasi, 1 Super Kupa kazanmisiz, bunlarin yani sira Avrupa'da CEV Cup'ta elde edilen bir 3.luk ve hepsinden onemlisi de Indesit Sampiyonlar Ligi 2.ligi apoletini takmisiz omzumuza. 2009-2010 sezonunda oynadigimiz 50 macta 48 galibiyet, 2 maglubiyet gibi bir karnemiz var ve kaybedilen 2 mac da 3-2 skorlarla kaybedilmis.

Arkasinda boyle bir tablo birakiyor Jan De Brandt veda ederken. M.Ali Aydinlar, Furst'un imza toreninde bir taraftan "Hocamiz Jan De Brandt" derken diger taraftan da "Taslari yerinden oynatacak bir surprizimiz daha olacak" diyordu, cidden de taslar yerinden oynadi. Zaten Jan'in sozlesmesinin ligler bitmis olmasina ragmen halen uzatilmamasi kafalari karistiriyordu, pazar gunu itibariyle de kafalar daha fazla karismasin denmis olmali ki dunyanin en iyi antrenorlerinden biri olan Jose Roberto Lages Guimaraes (Ze Roberto) takimin basina getirildi.

Bilinen adiyla Ze Roberto'nun Fenerbahce'yi calistiracak olmasi buyuk bir olaydir ama gonul isterdi ki taraftarin gonlunde cok onemli bir yere sahip olan Jan De Brandt ile de yollarimiz en iyi sekilde ayrilsin, en azindan FBTV veya resmi site araciligiyla kendisine hizmetleri icin tesekkur edilsin. Neyse en azindan biz taraftar olarak gorevimizi yerine getirelim ve Jan De Brandt'a Fenerbahce'ye kattigi hersey icin buradan tesekkurlerimizi sunalim. Baska bir zaman tekrar gorusmek uzere hocam, yolun acik olsun...

Baris ve Dostluk???


Videoda izleyeceginiz goruntuler ve basligin ne kadar uyumlu oldugunu tartisacak degilim. Olympiakos'un maclarina ev sahipligi yapan ve goruntulerde yer alan salonunun adi "Peace and Friendship Stadium" ama Yunanistan liginde ezeli rakipleri Panathinaikos'la oynadiklari final serisinde evlerine 2-1 geride gelince ve daha da onemlisi PAO'nun kazanmasi halinde sampiyonlugunu ilan edecegi bir macta ne baris kaliyor ne de dostluk.

Karsilasmayi elimden geldigince internet uzerinden takip etmeye calistim. Calistim diyorum cunku cikan olaylardan dolayi yaklasik 40 dakikalik bir gecikme yasandi daha mac baslamadan. Sonrasi ise zaten goruntulerde mevcut,salonun buyuk kismi bosaltilmis olmasina ragmen mac tamamlanamadi. Bitime 1.03 kala skorboardda 69-76'lik PAO ustunlugu varken hakemler maci bitirmek zorunda kaldilar ve Panathinaikos son 13 yildaki 12. sampiyonluguna da boylece kavusmus oldu. Ortamin bu kadar gerilmesinde onceki macta Diamantidis'in kameralara yansiyacak sekilde mac esnasinda Teodosic'e tukurmesi, Yunanistan Basketbol Federasyonu'nun Diamantidis'e yalnizca 2000$ ceza vermesi ve iki taraf yoneticilerinin karsilikli aciklamalari da buyuk pay sahibi elbette.

Serinin ilk macinda cikan olaylardan sonra Avrupa'daki gelecek planlarini tekrar gozden gecirecegini soyleyen Josh Childress ise bu mactan sonra Atlanta'ya tek yon gidis biletini almistir muhtemelen.

2 Haziran 2010 Çarşamba

Sampiyon Fenerbahce...

Bu mactan sonra degerlendirme falan yapilmaz. Sahada Cathine yoktu, Katrina vardi, en kasirgasindan. Macin sonunda sonucu falan bilmiyordum zaten cok da muhim degildi o dakikadan sonra. Kaptan Mrsic'e de Fenerbahce formasiyla yasadigi bir sampiyonlukla basketbola veda etmek yakisirdi, oyle de oldu...

Sene boyunca yasananlardan dolayi "5'i 1 Yerde"nin en zayif halkasi olarak duran ve uvey evlat muamelesi goren erkek basketbol takimi sezonu 2 kupayla birden kapatiyor. Mac bitiminde oyuncularin yaptigi aciklamalarindan sonra taraftarin da oturup bir ozelestiri yapmasi gerekiyor. Euroleague maclarinda bunun yarisi kadar bir atmosfer olusturulabilse dogru bir yapilanmayla her sene Final4 zorlayabiliriz. Neyse bunlar daha sonraki bir yazinin konusu olsun, bu aksam sampiyonlugun keyfini cikarmaya bakalim.

Bu sampiyonlukla son 4 senedeki 3. toplamda 4. sampiyonlugumuza ulasmis olduk. Bu basarida pay sahibi olan basta Ertugrul Erdogan olmak uzere, seri boyunca inanilmaz isler yapan Gasper Vidmar'dan, savunma bakani Omer Onan'a, semtin cocugu Kinsey'den, deliyurek Mirsad'a emegi gecen herkese -sezon boyunca cok muhalefet ettigimiz Bogdan Tanjevic de dahil- cok tesekkurler.

Son olarak, 2009-2010 sezonunu kapatirken sezon boyunca baskalarinin takimlarini tutmayi aliskanlik haline getirenleri artik biraz da kendi takimlarini tutmaya davet ediyoruz...En azindan 2010-2011 sezonu baslayana kadar...

1 Haziran 2010 Salı

Akşam Akşam...

Kalbimde çok sevda yoktur; Fenerbahce sevdasının karşılıksız sevdaların en büyüğü olduğunu yaşayarak bildiğimize göre de kalbimdeki sevdaların hiç birinin karşılığı da yoktur. Varsın olmasın; sevilmek için sevmek ya da sevinmek için sevmek bizim işimiz değil zira. Dinlemektir bizim sevdamız; dertlerine derman olabilmek, hayata karşı beraber durabilmektir. “Sağım solum sobe, saklanmayan ebe” felsefesinin kolaycılığı yoktur bizim sevdamızda. Gerekirse hep ebe oluruz. Amacımız saklanıp ebe olmamak değil; sevdiğimizin ebe olmasını engellemektir...

An itibarı ile; yarıştığı her branşta zirveye oynayan bir sevdamız var. Karşısında spor kulüpleri olduğu kadar, tek hedefe odaklanmış önemli marka ve kuruluşlar var. Bunun da ötesinde, zirve ile uzaktan yakından ilgisi olmayan kulüp ve kuruluşlar bile en büyüğe çelme takarak bu rekabette iz bırakmak istiyorlar. Bir de 70 milyonun içinde yarış ve rekabetle hiç alakası yokken, sevdamız başarısız olduğunda ortaya çıkan yancı bireyler var ki sormayın. Kahvedeki masa yancılarının bile bir adabı olur; bunlarda o da yok. Gün gelir, memleketteki aptal sarışınlar bile Fenerbahçe’yi konuşur...

Mayıs-haziran dönemindeki sonuçlar ne olursa olsun dik durmak da, övünmek de hakkımız. Bizim sevdamızın rengi de, adı da bellidir. Yarıştığı her branşta, bize yılın 12 ayı şampiyonluk telaffuz ettirir. Bizi, ezeli rakipleri olarak görenleri sahada ve salonlarda, karada ve denizde hezimete uğratmakla kalmaz; formadan formaya, renkten renge sokar. Fenerbahçelinin sevinmeye de üzülmeye de 24 saat hakkı vardır, daha fazla değil. Fenerbahçeli için her yeni gün yeni bir rekabet, yeni bir rakiptir...

Yarın da yeni bir gün, yeni bir rakip. Yarın sadece Efes'le değil mücadelemiz; yarın mavi – beyaz değil tek rakibimiz. Bununda ötesinde sadece bir spor kulübu ile de değil yarın mücadelemiz. Bu formayı giyen sporcularının emeğini, bu renklere sevdalı yüreklerin mutluluğunu kanunsuz ve ahlaksız yollarla çalan zihniyetle...

Önümüzdeki yıllarda da bu durum değişmeyecek. Unutulmasın ki yayın ihalesi öncesinde Aziz Yıldırım’dan medet umanlar, kulüpler birliğini bırakmaması için diplomasi yapanlarla, sezon sonuna doğru her fırsatta Fenerbahçe’ye dil uzatanlar aynı insanlar. Önce Fenerbahçe’den rant sağlamaya çalışıp, olmayınca düşman olanları da biliyoruz hepimiz. Fenerbahçe konuşarak, Fenerbahçe düşmanlığı yaparak hayatını first-class idame ettirenler var bu ülkede...

Sarı Lacivert sevdanın yanında bir sevda daha var yüreğimde, bu son satırda akşam akşam aklıma düşen. Belki de facebook’ta bir profil fotoğrafı yüzündendir sadece. Bazen gavur icadı bir sosyal mecra yüzünden, bazen hafif alkol. Bazen akla gelen bir anı bazen de dostlar hatırlatır; unuttuğunu zannedersin ama düşer işte... Buraları bile okumaz; başka bir dünyanın insanıdır. Bir mucize sonucu okusa bile, ben olduğumu da bilemez. Deyin ki masal, bildi. Bilse bile bu hiç bir şeyi değiştirmez. Değişmeyeceğini bile bile akla da yüreğe de düşer işte... Bize de gidip, dolaptan bir Tuborg daha açmak düşer...

Yarim Haziran...

Kimbilir kaç baharı birlikte uğurladık seninle...
Kimbilir kaç yazı karşıladık kan ter içinde...
İlhamısın ergenlik şiirlerimin, o ilk Haziran’dan beri...
Yaşgünlerimin fener alayı, ilkyaz günahlarımın tanığısın...
Tanığısın yüzüme düşen gözlerin, tenime değen ellerin...
Senle başlayıp, sende bitirdim bunca yılı...
Sendin hararetli yılsonu muhasebelerimin değişmez takvim yaprağı...
Tutkunum sana... sadık, itaatkar ve hayran...
Yarim Haziran...!

***

Hasretle bekleyip iple çektim gelişlerini çoğu zaman...
Sen hep iki bahar arasında, hazlar zamanı çıkageldin; eteklerinde ilkyaz coşkuları ve isyanlarla...
Haziranlarda aşık, haziranlarda pişman, haziranlarda ergen ol­dum.
İşte burada yıllar yılı getirip, iadesiz taahhütsüz önüme atıverdiğin eski yaşlar... kimi hakkınca yaşanmış, kimi belki hiç yaşanmamış... kimi çocuk, kim genç, kimi olgun...
Her serin baharın ardından yaz kokulu yıldız müjdeler taşıdın bana... hararetli ve çıplak Temmuz akşamları vadettin... peşisıra hazan geldiğini hissettirmeksizin bir süre...
Gün oldu tomurcuk olup çiçek çiçek boy verdin; gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulu­tuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine... hazırlıksız... insafsız...
Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni...
Kimi gerçek, çoğu yalan...
Zamanla ibadet eder gibi sevmeyi öğrettin...üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze... bir o kadar kusursuz...
Anladım ki, Haziran'da sevmek yaman...
Yarim Haziran...!

***

Ocaklar kurdum sıcacık... Aşım, eşim, işim oldu katıksız, riyasız... Oğullar ve gecikmiş heyecanlar verdin bana...
Gidemediğimiz uzak denizleri çocuklarımıza isim yaptık... onlar yüzsün diye yüzemediklerimizi...
Geride kırık dökük onlarca Haziran bırakarak karşıladık yarınları... Ve sen bağışladın hatalarımı yılsonu bilançolarında... Sorguda ele vermedin beni... Tanıyamadılar kimlik tesbitinde bedenimi, kalbimi...
Kimbilir kaç sırrı sakladın... kaçını ele verdin... o gecikmiş hesaplaşmalarda...
Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını... ben yazın sarhoşluğundan sonbahar serinliğinde aydım.
Seni beklerken kendime vardım.
Yadsıyamam: Sevildim ve sevdim çoğu.. zaman...
Müsebbibi sensin...
Yarim Haziran...!

***

Kalbim büyüse de büyümedi içimdeki çocuk..
... ama zamanla olgunlaştı Haziranlarım
Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi...
Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım... Haziran doğumlu...
Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin'den artakalan:
'"Sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüreğim uy anam anam.../Haziran'da ölmek zor"...
Lakin doğmak da zor Haziran'da...
Yaz kapıyı çalsa da;
... biliyoruz sonu hazan...
Yine de seviyorum seni...
Yarim Haziran...!