bira etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bira etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2011 Pazartesi

Tarjeta A. / Bir Kızılay Nostaljisi

Geçtiğimiz hafta yıllar sonra hafta içi bir günde Kızılay’a hava kararmadan inme şansım oldu. Asıl iniş nedenim Garanti Bankası’nın benden habersiz olarak hesabımdan farklı aylarda ilki 34TL ikincisi de 38TL olarak “Hesap İşletim Ücreti” adı altında kestiği paranın iadesi için Çankaya Kaymaklığı’na başvurmaktı. Buradaki işim erkenden bitince baktım daha ispanyolca kursunun da başlamasına hatırı sayılır bir süre var, ortaokul-lise yıllarında neredeyse her gün saatlerimi geçirdiğim ancak uzun zamandır boş boş gezme fırsatı bulamadığım Kızılay sokaklarını arşınlamaya karar verdim. Tüketici Hakem Heyeti, internet olmadığı zamanlarda dönem ödevlerimi yapmak için ilk adresim olan Adnan Ötüken Halk Kütüphanesi’nin hemen yanında olduğundan başladım Kumrular Sokak’tan yürümeye.

Ayaklarım beni o an için adını hatırlayamadığım ancak kapısına gelince beni içeri buyur eden İzmir-2 Caddesi’ndeki Turtes Pasajı’na götürdü ilk olarak. Az biraz değişimler olsa da yine de zamana karşı koymaya çalışıyordu pasaj, komuta halen ayaklarımdaydı ve pasajın içerisindeki merdivenlerden aşağıya doğru iniyordum. Neredeyse değişen hiçbir şey yok gibiydi alt katta, zaman tünelinden geçmiştim sanki. Evrensel Müzik tabelasını görünce unutulmaya yüz tutmuş anılarım çıkmaya başladılar ortaya. Ortaokul yıllarındaki gitar peşinde koşan hallerimiz geldi aklıma, her hafta aşındırırdık Evrensel’in kapısını yeni gelen gitar, distortion, pena vs. var mı acaba diye, sonradan bir Stratocaster sahibi olunca da Evrensel Müzik’in bulunduğu koridorun hemen ilerisinde bulunan atölyesini mesken tutmuştuk. Evrensel de yerli yerindeydi, Atölye de...

Turtes’ten çıkınca madem başladım pasaj gezmesine bir zamanlar Ankara’da spor malzemesi denince ilk akla gelen ve her Ankaralı gencin Pazarlığa Giriş-101 dersini aldığı yer olan Ülkealan’dan devam et dedim kendime. GMK Bulvarı’ndan karşı geçerken hemen sol tarafımda eskiden İskender kebapçı olan şimdinin hamburgercisi takıldı gözüme, ee ne de olsa her şey Turtes’teki gibi kalamıyordu, yaşamın doğasında vardı değişim ama benim gözümde bir gelişim değildi bu değişim...

Ülkealan’ın daha kapısından girmeden dışarısındaki tabelalardan anlaşılıyordu küresel markaların bu kaleyi de ele geçirdiği. Pasajın ara koridorlarında gezinirken eskisi gibi buyur eden tek tük esnafa da kafa selamı verip alt kata indim. Üst katın aksine alt katta yine eskiden olduğu gibi markasız formalar ve atkılar dikkat çekiyor fakat bunların hiçbiri İstanbul büyüklerine ait değil, ya Avrupa kulüplerinin ya da Anadolu takımlarının. Futbol dışında boks, karate vs. gibi envayi sporun malzemelerini bulabileceğiniz bu katta Yeni Malatyaspor, Elazığspor, Kardemir Karabükspor gibi takımların atkılarını dahi bulmanız halen mümkün. Alt katta dolaşırken küçük bir dükkan yine beni alıp geçmişe götürüyor ama bu sefer üniversite yıllarına. Sene 2001,aylardan ekim; Mustafa Denizli’yle şampiyon olmuş ön elemede de Glasgow Rangers’ı saf dışı edip CL’ye kalmışız gerçi şimdi düşününce Ümit Özat o topu çizgiden çıkarmasaydı da hiç kalmasaydık diye düşünüyor insan ama o zaman yıllar sonra CL’de mücadele etmenin de verdiği gazla Soysal Pasajı’ndaki Mesut Abi’nin dükkanından Telsim reklamlı beyaz formadan alıp isim yazırmak için tutuyorum Ülkealan’ın yolunu. Hedef alt kattaki küçük dükkan, o zamanlar da Antu ve Fenerlist’in hızlı zamanları, henüz “Hep destek, tam destek” sloganı sakız olmamış, biz de elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz Ankara Fenerlist’le birlikte, halı sahalar, havaalanında takım karşılamalar, Kadıköy seyahatleri vs vs. Formanın arkasına Ankara Fenerlist için özel hazırlanan 12-Ankara Fenerlist baskıyla birlikte soyadımı yazdırıyorum. Akşam oynanacak Leverkusen maçı öncesi iyice havaya giriyorum formaya baktıkça, ilk 2 maçı kaybetmişiz Maraton tribünü olmayan Kadıköy’de, bu sefer Almanya yolcusu takım ama inancımız halen tam. Maçı başında Revivo’nun golüyle öne geçiyoruz, sonrası ise yine hüsran; Johnson’un kırmızı kartı, Lucio ve Ballack’ın golleri. Giymiyorum bir daha o formayı katlayıp koyuyorum bir köşeye, ilerleyen yıllarda zaten ne Fenerlist kalıyor ne de o zamanki hayaller...

Ülkealan’dan çıkınca yavaştan Sakarya’ya yollanmaya karar veriyorum. Japon Oyuncak Pazarı’nın bulunduğu üst geçitten geçerken dükkanın vitrininde gördüğüm kara kalem Kevin Costner resminin altında yazan “Böyle resminiz yapılır” yazısı bir tebessüm yerleştiriyor suratıma. Karnım yavaştan acıkmaya başladı, nereye otursam diye düşünüyorum, en iyisi yürürken karar vermek. Eskiden “Ormancılar”ın olduğu binanın önünden geçerken bir defa daha okkalı bir küfür savuruyorum hamburgercilere. O sırada yanımdan bir çift geçiyor, kız yanındaki çocuğa dönüyor: “Çok param yok, hamburgercide yemesek mi? Daha geçen sene TEKEL işçilerinin direnişine tanıklık eden boş sokaklarda ilerleyip, kıvrılıyorum sağa doğru Bayındır-1’e, Büyük Ekspres var solumda. Oturup bir bira söylemek geçiyor içimden ama devam ediyorum. Sokağın sonuna doğru Nil çıkıyor bu sefer de karşıma, lise yıllarında orada oturup sıkış tıkış ortamda müzik dinleyip bira içebilmek için binbir takla attığımız, üniversiteye gelince yüzüne bile bakmadığımız Nil. Yemek, diyorum; yemek de yesen iyi olur, pas geçiyorum Nil’i de. Tekrar sağa kıvrılıp çıkıyorum Sakarya Caddesi’ne, amacım oradan tekrar sağa dönüp Bayındır’ın paralelindeki İnkılap Sokak’a çıkmak. Yanlarında Sibirya kurdu olan bir çift koşarak geçiyor yanımdan, bense İnkılap Sokak’a dönüyorum. Martı, Sedir, Net, Telwe derken Eski Yeni’yi görüyorum, Oi Va Voi konserinin afişi duruyor hala. Güzel konserdi, boş beleş zamanlara denk gelen. Hemen karşısında Özen Lokantası, fazlasıyla çekici ama daha geçen haftasonu hamam çıkışı oturduk oraya da. Sonra kendi eski adı "yeni" bir dost takılıyor gözüme, Yeni Piknik. Bakıyorum televizyonda bir voleybol maçı, Eczacıbaşı’yla Pursaklar Belediyesi oynuyor. Maç bahane deyip eski günlerin hatrına oturup söylüyorum biramı. Adana’sı iyidir fiyat/lezzet paritesine vurunca ama yok diyorlar Adana’mız şu anda, farketmez deyip tavuk şiş istiyorum biranın yanına. Bırakıyorum kendimi at yarışı muhabbetlerine, arka masadan bir konuşmaya kulak misafiri oluyorum istemeden, “Seneler uzadıkça Kemal, insanın cesareti kırılıyor.

O sırada inceden bir müzik duyuyorum gerilerden “Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom”diyor geçmişten gelen bir ses...Etrafıma bakıyorum, kendime bakıyorum, yarım kalan hayallerime bakıyorum ve sonra garsona sesleniyorum; “Bir bira daha...

14 Ekim 2010 Perşembe

Derya Restaurant'ta Bir Fener'sin...

Dunden ve mactan bahsetmeden once Basketbol Federasyonu'na bir selam etmek gerekir diye dusunuyorum. Cok degil daha 1 ay once Dunya Sampiyonasi duzenlemis ve buradan da gumus madalyayla ayrilmayi basarmis bir ulkede oynanan Cumhurbaskanligi Kupasi macinin -gerci "Cumhurbaskanligi" kavrami da sadece sozde kaliyor ya neyse- yayin hakkini yalnizca D-Smart platformunun kanali SportsTV'ye vererek bircok basketbolseveri bu mucadeleden mahrum birakan Federasyon'dan bahsediyorum evet. Dunya Sampiyonasi'nda yeterince mac izlediler zaten bunu izlemeseler de olur diye mi dusunduler bilemiyorum ama dun bizim gibi maci izlemek icin yollara dusenlerden agiz dolusu kufurler yediler, orasi kesin.

Gectigimiz senelerin basketbol maclarindaki favori mekani Cizgi Bar'in kapanmasindan sonra dunku istikametimizi Tunali'daki BeerStation olarak belirlemistik. Macin baslamasina yarim saat kala bir anda bardaktan bosanircasina yagmaya baslayan yagmurun azizliginden midir nedir mekanda D-Smart yayinlarinda problem yasaninca kisa sureli bir kriz anindan sonra rotamizi Cevre Sokak olarak belirledik. Belirledik belirlemesine ama yagmurun da etkisiyle arap sacina donen trafikte yeni careler aramaya baslamistik ki HoAmca'nin aklina Esat Dortyol tarafinda kucuk bir meyhane olan eski adiyla Derya Pilsen yeni adiyla Derya Restaurant geldi. Arabayi trafikte sıkıstıgımız sokaga park ettikten sonra D-Smart yayinin olmasi umuduyla yuruyerek 5-6 dakika mesafedaki mekana dogru HoAmca ve aynovkungfu ile yagmur altinda yol almaya basladik. Tavaninda asili balik aglari, duvarlarda yer alan nostaljik album kapaklari ve los ortamiyla tam bir aksamci meyhanesi gorunumundeki mekana girince ilk sorumuz elbetteki "D-Smart yayininiz var mi?" oldu. Sorumuza olumlu yanit alinca "Ne maci var yahu?" seslerinin arasinda hemen mekanda bulunan dev projeksiyon perdesinin onundeki masada yerimizi aldik ve Zeki Muren sarkilari esliginde maci izlemeye koyulduk. Boyle bir mekani bulmusken raki icmemek olmaz deyip rakimizi ve mezelerimizi de soylemeyi ihmal etmedik tabi ki.

Macin ilk dakikalarini kacirmis olmanin moral bozuklugu ekrana yansiyan skorla birlikte neseye donusmustu. Ozellikle pota altindan Oguz'la buldugumuz basketler ve yaptigimiz iyi savunma dikkat cekiciydi ilk periyotta. Oguz demisken milli takim kampinda verdigi kilolar ve oyun alaninin genislemesi Oguz'a oldukca yaramis gorunuyor, bunu Turkiye Kupasi maclarinda oldugu gibi dun de cok net olarak gozlemledik, ancak halen ribaund konusundaki eksikliginin devam ettigini soyleyebiliriz.

Ikinci periyotta daha dengeli bir oyun vardi sahada ancak bu periyotta da isler iyi gidiyordu Fenerbahce adina, devrenin son saniyelerinde yenilen 3 sayilik baskete ragmen soyunma odasina 11 sayilik farkla gidiyorduk. Mekandan ve skordan fazlasiyla memnunduk ve Hido'nun dedigi gibi "moraller gayet iyi"ydi. Devre arasinda muhabbet mactan uzaklastiysa da onceki senelerden kalan 3.periyot fobimizden de dem vurarak 3.periyotun baslamasiyla maca donus yaptik. Bu periyotla beraber Or-Ka masadaki yerini alirken, is nedeniyle maci izleyemeyen Alkolik telefonla skoru takip ediyordu. Periyota firtina gibi basladik ama firtinanin devamini getiremeyince macin son ceyregine yalnizca 2 sayilik farkla onde girebildik. Efes Pilsen, Kerem Gonlum ve Kerem Tunceri'nin yani sira yeni transfer Roberts'la maca ortak olmayi basarmisti.
Macin son periyotunda farki tekrardan acmamiza ragmen macin sonlarinda yasadigimiz akil tutulmasiyla 39 dakika onde goturdugumuz maci kendi ellerimizle Efes'e verdik. Tabi bu noktada Efes Pilsen'in yaptigi sertlik dozaji yuksek ve yer yer faullu savunmaya goz yuman fakat ayni toleransi Fenerbahce'ye gostermeyen hakemleri de atlamamak gerek diye dusunuyorum.

Son periyotta mac kafa kafaya geldiginde Damir ustunu degisip sahaya girip 1-2 ucluk sallasa diye aklimdan gecirmedim degil, onun veya benzer tipte bir oyuncunun eksikligini hissedecegiz gibi bu sene. Bu arada ilk ciddi sinavina cikti koc Spahija takimin basinda, macin ivmesinin Efes'e dondugu anlarda mola almakta gecikti ama elbette ki takimin oldugu gibi onun da zamana ihtiyaci var. Sonuc olarak ne olursa olsun 16 sayidan bu maci Efes Pilsen'e vermememiz gerekiyordu, mac sonunda kameralar basta Kerem Gonlum olmak uzere Efesli oyunculari gosterirken 2 onceki kirmizi kazakli cengaver agabeyi anmadan gecemedim ne yalan soyleyeyim. 3 seneye yakin Efes'te calismis olmama ragmen inanilmaz derecede tiksiniyorum Efes Pilsen'den ve sozde taraftarlarindan. Belki abarti gelecek ama Kadikoy'de Galatasaray'a kaybetsek dun geceki kadar uzulmezdim. Her acidan agir bastigimiz boylesine bir macta taraftar destegini de arkamiza almisken alinan bu maglubiyet takimiza yakismadi. Mactan sonra ise tesadufen de olsa buldugumuz ve hepimizin cok sevdigi Derya Restaurant'tan bir sure daha ayrilmayip Eowyn ve Alkolik'in de katilimiyla kendimizi muhabbetin ve muzigin akisina biraktik.

Bugun ise yeni bir gun...Dun dunle beraber gitti cancagizim, yeni seyler soylemek lazim deyip Baskent Voleybol Salonu'nda yerimizi alacagiz. Gecen sezon kupayi kaldirdigimiz yerde aciyoruz voleybol sezonunu, gunun ve sezonun sonu yine kupa olsun...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Zamanin Eskitemedigi Fenerbahceli Futbolcu?

Malum Tekel birasi tekrardan raflardaki yerini aldi, yasaklardan dolayi da gordugum kadariyla simdilik sadece sosyal medya ortamlarinda basladi reklam kampanyasi. Konumlandirmalarini "zamanin eskitemedigi bira" olarak yaptiklari icin zamanin eskitemedigi seyleri soruyorlar, ilk olarak "Zamanin eskitemedigi kadin sarkici?" diye sormuslardi simdi de basliktaki soruyu soruyorlar.

Efes Bira grubunun Fenerbahce taraftarlari ile aradaki buzlari eritme cabasi mi yoksa reklam ajansinin isi mi bilemiyorum ama ilgi cekecegi kesin. Twitter ve facebook uzerinden zamanin eskitemedigi sorulara cevap veren her 10., 20. vs. kisiye ise nostaljik Tekel birasi tshirti hediye ediliyor.

Biz blog olarak herhangi bir hediye veremiyorsak da yorumlarda cevaplarinizi almaktan memnuniyet duyariz...

25 Eylül 2009 Cuma

Sakarya Caddesi'ne de Bekleriz...

"There is no better psychological education than growing up in a pub when you are five or six because you meet all different people and hear how cruel they can be. You hear the way they talk to each other like saying 'You're a liar.'

And from an early age you get a practical psychological education into the minds of people. It is not often a boy of five or six is always living with adults in a little village.

I even learned about tactics and selection from the people talking about it in the pub... who plays on the left wing and who should be in the team."

7 Ocak 2009 Çarşamba

Kizlar Futboldan Ne Anlar!

Bugun ogle tatilinde soguktan dolayi Tunali'da dolasamadim. Canim hic ofise gitmek de istemedi, bende D&R'a attim kendimi. Kitaplara bakan entellektuel yerli ve yabanci hatunlari incelerken gozume carpti bu kitap. Ben daha once duymamistim, duyaniniz var mi bilmiyorum. Yazari hakkinda da bir bilgim yok. Ama goreceginiz uzere konu cok ama cok ilginc. Mutlaka basucumuzda durmasi gereken bir bas yapit :) Kitap hakkinda ki yorumlari ise okuduktan sonra yine burdan paylasir, tartisiriz. Almak isteyene D&R indirimli fiyatı 5 milyon. Evet, 200 metre otedeki Kıtırda bir bira parasi. Random'da ise o kadar bile etmiyor...

13 Aralık 2008 Cumartesi

Hep boyle Bol Aman...

Gittik, gorduk,yedik, ictik, geldik...Vesile olan Alkolik kardesimize, Elbir'le beni kabul edip agirlayan ailesine sonsuz minnet ve sukran...Bol balik, bol alkol, bol huzur uzun gelmis kisaca Bolaman demisler buraya...5 gun boyunca uzak kaldik internetten, televizyondan, gazeteden, tek uzak kalmadigimiz ise Fenerbahcemiz'di...

Once sali gunu sartlardan dolayi telefonla takip etmek zorunda kaldigimiz macta erkek basketbolcularimiz Berlin'den iyi haberler vermediler...Neyse dedik futbol takimi verir ertesi gun bayram hediyemizi, onlar da sagolsunlar Kiev'e maca degil bayram tatiline gitmis gibilerdi, yalnizca futbolun "f"si degil hirsin, istegin,mucadelenin kisaca kazanmak icin gerekli hicbir seyin bas harfi yoktu o gun sahada. Maci izlemek icin tercihimiz kasabanin kahvesiydi, mactan once isinma amacli icilen biralardan sonra kahveye gectik. Icerisi tiklim tiklimdi ama misafir oldugumuzdan dolayi yer bulmakta da fazla zorlanmadik. Ilk yari istedigimiz gibi olmayinca ikinci yari icin solugu maci daha rahat izleyecegimizi dusundugumuz sahildeki bir restaurantta aliyorduk ancak mekan degisikligi de sonuc vermiyor ve sabaha kadar oynansa golsuz bitecek mac yine yeni yeniden Volkan'in hediye ettigi bir gol sonucunda 1-0 Kiev'in ustunluguyle sonuclaniyordu.

Mac bitiminde ise olanlari anlamlandirmakta ciddi gucluk yasiyoruz. Uefa kupasi finali Kadikoy'de oynanacak ve senin bu kupaya katilabilmen icin sadece bu maci kazanman yetiyor, sahadakilere bakiyorsun hepsinin uzerine olu topragi serpilmis gibi, herkes bitse de gitsek su mac, yemisim Uefa'yi modunda...Oyuna girenlere bakiyorsun, Ilhan Parlak, Ali Bilgin, Maldonado...Ilhan'i bir kenara koyuyorum diger ikisinin mac cevirmelerinden gectim kalem cevirebileceklerinden bile supheliyim...Sonra sezon basinda Aziz Yildirim'in futbol takiminin kadro yapisina dair yaptigi konusma geliyor akillara, 10 yillik tecrubenin sonunda bu sene yasanan akil tutulmasina anlam veremeyip, Avrupa defterini kapatip, evin yolunu tutuyoruz...