31 Aralık 2009 Perşembe

Yeni Yılınız Kutlu Olsun!

Bitti , bitiyor , ne çabuk geçti derken 2009'u da devirdik. Her senenin bir öncekinden çok daha güzel olacağına dair masallara inanmaya yaş artık musait değil. Lakin temenni etmek bile bir hoşluktur.

İstiyoruz ki; yeni yıl gideni aratmasın. Dunya geneline barış, ihtiyacı olana devrim getirsin, herkesin gönlüne göre bir iklim versin.

Arayan aşkı bulsun hiç bırakmasın; aramayan gününü gün etsin, hayat onun olsun. İsteyene hayat daha bir anlamlı, dopdolu olsun.

Top yine yuvarlak, ama kupalar bizim olsun. Futbolcularımız daha azimli, hakemler daha adil, yöneticilerimizin zihni açık olsun.

Bir de upuzun haziran - temmuz ayı isteriz. Dünya Kupası şöleni beklenildiğine değecek şekilde, yepyeni yıldızlarla, şaşırtan skorlarla, harika maçlarla gelsin , mümkünse gitmesin. Ezilenler mumkunse sahada ezmeyi bilsin.

Biz yeşil kalan çamlarımızla , sararan çınarlarımızla burada olacağız. Birilerinin buralarda dolaştığını bilerek paylaşmaya devam edeceğiz. Bekleriz...

Bu blogu okuyan güzel insan, kadehte rakı, közde biber. Senin de yeni yılın güzel, keyfin gıcır olsun...

Romantik Kanaryalar

Terzi Fikri...

“... Beton duvarlara, demir parmakliklara mecbur edildigim icin hic ama hic uzuntu duymuyorum. Vatansever oldugumu bugun soyledigim gibi yirmibes seneden bu yana her yerde soyledim. Bunun icin kavgalara girdim. Iskence gordum, zindanlara atildim... Eger bir ulkede vatan, Isvicre bankalarinda gizli hesap defterleri ve Amerikan dolari olarak goruluyor ve bu insanlarda yonetimi ellerinde bulunduruyorlarsa, vatan icin daragaclarini omuzlayanlar elbette vatan haini ilan edileceklerdir...”

Fikri Sonmez / Fatsa Eski Belediye Baskani
2009’u kapatirken, iki kitap bir DVD onerisi de benden. Fatsa’yi ve yasanilanlari anlatan, o gunleri bizzat yasamis Artvinli abimiz Sn. Pertev Aksakal’in kaleminden cikmis iki kitap. “Fatsa Gercegi” ve “Fatsa Devrimci Yol Savunmasi – Bir Yerel Yonetim Deneyi”. Ve bu kitaplardan yola cikilarak hazırlanmis “Unutturulanlar – Fatsa Gercegi” belgeseli.

Hem kitaplarin, hem de belgeselin satir aralarinda, ulkenin siyasi ve ekonomik olarak bugun geldigi noktanin nedenlerine dair onemli isaretler var. Daha da onemlisi ve ilginci, ayni satir aralarinda gelinen noktadan cikis yollari da mevcut; tabi anlayana...

Yeni yilin, herkesin esit ve hur oldugu, bagimsiz ve aydin bir ulke icin mucadele etmis ama donemin egemen gucleri tarafindan yokedilmis, sindirilmis, ezilmis insanlara; devlet katinda olmasa bile, en azindan daha yaygin kitlelerin ve yeni neslin kalplerinde hakettikleri saygiyi getirmesini temenni eder, herkese saglikli,huzurlu ve mutlu bir yeni yil dilerim...

Ajanda 2010 - İllallah!

Dun aksam Alkolik'in isten cikisini beklerken Tunali D&R'da cikti karsima. Haliyle her gun "İllallah!" isimli bir ajandaya rast gelmedigimden ilk dikkatimi ceken ismi oldu. Bir de Ayrinti ve Ithaki'yle birlikte kitaplarini okumaktan buyuk keyif aldigim Metis Yayinevi'nin logosunu gorunce ajandanin uzerinde merakim bir kat daha artti ve basladim karistirmaya. Daha birkac sayfa cevirmemle kahkahalara bogulmam bir oldu zaten ve rafta kalan son 2 adet ajandayi da alip ciktim D&R'dan.

Sonradan ogrendim ki Metis, 2008 yilindan baslayarak her sene farkli konularda ajandalar cikartmaktaymis efendim."Yaratıcı Direniş – 2008" ve "Hayvanlar ve İnsanlar – 2009"'u iskalayan bendeniz bu sene ulkemize maalesef uzak bir kavram olan inanmama hakkini konu alan bu ajandayi tesadufen de olsa edinmenin memnuniyeti icerisindeyim. Ajanda, yil boyu dilinizden dusurmeyeceginiz bilgiler ve iclerinde Albert Einstein, Friedrich Nietzsche, Ömer Hayyam, Yunus Emre, Dostoyevski, Baruch Spinoza gibi isimlerin de bulundugu unlu yazarlardan alintilarla dolu. Okuyun, okutun ve mumkun oldugunca hediye edin, tavsiyesinde bulunup sozu Metis editorlerine birakiyorum...

Bu ajandayı hazırlayan bizler, inanma hakkına saygı duyuyoruz. Ama biraz daha derin bir saygıyı, inanmama hakkına duyduğumuzu da belirtmemiz gerek.
İnanmanın bir kez daha tartışılmaz bir şekilde insan varoluşunun temellerinden sayılmaya başladığı günümüz dünyasında, (ülkesine ve mekânına bağlı olarak) inanma hakkı örgütlü dinlerle, devlet bütçeleriyle, polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmış durumda; buna karşılık, varoluşlarını inanma temelinde tanımlamak istemeyenler genellikle tekil, münferit ve örgütsüzler. Doğduğumuzda dinsel bir kimlik edindiğimiz varsayılıyor ve dünya karşısındaki duruşumuzu nasıl tanımladığımız sorulmadan bu kimlikler atfediliyor bize; üstelik yirminci yüzyılın sonlarında başlayan bu yeniden dinselleşme eğilimi siyasi, tarihsel bir gelişme değil de doğal bir oluşummuşçasına kabullenmemiz bekleniyor. Vicdana, adalet ilkelerine, ortak hukuk arayışına dayalı mutabakatlar oluşturmak yerine kendi seçimimiz olmayan kimliklerin sözcülüğünü yapmamız bekleniyor. Dolayısıyla, saygı duyup haklarının tanınmasını istediğimiz inanan kesimlerin bizlerin inanmama hakkını bertaraf edeceği kaygısından kurtulamıyoruz, ki gerek dünyanın gerekse ülkemizin tarihine şöyle bir göz atıldığında pek de yersiz olmadığı görülen bir kaygı bu.
Dinsel, etnik, cinsel vb. kimliğiyle yaşamak isteyenin bu haklarına sahip olması demokratik bir toplumun esasıdır kuşkusuz; ancak kendisini bu tür verili kimliklerle tanımlamak istemeyenlerin vatandaşlık haklarının da aynı tavizsizlikle savunulması, eşit ölçüde meşru bir haktır bizce.
İnanmama hakkının da bir insan hakkı olarak tavizsiz uygulanacağı bir dünya ve ülke umuduyla, bu ajandayı kendisine dinsel kimlik dayatılmasından illallah diyenlere sunuyoruz…
Metis editörleri

30 Aralık 2009 Çarşamba

Futbol Nedir ki - Barış Tut

Sıkı sıkıya örtülmüş perdelerden gri bir aydınlık sızıyor salona. Siyah beyaz televizyondan gözünü alamıyor çocuk. Ekrandaki oyunla ilgili binlerce soru sormak istiyor ama babası ondan da büyük bir dikkatle izliyor görüntüleri. Tutkunun kıvılcımı o anda çakıyor ve uçup gidiyor tüm sorular.
Güneşli bir bahar öğleninde heyula gibi stadın merdivenlerinden çıkıyor, babasının elinden tutarak. İçini hareketlendiren bir yeşillik çıkıyor karşısına, devasa tribünleri doldurmuş rengarenk insanlar ve sesler, sesler, sesler...
Önce taraftar olmayı öğreniyor, tribünün kalbine yolculuk ederken. Binlerce kişi bir ağızdan sesleniyor yazdığı tezahüratı. Tehlikenin sınırlarına doğru bir deplasman serüveninden tanık olduğu korkunç cinayete, spor basınında kalem oynatmaktan profesyonel bir futbol takımıyla birlikte unutulmaz bir sezon geçirmeye varıyor seyrüseferi.
Futbol Nedir ki, yitirilmiş bir aşktan -belki de yitik bir ülkeden- kalan bir yabancılaşma öyküsü.

Barış Tut'u ilk olarak Radikal Futbol'dan hatırlıyorum. Daha sonra henüz okuyamasam da Aykut Kocaman portresi çizen Kocaman Bir Adam ile duydum adını. Futbol Nedir ki de ise kendi hayat öyküsünü anlatıyor kısmen. 1 mayıs 1971 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu. Karşıyaka ile başlayan futbol aşkı Beşiktaş ile devam ediyor. Kitapta bu aşkın nasıl başladığını, nasıl geliştiğini, spor basınına nasıl girdiğini ve orada neler yaşadığını anlatıyor kısa kısa. Futbol aşkı, taraftarlık ve tribün kültürü, spor yazarlığı ve spor basını üzerine yaşadıklarından esinlenerek yorumlar, eleştiriler de yapıyor yer yer. Özellikle de sonlara doğru spor basınına dair yazdıkları Ahmet Ercanlar'ı hatırlattı bana. Kitabı İzmir'de okumaya başlamam ise Barış Tut ile birlikte oralarda geziniyormuşum hissini tattırdı.

Kitaptaki 2 ilginç olay ise unutulmayacak cinsten;

Birincisi; Aykut Kocaman'ın portresini hazırlarken İstanbulspor'un Gaziantep deplasmanında futbolcular ve hakem ısınmak için sahaya çıkarken yaşanıyor. İstanbulsporlu Tolga hakem Mutlu Çelik'e başarılar diliyor çıkış tünelinde. Mutlu Çelik'in cevabı ise ilginç; "Tolgacığım, dikkat et seni bu maçta atacağım. İki yıl önce bir Samsunspor maçında Vural'a arkadan müdahale yapmıştın ama ben seni atamamıştım. Bugün bu hesabı kapatacağım".

İkincisi; ise burada.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Zil, Şal ve Gül

80 kuşağı sever nostaljiyi, eskileri, şimdilerde gençlerin pek dinlemediği sanat müziğini. Her geçen gün daha da güzel gelir bu şarkılar. Ud, keman, klarnet, kanun, darbuka...

Soğuk bir kış akşamı evlerinde oturmuş çaylarını yudumlamaktadırlar, otuzlarına merdiven dayamış bir kadın ve bir erkek. Erkeğin 2 günlük iş seyahati sırasında nedendir bilinmez kadın örgüye başlamıştır.

Kadın: Bere örüyorum.
Berenin kendisine örüldüğünü düşünen erkek gülümser.
Kadın: Ama sana değil, anneme.
Erkek:.......
Kadın: Acemiliğimi atayım bununla, sana da örerim. Hangi renk olsun?
Erkek: hmmm...renkli olsun.
Kadın: Sarı lacivert diyeceksin değil mi? :)

Bu arada erkek televizyonda zap yapmaktadır. TRT Müzik’te “Haydi Dostlar Vakit Tamam” adlı programa denk gelir.

Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim?...

Ud, keman, klarnet, kanun, darbuka...
Programa kaptırıp kendilerini bere, örgü muhabbetini unutmuş çoktan eşlik etmeye başlamışlardır bu güzelim şarkılara.

Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini...

TRT sanatçıları, birisi Tarkan’a benziyor, bir diğeri Muazzez Abacı’ya, bir başkası ise Ahmet Özhan’a. Sıranın başında ise Mustafa Keser abimiz.

Zil, şal ve gül...

Kadın: Zil, şal ve gül...
Erkek: !? Ben bilmiyorum bu şarkıyı be ihtiyar.
Kadın: İhtiyar mıyım ben?... Gözlüklerimi getirir misin? :)

Seninle tattım ben her mutluluğu
Bırakıp gidersen bil ki yaşamam
Ömrümden, canımdan ne istersen al
Gülü susuz seni aşksız bırakmam...

ile devam eden program, “Fikrimin ince gülü” ile kapanıyor.

27 Aralık 2009 Pazar

Bu forma en çok O'na yakıştı -V-

Francisco Javier Arce... 61 kez giydi bu formayı. Santa Cruz sesleri kulaklarımda yankılansa da güzel formanın hakkını en iyi veren adamdı. İleri çıkışları , frikikleri , tekniği ve süratiyle öne çıktı, yolu Avrupa'dan geçmediği için1998 - 2002'de girebildi gönlümüze. Elemelerde sağ bekliğin kitabını yazdı, kupalarda devam etti resitale. Sadece Güney Afrika'ya attığı frikik golüyle hatırlamak yetmez O'nu; 4 senede bir gelen 30 günlük bayramların en yakışıklı abilerinden oldu hiç beklenmedik şekilde. 98'de şampiyon Fransa'ya uzatmada, 2002'de finalist Almanya'ya tek kurşunla teslim oldular. Yine de hatırlanası Paraguay'ın , hürmet edilesi topçusudur.
Ivan Zamorano... Şili denince akla ilk gelen adamdır, şiddetli kafa vuruşları , güçlü , yıpratıcı tarzıyla Real'de, İnter'de çok seyrettik O'nu. Sırtındaki rakamların arasına + koydu yine de giydi 1+8'den 9 numaralı formasını. Şili milli takımıyla 98 elemelerinde harikalar yaratırken, kupa hayali Arce gibi ikinci turda son buldu. Kupa vitrininde çırağı Salas parlasa da bu formayla çıktığı 69 maçta attığı 34 golle formayı en çok O'na yakıştırdık. Korkunç İvan dedilerse de , saçları Ernesto gibi bu küçük adamdan biz korkmadık. Salas'la yaşıt olsa az daha yanyana oynasalar iki turnuvada daha izleyebilirdik onları.

25 Aralık 2009 Cuma

Bu sevda kalbime bir Gecekondu

Aylar oldu bir Ankaragücü yazısı kaleme dolanır da yazamaz olmuştuk. Kısmet bugüne imiş. Tabi toparlayabilirsek.

Ankaragücü aşkımız bir yan sevda kontenjanından, şimdilerde ilköğretim kabul edilen yıllardan 98'e kadar sürmüş, Ankaragücü - PTT ekseninde devam etmiştir. Gidilen maç sayısı bizi baş altı Güçlü yapmaya yetecek olsa da "burası Ankara bu i.neler yalaka" kabilinden çok laf yemişliğimiz de olmuştur; zira gecekondudan saatliye yolculuk Bizansın sarı-lacisinin geldiği zamanlar hep vuku bulmuştur. PTT'nin o Mitch Smith 'li kadrosu önüne geleni devirirken, her maça giden sadık taraftardan, "Fener geliyor karşıdayım"a geçiş tribün maceramıza bir kaçak tütün kokusu bırakmıştır.

Bizim için Ankaragücü, tribün krizlerinde alınan astım ilacı gibiydi ; sonra bizans yıllarında renklere yakın başkente uzak kalmamıza rağmen gururlu güçlü bir keyif yaşadık. Samiyen'de İnönü'de hemşerilerle buluştuk, kaç kişi kaç otobüs hep meraklandık. İzmirli koftilere gecekondudan haberler , besteler uçurmak için spring breaklerde ara sıcaklar bile yedik. Şimdilerde tribünün kendisi oldu benim için Ankaragücü , "deniz çok uzakta ve d0kunuyor yalnızlık"... Hayatın hep en sapa yolunda giden ben için Ankaragücü otoyoldan önceki son çıkış sanki, yine kalbim 19 Mayıs'ta ve Ankaragücü için çarpmaya başlamıştı ki, biri şarabımızı döküverdi. Şarap şişemiz zaten dik durmuyordu , Brigel ile şaka gibi başladık , daha Sivas ortada yokken o role adaydık. Ayağa paslar, halı sahada oynayanları kıskandıracak yardımlaşmalar, kuluçkadan çıkmak üzere olduğunu hissettiğiniz varyasyonlar... Kovdular. Briegel gitti. Sonrası hep bir arayış, Hikmet, Hakan Kutlu ikişer kez geldi geçti , kaç topçu geldi gitti orasını sayamadım. Takım bir türlü rayına oturmadı. Üstelik lise yıllarımızda gecekondunun kendine ayrılan kısımının yarısını doldurup , stadın kalanını susturan taraftar artık stadın dörtte üçünü doldurmakta. Enerjide bir azalma yok. Lakin 5 farklı yerde konuşlanmış davullar, 5 farklı yerden başlayan besteler. Kontrolsüz bir güç. O yana eğik şişemiz bir elbirliğine bakardı aslında ; ayağa kalkıp içime hazır bir ev yapımı Kapadokya şarabı olmak için. Bugün bir ikinci lig ekibi alsak , Bank Asya'dan Bruno'suz Orduyu getirsek , Ankaragücü'nün tüm taraftarına aynı anda aynı şarkıyı söyletsek ...-ki şarkı farketmez Lorena McKennitt bile olabilir - o takım ligde kalır. Bu tabloya baktı Ankaragüçlü , lakin göremedi. Hep en büyük taraftar futbolcular sahtekar oldu. Bu büyük taraftara şampiyonluk yakışırdı kümede kalmak da neydi. O enerjiyi açığa çıkaranlar , en az sayıyla bir şehri yerinden oynatacak olanlar üstlerine düşeni yapmak yerine bomboş hayallere daldılar. Yüzüncü yılında şampiyon Ankaragücü...

Hayal tacirleri orda girdi devreye, senelerdir fırsatını kollayanlar, Ankaragücü tribunlerini kaç sezondur bölenler, en güzel hayalleri sundular piyasaya. Yüzüncü yılında şampiyon Ankaragücü. Güçlü belediye, güçlü takım. Gökçekler için Ankaraspor zaten bir külfetti , zamanın Keçiörengücü gibi. Tribün para ile olmuyor, Gerekli taban desteğini sağlayamadıktan sonra spora destek nedir ki, siz bakmayın Ankaraspor'un küme düşürülmesine ağladıklarına, alacaklarına tedbir konulmasıdır tek dertleri, bir de elde eksilen koz sayısı... Maça vale için yakılan ağıttır Ankaraspor ne ordaki emekçinin hali ne onua gönül veren üç beş kişi... Ne de maça papazı.

Yani kısacası Ankaragüçlü bir rüyaya yattı... Uyandı bir gece yarısı, anlamadı. Bizans korkuyor Ankaragücü geliyor dedi. Klavyelere üşüştü , maillere boğdu. Bizansın oyunu oldu Ankaraspor'ın düşürülmesi, Gökçek düşmanlığı... Lakin yıl 2010 düşme potasında Ankaragücü...

Çok görmüyorum, bir Anadolu takımı taraftarı takımını şeytana bile satsa kulübü çok değil, ucunda şampiyonluk olsun. Her gün gazete alıp yazılan birkaç kelime için karıştırmak, en güzel tribünü yaratıp 3 dakikalık özetlerde beste kovalamak, ya da en basitinden atılan bir golü adamakıllı izlemek için pazar gece yarısı beklemek, inanın dert değil. Hele kulübü hali hazırda yönetenler Cema Aydın gibi adamlar ya da memur zihniyetli MKE bürokratları ise.
Dedim ya şeytana satsan yeridir bu adaletsiz bu köhne düzende ,ama ucunda şampiyonluk olsun... Yüzyıllık kulübü , başkentin en kutsal renklerinin bedeli yüksek olsun. Peki bu hayali satanlar kim ona bakmalı asıl. Ankaragüçlü kime bıraktı kulübünü... şeytana değil, şeytana pabucunu ters giydirenlere. Hani en ağır şartlarda çalışan emekçi kadınlarımızın bin tanesinin bir araya gelse doğuramayacaklarını açıkladıkları Gökçek'e. 94 yılından beri Ankara'yı yöneten ve siyasi hayatında bir sözünü tutmayan, arkasında durmayan, her seçim gecesinde Aziz Nesin'i rahmetle ve hayretle anmamızı sağlayan Gökçek'e... Ankara'nın dört yanını kocaman heykellerle donatacak olan, Çayyolu Eryaman metrosunu , Keçiören hattını milenyumun başında hizmete sokacak olan, en önemlisi Ankaraspor'u yıllar yıllar evvel şampiyonluğa taşıyacak olan Melih Gökçek'e... Bu memleketin başına gelen en şahsiyetsiz adama , en mazbut vatandaşa mafyayı özleten, en devrimcisine Cölaşan'ı sevdiren nadide şahsiyete. Kepçeyle alıp elde kaşık gecekondularda gezip şimdilerde partisine belediyecilik dersi verenlere. İnanın Bizans bile ister Anadolu'dan şampiyon çıksın. Trabzon'u geçtim o sırtından geçindiğiniz , sayesinde gelir elde ettiğiniz Bizans ister... Kime sorsan biz olamıyorsak Anadolu'dan olsun der. Her sene bizansın üçte ikisi sizinledir. Evet bir garip durumdur medyada yeri yoktur, talebi oluşturmak adına en ufak bir adım da yoktur, kamuoyu baskısı zaten yoktur. Lakin taşın altına elini sokan da yoktur. Maç biletine, formaya, kaşkola para verdin mi kardeşim. Paran yoksa parayı verene bağırma kardeşim. Paradan geçtim kulüpten aldığın her tarafı sıfırlı biletleri bana satma kardeşim. Rantın , gücün peşinde koşma takımının peşinde koş. Bir maç istifa dedğin adama , başkan ol şampiyon olalım diye dönme efendim. Sen üstüne düşeni yapmadan kızma bu düzene, üstüne düşen salt karşısında durmandır aslında. Karşısında durmadan en içinden , bu düzenin çapını çarpan adamlara satma kulübünü.

Sorun Ankaragücü'nün şampiyonluğa gidecek olması, bizim çarkımıza çomak sokulması değildir, sorun Ankaragüçlünün çarkının dönemeyecek olmasıdır. Doğu Avrupalı bir kompradora , Dubaili petrol zenginlerine bile satılsa kulüp orda bir ışık olabilir, sorun Ankaragüçlünün Melih Gökçek'e inanmış olmasıdır. Peşinden gidilen adamdır.

Ankaragüçlü bir rüyaya yattı, uyandı inanmadı bir daha yattı; biz dürtelim. Gecekondu'dan bu hafta yükselen sese ses verelim. Gökçek istifa diyelim.

"seviniyorum istiyorum da gucluler iyi yerlere gelsinler ama bir yandan da gokcek ailesini bu kulüple ilgili her karede gordugum de nefret hissediyorum. bir yandan bu nefret duygusu bir yandan ankaragucunun ikinci golunden sonra gelen istemsiz refleks olan sevinc .."

O sevincle gecen yıllar yollar var Diego; biz safları sıklaştıralım, terketmeyelim.

Not:Yine bir başlık sıkıntısı çektim, öylece türkiye liglerinde gördüğüm en güzel pankartı deyiverdim. Bulanın dimağına sağlık.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Inandilar, Dovustuler, Olduler...

“Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz...”

Galatasaray 0 - Fenerbahçe Acıbadem 3

HoAmca bilir lisedeyken az çok voleybol oynamışlığımız var ama Orka kadar da anlamam aslında voleybolun teknik kısmından. Onun için ısrar ediyoruz kendisine özellikle voleybola dair yazması için ama henüz bir hareket yok.

Futbol takımının maçını izlerken bir yandan da mümkün mertebe basket maçını ve melekleri izlemeye çalıştım. Basket maçını olayları yerinde yaşayan arkadaşlar dönüşte yazacaklardır ancak voleybol maçına dair kısacık bir not düşmek istedim.

Teledünya Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçında çok da zorlanmadan kazandık diyebilirim. Set skorları birbirine yakın gibi görünse de takım kendini çok zorlamadı bence. Sadece 3. sette geriye düştüğümüzde fazladan bir bir set daha oynamayalım diye kızlar biraz diş gösterip son seti de alarak maçı kazandılar.

Çok başarılılar, umarim bu sezon onları her kupada ilk sırada görürüz.
Mor yakışmış değil mi?

Fenerbahçe 3 - Altay 0

Ziraat Türkiye Kupası A grubu ilk maçında evimizde Süper Lig'de temsilcisi olmayan İzmir'in en köklü kulüplerinden Altay'ı ağırladık. Güzel bir oyun ve 3 güzel golle keyifli bir maç oldu.

Tek kelimeyle Özer Hurmacı resitali izledik bu akşam. Oyunda kaldığı süre boyunca herşeyi yaptı Özer. Alex'in yerinde oyuna başlaması gerçek anlamda O'nun yeteneklerini izlememizi sağladı bu akşam. Semih'in arkasında, sağ kanatta, sol kanatta ve hatta Deivid'in Deniz'in yerine oyuna girmesinden sonra Emre'nin yerinde oynadı ve oyunu güzelleştirmek için elinden gelen herşeyi yaptı. Hem kendi oynadı hem arkadaşlarını oynattı. Adam eksiltti, ara pasları attı, arkadaşlarının yardımına gitti, top istedi, top dağıttı, hızlı oynadı ve 2 güzel gol attı. Arkası dönük top almayı bildiğini, topu alır almaz kaleye gitmek istediğini gösterdi herkese. Sadece ayaklarıyla değil aklıyla da oynadığını gösterdi. Bugün sahada Özer'in performansını izleyenler artık Alex sonrası döneme dair daha umutlular. Biliyorlar Prof. Doktor'un varisinin kim olduğunu. İnşallah o günleri de görürüz.

Sheriff maçında olduğu gibi Daum bu maçta da kulübede görmeye alıştığımız isimlere şans vermişti.
Defansın ortası iyiydi. Bilica'nın çok riskli oynadığını söyleyenler var ama seviyorum ben onun oyun tarzını.

Solda Santos, önünde oynayan Uğur'un etkisiz oyununa rağmen iyiydi. 2. golde hızını ve bileklerini kullanarak ileriye çıkıp güzel bir asist yaptı. Santos'un bu çıkışları bize hucümda zenginlik kazandıracak bol bol. Önünde oynayacak olan kişiyle uyumlu olması ise daha verimli olmasını sağlayacak elbette ki. Sağda ise Bekir iyi bir oyun çıkardı. Gökhan Gönül'e alternatif olması ve Gökhan'ın kendini toparlaması için az çok bir rekabet ortamı oluştu diyebiliriz.

Cristian ortada iyi göründü. Deniz Barış da ona uydu. Oyunu daha çok iki yönlü oynamaya çalışıyor oynadığı son 2 maçtır. HoAmca'nın kendisine olan desteğine biz de destek verelim, hakkını verelim. Kızsak da zaman zaman kendisine alternatif olarak iyi bir isim aslında.

Solda Uğur, sağda ise Topuz pek etkili değillerdi bütün oyun boyunca. Sadece Mehmet Topuz'un ilk golde ve kendisinin attığı 2. golde ceza sahasına girişi, pozisyonun içinde olması, olumlu sinyaller bence. Yine de Mehmet Topuz'un daha etkili, daha aktif olmasını bekliyorum açıkçası.

Sahanın en kötüsü ise malesef ki en iyi olmasına ihtiyaç duyduğumuz forvet hattındaki Semih'ti. Eski Semih'i görmeyeli çok oldu. O kadar ki maç sonuna doğru düştüğü ofsayt sonrası sinirlenip topa vurmasını maçın sunucusu bile kötü oyunundan dolayı moralinin ve sinirinin bozulmasına bağladı. Gerçekten çok güçsüz. O bildiğimiz arkası dönüp topu alabilen, topu saklayabilen, arkadaşlarına iyi paslar atıp pozisyona sokabilen Semih Şentürk uzun zamandır yok sahada. Hamle yapamıyor, topu ayağına dolaştırıyor. Bütün bunları güçsüz oluşuna bağlamak mümkün sanırım. Yoksa 2 ayda yeteneklerini kaybetmiş değildir herhalde.
Daum'a değinmeden geçemeyeceğim. Tıkır tıkır işleyen takımın içine etti, yaptığı değişikliklerle. Tamam yedeklerde oynasın, maç kondüsyonu kazansın, genç Abdülkadir oyuna girsin tecrübe kazansın ama bari doğru yerlere doğru adamları al be adam. Deniz'i çıkarıp Deivid'i alıyorsun ve Özer'i Deniz'in yerine çekiyorsun. Takımı ileri taşıyan, takımın pozisyon üretmesindeki en etkili adamı karşı kaleden uzaklaştırıyorsun. Topuz'u çek Deniz'in yerine -ki Emre'den sonra o bölgeye en yakın oyuncu- Deivid'i de al sağ kanada. Ali Bilgin'in ne işi var sağ kanatta. Girdikten sonra hiçbir iş yapmadı Ali Bilgin. Azıcık top oynamaya çalışsa ona da eyvallah diyeceğim ama tek kelimeyle tık yok Ali'de. Son olarak da Özer'in yerine Abdülkadir'i aldı. Bunu hem Özer'i alkışlatmak hem de Abdülkadir'i kazanmak için yaptı desek bile oynayan adamı değil de yorulan Topuz'u ya da tamamen etkisiz kalan Uğur'u çıkarabilirdi. Böylece takım değişikliklerden sonra bocalamaz ilk yarıda ki gibi oyun oynamaya devam ederdi belki. Taratar Özer'i maç sonunda zaten delice alkışlayacaktı. Ne diyeyim şans yanımızda olsun da Daum'un doğru tercihler yapmasını sağlasın, zorla da olsa, sakatlıklarla, cezalarla, vedalarla, kelepçelerle...

Son olarak da; Altay'ın attığı golde pozisyonu ofsayt diye iptal eden yan hakemin lisansını hemen yakın gitsin, Trabzon maçında aynı hatayı yapan yan hakeminkiyle birlikte. Bu kadar saçmalık olmaz. Adamla aynı çizgi üzerindesin, gözlerin açık bakıyorsun, ama aklından ne geçiyor bilmiyorum ki ofsayt olmayan pozisyona bayrak kaldırıyorsun.

22 Aralık 2009 Salı

Nice Saglikli Yaslara Ordinaryus...

"Tribünler inledi binlerce kere
Ver Leftere yaz deftere
Bitti kalem, doldu defter
Bu alemde kral Lefter"

Gunler Torbaya mi Girdi?

Ziraat Türkiye Kupası 1. Hafta
Fenerbahçe-Altay
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı / 23.12.2009 - 18.30

Teledünya Bayanlar Voleybol Türkiye Kupası 2. Tur Maçı
Galatasaray - Fenerbahçe
Burhan Felek 50. Yıl S.S. / 23.12.2009 - 18.30

BEKO Basketbol Ligi
Türk Telekom - Fenerbahçe Ülker
Ankara Atatürk S.S. / 23.12.2009 - 19.00

Klonlayin sevgili bilimadamlari beni ama Dolly gibi degil bir Jango Fett, Tree House of Horror XIII'teki bir Homer Simpson gibi...Klonlayin ki bir tanem evde bir odada futbol macini izlerken, bir digerim salonda bayan voleyboldaki ezeli eglenceyi kacirmasin, klonlayin ki bir tanem Ataturk Spor Salonu'nda yerini almisken bir baska ben kutuphanede ertesi gunku ekonometri sinavina calisabilsin...

Tamam anladim siz klonlayamiyorsunuz, ama bari birileri su maclarin gunlerini-saatlerini adam gibi ayarlasin...

Boyu Boyuna(!)

Voleybol takimimizin yildizi Gamova, Roberto Carlos ayrilmadan once son bir roportaj gerceklestirmis Brezilyali'yla. Roportaj bugun 16:00 ve 22:30'da FBTV'de yayinlanacak. Oncesinde roportajla ilgili detaylari ve fotograflari gormek isterseniz de link asagida...

"Ilk ve Son Roportaj"

Gönderin şu adamı...

Dersaadet'e yolum düştü düşeli hazzetmem Ankara'da oynanan futbol maçlarından, daha doğrusu Fener maçlarından. Bize ayrılan maraton'da yahut saatli'de ruh yoktur, gecekondu gibi amatör maç kesemezsiniz, köftesi bile farklıdır karşının , üstüne ne yapsanız desibelde Güçlüleri geçemezsiniz. Koca maraton sizindir keyfini süremezsiniz, bedava bilet verseler açar biranızı evde izlersiniz . Trenle gelmiyorsanız , gelirken hedef promile ulaşılmamışsa 19 Mayıs'ta maç izlemek zulümdür.

Lakin Ankara Atatürk başkadır, en basketbol izlenesi salondur memlekette. İple çekilir Telekom ya da Cumhurbaşkanlığı maçları. Arena denen Zeytinburnu , Kazlıçeşme viranesinden daha samimidir, boğar oyuncuyu. En interaktif salondur, spor sergi zamanlarını kaçırdık belki ama Ankara Atatürk de bambaşka yaşanılası mekandır. Üçlük çizgisi daha yakın, çember daha geniştir, parke özel tasarlanmış, Odtülü mühendislerin katkılarıyla oyun kurucunun her top sektirişinde sesi salonun en ücra köşesine iletir şekilde inşa edilmiştir. Sigaranın dumanını en arkadan üfleyin, masa hakemleri öksürmeye başlar. Mübalağa benim atmosfer başkentindir. Her sene beklenir, fikstürüne bakılır basketbol maçlarının. Fener gelince ayrı bir temaşadır iki taraflı, çünkü Ankara'da zıt kutup olabilecek tek renk yine sarı laciverttir. . 2010 için de en büyük şanstır Ankara'da grup maçları.

Ama "adamlar" vardır sanki şirkete almışlar bizi, içimizden gelmiyor ilk kez maça gitmek. Kendi şirketlerini yönetirken bu derece zararlı adamlarla çalışmazlar, boruları dernek statüsünde olup da asıl sahiplerinin söz hakkının bulunmadığı yerlerde öter. Keyfiyetle yönetilmeye bile razıyız yeter ki niyet iyi olsun. Koç sıfatlı mendeburla bağımızı keseli çok oldu. Hiçbirşeyi çok gördüğüm de yok kendisine. Emeklilik öncesi volisini vurmuş, keyfine bakıyor. Onu orada tutanlarla hesaplaşmak lazım artık. Yedi kat yerin dibinde de olsa Fener aşkıyla coşan, her yere koşan kitle, şimdi çemberden geçen topun en güzel hissedildiği mekana bile gitmeye imtina eder olduysa ... efendiler hareket zamanı... Belli çook derin hesaplarınız var, Ülker'le ya da federasyonla ; verelim neyse parası kurtarın bizi bu azaptan. Tanjeviç istifa etmeyecek onu anladık, kovun arkadaş. Bu adamı koruyacaktınız, arkasında duracaktınız Aragones'in kabahati neydi... B, C planlarınız dillere pelesenk oldu diye adım atmıyorsanız, biz birşey duymadık. Şok gelişmeler bekliyoruz, bir an önce...

21 Aralık 2009 Pazartesi

Transfer Mevzulari...

Uzun zamandir anket yapmiyorduk malum, hazir futbol ligi tatile girmis, transfer haberleri yavastan mansetleri suslemeye baslamis ve Roberto Carlos'la da yollar ayrilip yabanci kontenjaninda bosluk yaratilmisken Fenerbahce taraftarinin transfer beklentisini olcen bir anketle donus yapmanin zamanidir.

Ankette birbiriyle baglantili 2 soru var, ilk soruda istediginiz kadar secenek isaretleyebiliyorsunuz, diger soruda ise kolaylikla anlasilabilecegi uzere 2 secenekten bir tanesini seciyorsunuz...Hadi kolay gelsin...

En Kotu Haftamiz Boyle Olsun...

Trabzonspor:0 - Fenerbahce:1

Fenerbahce: 87 - Mersin B.Ş.Bld:72

Besiktas:0 - Fenerbahce:3

Fenerbahce 113 - Botasspor:95

Halk Bankasi:0 - Fenerbahce:3

Turkiye Kisa Kulvar Yuzme Sampiyonu Fenerbahce

Fenerbahce(B):4 - Cukurova Universitesi:0
Fenerbahce(E):4 - Adana Masa Tenisi Ihtisas:1

Çilen Baki Kalmasın...Amin...

İzledim, canlı canlı seyrettiğimi özetlerden izledim. Dayanamadım efendim, 30 -40 - 50 bir allahın bir de melihin bildiği sayıda topçu var elde; bir de senelerdir ağızlarda sakız olmuş bir adam... Random Sample yap bari hoca bu nedir, Senecky göbeğe , Kırıntılı kaleye geçsin misal. Ama ille de Baki... git başka bir adam bul bundan kötüsü olur mu? Bul bir formül hoca... ya da git allahından bul...

Ya sen Bakiciğim, nasılsın , sıhhatte misin; yoksa alemde, kelepçede misin? Naçizane vecizim çek artık elini eteğini bu işlerden, Mustafa kardeşin gibi yorumcu ol, Haldun abi gibi tesisatçı ol , git hitmene düblör ol. Emektir ki yücedir, özveridir o tamam. Ama sendeki başkadır Baki , müslümanı dinden marksisti kapitalden saptırır. Ha sende değil seni oynatanda kabahat diyecegim ama az biraz CV ne bakmıştır hocan , adada yetişmiş Beşiktaş'ta oynamış bir adam görmüştür ... Lakin sen yine de az biraz topcu ol be birader... Big Bang'le açıklanamaz vaziyettesin , patlamanın çok ötesinde bir yerdesin. O nasıl bir assolistliktir , o nasıl bir kafadır... Alnından öpenler, heryerinden öpmek için sıradalar... Allah güçlüye sabır versin... Herkes gitsin sen baki kal Baki... ama derdin kalmasın... Futbolu zirvede bırakmak vardı ya, o iş geçti canım; sen bas artık düğmeye, müsait yeri de geçtik , gözünü seveyim in artık...

20 Aralık 2009 Pazar

Trabzonspor 0 - Fenerbahçe 1

Sezonun ilk yarısının son maçında Trabzon'da kazanılan 3 puan devre arasında bünyeyi toparlamak ve liderliği korumak adına gayet iyi oldu.

Maç iki tarafa da gitti geldi diyebiliriz. Güiza'nın kaçırdıklarına karşılık Trabzonsporlular da net pozisyonları gole çeviremeyince maç ortada geçti. Güiza'nın kaçırdıklarının yanında önemli sayılmayabilir bu pozisyonlar ama gol olma ihtimalleri oldukça yüksekti. Kısmen şanslı idik. Ama takım olarak da kazanmak için gereken mücadeleyi yaptık ve o iradeyi gösterdik.

Bilica yine canavar gibi oynadı. Derledi topladı ortalığı. Gökhan umarım devre arasında kendini biraz daha toparlar.

Emre'nin iyileşmesiyle orta saha eski gücüne kavuşacaktır sezonun ikinci devresinde. Topuz sağ kanada alışıyor her geçen gün. Gökhan'la da ileri çıkışlarda sol kanattan iyilerdi bugün. Daha doğrusu Mehmet topu aldığında Gökhan ileri fırlıyordu hemen. Ancak bunu sol kanatta Santos yapmayınca bugün Özer çok yalnız kaldı ve bolca saçmaladı maç boyunca. Biraz daha basit oynamalı Özer ve her pozisyonda ekstra işler yapmaya kalkmamalı. Alex'i örnek almaya ve iyi analiz etmeye devam ederse bunu da öğrenir.

Devre arasında umarım Güiza ve Semih bol bol çalışırlar ve güçlenirler. Güiza'nın goldeki koşusu ve vuruşu bizi şaşırtmadı değil.

Bugün sahaya çıkan kadro ideal kadromuzdu bence. Ama daha iyi oyun ve daha net sonuçlar için performansını herkesin arttırması gerekiyor. Ya da yeni ve daha etkili transferler, mümkünse. Bununla birlikte yedeklerin de cezalar, sakatlıklar gibi durumlarda hazır olmalarının sağlanması gerekiyor. Daum'un bugünkü defansif anlamda yaptığı Vederson değişikliği saçmaydı mesela. Onun yerine Sheriff maçında iyi bir performans serileyen Uğur'a şans verseydi daha iyi olurdu kesinlikle, hem Uğur hem de takım açısından.

Son olarak; 15. yıldönümlerini teşrif edip bizimle geçiren ve maçı beraber izlediğimiz HoAmca ve Eowyn'e de teşekkürler ediyor ve daha nice yıllar diliyoruz.

Halk Bankasi:0 - Halkin Takimi:3

Bayan voleybol takimina olan ilginin tavan yaptigi su gunlerde, 2 sezon oncenin cifte kupalisi erkek voleybolculari unutmak olmaz deyip dustuk Orka'yla yollara. Selim Sirri'da artik bir klasik haline gelen park sıkıntısı nedeniyle salon etrafinda birkac tur attiktan sonra ancak bulabildigimiz yere arabayi koyup, kosar adimlarla salona giris yaptik. Yine ayni saatlerde renktasin macini seyretmek uzere de HoAmca, Diego ve Alkolik 19 Mayis tribunlerindeki yerlerini almislardi.
Iceri girdigimizde skorborda yansimis olan Fenerbahce ustunlugu mac boyunca devam etti. Mac oncesi konusurken ortak dusuncemiz 5 setlik bir mac olacagi yonundeydi ama sagolsun cocuklar isi kisa tuttular. 2.setin sonlarina dogru yasattiklari stresi saymazsak mac, ozellikle de 3. set bizim adimiza rahat gecti. Hucumda ve savunmada cok fazla zorlamadan maci 3-0 gibi net bir skorla kazanan takimda en cok one cikan isim ise takimi paslariyla cok iyi organize eden Arslan Eksi'ydi. Arslan'in yani sira Coskovic ve takima katkisi halen istenen duzeyde olmasa da Gardner macin diger etkili isimleriydi. Macla ilgili dikkat ceken bir nokta da Demeter'in kenarda bekleyen hicbir oyuncuya sans vermeyip maci 7 oyuncuyla tamamlamasi oldu. Bu galibiyetle ligin ilk yarisini I.B.B ve Arkas'in ardindan 8 galibiyet ve 3 maglubiyetle 3. sirada bitirmis olduk.
Halk Bankasi'nin Koreli smacoru Sung Min Moon'un kisisel seyircilerinin sempatik tavirlari ve Ankara'daki voleybol maclarini kacirmayan Unifeb'in mac boyunca yaptigi eglenceli tezahuratlar da tribundeki keyifli anlardi. Unutmadan; Unifeb'in gecen sene Polis Akademisi formasiyla mucadele eden Halk Bankasi'nin yedek pasoru Caglar oyuna girdikten sonra, gectigimiz sezon Ankara'da oynadigimiz Akademi macindaki makaraya kaldigi yerden devam etmesi de tribun hafizamizin, toplum hafizamizdan daha onde oldugunun bir gostergesiydi.

Ankara takviminde sirada carsamba gunu erkek basketbolcularin oynayacagi Turk Telekom maci var, bu macla 2009 yilinda son kez izleyecegiz Fenerbahce'yi Ankara'da. Tanjevic'e hakettigi tepkiyi gostermek icin kac zamandir bekledigim bu maci Ekonometri sinavinin oncesine denk getirip beni ters koseye yatiran basketbol federasyonuna ise buradan sevgilerimi(!) sunuyorum.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Mahmut Uslu Fenerbahce'den Ihrac Edilmelidir...

Galatasaray Cafe Crownın cezası 2 maça indirildi

Tahkim Kurulu‚ Fenerbahçe Ülker maçında çıkan olaylar nedeniyle 4 maç seyircisiz oynama ve 40.000 TL para cezası alan Galatasaray Cafe Crownın itirazını görüşüp karara bağladı.

Tahkim Kurulu‚ Beko Basketbol Ligi takımlarından Galatasaray Cafe Crownın seyircisiz oynama cezasını 2 maça indirdi.

Tahkim Kurulu‚ 15 Kasım 2009 tarihinde Galatasaray Cafe Crown ile Fenerbahçe Ülker arasında oynanan Beko Basketbol ligi maçında çıkan olaylar nedeniyle 4 maç seyircisiz oynama ve 40.000 TL para cezası alan Galatasaray Kulübünün itirazını görüştü. Kurul‚ Galatasaray Cafe Crownın seyircisiz 2 maç oynama ve 20.000 TL para cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.
Fenerbahçe icra makamının (Mahmut Uslu'nun fikir babalığında) "seçtirmekle övündüğü" Basketbol Federasyonu Tahkim Kurulu, yukarıdaki kararı almış. Efes Pilsen maçında çıkan olaylar yüzünden 5 maç ceza aldığımız bir ortamda, şu manzara yüz karasıdır.

Ayak oyunları yapmaktan, yöneticilik yapmaya fırsat bulamayan ve şimdilerde Fenerbahçe Basketbol Şubesi ile tüm ilişiği kesilmiş gözüken Mahmut Uslu, senelerdir bu utanç tablosunun baş rol oyuncusu oldu. Ne hak savundu, ne de haksızlıklara karşı durdu. O kadar ki gün geldi, sorumlusu olduğu takımın maçına, sırf dümen suyunda yürüdüğü Federasyon Başkanı istemediği için gitmedi.

Aynı Mahmut Uslu, aynı Federasyon Başkanı ile, kim bilir hangi pazarlıklar eşliğinde, Aydın Örs'ü gönderip, Tanjeviç'i takımın başına getirdi. Henüz takım şampiyonluğa giderken tezgahlanıp, sahneye konan bu gizli-saklı-içten pazarlıklı edepsizlik yetmedi, "Nasıl olsa daha çok var" diye düşünüp, 2010 için tek ayak üzerinde onlarca vaatte bulundu.

Neticede Mahmut Uslu, Fenerbahçe'yi öyle bir yükün altına soktu ki yönetim bugün istediği tasarrufları bile vücuda getiremez oldu.

Bizler, Fenerbahçe taraftarları olarak "Fenerbahçe'nin her dinamiği Fenerbahçe'nindir" sanarken, Mahmut Uslu'nun adeta tek başına yarattığı tablo, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin bir bölümü, alenen Turgay Demirel'in derebeyliği ile yönetiliyor.

Türk Spor tarihinin en büyük badirelerini Fenerbahçe atlatmıştır.

O Fenerbahçe, 1910 yılındaki birleşme toplantısında, kurucu Ayetullah Bey'in ayağa kalkıp, tek başına kalma pahasına zorluğa isyan etme ruhunu taşır.

O Fenerbahçe tarihi, kuruluşundan bugüne tarihsel süreç zarfında, ne işgal kuvvetlerine, ne siyasi erklere ne de olağanüstü yönetim koşullarına boyun eğmiştir.

O Fenerbahçe iradesi, kendine dil uzatmaya yeltenenlerin hepsini silmiş, kendisi baki kalmıştır.

İşte o Fenerbahçe'nin, kendisini pazarlık konusu edecek yöneticiye tahammülü yoktur.

Mahmut Uslu'nun Turgay Demirel ile girdiği bütün hesaplar gün yüzüne çıkartılmalıdır. Futbolda Haluk Ulusoy dönemine atfedilen türlü türlü dolambaçlı işlere emsal durumların, "Fenerbahçe ile Türkiye Basketbol Federasyonu" arasında gerçekleşmesine sebep olan Mahmut Uslu'nun kulüple ilişiği behemehal kesilmelidir.

Başta icra makamı olmak üzere, hiç bir Fenerbahçelinin; bin bir zorlukla kurulup, yaşatılmış bu asırlık camiaya tarihinde görülmemiş ilişkileri yaşatmaya hakkı yoktur. Hiç kimse Fenerbahçe'ye "Aziz Yuvam" diyen müessesan kadroların hatırasını ayaklar altına alamaz. Mahmut Uslu, Fenerbahçe'den ihraç edilmelidir.

Fenerbahçe Taraftarları

18 Aralık 2009 Cuma

Li La Li La Lille La...Li La Liverpool...




Fenerbahçe 1 - Sheriff 0

Belki de UEFA Avrupa Ligi'nde bu sezon oynadığımız en iyi maçtı dün akşamki Sheriff maçı. Gruptan çıkmayı garantilemiş olmamız sebebiyle Daum daha önce çok fazla şans vermediği oyuncuları sürmüştü sahaya çoğunlukla. Tarjeta'nin tabiriyle onlar da haftalardır halısaha maçı yapmadıktan sonra sahaya çıkan heyecanlı futbol sevdalıları gibi mücadele ettiler, bu akşam HoAmca'nın edeceği gibi...

Santos'un defansın solunda daha verimli olduğunu gördük dün. Hem kendisi için hem bizim için en güzeli oldu. Bekir yeri olmamasına rağmen sağ kanatta gayet başarılı oynadı ve hatta ileri güzel çıkışları oldu.

Deniz'i ortada heyecanlı, topa basan, ileriye yardım eden hatta pozisyona giren bir karakterde izledik dün akşam.

Özer ilk yarı sağ kanatta görev yaptı ve yine takımı ileriye taşıyan isimdi. İkinci yarı yerine oyuna giren Mehmet ise pek etkili olamadı.

Dün akşamın en iyilerinden biri de Uğur Boral'dı. Attığı goldeki güzel vuruşu ve mücadele isteği hepimiz adına sevindirici idi.

Semih kısmen daha diri görünmesine rağmen Güiza ile birlikte daha da güçlenmeleri ve kondüsyon depolamaları gerektiği gün gibi ortada.

Son olarak; futbolla ilgilenen herkesin sevdiği ve hayranlık duyduğu dünyaca ünlü bir yıldızı, Roberto Carlos'u uğurladık dün akşam hep beraber. Ortega gibi, Hooijdonk gibi, Anelka gibi, Alex gibi ileride çocuklarımıza anlatabileceğimiz büyük bir oyuncuyu takımımızın forması altında izledik. Bunun için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ve daha detaylı romantik bir Roberto Carlos yazısı için meydanı romantik kolpalara bırakıyorum.

Ne Diyelim Ki Daha Size...

17 Aralık 2009 Perşembe

Gezi Yazıları - Tunus - Ekstralar

Aeroport Tunis Carthage

Tabarka Caz Festivali'nin Simgesi Saksafon ve Tunus Saat Kulesi

Halk, Bakkal ve Manav

Su, Kola ve Naneli Yeşil Çay

Yemeklerin En Tatlı Kısmı

Publitel

Çalışmaktan Sıkılanların Sanatsal Çalışmaları

Cezayir'in Dünya Kupasına Katılma Kutlamaları

Kapanış Yemeği

Kapanış Yemeği Gösterisi

Kapanış Yemeği Sürprizi

Gezi Yazıları - Tunus - Tabarka

Bu seferki benim için iş, Cukor için ise turistik bir gezi olacaktı. Hem de 1. evlilik yıldönümümüzü değişik bir ortamda kutlamış olacaktık. Ama hava muhalefeti Cukor'un gelmesine izin vermedi maalesef.

11 günlük bir çalıştay için düştük Tunus yollarına, oradan da 3 saatlik mesafedeki ve Cezayir kıyısındaki Tabarka'ya. Güney Akdeniz ülkelerindeki deniz koruma alanlarının planlamasına dair bir çalışma idi kısacası. Her ülkeden 3-4 kişinin katılımıyla yaklaşık 45-50 kişilik bir grup. Buna eğitmenleri ve organizatörleri de eklerseniz sayımız 60'ı bulmuştu. Fas'dan başayıp Yunanistan hatta AB üyesi olmayan Hırvatistan'a kadar uzanıyordu katılımcıların listesi.

Tabarka, mercan balıkçılığı, sualtı fotoğrafçılığı ve yıllık caz festivali ile ünlü imiş. Nüfusu 15.000 civarında. Uzuuun, güzel ve incecik kumlardan oluşan bir kumsalı var. Akşamları bizim kıraathanelere benzer mekanlarda şişe (nargile) çekme imkanı tek akşam eğlencesi.

Sürenin biraz uzun olması son günlerde sıkılmamıza neden olmadı değil. Ayrıca, Tabarka'nın küçük bir kasabadan farksız olması mevsimin deniz için az biraz soğuk olması sebebiyle "ye, iç, yat, çalış ve muhabbet et" ten öteye geçmeyen bir döngü oldu bu seyahat. İş açısından illa ki faydalı idi. Ama turistik açıdan pek öyle değildi. Bir daha da olacağını zannetmem...

O kadar yıl sömürülmenin sonucu normal olarak ülke fransız kültürünü birebir taşıyor. Fransızca bilmeyen yok. Giyip kuşam, yaşam tarzı, arabalar vs. diğer herşeyde Fransa'yı görüyorsunuz. Hatta bu nedenle çalıştayda fransızca-ingilizce tercümesi bile vardı.

Tunus merkezde pek fazla vakit geçiremedik açıkçası. Sadece yolculuk günlerinde birkaç saat şehirde turlayabildik. Bu sürenin de çoğu eski şehir merkezi olan şimdilerde turistik her türlü malzemenin satıldığı daracık sokaklarda küçük dükkanlardan oluşan Medina'da geçti. Stad gezileri yalan oldu malesef. Tunus en iyi takımının (Espérance ST) sarı kırmızı renkleri atkı kolleksiyonu yapan arkadaşlara katkı yapma hevesimi de kırdı.

Son olarak da birkaç kısa bilgi ile bitirelim;
1 Dolar 1,3 Tunus Dinarı, yani nerdeyse TL ile aynı değerde.
Türk vatandaşlarına vize uygulamıyor.
Ülkenin güneyinde safari yapmaya müsait sahra var (Hırvat arkadaşlar çalıştaydan sonra gittiler mesela).
Yemekler bizim damak tadımıza uygun. Hamur işleri, tatlıları gayet başarılı. Et seviyorlar. Balık bol bol var. Çorbaları fena değil. Ve tabiki hurması güzel.
En favori içecekleri bazen içine badem fıstık gibi kuruyemiş attıkları naneli yeşil çay. Sonrasında kahve tabi ki.