2 Mayıs 2011 Pazartesi

Kenny Miller Der Ki!

"...Ancak Türkiye'de izleyip de en etkilendiğim isim kuşkusuz Fenerbahçeli Alex. Hayatımda gördüğüm en yüksek seviyedeki oyunculardan biri. Yaptığı her şeyi çok kolaymış gibi gösterip, işin ilginci takımı için her şeyi de kolaylaştırıyor. Pas yeteneği, top sürüşü, oyunu okuması, yönlendirmesi, golcülük yeteneği hepsi dünya çapında. Belki fiziksel mücadeleden, baskıdan bazen yılıyor gibi ancak Avrupa onu iyi değerlendirmediği, yönlendirmediği için pişman olmalı kesinlikle."
Kenny Miller / Tam Saha Dergisi

Röportajın tamamı: "Ben döviz bürosu değilim"

1 Mayıs 2011 Pazar

Küçük Rakıda Hile Var!

Mayıs’ın bir’inde, emeğin ve üretenin önünde saygıyla eğilerek başlamak lazım yazıya. Bir de temennide bulunalım; ismini haykırdıklarımız, usta başı Alex başta olmak üzere formamızı terleten tüm arkadaşlarımızı örgütlü görmek isteriz. Diliniz, dininiz, renginiz farklı lakin ne de güzel kardeşliğiniz…

Gelelim bu akşama. Şampiyonluk havasına girmiş Kadıköy, her ne kadar deplasmanlardaki duygu patlamalarından sonra tat vermese de bir ziyareti hakkediyor mabet, Papazın Çayırı’nda son buluşmada yer ayırtabilir Romantikler. Trabzon Avni Aker’de de güzel şeyler var görebilene, beyaz bereli şimdilerde hava muhalefetinden fanilalıları bile Kazım coşturuyor, bir gün merak ederler de kim bu adam diye ararlar, bakarlar sağa daha çok sola diye umutlanıyor insan. Avni Aker stadını bilenler için söyleyelim(!) ekranın sol tarafındaki kalede bir pankart asılıverilmiş, “Günahların takımı Fenerbahçe” diyor, günahıyla sevabıyla gönülçelenimize belin hemen altından vurmaya çalışıyor yine Karadenizli zeka özürlüler.
İkinci yarının başından beri acemice ve canhıraş kafaya takmış Fener’i, oyunu kuralına göre oynama derdinde ne terbiyesizlik varsa sergiliyorlar. Başkanı, ikinci başkanı, başkan olmayanı, teknik direktörü, futbolcusu çeneleri durmuyor ama her sözlerinde rakipleri gibi kirli işlere, masa başı oyunlara başvurmayacaklarını, hakemler hakkında konuşmayacaklarını beyan ediyorlar. Her cümlenin bir “ama”sı olduğunu anımsatmaya gerek yok. İma edilen bir şike var. Hakemler, federasyon Fener’in yanında. Buna inanmak istiyorlar mı? Buna inanarak yoluna devam edebilir mi bir takım? Amaç inanmak değil de inandırmak olmasın? TBF, TVF, TFF alayı bizim yanımızda öyle mi?

Ne zaman şampiyonluğa gitseler yollarına taş koyan biz olduğumuzdan tek dertleri Fenerbahçe, ve bu sene bu kadar yaklaşmışken, Fenerli olmayan tüm yurdum insanının desteğini almışken, kaybetmek ihtimali delirtiyor, bulandırıyor Karadeniz'i. Zannediyorlar ki 100 yıllık çınarın, memleketin tek spor kulübü örneği Fenerbahçe’nin de onlardan başka derdi yok. Sizin aksinize senelerdir Eczacıbaşı’yla, Efes’le, VBGSTT’yle, Arkas’la, Ziraat’le, Botaş’la, Galatasaray’la, Bursa’yla, Beşiktaş’la ve dahi Hacettepe ile mücadelesi var bu kulübün.

Anadolu ihtilalini gerçekleştiren, oligarşiyi titreten, ezilenin yanında olmayı şiar edinen herkesin sempatisini kazanan Trabzon bugünlerde nefretten besleniyor. Bursa’nın, Es-Es’in, Ankaragücü’nün modeli – abisi olmak onlara yetmiyor, Bizansa öykünüyor. İdari olarak Fenerbahçe’yi taklit ederken, camia olarak Fenerbahçe’yi, Aziz Yıldırım’ı hedef alırken, rakiplikte bize, Galatasaray’a, Beşiktaş’a benziyor hatta onları aşıyor; sınır tanımaz bir aymazlıkla paranoyaklaşıyor. Arkasındaki desteğin farkında olarak Fenerbahçe’yi yıkılmaz, yenilmez, statükonun abidesi gibi sunuyor. Bizler Fenerbahçe’yi güçlü diye sevmedik. Şampiyon oluyor diye sevmedik. Ankaragüçlü nasıl aşık olduysa, Karşıyakalı nasıl hatırlamaz, bilmezse ilk aşık olduğu anı bu büyükler için de böyledir. Sen sevimli ol, tokadı vurana diğer yanını dön demiyoruz da bu kadar şeref yoksunu olma. Rakının ufağı güzeldir, metil alkolü yoksa. Senin güzelliğin kalmadı!