Not: Bu onurlu mücadelede can vermiş, yara almış, kan kaybetmiş veya yorulmuş ama bu yazıda adından/mücadelesinden bahsedilmemiş tüm devrimci büyüklerimizden özür dilerim...
28 Ekim 2011 Cuma
Soru...
Not: Bu onurlu mücadelede can vermiş, yara almış, kan kaybetmiş veya yorulmuş ama bu yazıda adından/mücadelesinden bahsedilmemiş tüm devrimci büyüklerimizden özür dilerim...
Evvela...
Fenerbahçe adı şikeye karıştıysa ve elinizde bunun delili varsa çoktan gereğini yapıp Fenerbahçeye gereken cezayı vermeliydiniz. Delile rağmen bunu yapamadıysanız Fenerbahçe kendisine bu lekeyi sürenlerden hesap sorar, gerekirse 1907'ye gider ama siz kimseye bunun hesabını veremezsiniz. Bu süreçteki maddi ve/veya siyasi hesaplarınız, fırsattan istifade edişiniz size bir fayda getirmeyecek bilesiniz. Böyle bir şey varsa bu şikeyi yapanların lekesidir. Fenerbahçe ise gereken cezasını çeker, kendisini ve evinin önünü temizler, hayal bile edemeyeceğiniz kadar kısa bir sürede gelir kaldığı yerden devam eder. İnanın bana, son haftalarda şampiyonluk kaybeden, 30 yıl kupa kazanamayan, günahların takımını özler, arar hale gelirsiniz. Gelgelelim tersi bir durum varsa yaptıklarınız ve/veya yapacaklarınız sadece Fenerbahçe büyüklüğünün ifade edilişini kolaylaştırıyor, bilesiniz. Günbegün tarihe Fenerbahçe'nin ve taraftarının en büyük oluşunun izini bırakıyoruz, bırakıyorlar. Bu son cümlede hepimiz özneyiz.
Anlayacağınız tarih, bugünleri Fenerbahçe düşmanlarının istediğinden çok farklı yazacak.
Yaşa Fenerbahçe...
22 Ekim 2011 Cumartesi
Aynı Yoksul Mahallenin Aynı Yoksul Çocukları...
Yanlış anlaşılmasın; niyetimiz teröristi gerilla yapıp aklamak veya yıllarca o bölgenin ve o bölge halklarının gerçeklerini göz ardı eden devleti savunmak değil. Netekim -kulakları çınlasın-, "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diyen gençleri bir şafak vakti darağaçlarında sallandıran bir yönetim şeklinden bahsediyoruz. Bu ülkede en ufak bir torpil şansı olup da onu kullanmayan ve genel anlamıyla 'Doğu' diye tabir ettiğimiz bölgede vatani görevini icra eden kaç kişi var? Ya da var mı? Bizzat Osman Pamukoğlu kendi ağzından itiraf etmedi mi tuğgeneraller görevi kabul etmediği için kendisi henüz bir kurmay albayken bölgeye atandığını?
Klavyeye konuşmak kolaydır işte de adına ne derseniz deyin işin içine sıcak temas girdi mi olayın rengi kalmıyor. Elimizde kalan tek şey, aynı yoksul mahallenin çocuklarının birbirlerinin hayatlarını çaldığı ya da kendi hayatları için başkasınınkini çalmaya mecbur bırakıldığı. Ben bu satırları Ankara'dan yazıyorum. Şu an Tunalı ve etrafındaki mekanların herhangi birinde herhangi bir milletvekilimizin oğlu/yeğeni ve Diyarbakır'daki bilmem ne aşiretinin veliahtı aynı mekanda birbirlerinden habersiz 10-15 milyona 33 cl bira içer, bilmem kaç yüz liraya içki açtırırken ve gerekli gereksiz muhabbetler peşinde koşarken, maddi olanakları yetersiz olduğundan dershaneye gidemeyip üniversiteyi kazanamayan ve babasının çevresi, torpili olmadığı için 3 aylık acemi eğitiminden sonra G3 tüfeği elinde Skorsky ile Keklik tepeye bırakılan, gözünü dünyaya direkt olarak Hakkari'de açan ve ne olduğunu bile anlamadan kendini dağlarda bulan aynı yaştaki çocuklar birbirlerinin kaderine kendi kaderleri için göz dikmek zorunda kalıyorlar.
17 Ekim 2011 Pazartesi
Köprüyü Geçmek
Misal, inatla gidesim var Avrupa Şampiyonası’na. Hatta düşünen arkadaşlar için duyuru da yapmış olayım, Ukrayna Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda şampiyona ile ilgili çalışan arkadaşlarım bile oldu geçen İtalya seferinde. Sonra dünkü 33. Avrasya Maratonu’nu gördüm. Seneye gencoyu da alıp sarı-laci çubukluyla katılalım dedim. Hanım da tamam dedi (son sözü O söyler ne de olsa). E, o zaman diğer aile babalarına ya da sarı-laci sevdalılarına da söyleyeyim belki bizlere eşlik etmek isteyenler olur dedim. Hem Kiev’de gezerken, hem köprüyü geçerken...
15 Ekim 2011 Cumartesi
Bir İhtimal Daha Var...
"Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin" diye çevirmiştir Can Baba, Shakespeare'in o meşhur "To be or not to be, that is the question" satırlarını...
Keşke ölüm bir ihtimal olsaydı ama maalesef, aldığımız her yudum alkol kadar gerçek... Saat 23 olmuş, ben olması gereken alkol eşiğimi çoktan aşmışım. Artık başbakanın az alkol içsinler lafına mı darlandım yoksa başka bir şeye mi bilmiyorum ama bu alkol seviyesine gelirken aklımda iki ihtimal var... Ne önümdeki ekrandan taht oyunları kıvamında sırasıyla geçen Real Madrid ve Barcelona maçları ne de yanımda duran Bulfinch Mitolojileri kitabı aklımdan bu iki ihtimali çıkarmaya yetmedi. Birinci ihtimal Fenerbahçe Kadın Basket Takımı yarın kazanır, ikinci ihtimal kaybeder...
Ne olursa olsun; ne ilk kez kazanırız ne de son kez kaybederiz. O zaman bir ihtimal daha olmalı?
Benden cevap beklemeyin... O cevap bende ama sonra. Öncelikle ne olmayacağına dair iki kelamım var. 6 ay önce dopingci diye iftira atıp yüzüne tükürdüğün oyuncuyu yarın kendi renklerin altında tribüne çağırmak ve atacağı basketlerden sonra rakibine küfrütmek ihtimal değil. Ben şahsım adına bu cümlenin merkezindeki oyuncuya kızamıyorum. İftira olduğu gün haklı olarak gitti. Kendisi ne bizi, ne onları ne de bu toprakları bilir. İşine ve karşılığında hakettiği veya hak edeceği parasına bakar. Benim derdim yarın salonda tam karşımızda oturacak olan bu toprakların çocuklarına. Mekteb-i Sultani mezunu olsanız, o kültürü alsanız tamam ama siz de Ankara şehir şebekesinin suyunu içiyorsunuz aynı buğdayın ekmeğini yiyorsunuz...
Yukarıda es geçtiğimiz ihtimal ise İslam Çupi'nin lavabo hikayesinde gizli...
12 Ekim 2011 Çarşamba
2 Ekim 2011 Pazar
Fenerbahçe 4 - İBB 2
Kısa kısa notlarla bitireyim:
- Orhan Şam'ın hala tedirgin olduğunu hissediyorum. Kendine güvenini kazanması için biraz daha zaman ihtiyacı var bence. Ama bu arada stoperde de denenebilirdi belki Bekir'in yerine. İhtiyaç durumunda alternatif olması açısından.
- Stoch'un banko ilk onbirde olması gerekiyor bence. Ayağında top tutabildiği hem de adam eksiltebiliği için hem topun bizde kalmasında ve oyunu rahatlatmamızda hem de ataklarda etkili olmamızı sağlıyor. Ayrıca, gol sevincini taraftarla paylaşması süperdi.
- Sezer yeni transferlerden sahada en rahat olanı olarak gözüktü bana. Geçen haftalarda oynadığı on dakika ve bu haftaki bir devrelik performansına göre söylüyorum tabi. Basit, sakin, rahat ve risksiz oynuyor. Biraz daha süre alırsa ekstra katkıları da olabilir. Aslında Emre'nin olmadığı bu dönemde daha fazla süre alsaydı Emre'yi yedekleyip yedekleyemeyeceğini görmüş olurduk.
- Stoch yerine çok daha fazla yorulmuş ve sakatlıktan yeni dönmüş olan Topuz oyundan alınabilirdi. Aykut'un sahadaki kadronun birşeyler yapmasını beklemeyip 2.yarının başında değişikliğe gitmesi iyi ve gerekli bir hamleydi.
- Cristian 2.yarının iyilerindendi.
- Gökhan Gönül'ün yeri sağ bektir.
- Yobo defansın reyisidir.
14 Temmuz 2011 Perşembe
#fenerbahceturkiyedir
8 Temmuz 2011 Cuma
Filler ve Çimen...
Ablukayı Dağıtmaya Geliyoruz!
Ülkenin iktidar ve polis yancısı gazetecileri daha ilk günden saflarını belli edip yerlerini aldılar zaten, kaldı ki bu ilk de değil daha önce de Ergenekon ve Fenerbahçe isimlerini yanyana koyduklarına şahit olmuştuk bu babasızı belirsizlerin. Ekrem Açıkel'i, Mehmet Baransu'su, Rasim Ozan'ı sanki kendileri soruşturmayı yürütüyor gibi rahat, sanırsınız delilleri toplayanlar bunlar. Biri çıkıyor daha ilk günden Emenike'yi işaret ederek "Para alırken görüntüleri var." diyor ortalık yangın yeri, aradan 4 gün geçiyor Emenike serbest ve nihayetinde dün gece takımın kampına katılıyor. 19 maçta şike var deniyor, benim bildiğim şike sahadaki futbolcular bağlanarak yapılır ama bir bakıyorsun yalnızca garibim Korcan'a kalmış bütün ihale. Yalnız Korcan'la 19 maç bağlamak çok büyük iş(!) gerçekten. Bu ve bunun gibi bir sürü örnek var ortada. Hayasızca saldırıyorlar, Aziz Yıldırım'ın gözaltındayken çekilmiş eşgal fotoğraflarını basına sızdırabilecek kadar, pazar sabahı yapılan baskınlarda farklı evlerde çektikleri görüntüleri kamuoyunun kafasını karıştırabilecek şekilde montajlayıp basına servis edecek kadar hem de...İşin ilginci orada burada haktan,hukuktan,adaletten,emekten bahseden adamlar da konu Fenerbahçe olunca çark edip racon keserek o pek nefret ettikleri yandaş basının yanında saf tutuyorlar. Fenerbahçe nefretleri her şeyin üzerine çıkıyor, gözler görmez kulaklar duymaz oluyor.
6 Temmuz 2011 Çarşamba
Neredesiniz Ey Ahali?
İki tane kız kardeşimiz, ablamız kamuoyu yaratmaya, camiayı uyandırmaya, bir tutmaya çalışırken, ellerinde çomakla arı kovanını karıştırırken, yapayalnızlar…Türk spor tarihinin en büyük oyunu yazılmış, oynanıyor. Başkan devirme operasyonu mu, bir kulübün ele geçirilmesi mi nasıl bir sinsi tezgah, içinden çıkamıyoruz.
Ha ortada hiç mi bir şey yok? Bu kirli ilişkilerin hepsi mi yalan? Ne buna hayır diyecek durumdayız ne de Aziz Yıldırım’a kefil olacak . Bir suç varsa ama ötekiler demeden önce kabul ederiz cezayı, hangi ligde olursa olsun sahipsiz bırakmayız bu takımı. Fenerbahçe’yi küme düşürecek denli kirli işlerin, ilişkilerin içerisinde olanlarla hesabımız zaten var. Bu dün de böyleydi bugün de böyle. Açtıkları çukurda boğulsunlar. Sorduklarımızın cevaplarını verin , lamı cimi yok ligden düşürün takımı. Biz de tüm nefretimizi bu camiayı bu duruma getirenlere kusalım. Ancak ülke futbolunu tertemiz yapıyoruz, arap sabunu ile yıkıyoruz derken elinizde hazır delilleri bulunan konuları da es geçmeyin isteriz.
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Kenny Miller Der Ki!
"...Ancak Türkiye'de izleyip de en etkilendiğim isim kuşkusuz Fenerbahçeli Alex. Hayatımda gördüğüm en yüksek seviyedeki oyunculardan biri. Yaptığı her şeyi çok kolaymış gibi gösterip, işin ilginci takımı için her şeyi de kolaylaştırıyor. Pas yeteneği, top sürüşü, oyunu okuması, yönlendirmesi, golcülük yeteneği hepsi dünya çapında. Belki fiziksel mücadeleden, baskıdan bazen yılıyor gibi ancak Avrupa onu iyi değerlendirmediği, yönlendirmediği için pişman olmalı kesinlikle."Kenny Miller / Tam Saha Dergisi
Röportajın tamamı: "Ben döviz bürosu değilim"
1 Mayıs 2011 Pazar
Küçük Rakıda Hile Var!
Gelelim bu akşama. Şampiyonluk havasına girmiş Kadıköy, her ne kadar deplasmanlardaki duygu patlamalarından sonra tat vermese de bir ziyareti hakkediyor mabet, Papazın Çayırı’nda son buluşmada yer ayırtabilir Romantikler. Trabzon Avni Aker’de de güzel şeyler var görebilene, beyaz bereli şimdilerde hava muhalefetinden fanilalıları bile Kazım coşturuyor, bir gün merak ederler de kim bu adam diye ararlar, bakarlar sağa daha çok sola diye umutlanıyor insan. Avni Aker stadını bilenler için söyleyelim(!) ekranın sol tarafındaki kalede bir pankart asılıverilmiş, “Günahların takımı Fenerbahçe” diyor, günahıyla sevabıyla gönülçelenimize belin hemen altından vurmaya çalışıyor yine Karadenizli zeka özürlüler.
Ne zaman şampiyonluğa gitseler yollarına taş koyan biz olduğumuzdan tek dertleri Fenerbahçe, ve bu sene bu kadar yaklaşmışken, Fenerli olmayan tüm yurdum insanının desteğini almışken, kaybetmek ihtimali delirtiyor, bulandırıyor Karadeniz'i. Zannediyorlar ki 100 yıllık çınarın, memleketin tek spor kulübü örneği Fenerbahçe’nin de onlardan başka derdi yok. Sizin aksinize senelerdir Eczacıbaşı’yla, Efes’le, VBGSTT’yle, Arkas’la, Ziraat’le, Botaş’la, Galatasaray’la, Bursa’yla, Beşiktaş’la ve dahi Hacettepe ile mücadelesi var bu kulübün.
Anadolu ihtilalini gerçekleştiren, oligarşiyi titreten, ezilenin yanında olmayı şiar edinen herkesin sempatisini kazanan Trabzon bugünlerde nefretten besleniyor. Bursa’nın, Es-Es’in, Ankaragücü’nün modeli – abisi olmak onlara yetmiyor, Bizansa öykünüyor. İdari olarak Fenerbahçe’yi taklit ederken, camia olarak Fenerbahçe’yi, Aziz Yıldırım’ı hedef alırken, rakiplikte bize, Galatasaray’a, Beşiktaş’a benziyor hatta onları aşıyor; sınır tanımaz bir aymazlıkla paranoyaklaşıyor. Arkasındaki desteğin farkında olarak Fenerbahçe’yi yıkılmaz, yenilmez, statükonun abidesi gibi sunuyor. Bizler Fenerbahçe’yi güçlü diye sevmedik. Şampiyon oluyor diye sevmedik. Ankaragüçlü nasıl aşık olduysa, Karşıyakalı nasıl hatırlamaz, bilmezse ilk aşık olduğu anı bu büyükler için de böyledir. Sen sevimli ol, tokadı vurana diğer yanını dön demiyoruz da bu kadar şeref yoksunu olma. Rakının ufağı güzeldir, metil alkolü yoksa. Senin güzelliğin kalmadı!
1 Mart 2011 Salı
23 Şubat 2011 Çarşamba
Anadolu'nun İsyanı...
Anadolu'nun İsyanı from Anadoluyu Vermeyecegiz on Vimeo.
“Bizlerin doymak bilmeyen tüketim alışkanları ve ihtiyaçlarının doğa üzerindeki yıkıcı etkisi her geçen gün biraz daha artıyor. Hiç haberimiz olmasa da, umursamazsak da, gitmesek de, görmesek de bizim bu yaşam biçimimizin bedelini birtakım canlılar, insanlar ödüyor. Bu film; bir yandan Anadolu nehirleri ve doğası için verilen mücadeleleri anlatırken, bir yandan da şehirlerde hiçbir sorun yokmuş gibi yaşamaya devam eden insanlara ayna tutmak ve bu soruna ortak etmek için hazırlandı. Unutmamız gerekiyor ki, bu ateş sadece düştüğü yeri değil tüm canlı yaşamını yakacak. Bu gerçeğin fakına varanlar Nisan ayında tüm Anadolu’dan Ankara’ya doğru yürümeye başlayacak. Bu yürüyüşe katılmak ve destek vermek hepimizin yaşama karşı ortak sorumluluğudur.
Filmin indirilmesi, çoğaltılması ve dağıtılmasında hiç bir sakınca yoktur.
Anadolu'nun tüm canlılarına armağan olsun..''
21 Şubat 2011 Pazartesi
Başka Bir Adam: Alex De Souza
18 Şubat 2011 Cuma
16 Şubat 2011 Çarşamba
Kayseri - Kaunas Hattı...
- Günler öncesinden final maçı için biletimizi alıp beklemeye koyulmuştuk. Beklentimiz bir sürpriz olmadığı takdirde Efes Pilsen finaliydi ama sürpriz daha ilk günden Beşiktaş'ın Efes Pilsen'i turnuvanın ilk maçında yenmesiyle gerçekleşti.
- Biz ise turnuvanın 2.gününde Banvit'i sonraki gün de Galatasaray'ı yenip kendi adımıza bir sürprize yol vermeyerek finale ulaştık. Finaldeki rakibimiz ise yarı finalde Trabzonspor'u geçen Beşiktaş oldu.
- Pazar sabahı erkenden bu sezon 2.defa olmak üzere Kayseri yollarına düştük. Tam yol keyifli geçti kazasız belasız vardık derken Kayseri girişinde o gün oynanacak Kayseri Erciyes - Rizespor maçı için çevirmede olan polisler tarafından sırf üzerimizde forma olduğundan dolayı durdurulduk. Amirlerine sormadan şehre girmemize izin veremeyeceklerini söyleyen basketbol maçından bihaber polislerden fırsat bu fırsat deyip salonun ve yemek yenilebilecek mekanların yerlerini öğrendik.
- Maç saatine kadar önceden verilen pastırma siparişlerini almak ve karnımızı doyurmak için arabayı Kayseri Öğretmen Evi'nin yakınına parkedip hiç bilmediğimiz şehir meydanına doğru ilerleyip önce Pastırmacılar Çarşı'sını sonra da bize tavsiye edilen Elmacıoğlu İskender'i bulduk. Daha yoldayken başlayan kağıtta pastırma muhabbetine kayıtsız kalamayıp ana yemek öncesinde birer porsiyon kağıtta pastırmayı mideye indirdik. Ana yemek için HoAmca, Alkolik ve Bozbey mekanın adına uygun olarak iskender yemeyi tercih ettiyseler de Aynovkungfu ve ben seçimimizi yöresel lezzetlerden yana yaptık. Aynovkungfu 1 porsiyon Kayseri mantısını mideye indirirken, ben daha önce Mehmet Yaşin'in Kayseri'de bu mekana uğradığında denediği ve öve öve bitiremediği yağlamayla karnımı doyurdum.
- Yemekler biter bitmez arabaya yönelip, başladık Kadir Has Kongre ve Spor Merkezi'ni aramaya. Fazla geçmeden salonu bulduk ve hemen karşısındaki otopark arabayı park ettik. Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarları polis tarafından farklı kapılara yönlendiriliyordu ve biz de tesadüfen de olsa Fenerbahçe tarafından aldığımız biletlerimizle salon girişine doğru ilerledik. Kapıdaki sıraya çok fazla takılmadan salona giriş yapıp -belki de hayatımızda ilk defa- biletlerimizde yazan yerlerimize oturduk.
- Maçın başlamasına az bir süre kalmasına rağmen salon henüz dolmamıştı ancak Fenerbahçe taraftarının sayı olarak daha fazla olduğu gözlerden kaçmıyordu. Zaten ilerleyen dakikalarda salon doldukça bu fazlalık iyiden iyiye kendini belli etti.
- Serbest atış ve 3'lük yüzdemizin yerlerde süründüğü ve kafa kafaya geçilen 2 periyot sonrası 3. periyotun başında Emir devreye girmeye başladı. Kaya'ya yaptığı asist ve üst üste bulduğu 8 sayıyla maça damga vuracağını hissettirmeye hemen daha çeyreğin başında başladı. Farkın yavaş yavaş açılmaya başladığı dakikalarda ise hepimizin tadını kaçıran ve kupaya lanet okumamıza neden olan o talihsiz olay gerçekleşti. Topu dipteki Kinsey'e indirmek yerine driplingine devam eden Mirsad'ın dizi gözlerimizin önünde onu yarı yolda bıraktı. Salonda bir anda buz gibi bir hava eserken, Beşiktaşlı taraftarların "oh oh" sesleriyle Mirsad'ın sakatlığını kutlamaya başlaması bu havayı yine bir anda gerginleştirdi.
- Bu dakikadan sonra aklım sahadaki mücadelenin sonucundan çok Mirsad'ın bu sakatlığı nasıl atlatacağına ve takımın Euroleague'de Final 4 hedefinin bu durumdan nasıl etkileneceğine dair soru işaretleriyle doldu. Twitter vasıtasıyla sakatlığının durumuyla ilgili aldığımız bilgiler tahmin ettiğimiz üzere pek de iç açıcı değildi. Sezon başında Engin Atsür ile başlayan talihsiz serüvenler dizisi Vidmar'la devam etmiş, şimdi de takımın hem ağabeyi hem de ateşleyicisi Mirsad'ın sakatlığı ister istemez enseyi karatmamıza neden oldu. Neyse ki kalan dakikalarda sahada izlediğimiz Emir'in Bodirogavari performansı ve kazanılan kupa bir nebze de olsa bizi sevindirdi.
- Mirsad'ın yokluğuyla iyice daralan rotasyonumuzla bu maçtan hemen 3 gün sonra kritik Zalgiris deplasmanına çıktık. Maçtan önce eksiklere 39,5 dereceyle yorgan döşek yatan Ukiç'in de eklendiğini öğrenmek moral bozarken, maç içerisinde de Marko Tomas'ın sakatlanması resmen tuz biber ekti. Uzunlarımızın faul sıkıntısı ve hakemlerin saçma sapan düdükleri de geceyi şenlendirince(!) kazanmamız halinde gruptan çıkmayı büyük ölçüde garantileyeceğimiz maçı uzatmada kaybederek son 8 şansımızı kalan iki maça bıraktık. Maçta Fenerbahçe adına öne çıkan performanslar ise Ömer'den ve Emir'den gelirken 2 Litvanyalı Saras ve Darius'un sergilediği performanslar tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu.
- Ancak sonuç olarak ne olursa olsun her Fenerbahçeli'nin gurur duymasını gereken bir mücadele koyuyor bu sene erkek basketbol takımı. Sene sonunda ligde ve Avrupa'da ne olur bilemiyorum ama bu takım şimdiden her Fenerbahçeli basketbolseverin kalbinde farklı bir yeri hak ediyor.
- Aşağıda da bonus olarak el emeği göz nuru 3 video yer alıyor. Kayseri'deki maçın son anlarını, kupa törenini ve kutlamaları izlemek isteyenleri linklere alalım...
Video 1: Kupa Töreni
Video 2: Son Saniyeler ve Kutlamalar
Video 3: Maç Sonu Lay Lay
Bir Skandaldan da Fazlası...
Taurasi'ye onun üzerinden Fenerbahçe'ye saldıranlar medyaya boy boy röportaj verenler, cezası 2 sene diyenler şimdi ne diyecekler merak ediyorum. Çok açık ve net kelle istiyorum...
10 Şubat 2011 Perşembe
Euroleague'de Rövanş Zamanı...
Euroleague'de mutlaka bir şekilde yolumuza çıkmayı başaran Spartak Moskova ismi hatıralarımızda pek de hoş bir şekilde yer almasa da bu sene eski gücünden uzak görünen Rus ekibinin karşısına bu defa saha avantajımızla çıkıyoruz. Serinin ilk maçı 22 Şubat’ta İstanbul’da, ikinci maçı ise 25 Şubat’ta Moskova’da oynayacak. 2. maç sonunda 2 galibiyete ulaşan takım olmadığı takdirde 3. maç 2 Mart’ta yine İstanbul’da.
Senelerden beri kapısından döndüğümüz Final 4 hiç olmadığı kadar yakın ve rakip bir defa daha Spartak Moskova. Hem önceki senelerden açık hesapları kapatmak hem de aynı sene içinde voleyboldan sonra basketbolda da Avrupa'nın en büyük kupasında son 4 takım arasına adımızı yazdırmak var işin sonunda... Güç sizinle olsun kızlar...
6-8 Mayıs 2011...
Sağ üst köşedeki "Barcelona-The City of Sport" ibaresinin de sonuna kadar hakkını veriyor şehir. Futbol takımı için kullandıkları "Més que un club" sloganını şehre uyarlayıp "Més que una ciudad" yapsalar da yeridir zaten. Umarım erkek basketbol takımı Euroleague'deki formunu sürdürür ve 6-8 Mayıs'ta hatta 1-2 gün öncesinden başlayarak hep birlikte yaşarız o başkalığı sonuna kadar.
Bu arada Euroleague'in Barcelona 2011 özel sayfasında hazırlanan diğer afişleri görmeniz ve organizasyonla ilgili başka bilgilere de ulaşmanız mümkün...
9 Şubat 2011 Çarşamba
Alex Le Sonsuza #2
Aşağıya da 2 link koyuyorum 2009 yılından, yorumlara özellikle dikiz...
"10'la mı 10'suz mu?"
"Alex Le Sonsuza"
8 Şubat 2011 Salı
7 Şubat 2011 Pazartesi
Onun Gibisi Gelmez Bir Daha...
Beşiktaşlı'nın Beşiktaş'ı sevmesi,
Galatasaraylı'nın Galatasaray'ı sevmesi,
Bir sevgi fişeğidir;
Ama...
Fenerbahçeli'nin Fenerbahçe'yi sevmesi...
Türkiye'nin en büyük kıyametidir..."
İslam Çupi
1932 - 2001
Haftasonu Notları...
- Manisa deplasmanı demişken oradan devam. Maç için Manisa'ya gidemeyince biz de Manisalı'ya gidelim deyip Or-ka ve eşinin nazik davetini geri çevirmedik. HoAmca, Alkolik, Diego ve ben, eş katılımlarıyla birlikte 10 kişilik mini bir tribün atmosferi yarattık ekran karşısında. Misafirperverliklerinden dolayı Or-ka ve eşine bir kez daha teşekkürler bu vesileyle de.
- Maç öncesi hepimizin ortak görüşü ilk 2 haftada alınan 6 puanın anlamlı hale gelmesi için bu maçtan mutlak galibiyetle tamamlanması yönündeydi. Yenilen golle yaşanan moral bozukluğu, ardarda gelen gollerle yerini sevince ve gelecek haftalar için de bol bol umuta bıraktı. Ama maç sonrası yine herkesin dillendirdiği bir konu vardı ki o da bu 3 haftada alınan 9 puanın daha da anlamlı hale gelmesi için önce Kayserispor maçının ardından da İnönü deplasmanının kayıpsız atlatılması gerektiği. Hele de ligin 2.yarısına 9 puan farkla önde giren Trabzonspor, Fenerbahçe stresinden kendi kendini yemeye devam ederken, önümüzdeki 2 hafta çok ama çok kritik.
- 14 Şubat'taki Kayserispor maçı öncesinde ise olası bir Kayseri yolculuğu görünüyor ufukta pazar günü. Olası diyorum çünkü yollara düşüp düşmememiz Fenerbahçe erkek basketbol takımının Spor Toto Türkiye Kupası 8'li finallerinde göstereceği performansa bağlı, eğer rakiplerini geçip finale kalırsa takımımız biz de tribündeki yerimizi alacağız. Biletlerimiz cebimizde, gözümüz Fenerbahçe'de.
- Madem konuları bağlaya bağlaya gidiyoruz, öyle de devam edelim. Basketbol dedik; haftasonu TBBL All Star organizasyonu gerçekleştirildi Dünya Şampiyonası sonrasında unutulan Ankara Arena'da. Gidip gitmemek konusunda zaten tereddütlüyken bir de Saras, Ukiç gibi isimlerin olmayacağı açıklanınca en ufak kalkıp gidesim gelmedi kendi adıma. Sonrasında televizyondan ara sıra göz atarken de iyi ki de gitmemişim dedim zira All Star'dan çok Yeteneksizsiniz Türkiye kıvamında bir organizasyondu.
- Organizasyon yalnızca tarih olarak değil saat olarak da yanlıştı. Fenerbahçe, Efes Pilsen, Galatasaray ve Karşıyaka hem ligde hem de Avrupa bu denli sık maç yaparken ve Türkiye Kupası da kapıya dayanmışken hiçbir takım oyuncusunu feda etmek, hiçbir oyuncu da kendini riske etmek istemez. Saat olarak bakıldığında da hem kadın voleybolda Fenerbahçe'nin Galatasaray'la oynadığı derbiyle hem de futbolda Trabzonspor'un Antalya maçıyla çakışan All Star bir de Melih Gümüşbıçak'ın saçmalamalarıyla iyice çekilmez bir hal aldı. Benim açımdan organizasyondaki tek sevindirici olay ise Ömer Onan'ın 3 sayı yarışmasını kazanması oldu.
- All Star'la çakışan Fenerbahçe - Galatasaray kadın voleybol derbisinde ise 3-0'lık skorla gülen taraf bir defa daha kızlarımız oldu. Final 4 öncesinde hafta içi maç yapmamayı fırsat olarak görüp yükleme antremanları yapan takımımız özellikle set başlarında zorlandıysa da maçı set vermeden kazanmasını bildi. Bir de rica da bulunalım yeri gelmişken, evet bu tatlı mavi formalar çok yakışıyor kızlara ama yine de bir derbi maçında giyilmesi gereken forma her zaman sarı lacivert çubukludur. Daha önce de erkek voleybol takımı da ligin ilk yarısındaki Galatasaray derbisinde benzeri bir hataya düşmüştü. Umarım bundan sonraki karşılaşmalarda taraftarın önem verdiği bu konuya dikkat edilir.
5 Şubat 2011 Cumartesi
Vay Vay Vay Vay...
4 Şubat 2011 Cuma
Maksat Futbol Olsun...
Dedim ya maksat futbol olsun, belki birileri devamını getirip Fenerbahçe futbol takımıyla ilgili de bir kaç satır karalamak ister...
1 Şubat 2011 Salı
Sevgi Eylem Gerektirir...
Yukarıdaki paragraf sarı lacivert yakanın sportif alanlarda bugünlerdeki durumu. Bırakın boğazın iki yakasını ve Anadolu coğrafyasını, dünya üzerinde tek bir sevdadan, iki renkten, 100 yılı aşkın bir tarihten bu kadar önemli ve üst düzey mücadele çıkarabilen kaç kulüp vardır? Veya var mıdır?
Bugünlerde Fenerbahçe'yi kendilerine rakip görenler, herhangi bir branşta herhangi bir müsabakada Fenerbahçe'nin karşısına çıkabilir ve hatta Fenerbahçe'yi mağlup edebilirler. Zaten biri Fenerbahçe’yi yendiği zaman, sadece yenen biri değil, o birileri ile birlikte birçokları da seviniyor. Fenerbahçeli sporcu da bunu bilerek mücadele edecek, bukalemun tadındaki diğerlerinin ve Fenerbahçeli'nin farkını bilecek...
Fenerbahçeli de Fenerbahçe Spor Kulübü'nün nereye geldiğini, nasıl bir mücadele içinde olduğunu bilecek. Deplasmana gitmeye maddi manevi fırsatı varsa, işgüzarlıktan vazgeçmeyecek, kankasını abisini alıp gidecek. Kadıköy'den Sinan Erdem'e, Burhan Felek'ten Anadolu'nun dört bir yanındaki tesislere, üşenmeyecek, İstanbul'da yaşayanı da Anadolu'da yaşamaya çalışanı da sevdasının peşine düşecek. Yetmeyecek, fırsatı olan Edirne’nin ötesine deplase olacak. Ta ki haziran ayının ortasına kadar. Sonra oturur, herkes kendi arasında değerlendirmesini, eleştirisini yapar.
Ama o zamana kadar...
Top16'da Ezeli Rekabet Heyecanı...
Açık konuşmak gerekirse Fenerbahçe'nin Euroleague'de 10'da 10 yaparak son 16 takım arasında lider olarak yer aldığı bir senede gidip de Galatasaray'la eşleşmesi tek kelimeyle şanssızlık Fenerbahçe adına, aynı şekilde bunun Galatasaray için de bir şans olduğunu söyleyebiliriz. Bugün kadın basketboluyla uzaktan yakından ilgisi olan hangi Galatasaraylı'ya sonrasanız ilk 4 takım arasından kimi istersiniz diye, hiç kuşku yok ki cevapları Fenerbahçe olur.
Elbette bunun bir çok nedeni var, öncelikle Galatasaray'ın deplasmanlardaki kötü performansı göz önünde bulundurulduğunda ülke hatta şehir değiştirmeden tanıdıkları bir atmosfer olan Caferağa'da oynamak kendileri açısından olumlu görünüyor. Diğer bir faktör ise derbi mücadelesi olmasından dolayı serinin 2. maçında Abdi İpekçi'de önceki maçlara göre nispeten dolu bir salonda oynayacak olmaları, Cumhurbaşkanlığı maçında da görüldüğü üzere futboldan ümidi kesen Galatasaray taraftarı için sırf Fenerbahçe nefreti salona koşmak için yeterli bir neden.
Gelelim doğrudan Fenerbahçe tarafından kaynaklı ve ezeli rakibin yalnızca bu eşleşme için değil lig şampiyonluğu için de avucunu ovuşturmasına neden olan başlıca sebebe; bu sebep elbette ki herkesin malumu olan ve yazının başında da belirttiğim üzere Fenerbahçe'nin son aylarda yaşadığı fırtınalı günlerin de nedeni olan zamansız ayrılıklar. Penny ve Diana, liderlik özellikleri, sahada gösterdikleri mücadele ve sergiledikleri performanslar bir yana karşı takımı psikolojik olarak da yıpratan etkenlerdi Fenerbahçe adına, bunu daha önce Galatasaray'la oynanan iki karşılaşmada da görmüştük. Özellikle ligde büyük bir kısmını geride götürdüğümüz maçta Birsel'le birlikte bu iki isim maçın kazanılmasında çok önemli rol oynamıştı. Onların yokluğunda ister istemez kısa zamanda büyük bir değişim geçirdi Fenerbahçe, geçirmek zorunda kaldı. Bu süreçteki en büyük şans ise Koç Ratgeber'in varlığıydı hiç kuşku yok ki. Kısa sürede yapılan Angel, Anete ve Tammy transferleri yalnızca kadronun değil takımın oyun sisteminin de değişmesine de neden oldu. Takım Penny ve Taurasi'nin yokluğunda en önemli sınavını Euroleague'in favorilerinden UMMC Ekaterinburg karşısında sahaya yüreğini koyarak verdi ve bu testi geçti.
Şimdi ise bir başka test var takımın önünde, bu test yalnızca Final 4 hedefinin ne derece yakın olduğu göstermekle kalmayacak, sezon sonunda lig şampiyonluğu için de şimdiden ellerini ovuşturanlara gerekli mesajı verecek bir test. Fenerbahçe'nin Birsel-Esmeral-Nevriye yerli troykası ve Koç Ratgeber'in büyük maç tecrübesi en büyük avantajı bu seride de, sarı kırmızılılarda ise Fowles'un son haftalarda yükselen grafiği dikkat çekici. Pota altında Nevriye-Matoviç-Nevin-Tammy 4'lüsünün Big Syl'e karşı vereceği mücadele serinin kilit noktalarından biri olacak. Bir diğer ilgi çekici eşleşme ise 2006'da WNBA'de yılın çaylağı seçilen ancak sakatlığı sonrasında ritm bulmakta zorlanan Seimone Augustus ve bu ödülü almaya 2009 yılında almaya hak kazanan ve takıma yeni yeni ısınan Angel McCoughtry arasında.
Gönlümüzden geçen elbette ki kızlarımızın seriyi 3. maça bırakmadan Abdi İpekçi'de işi bitirip ezeli rakibini süpürerek herkese gereken mesajı vermesi ve Final4 yürüyüşüne devam etmesi. Bu yolda Caferağa'da yerini alacak Fenerbahçe taraftarına da büyük iş düşüyor, sahayı Galatasaray'a dar ederek, özellikle savunmada Fenerbahçe'nin 6.adamı olması gerekiyor taraftarın. Ligdeki karşılaşmada bunu başarabilmişti Fenerbahçe taraftarı, bugün ve gerektiği takdirde serinin 3. maçında aynı performansı göstererek gerçek bir deplasman havası yaratmak, takımla birlikte tek vücut olmak, parkede çubukluyu terletenlerin işini kolaylaştıracak ve turun kapısını aralamamızı sağlayacak bir diğer kilit nokta olacaktır.
31 Ocak 2011 Pazartesi
Hedef Kupa, Rota Kayseri...
Artık alışılageldiği üzere yine olabilecek en kötü kurayı çektik ve çok büyük bir sürpriz olmazsa kupayı alabilmek için 4 gün içerisinde Fenerbahçe ile birlikte ligin ilk 4 sırasında yer alan takımlarla karşı karşıya geleceğiz. İlk maçımızda 10 Şubat perşembe günü Banvit'le karşılaştıktan sonra bu mücadeleyi kazanmamız halinde ertesi gün Galatasaray-Olin Edirne maçının galibi yarı finaldeki rakibimiz olacak. Pazar günü finale kalmamız durumunda ise bu sene 2. defa Kayseri deplase görünüyor ufukta romantikler için. Hep futbol için mi deplase olacağız hem, bu sefer de senenin desteği en çok hak edenlerinden olan erkek basketbol takımı için düşelim yollara, dünya gözüyle de bir Saras izleyelim daha fazla geciktirmeden...
Bu arada kuralar ve maç programı da şu şekilde;
9 Şubat 2011 Çarşamba
Efes Pilsen - Beşiktaş
Trabzonspor - Aliağa Petkim
10 Şubat 2011 Perşembe
Galatasaray -Olin Edirne
Fenerbahçe - Banvit
11 Şubat 2011 Cuma
Çarşamba galipleri
Perşembe galipleri
13 Şubat 2011 Pazar
Final
29 Ocak 2011 Cumartesi
Ömer Onan Resitali...
Perşembe günkü Power Electronics Valencia galibiyetinde Emir ile birlikte başrol oynayan, Euroleague'de kariyer sayı rekorunu kırarken yıllar boyu unutulmayacak bir performans ortaya koyan, 32 yaşından sonra halen basketbolunun üzerine koymaya devam eden, eskiden savunmacı olarak anılırken artık bu sıfatın yanına şutörü de ekleyen, sezonun şu dönemine kadar sergilediği performansla tartışmasız "en değerli oyuncu" ünvanını da hakeden cesur yürekli kaptan Ömer Onan'ın Valencia maçındaki görüntülerinden oluşan harika bir video...
Ömer Onan'ın ve videoyu hazırlayanın ellerine, maçın heyecanını izleyenlere bu denli hissettirebilen Murat Kosova'nın da sesine sağlık...
24 Ocak 2011 Pazartesi
Tarjeta A. / Bir Kızılay Nostaljisi
Ayaklarım beni o an için adını hatırlayamadığım ancak kapısına gelince beni içeri buyur eden İzmir-2 Caddesi’ndeki Turtes Pasajı’na götürdü ilk olarak. Az biraz değişimler olsa da yine de zamana karşı koymaya çalışıyordu pasaj, komuta halen ayaklarımdaydı ve pasajın içerisindeki merdivenlerden aşağıya doğru iniyordum. Neredeyse değişen hiçbir şey yok gibiydi alt katta, zaman tünelinden geçmiştim sanki. Evrensel Müzik tabelasını görünce unutulmaya yüz tutmuş anılarım çıkmaya başladılar ortaya. Ortaokul yıllarındaki gitar peşinde koşan hallerimiz geldi aklıma, her hafta aşındırırdık Evrensel’in kapısını yeni gelen gitar, distortion, pena vs. var mı acaba diye, sonradan bir Stratocaster sahibi olunca da Evrensel Müzik’in bulunduğu koridorun hemen ilerisinde bulunan atölyesini mesken tutmuştuk. Evrensel de yerli yerindeydi, Atölye de...
Turtes’ten çıkınca madem başladım pasaj gezmesine bir zamanlar Ankara’da spor malzemesi denince ilk akla gelen ve her Ankaralı gencin Pazarlığa Giriş-101 dersini aldığı yer olan Ülkealan’dan devam et dedim kendime. GMK Bulvarı’ndan karşı geçerken hemen sol tarafımda eskiden İskender kebapçı olan şimdinin hamburgercisi takıldı gözüme, ee ne de olsa her şey Turtes’teki gibi kalamıyordu, yaşamın doğasında vardı değişim ama benim gözümde bir gelişim değildi bu değişim...
Ülkealan’ın daha kapısından girmeden dışarısındaki tabelalardan anlaşılıyordu küresel markaların bu kaleyi de ele geçirdiği. Pasajın ara koridorlarında gezinirken eskisi gibi buyur eden tek tük esnafa da kafa selamı verip alt kata indim. Üst katın aksine alt katta yine eskiden olduğu gibi markasız formalar ve atkılar dikkat çekiyor fakat bunların hiçbiri İstanbul büyüklerine ait değil, ya Avrupa kulüplerinin ya da Anadolu takımlarının. Futbol dışında boks, karate vs. gibi envayi sporun malzemelerini bulabileceğiniz bu katta Yeni Malatyaspor, Elazığspor, Kardemir Karabükspor gibi takımların atkılarını dahi bulmanız halen mümkün. Alt katta dolaşırken küçük bir dükkan yine beni alıp geçmişe götürüyor ama bu sefer üniversite yıllarına. Sene 2001,aylardan ekim; Mustafa Denizli’yle şampiyon olmuş ön elemede de Glasgow Rangers’ı saf dışı edip CL’ye kalmışız gerçi şimdi düşününce Ümit Özat o topu çizgiden çıkarmasaydı da hiç kalmasaydık diye düşünüyor insan ama o zaman yıllar sonra CL’de mücadele etmenin de verdiği gazla Soysal Pasajı’ndaki Mesut Abi’nin dükkanından Telsim reklamlı beyaz formadan alıp isim yazırmak için tutuyorum Ülkealan’ın yolunu. Hedef alt kattaki küçük dükkan, o zamanlar da Antu ve Fenerlist’in hızlı zamanları, henüz “Hep destek, tam destek” sloganı sakız olmamış, biz de elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz Ankara Fenerlist’le birlikte, halı sahalar, havaalanında takım karşılamalar, Kadıköy seyahatleri vs vs. Formanın arkasına Ankara Fenerlist için özel hazırlanan 12-Ankara Fenerlist baskıyla birlikte soyadımı yazdırıyorum. Akşam oynanacak Leverkusen maçı öncesi iyice havaya giriyorum formaya baktıkça, ilk 2 maçı kaybetmişiz Maraton tribünü olmayan Kadıköy’de, bu sefer Almanya yolcusu takım ama inancımız halen tam. Maçı başında Revivo’nun golüyle öne geçiyoruz, sonrası ise yine hüsran; Johnson’un kırmızı kartı, Lucio ve Ballack’ın golleri. Giymiyorum bir daha o formayı katlayıp koyuyorum bir köşeye, ilerleyen yıllarda zaten ne Fenerlist kalıyor ne de o zamanki hayaller...
Ülkealan’dan çıkınca yavaştan Sakarya’ya yollanmaya karar veriyorum. Japon Oyuncak Pazarı’nın bulunduğu üst geçitten geçerken dükkanın vitrininde gördüğüm kara kalem Kevin Costner resminin altında yazan “Böyle resminiz yapılır” yazısı bir tebessüm yerleştiriyor suratıma. Karnım yavaştan acıkmaya başladı, nereye otursam diye düşünüyorum, en iyisi yürürken karar vermek. Eskiden “Ormancılar”ın olduğu binanın önünden geçerken bir defa daha okkalı bir küfür savuruyorum hamburgercilere. O sırada yanımdan bir çift geçiyor, kız yanındaki çocuğa dönüyor: “Çok param yok, hamburgercide yemesek mi?” Daha geçen sene TEKEL işçilerinin direnişine tanıklık eden boş sokaklarda ilerleyip, kıvrılıyorum sağa doğru Bayındır-1’e, Büyük Ekspres var solumda. Oturup bir bira söylemek geçiyor içimden ama devam ediyorum. Sokağın sonuna doğru Nil çıkıyor bu sefer de karşıma, lise yıllarında orada oturup sıkış tıkış ortamda müzik dinleyip bira içebilmek için binbir takla attığımız, üniversiteye gelince yüzüne bile bakmadığımız Nil. Yemek, diyorum; yemek de yesen iyi olur, pas geçiyorum Nil’i de. Tekrar sağa kıvrılıp çıkıyorum Sakarya Caddesi’ne, amacım oradan tekrar sağa dönüp Bayındır’ın paralelindeki İnkılap Sokak’a çıkmak. Yanlarında Sibirya kurdu olan bir çift koşarak geçiyor yanımdan, bense İnkılap Sokak’a dönüyorum. Martı, Sedir, Net, Telwe derken Eski Yeni’yi görüyorum, Oi Va Voi konserinin afişi duruyor hala. Güzel konserdi, boş beleş zamanlara denk gelen. Hemen karşısında Özen Lokantası, fazlasıyla çekici ama daha geçen haftasonu hamam çıkışı oturduk oraya da. Sonra kendi eski adı "yeni" bir dost takılıyor gözüme, Yeni Piknik. Bakıyorum televizyonda bir voleybol maçı, Eczacıbaşı’yla Pursaklar Belediyesi oynuyor. Maç bahane deyip eski günlerin hatrına oturup söylüyorum biramı. Adana’sı iyidir fiyat/lezzet paritesine vurunca ama yok diyorlar Adana’mız şu anda, farketmez deyip tavuk şiş istiyorum biranın yanına. Bırakıyorum kendimi at yarışı muhabbetlerine, arka masadan bir konuşmaya kulak misafiri oluyorum istemeden, “Seneler uzadıkça Kemal, insanın cesareti kırılıyor.”
O sırada inceden bir müzik duyuyorum gerilerden “Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom”diyor geçmişten gelen bir ses...Etrafıma bakıyorum, kendime bakıyorum, yarım kalan hayallerime bakıyorum ve sonra garsona sesleniyorum; “Bir bira daha...”
22 Ocak 2011 Cumartesi
We are...
18 Ocak 2011 Salı
17 Ocak 2011 Pazartesi
Penny'i de Kaybederken...
Saymadım sayamadım sensiz gecen yılları,
Ne inkar ne itiraf bu yalnızca sitem...