8 Temmuz 2011 Cuma

Ablukayı Dağıtmaya Geliyoruz!

Geçtiğimiz pazar gününden bu yana kelimenin tam anlamıyla bir kabus yaşıyoruz. Kendi adıma ne yediğimden ne içtiğimden bir keyif alabiliyorum, o günden beri 21 gram eksiğim...Ne kimseyle konuşasım var ne de bir şey yapasım. Sabah kalkıp, evden çıkıp işe gidiyorum, iş yapabilmek çalışabilmek mümkün değil. Mesai bitiyor eve dönüyorum, iyi haberler alabilmek umuduyla geçiyorum televizyonun, bilgisayarın başına ama çekilmiyor inanın duyduklarım, okuduklarım, izlediklerim alkol almadan...Son 5 günüm birbirinin arasına karbon kağıdı koyulmuş gibi adeta...

Pazardan beri tüm camia abluka altında, belki de 104 yıllık tarihinin en karanlık günleri yaşıyor kulüp. Cemaati, polisi, medyası hepsi bu oyunun bir parçası ve tüm güçleriyle saldırıyorlar bu soruşturma üzerinden Fenerbahçe'ye. Bir bakıyorum daha soruşturma devam ederken kalemler kırılıyor, ne kadar çok hakim varmış meğer ülkede diyorum. Her gün televizyonlarda darağaçları kurup sallandırıyorlar biricik aşkımızı, icim acıyor ama hep Ulrike Meinhof'un o meşhur sözünü hatırlatıyorum kendime:"Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim".
Ülkenin iktidar ve polis yancısı gazetecileri daha ilk günden saflarını belli edip yerlerini aldılar zaten, kaldı ki bu ilk de değil daha önce de Ergenekon ve Fenerbahçe isimlerini yanyana koyduklarına şahit olmuştuk bu babasızı belirsizlerin. Ekrem Açıkel'i, Mehmet Baransu'su, Rasim Ozan'ı sanki kendileri soruşturmayı yürütüyor gibi rahat, sanırsınız delilleri toplayanlar bunlar. Biri çıkıyor daha ilk günden Emenike'yi işaret ederek "Para alırken görüntüleri var." diyor ortalık yangın yeri, aradan 4 gün geçiyor Emenike serbest ve nihayetinde dün gece takımın kampına katılıyor. 19 maçta şike var deniyor, benim bildiğim şike sahadaki futbolcular bağlanarak yapılır ama bir bakıyorsun yalnızca garibim Korcan'a kalmış bütün ihale. Yalnız Korcan'la 19 maç bağlamak çok büyük iş(!) gerçekten. Bu ve bunun gibi bir sürü örnek var ortada. Hayasızca saldırıyorlar, Aziz Yıldırım'ın gözaltındayken çekilmiş eşgal fotoğraflarını basına sızdırabilecek kadar, pazar sabahı yapılan baskınlarda farklı evlerde çektikleri görüntüleri kamuoyunun kafasını karıştırabilecek şekilde montajlayıp basına servis edecek kadar hem de...İşin ilginci orada burada haktan,hukuktan,adaletten,emekten bahseden adamlar da konu Fenerbahçe olunca çark edip racon keserek o pek nefret ettikleri yandaş basının yanında saf tutuyorlar. Fenerbahçe nefretleri her şeyin üzerine çıkıyor, gözler görmez kulaklar duymaz oluyor.

Soruşturmanın en başından beri hep sorular var kafamda, hiçbir zaman net yargılara varmadım. Çünkü bu ülkede futbolun ve futbolu yönetenlerin kurdukları ilişkilerin temiz olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Ama bu ülkenin polisine, adaletine, siyasetçisine de inanmıyorum. Mehmet Ali Aydınlar'ın bir çırpıda TFF başkanı yapıldığı süreçte hatta çok daha öncesinde neler yaşandığını belki günün birinde öğrenme şansımız olur veya Fenerbahçe yönetimiyle iktidar partisi arasında ne pazarlıklar döndüğünü...

Hafta başından beri konuşuyoruz kendi aramızda ne yapabiliriz bundan sonra, yol haritamız ne olmalı, taraftar olarak nerede durmalıyız diye. İlk aklımıza gelen yine Fenerbahçemize koşmak oldu, haftasonu arabaya atlayıp Topuk Yaylası'na gidelim dedik ve yalnız olmadığımızı gördük bu yolda. Fenerbahçe taraftarı sevgisine sahip çıkmak, iyi günde olduğu kadar kötü günde de takımının yanında olduğunu göstermek, ablukayı dağıtmak, aşkımızı anlatmak için önce Topuk Yaylası'na koşacak pazar günü, sonra da caddeye akacak. Ama şu unutulmasın iyi veya kötü bu olay nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Fenerbahçe taraftarı kendisini bu duruma düşürenleri, kendi kişisel çıkarları üzerinden kulübe zarar verenleri, Fenerbahçe'yi pazarlık malzemesi yapanları, kriz anında ortadan kaybolanları, sessiz kalanları, Fenerbahçe'yi yalnız bırakanları asla unutmayacak ve bugün yaşananların hesabını tek tek soracak...Bu da böyle biline...

Hiç yorum yok: