"Yurtta Sulh Cihanda Sulh" diyenin, "Şimdi burada olsa hepsini asardı" diyerek yad edildiği günlerden geçiyoruz. Ben şu an bu satırları yazarken, siz bu satırları okurken, 72 milyon diye tabir edilen ülke insanın büyük çoğunluğu kendine biçilen rolü yerine getirirken, 20'li yaşların henüz başında olan çocuklar, gençler dağ taş demeden kimi misak-ı milli sınırları içerisinde kimisi ise misak-ı milli sınırları dışındaki dağlarda ellerinde muhtelif marka ve çapta silahlarla birbirlerinin kaderlerini ellerinden alıyorlar.
Yanlış anlaşılmasın; niyetimiz teröristi gerilla yapıp aklamak veya yıllarca o bölgenin ve o bölge halklarının gerçeklerini göz ardı eden devleti savunmak değil. Netekim -kulakları çınlasın-, "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diyen gençleri bir şafak vakti darağaçlarında sallandıran bir yönetim şeklinden bahsediyoruz. Bu ülkede en ufak bir torpil şansı olup da onu kullanmayan ve genel anlamıyla 'Doğu' diye tabir ettiğimiz bölgede vatani görevini icra eden kaç kişi var? Ya da var mı? Bizzat Osman Pamukoğlu kendi ağzından itiraf etmedi mi tuğgeneraller görevi kabul etmediği için kendisi henüz bir kurmay albayken bölgeye atandığını?
Klavyeye konuşmak kolaydır işte de adına ne derseniz deyin işin içine sıcak temas girdi mi olayın rengi kalmıyor. Elimizde kalan tek şey, aynı yoksul mahallenin çocuklarının birbirlerinin hayatlarını çaldığı ya da kendi hayatları için başkasınınkini çalmaya mecbur bırakıldığı. Ben bu satırları Ankara'dan yazıyorum. Şu an Tunalı ve etrafındaki mekanların herhangi birinde herhangi bir milletvekilimizin oğlu/yeğeni ve Diyarbakır'daki bilmem ne aşiretinin veliahtı aynı mekanda birbirlerinden habersiz 10-15 milyona 33 cl bira içer, bilmem kaç yüz liraya içki açtırırken ve gerekli gereksiz muhabbetler peşinde koşarken, maddi olanakları yetersiz olduğundan dershaneye gidemeyip üniversiteyi kazanamayan ve babasının çevresi, torpili olmadığı için 3 aylık acemi eğitiminden sonra G3 tüfeği elinde Skorsky ile Keklik tepeye bırakılan, gözünü dünyaya direkt olarak Hakkari'de açan ve ne olduğunu bile anlamadan kendini dağlarda bulan aynı yaştaki çocuklar birbirlerinin kaderine kendi kaderleri için göz dikmek zorunda kalıyorlar.
Evet, bir taraf Türkiye Cumhuriyeti anayasasına ve kanunlarına göre terörist. Ama maalesef terörist olarak doğmuyorlar, terörist oluyorlar. Ne derseniz deyin. Kandırılıyorlar ve/veya haklı, haksız (bu yazının konusu değil) bir inancın peşinden gidiyorlar işte. Ama unutmayalım, bizim aramızda da o bölgede askerlik yapmama şansı olup da o bölgede askerlik yapan yok... Özetle, komutanlarından emir alarak intikale ve operasyona çıkan asker ile terör örgütünün bilmem ne kod adlı bilmem ne yöneticisinden emir alarak karakol/mevzi basan ve bunlar esnasında birbirlerine kurşun sıkan gençler aynı yoksul mahallenin aynı yoksul çocukları... İktidar, muhalefet, TSK veya terör örgütünün üst yöneticileri hakkında kim ne düşünür kim ne ister bilemem, beni de ilgilendirmez. Kandan medet umanlar kendi kanlarında boğulsunlar. Ama konu aynı yoksul mahallenin aynı yoksul çocuklarının birbirine kurşun sıkmasına gelince, en azından klavye başında ne olur dikkatli olalım... Benim geldiğim topraklarda, vakti zamanında sağ/sol davasında birbirlerine kurşun sıkan, birbirlerini gammazlayan insanlar bugün aynı rakı sofralarında oturuyorlar. O dönemlerden hala sağ olanlar, kendilerinin kullanılmış olduğu hissine bugün nasıl kapıldıklarını bizzat anlatırlar, özellikle de sağ tarafta olanlar. Milliyetçilik en kolay ifade edilebilecek ama aynı zamanda en kolay manipule edilebilecek siyasi görüştür. Bugün en çok ihtiyacımız olan ise barıştır. Ama gelin görün ki, bugün barışı anlatmak ve ifade etmek çok zor. Deniz'in, Mahir'in, Eren'in anlatılamadığı bir ülkede barışı nasıl anlatacağımız sorusu ise maalesef çoğu zaman yanıtsız...
Yazı görselleri: icmihrak.blogspot.com
1 yorum:
çok güzel yazmışsın..eline yüreğine sağlık
Yorum Gönder