hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ekim 2011 Cuma

Evvela...

Ben, evvela Fenerbahçeliyim. Babamın, annemin oğluyum (ki bununla ve onlarla gurur duyarım) ama evvela Fenerbahçeliyim. Kardeşimin abisiyim ama evvela Fenerbahçeliyim. TC vatandaşıyım ama evvela Fenerbahçeliyim. TC kimliğime göre müslümanım ama evvela Fenerbahçeliyim. Bir zamanlar TSK'nın eriydim ama o zamanlar da evvela Fenerbahçeliydim. Bugün uluslararası bir şirkette çalışıyorum ama evvela Fenerbahçeliyim. Doğu Karadenizliyim ama evvela Fenerbahçeliyim. Arada bir aşık olduk ama aşıktan önce de Fenerbahçeliydik. Bugün yarın bir eş olursak evvela Fenerbahçeli olacağız. Belki bir gün baba olursak, evvela Fenerbahçeli değil ama en azından Fenerbahçeli bir baba olacağız, olmaya gayret göstereceğiz.

Fenerbahçe bizim fırsat buldukça tribünden, bulamazsak da gavur icadı TV'den mutlaka izlediğimiz bir spor kulubu değil, insan olmanın yanına koyduğumuz kimliğimiz, dilimiz, dinimizdir. Kimilerine göre günahların takımı olsak da, onlarla aynı cennette olmaktansa Fenerbahçe sevdalıları ile cehennemin bir köşesini paylaşmayı en azından kendi adıma tercih ederim. İşin özeti günlerce yazsam da ne ben size Fenerbahçeliliği anlatabilirim ne de siz anlayabilirsiniz. Ama 3 Temmuz'dan beri Fenerbahçe sevdalıları günbegün, anbean Fenerbahçe sevdasının farkını ortaya koyuyor, anlayana! Bunu yaparken en büyük gücü de kenarda Aykut Kocaman'dan, sahada Alex'ten ve arkadaşlarından alıyor. Caner hayatının topunu oynuyor. Bekir kötü oynuyor, hata yapıyor ama ağlamaklı oynuyor; dokunsanız ağlayacak. Gökhan'ın en iyisini yapamadığı için kendine duyduğu kızgınlık yüzünden okunuyor. Eskiden hiçbir ağırlığı taşıyamayan Emre, o kadar kötülerini gördü ki artık sahadan ve tribünden gelen her kışkırtmayı içine atıyor. Ve daha niceleri...

En büyük sınavı ise hayatının merkezindeki sevdası üzerine oyunlar oynanan taraftar veriyor. Hayatın ve kaderin bir araya getirmediği insanlar aynı kavganın peşinden koşuyorlar; Fenerbahçe'yi ortak payda yapmışlar. Belki de bizleri diğerlerinden ayıran en önemli noktalardan birisi bu. Sosyal ve kültürel olarak farklı katmalardan olanlar Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı ve hatta Trabzonspor'u bile ortak payda yapamazken; Fenerbahçe ortak paydasında neler buluştuğunu hayal bile edemezsiniz. Ki sanki bu yüzden Fenerbahçe halktır, halkın takımıdır...
Fenerbahçe adı şikeye karıştıysa ve elinizde bunun delili varsa çoktan gereğini yapıp Fenerbahçeye gereken cezayı vermeliydiniz. Delile rağmen bunu yapamadıysanız Fenerbahçe kendisine bu lekeyi sürenlerden hesap sorar, gerekirse 1907'ye gider ama siz kimseye bunun hesabını veremezsiniz. Bu süreçteki maddi ve/veya siyasi hesaplarınız, fırsattan istifade edişiniz size bir fayda getirmeyecek bilesiniz. Böyle bir şey varsa bu şikeyi yapanların lekesidir. Fenerbahçe ise gereken cezasını çeker, kendisini ve evinin önünü temizler, hayal bile edemeyeceğiniz kadar kısa bir sürede gelir kaldığı yerden devam eder. İnanın bana, son haftalarda şampiyonluk kaybeden, 30 yıl kupa kazanamayan, günahların takımını özler, arar hale gelirsiniz. Gelgelelim tersi bir durum varsa yaptıklarınız ve/veya yapacaklarınız sadece Fenerbahçe büyüklüğünün ifade edilişini kolaylaştırıyor, bilesiniz. Günbegün tarihe Fenerbahçe'nin ve taraftarının en büyük oluşunun izini bırakıyoruz, bırakıyorlar. Bu son cümlede hepimiz özneyiz.

Anlayacağınız tarih, bugünleri Fenerbahçe düşmanlarının istediğinden çok farklı yazacak.
Yaşa Fenerbahçe...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Köprüyü Geçmek

Hani doğum yaklaşıyor diye mi bilmiyorum ama sürekli bir aktivite peşinde koşasım var bu aralar. En azından plan programını yapasım var, zira 1 haftadır evden dışarı adımımı atamadım geçen haftaki halısaha maçından sonra. Aldığımız malubiyet beni dertlere saldı. Bu dönemde yaşıtlarımız çoluk çocuğa karışıyor ve sonra da “sıçtın olum çocuk olunca hayatın bitti” diyor ya inadına aktivite, plan program yapasım geliyor. Tamam evcimen bir aileyiz biz de ama o kadar da yaşlanmadık yahu. Yaşlandık mı yoksa?

Misal, inatla gidesim var Avrupa Şampiyonası’na. Hatta düşünen arkadaşlar için duyuru da yapmış olayım, Ukrayna Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda şampiyona ile ilgili çalışan arkadaşlarım bile oldu geçen İtalya seferinde. Sonra dünkü 33. Avrasya Maratonu’nu gördüm. Seneye gencoyu da alıp sarı-laci çubukluyla katılalım dedim. Hanım da tamam dedi (son sözü O söyler ne de olsa). E, o zaman diğer aile babalarına ya da sarı-laci sevdalılarına da söyleyeyim belki bizlere eşlik etmek isteyenler olur dedim. Hem Kiev’de gezerken, hem köprüyü geçerken...

7 Şubat 2011 Pazartesi

Onun Gibisi Gelmez Bir Daha...

"Sevgiler değişmez dozda değillerdir,
Beşiktaşlı'nın Beşiktaş'ı sevmesi,
Galatasaraylı'nın Galatasaray'ı sevmesi,
Bir sevgi fişeğidir;
Ama...
Fenerbahçeli'nin Fenerbahçe'yi sevmesi...
Türkiye'nin en büyük kıyametidir..."

İslam Çupi
1932 - 2001

8 Eylül 2010 Çarşamba

Futbolun İçinden

Futbolun içinde herşey var; hırs, mücadele, estetik, attığın güzel bir ara pasın ardından takım arkadaşına attığın bakışın verdiği keyif ve belki biraz da şiddet. Dün gece Romantik kardeşlerim ile birlikte futbolun nerede ise tüm güzelliklerini sunduğumuz maçın sonlarına doğru,arkadan yediğim tekme sonrası çıkan olay yüzünden kardeşlerimden ve rakip takım arkadaşlardan özür dilerim. Ama her ikisi de futbolun içinde var arkadan tekme yemek de, belki sonrasında çıkan gerginlikte. Zidane'ın Materazzi'ye attığı kafa hala hafızalarımızda. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim dün akşam Ömer Üründül'ün tabiri ile kollektif futboldan örnekler sunduk diyebilir miyiz? Herkese saygılar, sevgiler.

17 Ağustos 2010 Salı

Hayırlı Detokslar

Yine bir ramazan ayında popülerlik, insanlara istediğini söyleme uğruna ettikleri yemini unutan, değil kendimizi 3 koyunu emanet etmekten imtina etmemiz gereken hekimleri seyre daldık. 11 ay (hicri olarak geriye kalan 10 adet ay) boyunca sağlıklı beslenme adına sık ve az yemeyi öğütleyen, öğün atlamayı obezitenin birincil nedeni sayan uzmanlarımız birden ağız değiştiriverdi. Sabah programlarında ya da pahalı viziteli özel görüşmelerde verdiğiniz diyet programları mı yalan yoksa, oruç tutanların gönlünü ferahlatmak için 29 gün boyunca kanal kanal gezip söyledikleriniz mi? Ara öğünlere, layt bisküvilere, yağsız sütlere, yarımşar saat arayla ve illa ki tane ile yedirdiğiniz eriklere, krakerlere inandık biz. Sağlıklı beslenmeyi de bu belledik. Peki şimdi 16 saat boyunca susuz, besinsiz kalan bedenimize aslında ne de iyi davrandığımızı anlatıyorsunuz.

Efendim hayırlı olsun her yılın (hicri olan) bu zamanları edindiğimiz son bilgilere göre oruç tutmak detoksmuş, bu nedenle mahyalarda sağlığınız için oruç tutun yazmakta bir beis yokmuş. Ramazan hangi mevsime denk gelirse gelsin fark etmez, yeri gelir 8 yeri gelir 16 saat aç susuz kalırsınız ama detoks baki; aynı derecede arınır vücudunuz toksinlerinden. Bu vesile ile herkese hayırlı detokslar.

- Oruç ibadet için tutulur, inanan insanlar yapmak zorunda oldukları için, bu şekilde rahatladıkları için, emir böyle olduğu için ve pek tabi Allah rızası için oruç tutarlar. Sağlık için oruç tutmayı salık verenler 365 gun tutabilirler, bir mani yok.

12 Ağustos 2010 Perşembe

2 Ağustos 2010 Pazartesi

St. Pauli çakmak


Bi winstın layt bi çakmak dedim büfedeki amcaya, bunu verdi. Göz attım istiflenen çakmaklara Milan , Barcelona yok... Tek St.Pauli. Çin malı. Her gün sigara alırken gözüme sokulan sevimsiz fotoğraflardan beri ilk defa tebessüm ettim. Livorno'suna kısmet.

17 Mart 2010 Çarşamba

Aç Kaldığına Değmez...

Kocaelispor başkanı Muammer Çelik kulüpteki sıkıntılara dikkat çekmek için açlık grevine başlamış. Kulüplerimize hep ama hep paralı bir başkan gelmeli canı sıkılıncaya kadar, ya da kendi reklamını yeterince yapana kadar koltuğa oturmalı. Şehremini ya da mebus olmaya çalışıp beceremeyince köşesine çekilmeli . Demirören tarzı kulübü kendine borçlandırmak da yaygın bir teamül. Yenisi gelir o borcu giderken almak üzere öder. Badanasız evi kiralamak gibi bir şey, herkes enkaz devralır enkaz devreder.

Gelenin parası Muammer başkan gibi azsa devraldığı enkazı toparlamak için şehrin ileri gelenlerini çağırır. Koca Bursa'da, endüstri şehri İzmit'te, turizmin başkenti Antalya'da, ya da Diyarbakır'da , Bolu'da, Rize'de hep yalnızdır kulüpler. Bu dilenci edebiyatının en tepedeki kulüplerde de bulunduğu düşünülürse çok görmemek lazım. Ama hepi topu bir top, bunun adı oyun. Bu neyin grevi. Eşitsizliğin mi, adaletsizliğin mi, zulmün mü; yoksa hesapsızlığın, lümpenliğin mi...

Açlık grevine rağmen ilgisizlik sürünce ölüm orucuna başlarım ha diyen başkanı hayata döndürüvermezler umarım.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Neredeler?

28 Kasim 2009 Cumartesi gecesi kac Fenerbahceli ufaklik uzgun ve aglamakli gozlerle uyudu, oynanan oyun ve alinan skorla kac Fenerbahceli'nin sinirleri alt ust oldu sayisini bilemeyiz, tespit de edemeyiz. Hangi sofralarda, alkol esliginde ne tur cozum onerileri ortaya konuldu, ne sonuca varildi bilemeyiz, ogrenemeyiz. Mutlu olunabilecek basit bir cumartesi aksami, kalbinde sari lacivert sevgiyi tasiyan kac kisi abandone oldu acaba, kac cumartesi gecesi kaybettik Fenerbahce sevgisiyle ya da? Kaybederiz arkadas, kime ne? Ama biktim artik, “Sen niye uzuluyorsun ki, parayi kazanan onlar?” sorusunu duymaktan. Seviyorum lan Fenerbahce’yi, anlayamazsiniz, anlamaya da calismayin. Golge etmeyin yeter. Siz benim Fenerbahce’yi sevdigim gibi bir kadini sevebilir misiniz, onu dusunun. Sen sevebilir misin deyip kontra yapmaya da kalkmayin. Sevdik iste vakti zamaninda, simdi hani neredeler?

Oynayip parayi kazananlara gelince; hakkini verene, formasina, kendisine ve taraftara saygi duyana bizim de saygimiz sonsuz. Aktif spor hayatini sonlandiran futbolcular ikiye ayrilir benim gozumde. Unutulmayanlar ve unutulmaya calisilanlar...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Uzak...

Ankara'dan uzagim...Milli mac arasi var, dolayisiyla Fenerbahce'den uzagim - ne kadar olunabilirse tabi ki- , cebim telefoncuda halen tamir edilmeyi bekliyor, haliyle telefondaki numaralardan da uzagim...son olarak sitenin modemi de iflas edince, internetten ve dolayisiyla blogdan da uzak kaldim...

Bu surecte Adana Demirspor, Livorno'yu konuk etti, ben 3 kitap bitirdim, Milli takim Arda'nin ve Emre'nin ustduzey performanslariyla Estonya'yi 4-2 ile gecti, ben 5000 kulac attim, Brezilya Arjantin'i beklemedigim bir skorla maglup etti, ben 6 saat basketbol oynadim, Emre'ye Manisaspor macinda gordugu kirmizidan dolayi 3 mac ceza geldi, ben acili kitir tavuk yaptim, Ankaraspor ile Ankaragucu birlesmesine Federasyon'dan karsi hamle geldi, ben bir bira actim, Basketbol milli takimi Eurobasket 2009 icin Polonya'ya uctu, ben okey oynamak icin havuza indim...

Tatili uzattigimin farkinda, Ankara'yi ve dostlari ne kadar ozledigimi de Cumartesi gecesi Kitir'dan gelen telefonla fena halde idrak etmis durumdayim...Bayramdan sonra donus planlari iptal...Eylul'un 19'unu 20'sine baglayan gece 3. Geleneksel Dogumgunu Kutlamalari'nda birkez daha her zamanki mekanimizda bulusmak uzere...

5 Eylül 2009 Cumartesi

Aşk Hiç Biter Mi?

Söz konusu futbol ve Fenerbahçe olunca bitmiyor; onu zaten biliyoruz ve yaşıyoruz. Ta ki dört kolluya kadar da bitmeyecek…Peki ya eşitliğin diğer tarafındaki bir kadınsa? Hayatın bir gerçeğidir... ömrü hayatımızda bir çok kadından hoşlanabiliriz, onlarcası gelir gider; hatta pek de hoşlanmadığımız bu düzen içinde biriyle evlenedebiliriz. Gördüğümüz, yaşadığımız hayatı ve hayata karşı duruşumuzu aktarabileceğimiz evlatlarımız da olabilir. Mutlu bir aile tablosunda, içimizdeki Fener aşkıyla kendimize verilen ömrü tamamlayıp cenazemizde methiyeler de alabiliriz. Ama biri her zaman bizim için farklıdır ve hep öyle kalacaktır. Hayatımızın en kotu gecelerini geçirmemize, yeryüzündeki tüm kadınlardan nefret etmemize sebep olsa da her zaman özeldir ve hep öyle kalacaktır. Boşluktayken daima aklımıza ve gönlümüze düşecektir; sarhoşken atıp tutsak da arkasindan, sabah uyandığımızda hayali yani başımızdadır. Zamanı geldiğinde atıp tutabilmek için soluğu kıtırda alacagizdir, daha önce de almışızdır. En kötüsü yine kıtırda karşılaştığımızda, bizi ancak bestekar ve bien paklayacaktır ki; onlar da kulübedeki alternatiftir. Gerçek aşk ve denklemin diğer tarafındaki kadın, her daim bakidir ki; Fenerbahçe’de olduğu gibi yeri geldiğinde üzülsek de her zaman umut vardır…

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Can Baba'yi Anarken...

"Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
"

10 yil oldu aramizdan ayrilali...Hayatlarimizda ozel yerleri olan, dizeleriyle asik oldugumuz, satirlarinda kendisini buldugumuz, bir baska sevdigimiz sairler yazarlar vardir...Can Baba oyleydi iste benim icin...Yalin ve samimi dili farkliydi, sakinmazdi, yeri geldiginde tasi tam da gedigine koyardi...Demirel'e hakaretten de yargilandi, Che ve Mao'dan ceviriler yaptigi icin hukum de giydi...Esini, cocuklarini, Datca'sini, rakiyi, yazmayi, yasamayi cok sevdi...Huzur icinde uyu Can Baba...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Sol Kanattan Bindirenler -III-

90'lı yılların çilekeş takımında çubuklunun en çok yakıştığı , en şık abilerimizdendi Kemo. Üstün yetenekleri ile olmasa da tekmeye kafa sokan, ısıran, tuttuğunu koparan; emek yoksa ekmek yok şiarıyla 90 dakika soluklanmadan oynardı. 3 yıl üstüste şampiyonluk sözüyle bit pazarına trilyonluk nur yağdırırken, rakibini öpen Kemalettin ne giderdi şimdi, Rakı yanına buz gibi kavun.

Kemalettin Şentürk'ü benzerlerinden, çağdaşlarından, meslektaşlarından (Şabanlar, Şaşlar, Sergenler) ayırmam Televole sayesinde olmuştu. Futbolcuların evlerini TV'ye açtıkları dönemde mütevazi evinin zengin kütüphanesi önünde "saçlarına yıldız düşmüş koparma anne" dediğinde mest etmişti beni. Sonrasında İP'nin Atsız'a bu denli yaklaşmadığı dönemlerde, gazete ilanlarında Kemalettin Şentürk (FB'li futbolcu) ilanları ile irkildik. Artık iyiden iyiye çemberin dışına çıkan Kemo Nijeryalı kankası Uche'nin Türk vatandaşlığına geçeceği dönemde bir kez daha araya girdi topu kaptı. Hacı Uluç olarak belirlenen ismi beğenmeyip, "Deniz koydu adını..." Aynı Deniz Uygar
bir Ebru Gündeş klibinde oynayınca ben de Ahmet Kaya klibinde oynarım diyerek Fenerbahçe formasıyla son kez bindirdi sol kanattan.Bir görünüp bir kaybolarak geçti kalan futbol hayatı. önce Gaffar Okan'ın Diyarbakır'ında eski Antepli B.Hasan'la siyasi bir kavgaya tutuştu saha ortasında. Akabinde Ege'nin karşı kıyısında " sakallı bir resimdi ne kadar mütebessimdi" edasında göründü elbette halkların ve uzonun rakının kardeşliğinden kelam ederken... Sessiz sedasız bıraktı futbolu diyorduk ki Artvin'in başkalaşmış ilçesi Hopaspor'a transfreini gördük gazetelerde sana da bu yakışırdı dedik. Mücadelesi hiç bitmedi Kemo'nun , yorumculuğunu gördük nadir de olsa, diğer futbolcu eskileri gibi 4 3 3 , 4 4 2 derdine düşmedi, diğer topçu eskileri gibi biz kopenhagdayken , torinodayken mavalları okumadı, sporcuların örgütlenmesi ve sendikalaşması üzerinde durdu. O'nu son görüşümüz de böyle oldu.

Kemalettin saha dışında saha içinden çok daha renkli, istikrarlı oldu belki ama yeşil sahalardan da işgal edilmiş Filistin topraklarında kaldırdığı zafer işareti, adaleti ne öte dünyaya ne hakeme bırakan bir öfke ve de Hayrettin'e attığı güzel bir kafa golü bıraktı geriye...

"Yani kısacası benim güzel annem..." Kemalettin Şentürk çıkarıp yüreğini ortaya koyan bir adam oldu vesselam...

25 Haziran 2009 Perşembe

Huzur icinde uyu...

(7 Kasim 1971 - 25 Haziran 2005)

"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Che" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen,öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."

24 Haziran 2009 Çarşamba

Pardon...

Yaralarimiz var, derin yaralarimiz...Kabuk baglamis, kabuklari kopartilmis...Hala ara sira tatli tatli kasinan...Ama derin yaralar onlar, kasinmamasi gereken...Kasinirsa en derinden yaralayan...

Sezen Aksu - Pardon

"pardon, bakar mısınız, tanışmış mıydık?
sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik?
pardon, daha önce konuşmuş muyduk?
yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk?

yüzünüz ne kadar da aşina
avcumun içine alıp öpmüş olabilirim
gözünüz öyle uzak bakmasa
sizi tanıdığıma yemin ederim

peki bu şarkıyı hatırlar mısınız??

pardon, bakar mısınız
adınız neydi sizin?
baş harfini göğsüme yazmış olabilirim
pardon, daha önce nerdeydiniz?
geçtiğiniz yollara düşmüş olabilirim

yüzünüz ne kadar da aşina
avcumun içine alıp öpmüş olabilirim
gözünüz öyle uzak bakmasa
sizi tanıdığıma yemin ederim

peki bu şarkıyı...
... hatırlarsınız"

7 Haziran 2009 Pazar

Solda Gunes Yukseliyordu...

Diye baslar ve "Guneye giderken" diye devam eder Bulutsuzluk Ozlemi en favori yol sarkimda...Abbas yine yolcu, ortaliklarda 10 gunlugune olmayacagim, adres bu sefer Bozyazi, laptopumu da yanima almayacagim, zaman konsantrasyon zamani...Blog ahalisinden dilegim gecen seferki gibi hiz kesmemeleri zira donem transfer donemi ve herseyden onemlisi devam eden bir Efes serisi var ortada. Mucizevi bir sekilde kaptanin son saniye 3luguyle aldigimiz macla 2-0 onde gidiyoruz Abdi Ipekci'ye...Ben guneye dogru giderken potada yukselen gunes Fenerbahce, sampiyonluk kupasinin yukseldigi ellerin Kaptan Mrsic'in elleri olmasina ise Efeslilerin deyimiyle yalnizca 2 mac kaldi...

6 Haziran 2009 Cumartesi

Çok Özledim #2

The Marmara'nın itleri!!

Malumunuz bir süredir evden ve netten uzakta ama bütün gün okuduğum tonlarca gazete ile gündemin tam ortasındayım, tüm gece Tuzla'nın henüz yaz gelmemiş serin gecelerinde sabaha kadar ne bulursam okuyorum, merak edenler için keyfim , sıhhatim yerinde. Sabaha kadar oturup, akşama kadar yatıp gün sayıyorum.

Yine bir gece TSK onaylı gazetelere katlanırken okuduğum bir yazı -köşe yazısı demeyeyim- nedeniyle şaşakaldım.Cengiz Semercioğlu denen zat 3 Haziran tarihli Hürriyet gazetesinde, The Marmara otelinin kapısından ayrılmayan, tüm Bab-ı Ali'nin nedense derdine düştüğü, benim de İstanbul yıllarımda bir kaç kez gözüme takılan köpeğin ölümü üzerine pek bir üzülmüş. Cengiz köpeğe methiyeler düzen özensiz yazısının arasına bir de otelin önüne, dolayısıyla Taksim meydanına , (işçilerin alınmadığı, ama can verdiği, 3 karanfil bırakmak için coplandığı , zaman zaman da cami meselesi ile gündeme gelen meydan!)bir heykel isteği kondurmuş. Köpek Ebru'nun heykeli.

Cengiz'in Ebru köpeği sevme nedenlerine gelince... kendi kaleminden aktarırsak:
"...İstanbul'un en meşhur sokak köpeği idi Ebru, 12 yıllık bir dostluğumuz vardı.
Otele her geleni önce O karşılardı ; sevmezdi , yaklaştırmazdı hırpaniyi , hergeleyi , dilenciyi."

Köpek meğerse bu adamların izolasyonuna katkıda bulunur, otel sakinlerini , olmadı 10 tl'ye kahve içen Cengiz ve arkadaşlarını fakir fukaradan korurmuş...

Ne demeli bu Cengiz'e... kabahat onun değil The Marmara'yı kökünden dinamitleyip 77 Anıtı dikmeyenlerin.

Sahi Cengiz 77'de ateş edenler kimdi, Ebru yokken nasıl da kolay girmiş o hergeleler oraya...

Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar