
Bazen işten, bazen eşten, çokça da kendimizden feragat ederek geçtiğimiz ekranın başında aradığını bulan olmadı henüz. Güney Afrika – Meksika maçı ışık vermişti ama devamı gelmedi. Nefret ettiğim (Federal) Almanya’ya denize düşenin yılana sarıldığı gibi sarıldım. Formaları bile sevimli geliyor artık, 90’ı ve Brehme’yi hatırlatmayın yeter. Hepsi birer Klinnsmann gözümde. Arjantinliyiz tabi ki ; umudu da kesmiş değiliz. Bunun yanında Uruguay , Paraguay, Gana, Fildişi , Kuzey Kore, Şili tekmili birden taraf olduklarımız. Ama biraz da futbol be kardeşim. İple çekiyoruz İspanya sahaya insin artık diye. Öyle istatistiklere takmış değilim, az gol olması da dert değil, gol atmaya çalışan yok yahu.
Bir de Jabulani meselesi var tabi. Her turnuva öncesi gına geldi bundan da, ortada futbol oynanmayınca konuşulacak şeyler toplar, havalar, formalar oluyor. Her turnuvaya bir top tasarlanmasına karşıyım, futbolun asli unsuruyla bu kadar oynanmaz. Hiç değiştirmeseniz, sokaktan top alsanız oynasanız nolur: bu kadar olur. Benim mikasamla gol atamayacak adam zaten bu işi bıraksın . Oynamak isteyen yine oynuyor, misal elin oğlu Mesut.
Tatsız tuzsuz futbol yetmezmiş gibi maçların öncesinde ve sonrasında TRT’nin stüdyo işkencesi, Muhsin Ertuğral ve sürekli sırıtan sunucular; maç sırasında ise Üründül zulmü bokun üstüne tüy dikti. Hele sahada gezen adamlardan rahatsız olan elitler konuşuyor ya, ciplerinin benzini Yenidoğan’da biter inşallah. Bir de en büyük sıkıntımız vuvuzelalarmış gibi her fırsatta anmaları/anlatmaları hatta öttürmeye çalışmaları var… Kurban olayım o zurnalara; beterin beteri varmış. Abidin Aydoğdu nerdesin?