31 Aralık 2009 Perşembe

Ajanda 2010 - İllallah!

Dun aksam Alkolik'in isten cikisini beklerken Tunali D&R'da cikti karsima. Haliyle her gun "İllallah!" isimli bir ajandaya rast gelmedigimden ilk dikkatimi ceken ismi oldu. Bir de Ayrinti ve Ithaki'yle birlikte kitaplarini okumaktan buyuk keyif aldigim Metis Yayinevi'nin logosunu gorunce ajandanin uzerinde merakim bir kat daha artti ve basladim karistirmaya. Daha birkac sayfa cevirmemle kahkahalara bogulmam bir oldu zaten ve rafta kalan son 2 adet ajandayi da alip ciktim D&R'dan.

Sonradan ogrendim ki Metis, 2008 yilindan baslayarak her sene farkli konularda ajandalar cikartmaktaymis efendim."Yaratıcı Direniş – 2008" ve "Hayvanlar ve İnsanlar – 2009"'u iskalayan bendeniz bu sene ulkemize maalesef uzak bir kavram olan inanmama hakkini konu alan bu ajandayi tesadufen de olsa edinmenin memnuniyeti icerisindeyim. Ajanda, yil boyu dilinizden dusurmeyeceginiz bilgiler ve iclerinde Albert Einstein, Friedrich Nietzsche, Ömer Hayyam, Yunus Emre, Dostoyevski, Baruch Spinoza gibi isimlerin de bulundugu unlu yazarlardan alintilarla dolu. Okuyun, okutun ve mumkun oldugunca hediye edin, tavsiyesinde bulunup sozu Metis editorlerine birakiyorum...

Bu ajandayı hazırlayan bizler, inanma hakkına saygı duyuyoruz. Ama biraz daha derin bir saygıyı, inanmama hakkına duyduğumuzu da belirtmemiz gerek.
İnanmanın bir kez daha tartışılmaz bir şekilde insan varoluşunun temellerinden sayılmaya başladığı günümüz dünyasında, (ülkesine ve mekânına bağlı olarak) inanma hakkı örgütlü dinlerle, devlet bütçeleriyle, polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmış durumda; buna karşılık, varoluşlarını inanma temelinde tanımlamak istemeyenler genellikle tekil, münferit ve örgütsüzler. Doğduğumuzda dinsel bir kimlik edindiğimiz varsayılıyor ve dünya karşısındaki duruşumuzu nasıl tanımladığımız sorulmadan bu kimlikler atfediliyor bize; üstelik yirminci yüzyılın sonlarında başlayan bu yeniden dinselleşme eğilimi siyasi, tarihsel bir gelişme değil de doğal bir oluşummuşçasına kabullenmemiz bekleniyor. Vicdana, adalet ilkelerine, ortak hukuk arayışına dayalı mutabakatlar oluşturmak yerine kendi seçimimiz olmayan kimliklerin sözcülüğünü yapmamız bekleniyor. Dolayısıyla, saygı duyup haklarının tanınmasını istediğimiz inanan kesimlerin bizlerin inanmama hakkını bertaraf edeceği kaygısından kurtulamıyoruz, ki gerek dünyanın gerekse ülkemizin tarihine şöyle bir göz atıldığında pek de yersiz olmadığı görülen bir kaygı bu.
Dinsel, etnik, cinsel vb. kimliğiyle yaşamak isteyenin bu haklarına sahip olması demokratik bir toplumun esasıdır kuşkusuz; ancak kendisini bu tür verili kimliklerle tanımlamak istemeyenlerin vatandaşlık haklarının da aynı tavizsizlikle savunulması, eşit ölçüde meşru bir haktır bizce.
İnanmama hakkının da bir insan hakkı olarak tavizsiz uygulanacağı bir dünya ve ülke umuduyla, bu ajandayı kendisine dinsel kimlik dayatılmasından illallah diyenlere sunuyoruz…
Metis editörleri

Hiç yorum yok: