28 Kasım 2009 Cumartesi
Daha da Geriye Bakmayin...
Fenerbahçe 1 - Kasımpaşa 3
Sadece Yılmaz Hocayı değil elbet, Kasımpaşalı büyün futolcuları da kutluyorum. Gerçekten güzel bir oyun çıkardılar. Topu ayaklarında iyi tutup iyi pas yaptılar, defansımızın arkasına iyi toplar attılar ve bu toplarda ciddi pozisyonlara girdiler. İkisinde kalecimiz Volkan'ın bariz hataları olmasına rağmen 3 gol buldular ve daha da fazlasını kaçırdılar. Yılmaz Hocanın takımın başına geldiği günden bu yana Kasımpaşa'da ilerleme var. Süperlig kalitesine baktığımızda Kasımpaşa'nın hiç de fena bir futbol oynamadığını söyleyebiliriz sanırım.
Bizim takıma gelirsek; tamamen konsantrasyondan ve mücadele gücünden yoksundu bugün. Seyirci rahat rahat bayramlaşsın diye verilen güzel cezalar sayesinde tribünlerde yerini alacak güzel Fenerbahçeliler bu işkenceden kurtulmuş oldu. Yaşasın TFF...
Kazım'a verilen cezayı da az bulduğumu söyleyeyim yeri gelmişken anti parantez. Sezon sonuna kadar uzatılmalı bence Kazım'ın cezası. TFF yapmıyorsa yönetim yapmalı.
Sakat ve cezalıların yokluğunda kimi nerede oynatacak Daum diye merak ediyorduk ama O da ne yapacağını bilmediğini gösterdi bize. Çift forvet mi oynadık yoksa Semih sağ kanattamıydı sizce?
Alex'siz oynamaya alışmamız lazım diyorduk artık Emre'siz oynamaya da alışmamız lazım da diyoruz. Ve hatta Bilica'sız da.
Bilica olmadığı içinmiydi yoksa Kasımpaşa'nın taktiği mi bu yöndeydi yoksa ofsayt taktiği nedir nasıl uygulanır bu maçta unuttuğumuz içinmiydi bilemiyorum ama defansın arkasına atılan bütün topların tehlikeli olması bizim adımıza çok çok endişe verici bir durum. Ayrıca, Bilica'nın olmaması defanstan top çıkarma konusunda sıkıntı yaşatıyor bize. Özellikle bir de Emre yoksa o gün takımda.
Topuz'uz ikinci yarı başında çıkarılmasını sevmedim. Kaleye şut atıyordu, içeri katediyordu Mehmet. Biraz daha fazla oyunda kalabilirdi.
Semih ve Güiza'nın 90 dakika oyunda kalması ise inanılmaz derecede saçma idi. İkisi de 60.dakikadan sonra tamamen bitmişti. Ne aralara koşu yapabiliyorlar ne kendilerine atılan topları kontrol edebiliyorlardı. Bırakın topu tutabilmeyi topa doğru hamleyi yapamıyorlardı. Daum Semih ya da Güiza'dan birini ikinci yarı oyuna dahil etse daha efektif kullanmış olurdu pili nerdeyse bitmiş sevgili forvetlerimizi.
Daum'un bu yalnış tercihlerine karşın Carlos ve Selçuk'u çıkarıp yerlerine Vederson ve Deivid'i alması ise riskli olmasına rağmen maçı döndürmek istediğini gösterir bir hareketti. Ama yalnış olan 11 futbolcunun 10 tanesi de forvet olsa gol atabileceğin anlamına gelmemesi. İleri uçtaki ikilinin adım atmaya dermanı kalmamışsa sen ön liberolarından birini çıkarıp oyunu ileri yıkmaya çalışsan bile başarısız olursun. Yine de sezon başından beri emin değilim ama sanırım ilk kez ön liberolardan biri oyundan çıkarıldı. Yapılan bu değişiklikle maç başında olmayan bir sağ kanadımız oldu. Yaşasın...
Neyse boşverelim bu fani muhabbetleri gidelim bayramlaşalım sevdiklerimizle.
İyi bayramlar herkese...
26 Kasım 2009 Perşembe
Taraftar...
"Tezahurat surerken, sadece bir Kevin Keagen, bir David Becham, bir Tony Adams, bir Ronaldo ve bir Robert Pires vardir. Bununla birlikte, oyun icin taraftarlar bu insanlarda cok daha onemli bir yer isgal eder. Sahadaki 22 oyuncu, siyahli adami, hocalari ya da baskanlari bos verin; soz konusu futbol olunca onemli olan tek bir insan grubu vardir, taraftarlar. Taraftarlar olmadan bunlarin hicbiri var olamazdi. Sunu bir dusunun, Birlesik Krallik'ta her hafta 650 binden fazla insan bir futbol macina gidiyor ya da bir mac izliyor; bu rakam Avrupa capinda 10 milyonu asiyor. Eger Orta Cag'da olsaydik ve bu insanlarin hepsi bir arada dursaydi, karsilarinda hic kimsenin bir sans bulamayacagi bir ordu olustururlardi. Ne yazik ki taraftarlar kendilerini bir ordu olarak gormuyorlar, daha cok oyunu yonetenlerin de istedigi gibi sahadaki tanrilara ve efendilere harac veren serfler gibi davraniyorlar. Oyunun son 25 yilinda degismeyen tek sey bu oldu"
25 Kasım 2009 Çarşamba
Litvanya'da Onemli Galibiyet...
Parkeye gelince; ne Fenerbahce olmasi gerektigi gibi, ne Zalgiris ne de Asvel. Cibona'yi izleyemedigim icin bir sey mirildanamiyorum. 12 kisilik kadro ile 4'lu final hedefleyen bir kulubun oyuncu listesinde Rasim Basak olmamali. Kendisini kalplerimizde ayri bir yeri vardir, gereken atmosferlerde gerekenleri yapmistir ve yaptiklari asla unutulmayacaktir. Ama salonunu tamamlamaya calisan, hedefi Avrupa'nin zirvesi olan bir yapida yeri yok. Sadece basketbolda degil, Fenerbahce Spor Kulubu'nun genel bir hastaligi bu, oyuncu kadrosunu zaman icinde hedefleri dogrultusunda gelistiremiyor; kas yaparken goz cikartabiliyor.
Gordan Gricek artik ismi kadar olmasa da ismine yakin katkiyi verebilmeli. Bana gore dogru sekilde kullanilmiyor ve bugun dogru sekilde kullanildiginda cok daha fazla katki verebileceginin isaretlerini verdi. Kaptan ve Omer icin diyebilecek bir sey bulamiyorum. Formalarina, kendilerine ve icra ettikleri mesleklerine saygilari buyuk.
Tanjevic bugun biraz daha mantikli bir rotasyon yapti, katki aldigi ve bugun katki verebilecek oyunculara gerektigi gibi sure verdi, oyuncularina karsi tavirlarinda daha dengeliydi ama bu hic bir seyi degistirmez. Geri donulmez nokta, en azindan taraftar icin geride kalmistir.
24 Kasım 2009 Salı
17 Kasım 2009 Salı
Efkarlı Geceler...
'perşembe gününde
çeşme başında gözüm
bir ala göz, bir alagöz yanıma düştü
kaşın oynattı, gözünde güldü
gülen de gadası, canıma düştü
elesker'em her derdi de hallıyam
hanım sen dertlisen,
ben yaralıyam dedi "nişanlıyam"
dedi "nişanlıyam, özge malıyam"
kırıldı kol kanadım yanıma düştü'
Nereye Kadar?
Bu Pazartesi Güneş Yok...
Sendikalaşmayı, toplu hak aramayı bırakın, Avrupa kıtasından uzaklaştıkça hak ettiğinizi bile almanız zorlaşır bu oyunda. Kovulduğunuz yani işsiz kaldığınız zaman sözleşme ile hak ettiğiniz parayı talep etmek dahi açgözlülüktür. Peki hangimiz tazminatsız kapı önüne konulmayı sindirebiliriz yaşamda. Ülkesinden bu kadar uzakta önce Türkiye sonra Yunanistan’da futbol hayatının son 5 , 6 yılını geçirmek için geldi maskeli adam. Kazanacağı para ile hayatının son yatırımını yapacaktı belki. Yapmak zorundaydı. Bildiği tek işi yapmak için birkaç yılı daha vardı, beslediği sadece ailesi değil avukatı, menajeri, abisi , ablası, hatta hasta akrabalarıydı. O yüzden göz ardı etti doktorun telkinlerini, altın yumurtlayan tavugu kesmedi menajeri. Oyna koçum dedi , biz neler atlattık beraber. Doktorların söylediğinden ailesine bahsetmedi bile. Ekmek değilse bile pasta parası için devam etti oynamaya. Çocuğun özel okul masrafını da ayırayım bir kenara dedi. Ama hep yek attı De Nigris. Güçlü fiziği ve etkin oyunuyla böyle forveti olan takım küme düşmez dediğim oyunculardandı , şimdi aramızda yok...
Evet tamamen farazi yazıyorum, De Nigris’in menajeri dünyanın en hisli adamıdır, belki ailesinin hali vakti yerindedir. Karısı başkanın karısıdır, çocuğunun geleceği teminat altındadır... Bunların hiçbiri bir gün voliyi vurup Süper Lig’e kapak atmak isteyen Ankara Demirsporlu Hasan’ın, Alibeyköysporlu Umut’un hikayesini değiştirmeyecek. Daldıkları rüyadan Süperlige gidemeden belirttiğim kulüplerde uyandılar. Uğruna sevdiklerini, ailelerini, okullarını bıraktıkları güzel oyunları bir miktar toplu para ve hala hatırlanan bonkörlüklerinden başka bir şey bırakmadı onlara. Kariyerlerinin başında mahallede bedava yemek, ve sınava girmeden alınan güzel notlar primleri oldu. İlk transferleri , o ilk hamle küçük kulüplerin büyük başkanlarınca engellendi. Daha genç yaşta bonservisle tanıştılar, “mal” oldular ama satılmadılar. Serbest piyasa bir türlü bulamadı onlar için denge fiyatını , D=S kitaplardaki gibi işlemedi futbolda. Kontrat bitti tehditle, dayakla yine serbest kalamadılar. Çim sahalarda oynama fırsatları geldiğinde artık yaşları ilerlemişti. Hala çok iyiydiler ama artık hiçbir kulüp onları çekici bulmuyordu. Kariyerlerinin zirvesine bahsettiğim takımlarda ulaştılar. De Nigris gibi önlerinde sayılı zaman vardı, hayatları boyunca yetecek parayı kazanmak için. Elde avuçta birikimişleri yok, doktor deseydi ki Hasan kalbinde sorun var oynamamalısın. Dinler miydi Hasan. Yalvarırdı doktora bunu hiç kimseye söylememesi için. Bu ülkedeki lisanslı futbolcu sayısının azlığından bahsetmeden önce lisanslıların sorunlarını cözmek gerektiğini söylüyorum. Bu yolda yürüyen binlerce genç var, önce yola bir asfalt atın, sonra otoyol gişesini kurarsınız. Ahmet Bey’in oğlunu kulüpte kongre üyesi diye PAF takımına alırsanız, yönetici Hilmi Bey’in yeğeni arkadaşlarına hava atmak için Fenerbahçe yıldız takımında oynarsa, alt yaş milli takımlarında torpil varsa yeteneklerinden ilham alan Hasanların, Umutların hikayesi de değişmeyecek. Ben çocukken saatlerce futbol oynardım, yetenekliydim ama hiçbir ustanın yanında çırak olmadım, derslerime hiç çalışmadan idare edebilecek kadar çalışıyordu kafam, en büyük derdim yenilenin başpınardan testiyle su getirdiği maçlarda , dayımların kalesinden forvete geçmek için farkın açılmasını beklememekti…Hem çalışıp hem okula giden, ustasıyla-babasıyla aynı anda uğraşan, üstüne antrenman yapan Hasan ve Umut kadar parlak değildim. Onlar gibi hayallerimin peşinden koşacak ne maharete ne cesarete sahip oldum.
De Nigris’in ölümü üzerinden bir sistem eleştirisi değil yapmaya çalıştığım. Sistemi görebilmek yeter , gören gözler için de unutmamak gerek. Bir bakıma özeleştiridir bu yazı. Futbolculara söverken, onları döverken, ailelerine uzanırken eller ve diller; onların emeklerini , vazgeçtiklerini, ve tercihlerini de hatırlamak lazım. Evet onların bunu hatırlatacak kurumları, sendikaları daha doğrusu yürekleri yok. Lafı dinlenecek, popüler olanlar zaten köşeyi çoktan dönmüş oldukları için pek umurlarında da değil meslektaşları. Uygun’un kankası Şükür. Kimse o sahanın tozunu beraber yuttuğu kan kardeşini hatırlamaz. Her halükarda terdir formayı ıslatan, bizim bayrak bildiğimiz çubukluyu taşıyan gencecik çocuklar, kalan sağlar… Sonuç olarak şimdi milyon dolarlar alan, ama o kocaman kaleye topu ittiremeyen şanslı adamlar bizim mahalleden çıktı, onlar mahalleyi unuttu diye unutmayalım onları. Az hoş az da çocuk görelim onları, biz dersti, okuldu derken, sanatla ve edebiyatla iştigalken; onlar aşık olduğumuz , yoluna düştüğümüz temaşanın içine girebilmek kanatıyordu dizlerini. Evet bu forma kutsal, nasip de olmaz herkese; bunu anlatmanın insani bir yolu olsa, onlar dinlese biz söylesek…
Fotoğraf, Los Lunes al Sol filminden. ben bir bağlantu kurmuştum ama yazı uzun geldi şimdi unuttum. E fotoğraf da baktıkça güzel geldi kaldırmıyorum. İzleyen bağlantıyı kursun izlemeyen izlesin.
16 Kasım 2009 Pazartesi
Antonio De Nigris...
15 Kasım 2009 Pazar
Alfreeedo Lugano Moreno lay lalay lalalalay...
Kap da gel bileti ; yolunacak kazlar var cumartesiye, yolun açık olsun...
12 Kasım 2009 Perşembe
Enke'nin Ardindan...
10 Kasım 2009 Salı
Robert Enke...
Neremiz dogru ki?
Ote taraftan haberin kaynagi neresi diye bakiyoruz, fenerbahce.org mu, elbette ki hayir; kaynak TBF'nin internet sitesi. Gun icerisinde Hurriyet'te Meric Tunca imzasiyla cikan haberi yalanlamakta gosterdikleri ozeni(!) basketbol subesiyle alakadar baska herhangi bir konuda goremiyoruz maalesef resmi siteden. Pala Remzi'ye yol verilmesi, Solomon'un sozlesmesinin feshedilmesi, Tanjevic'le yasanan sıkıntılar, artik iyice ayyuka cikan dedikodular derken subede yasanan hareketlilik tavan yapmisken basinda yeralan haberleri yalanlamaktan oteye gecemiyor resmi site...
Nedim Karakas'in "Yeni transfer yapmayacagiz" aciklamasini okuyoruz internet sitelerinde, takimdaki 4 numara eksikligini sagir sultan bile duymus, bunun ustune bir de Solomon sonrasi oyun kurucu pozisyonundaki bosluk eklenmisken, dogru tabi ne gerek var ki transfere falan. Solomon ise havalaninda dokmus etegindeki taslari, ne diyor Kral giderayak; "Tek suclu Tanjevic"...
Yonetime, Mahmut Uslu'ya, Bogdan Tanjevic'e, Turgay Demirel'e, koyulan 2010 hedeflerine dair soylenecek yazilacak o kadar cok sey var ki. Erkek basketbol takimini izlerken televizyon karsisinda bile gerim gerim geriliyorum, sube hakkinda yazarken neler hissettigimi siz tahmin edin. Resmen dogru kelimeleri secmek icin ise ciddi bir caba sarfediyorum...
Onumuzde 2 mac var su 1 haftalik surec icerisinde; kendi evimizde grubun guclu takimlarina karsi ne kadar comert oldugumuz goz onunde bulundurulursa Siena karsisinda galip gelecegimizi dusunen bir Fenerbahceli oldugunu zannetmiyorum, basabas bir mucadele sergilersek basaridir bu macta. Pazar gunu ise ezeli rakibimiz Galatasaray'la karsilasiyoruz Abdi Ipekci'de, iki kulup arasindaki anlasma geregi Fenerbahce taraftarinin alinmayacagi bu karsilasmanin sonucu ne olursa olsun yapilmasi gereken hareket ise bellidir kanimca, daha fazla vakit kaybetmeden bu macin sonrasinda Tanjevic'le yollar ayrilmali ve Aydan Ors-Oktay Mahmuti ikilisi erkek basketbolunun basina getirilmelidir.
Olabilir mi peki boyle birsey? Basketbolda son 2 yildir yasanan plansizligi hesaba katinca, olmadigi takdirde deveye boynun neden egri diye sormayacaktir kimse ama resmi siteden yapilan butun yalanlamalara ragmen, yanlis saatin bile gunde 2 defa dogruyu gosterdigini dusunup neden olmasin diye umutlanmiyor da degilim acikcasi...
8 Kasım 2009 Pazar
NEFES - Uyursan Ölürsün!
buralarda hiç duramam
tek başıma yanlız kalamam
senin kokunu özlerim
hep yollarını gözlerim
götür beni gittiğin yere
Anlatılması zor bir etki bıraktı bende. Çekimler, oyunculuk gayet başarılı. Olayların gerçekliği ise filme başka bir boyut katıyor. Fragmanlarında daha önceden izlediğimiz etkileyici repliklerin yanısıra başka güzel diyaloglar da var. Gidin izleyin.
Yeter Artik...
Dip not olarak da etmeyeni, etmeyeni kovmayani diye de ekleyelim...
Yolun Acik Olsun Kral...
Fenerbahçe Ülker Basketbol takımımızda disiplinsiz davranışları dolayısıyla bir süre önce kadro dışı bırakılan ABD'li oyuncu Willie Solomon'un sözleşmesi yapılan görüşmelerin sonucunda dostane bir şekilde, karşılıklı olarak feshedilmiştir.
Kendisine Kulübümüze katkılarından dolayı teşekkür eder, bundan sonraki spor yaşamında başarılar dileriz.
Fenerbahçe Spor Kulübü
Sonunda Solomon ile ilgili bir aciklama geldi resmi siteden, Kral'la yollarimizi ayirmisiz hem de kulubun deyisiyle dostane bir sekilde. Yapilan hicbir spekulasyona cevap vermeden yukaridaki gibi kisa bir aciklama var Kral'in gidisiyle ilgili olarak. Simdi bosalan 1 yabanci kontenjani ve senelerdir sıkıntı yasadigimiz 4 numara pozisyonu var, denklem basit gorunuyor ama bakalim basketbol subesiyle ilgilenenler bu basit denklemi cozebilecekler mi?
P.S. Once bugun oynadigimiz bayan voleybol macinda tribunlerde Hakan Artis'i, sonrasinda da Efes macinda tribunlerde Oktay Mahmuti'yi gorunce ilerleyen haftalarda yapilabilecek olasi bir revizyonla ilgili guzel hayallere kapilmamak elde degil...
6 Kasım 2009 Cuma
Bu forma en çok O'na yakıştı - IV-
Fenerbahçe 3 - Steaua Bükreş 1
Diego dostumuzun sabah mesaisi oldugundan bu gecelik maç yazısı benden olacak. Devre arası konuştuğumuzda takımın ne kadar da boktan oynadığından yakınmıştık ikinci devre fena değildi. 1-0’dan sonra yaslanma alışkanlığı fena sardı takımı aynı alışkanlık 2-1 de olmuyor mesela , efsunlu bir skor halini almaya başladı, 2’yi atmadıkça rahat yok artık bize.
Takımın en ilerisinden Kazım’dan başlayalım, yine çok hareketli ama etkisizdi. Çok da ofsaytta kalıyor. Bir kekeleme durumu var , biraz top tutabilirse gerçek bir forvet alternatifi olabilir. Guiza girdikten sonra tutamadığı bir Alex pası ve yanlış kalkan bir bayrakla yine o koşularını gösterdi. Kazım’ın biraz feyz almasını umalım. Okçu bir gol atıp keşfedilme videosuna cevap verir mi diye baktım ama pek oralı olmadı. Cevap vereceği merci sayısı her geçen gün artmakta.
Gol güzeldi, erken geldi. Santos mesaiye başlamıştır umarım, ikinci yarıda yine siestaya çekilse de bundan iyisi Şam’da kayısı.
Volkan’a maç genelinde top bile gelmedi desek abartmış olmayız herhalde. Pozisyon vermedik mi peki. Verdik hem de Antalya maçında yediğimiz golün aynısından 2 pozisyon. Gökhan gereken dersi almamış gibi. Simetriğinden de gol geldi, Bilica uyudu. Niculeta veYunan oyuncu (Evet Turgay Şeren gibi oldu) arkalara sarkmayı denediler sürekli ama bizim defansın zorlandığı pozisyonlar ne hızlı gelişen ataklarda araya atılan toplar ne de çizgiden yapılan ortalar. Top karşıda rakip elinin altında ikisini de kontrol edebileceğin o güzelim anlarda şaşakalıyoruz, enteresan. Yine de yenen gole hiçbir aklı başında Fenerlinin üzüldüğünü sanmıyorum. Eğer yemesek ve devreye 1-0 girsek maç sonuna kadar eziyet çekip, Rumenlerin ateşle imtihanını seyredecektik.
İkinci devre çok o sıkıcı oyun devam ediyor diyecektik ki gol geldi. Bilica hatasını affettirdi en klasiğinden. Sonrasında rakip açıldı biz kontradaydık. Ama hep dalgalı anaforlara daldık. Hiç korner atmadan bitirdik maçı , bunun özeti de şudur kanatlara hiç inmedik. Çizgiye inmek yazmıyor bu ara kitabımızda, hiçbir hücum varyasyonumuz da yoktu, Doktor ne yana bakarsa ordan geldik.
Twente son dakikada 2-1 kazanmış, dolayısıyla Hollanda’ya grup liderliği için gidiyoruz artık. 1 puan bile alsak son hafta kulaklar Bükreş’te olmayacak.
Rıdvan boğanın yanına Alex heykeli istiyordu, az bile. Onu anlatmaya Nazım gerek. Tek başına seyirlikti ilk yarı. İkinci yarıda takımı da kattı yanına zorla. Attığı gol olağan bir Alex çalımı ve alışılmadık bir dripling sonrası geldi. Omuz verdi; kavga benimdir dedi , boğuşaraktan indi yaya. Vuruş Rüştü’ye milli maçta attığını andırdı. Onun eksiği yok mu ? Var tabi. Bir joystick. Attığı paslarda takım arkadaşlarını kontrol edebilse dört dörtlük olacak. Aldığı her topta , kafasını her kaldırışında fırçasını sallayan ressam gibiydi, o top bir adamın ayağına bu kadar mı yakışır. Bugün izlediğim röportajında futbolcu olmasam dinbilimcisi olurdum heralde dedi. Ben şimdiden kendisin müridiyim. Allah ayaklarına zeval vermesin. Gecenin sonunda Neşet ağam da onun için söylüyor şimdi:
Ne güzel yaratmış seni yaradan ,
istemem esmesin yeller incitir…
3 Kasım 2009 Salı
2 Kasım 2009 Pazartesi
Daum Der Ki #3
Diyarbakır'da Kapanım
http://www.ntvmsnbc.com/id/25016563/
Başkan dün açıklamasında Bursaspor maçı olaylarında gereken cezaların verilmemesinden, ırkçılığa karşı gereken duruşun sergilenmediğinden bahsetti özetle. Gaziantep maçında da benzer tavırlarla karşılaştıkları için böyle bir karar alınmış. Buraya kadar kendisine hak vermemek mümkün değil, Fenerbahçe'ye iki maç seyircisiz oynama cezası verilirken Bursa'ya verilen ceza daha komik görünüyor şimdi. Hele UEFA, FIFA federasyonlara ırkçılığa karşı en ufak bir taviz vermeyin diye buyururken. Olaylar sadece ırkçı tezahüratlar yani "pekaka dışarı , şehitler ölmez -vatan bölünmez" sloganlarından ibaret değildi. Atılan taşlar ve koltuklardan 10 kişi yaralanmıştı. Maçın ardından başkanlar öpüşüp koklaşmış açılıma selam etmişlerdi. Ey mazlum Diyarbakır'a üzülmüş Bursa'ya ise kızmıştık.
İşin devamı ise daha tartışmalı gelişti , başkan Sümer Gaziantep maçındaki hatem hatalarından da yakındı. Yapılan hataların maça çıkmama kararlarında etkili olduğunu söylüyor. Bursa maçında ve sonrasında önlerinin kesildiğini belirtiyor. İşte burası çok tehlikeli, bıyıktan bu fare geçerse yol olur. Hakemlere kızan sahaya çıkmasın.
Bugün NtvSpor'da katıldığı başka bir programda da yaşanabilecek olaylardan çekindiğini , bu vebali alamayacağını belirtti. Yazılı basında başka türlü haberler de var. Maça çıkacak paramız yok kabilinden laflar da etmiş kendisi. Bir sürü soru akıllarda şimdi. Maçın ardından Bursa'ya 110 bin lira , Diyarbakır'a 40 bin lira ,Ziya Doğan'a 3 maç ceza verilmişti . Üzerinden bir ay geçtikten sonra mı aklınız başınıza geldi. Galatasaray maçına çıkmayacaksınız anladık da nedenini anlayamadık. Daha doğrusu gerçek neden sizin sıraladıklarınız arasında hangisi? Nasıl bir istihbaratla maçta çıkacak olaylardan şimdiden endişe ediyorsunuz. Ne duydunuz, ne biliyorsunuz söyleyin biz de bilelim. Ben de şimdiden bir ihbarda bulunayım 2010-2011 sezonunda kentinizde oynanacak Fenerbahçe maçında olaylar çıkacak (ne de olsa istisnası yok), o maça çıkmayı düşünüyor musunuz? Son sorum: Galatasaray bu dalaverenin neresinde?
İnsanıyla, tribünde yarattıkları atmosferle, Hernepeş'le Diyarbakır sempatik bir takım, olaylı maçlarıyla, Avrupa'ya çıkan yolun taşlarıyla, gaz odaları ve lige çıkışlarıyla ise antipatik. Kürt nüfusunun olduğu illerde her deplasmanda seyirci toplayan ulusal takım gibi karşılanmaları da kimine göre güzel kimine göre çirkin. Neticede acayip adamlar senelerdir beceriksizce yönetiyor bu takımı, çocukça demeçler veriyor , ulema da çanak tutuyor. Başkan bir şey diyorsa doğruymuş , varmış bir bildiği, diyarbakır çok önemliymiş, olayın toplumsal boyutlarıymış dengeler hassasmış... vesaire ...
çıkmayın ulen maça. Sanki bizim için oynuyorsunuz.
S.Erdem Artık İstanbul'dan Bildiriyor
akşam diyordun işte oldu akşam
kur bakalım çilingir soframızı
dinsin artık bu kalp ağrısı
şu ağacın gölgesinde olsun
tam kenarında havuzun
aya haber sal çıksın bu gece
görünsün şöyle gönlümce
bas kırbacı sihirli seccadeye
göster hükmettiğini mesafeye ve zamana
katıp tozu dumana, var git
böyle ferman etti Cahit
al getir ilk sevgiliyi Besiktaş'tan
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan"
Cahit Sıtkı Tarancı
Kayserispor 1 - Fenerbahçe 1
Misafir nedeniyle aslında maçı tam konsantrasyonla izleyemedim. Ama gördüklerimi kısaca yazayım yalnışım varsa siz düzeltin, eksikleri de tamamlayın.
Israrla üzerinde durulan Özer yine kenardaydı maç başlarken. Alex'in varisi deniliyor ama oynaması için sanırım Alex'in ölmesi bekleniyor.
Maçın ilk yarısı tatsız tuzsuz bol sulu bir maçtı. Zeminin azizliği ve kalecinin hatasıyla gelen gol hiç yoktan iyiydi. Ama Antep deplasmanında skorun üzerine yatmayı beceremediğimizi görmüşken ve maç sonunda bundan dersler çıkaracağımızı yazmışken büyük puntolarla gördük ki pek de ders çıkarmamışız aslında. Ne futbolcular adına ne de teknik ekip adına bunu söylemek mümkün değil.
İkinci yarı iki takım için de daha hareketli ve pozisyonluydu. Ancak biryerden sonra Fener oyundan düştü ve Kayseri tek başına oynamaya başladı. Gayet de güzel oynadılar tebrik etmek gerek kendilerini. Ceza sahası içinde daha etkili olabilseler bu maçı da kaybetmiştik.
Zaten nedir bir kaleci maçın adamıysa onun arkadaşları o maçta pek birşey yapmamış demektir. Volkan günün en iyisiydi.
Volkan dışında yine ve her zaman ki gibi çabalayan Emre ve Gökhan dışında vasatı aşan oyuncumuz yoktu.
Santos daha en dibi görmedim dercesine hala aşağıya doğru iniyor.
Kazım'ın geçen hafta bahsettiğimiz göz göre göre saçma sapan fauller yapma alışkanlığı devam ediyor.
Oyuncuların düşük performansları kadar Daum'un tercihlerini konuşmak gerek sanıyorum. Ha teknik direktörün ne yaparsa yapsın ne derse desin çıkar oynarsa futbolcuların o maçı her türlü alırsın o ayrı mevzu. Bunun altını çizelim. Ama yine de motivasyon olsun taktik olsun bir teknik direktörün de çok etkisi var takım üzerinde ya da en azından olmalı.
Her ne kadar hafta içinde Bekir oynayacak söylentileri olduysa da Önder ilk onbirdeydi normal olarak. Sakatlıktan çıkmış ve geçen hafta bir de gol atmış Güiza'nın oynaması da normal. Ama büyük kaptan Alex'in yokluğunda takımın üretken olması ileriye topu taşıması ve kanatların destek vermesi lazım birden fazla gol bulabilmen için.
Geçen hafta rakibi durdurmak için solda oynattığın Vederson oyunun defans anlamında Carlos'a destek verebiliyor ama hücum anlamında nadiren yaptığı isabetli ortaların dışında bir artısı yok. Yani ne dripling ne bindirme ne adam eksiltme.
Kazım'dan vazgeçmediğine göre Daum ilk onbir de yapacak zaten başka değişiklik yok. Sonrasında gelen oyuncu değişiklikleri ise desteksiz atış gibi. Yani Semih'i alıyoruz ama topu Semih ve Güiza'ya atacak adamımız yok. Ki Mehmet Topuz da yorulmaya başlamış artık o dakikalarda. Ama daha da kötüsü Santos'u alıp Alex'in yerinde oynatmak. Bir kere Santos ayağında top tutmayı seven bir adam. Bunu da fazlasıyla yaptığı için fazlasıyla top kaybediyor. Onu oynatacaksan çok sevdiği driplinglerini yapabileceği kanatta oynatacaksın. Alex gibi gördüğünde atan bir adam değil. Gerçi diyorum ya bu ara seni beni koy Santos'tan iyi oynarız. Son değişikliği ise hayretler içerisinde izledim. O an anlayamadım nedenini ama sakatlanmıştır diye düşündüm, öyleymiş. Yoksa tamamen bir rezillik olurdu. Özer'e yazık, 85.dakikada kenara gel ama yine oyuna gireme. Gerçi o dakikadan sonra girse ne girmese ne, o da ayrı mevzu. Ve hatta madem Daum o değişikliği yapıp Özer'i oyuna alacaktı bunu golü yediğimizde derhal yapmalıydı. Antep'ten en azından onu öğrenmeliydi. Semih'i aldı gole tepki olarak ama dediğim gibi topu ileri sadece Volkan'ın degajları ile taşıyabiliryorduk o dakikalarda ve Semih'in de Güiza gibi etkisiz kalacağı aşikardı.
Attığımız golün ve penaltı kararının saçma sapan olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Bence çok ağır bir karardı.