31 Aralık 2008 Çarşamba
2009...
Mutluluk...
30 Aralık 2008 Salı
Dinamo Meskenspor
Konu Dar Alanda Kısa Paslasmalar'a gelmişken; dün Radikal gazetesinin haberine göre 12 Eylül döneminde milli değerlere aykırı bulunduğu için kapatılan, futbolcuları, yöneticileri ceza alan Ertuğrul Gazi Spor kulübü tekrar açılıyormuş. O dönemde Dinamo Meskenspor olarak anılan kulüp bu kez Meskenspor adı ile sahalara dönüyor. Yine aynı dönemde takımda futbol oynayan Erkan Can da organizasyonun içinde yer alıyor.
Haberin tamamı için
Hep Yeşil Kalan Çamlar ve Hep Sararan Çınarlar
Birkaç aydır her pazartesi akşamı Ankara'nın güzide stadlarından Çiğdem Arena'da iki takım karşı karşıya geliyor, Hep Yeşil Kalan Çamlar ve Hep Sararan Çınarlar. Maçlara başladığımız ilk haftalardan sonra takımlar zaman içerisinde değişkenlikler gösterse de sabit bir 16-17 kişiyiz. Hava şartlarına, sakatlıklara, yengeden izin alamama, iş seyahatleri vs gibi durumlara göre bu sayı bir şekilde 14 te sabitleniyor. Dengeli iki takımın oluşması için değişimler yaşandı ve bu aralar teknik olarak baktığınızda kağıt üzerinde eşit görünen iki takım yerini alıyor sahada. Ancak, buna rağmen bir takım nadiren kazanıyor ve zamanla bu talihsiz süreç onlara "Hep Sararan Çınarlar" isminin atfedilmesine sebep oluyordu. E haliyle daha fazla kazanan takım da "Hep Yeşil Kalan Çamlar" oluyordu.
Son olarak dün akşam oynanan maçta Hep Sararan Çınarlar haftalar sonra bir galibiyet aldılar, hem de farklı bir galibiyet (özlemişiz:). Tüm temizleme çalışmalarına rağmen, sahanın iki gündür yaşanan yoğun kar yağışı nedeniyle futbol oynamak için hayli zor bir zemin sunması, havanın iç anadolu ikliminin bildiğiniz soğuk iklimini sonuna kadar yansıtması Hep Sararan Çınarlar'ın işine geldi bu hafta (HoAmca'nın öngördüğü üzere:). Ancak galibiyetten veya malubiyetten öte, bütün olumsuzluklara rağmen her iki takım oyuncularının da, gün içerisinde dönen e-postalarda futbol oynamaya ne kadar hevesli olduklarını göstermeleri ve hava şartlarına aldırmadan haftanın bu bir saatinde aldıkları keyiften vazgeçmemeleri takdire değer bir amatör ruhun göstergesidir kanımca. Hemen maç sonrası yapılan maç kritikleri, çay sohbetleri ve sonraki maça kadar süren e-posta muhabbetleri de bu keyfin cabası.
Romantik Kanaryalar olarak bizler biliyoruz ancak bilmeyenler vardır belki diye açıklamak da lazım. Bu, "Hep Yeşil Kalan Çamlar ve Hep Sararan Çınarlar" tabiri futbol, hayat ve amatör ruha dair, bence türk sinemasının en güzel eserlerinden biri olan "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" adlı filmden alınma bir repliktir (ki dünya sinemasında da çok fazla örneği yok). "Hayat fena halde futbola benzer" repliği ile akıllarımızda ve gönlümüzde yer etmiş bu filmi her futbol severin izlemesi ve hatta arşivinde bulundurmasını önemle ve şiddetle tavsiye ederiz.
Aslında sadece bu film üzerine bir yazı yazmak vardı aklımda ama azıcık bahsetmeden de geçemezdim burada. Yine de izlememiş olanlara izlemeleri için zaman vermek adına şimdilik bu kadarla yetinelim ve Hacı Abi (Savaş Dinçel) ile Torba Suat (Erkan Can) arasında geçen ve filmin en can alici repliklerinin yer aldığı konuşmanın konumuzla ilgili kısmından bir alıntıyla bitirelim yazıyı;
Torba Suat: "Sen demiştin ya abi, hani sonbaharda dağlarla çamların arasından görünen yaprakları sararan çınar ağaçlarına bakıp, "İşte bizim takım" demiştin. İşte bizim takım o abi."
Hacı Abi: "Evet, bizim takım, hep yeşil kalan çamlar ve hep sararan çınarlar. Hayatta torba, yeşil kalmak da var, sararmak da."
29 Aralık 2008 Pazartesi
Steven Gerrard Tutuklandı...
"İngiltere Premier Lig takımlarından Liverpool'un kaptanı Steven Gerrard, adam dövmek suçundan tutuklandı.
İngiltere Milli Futbol Takımı'nın da formasını giyen Gerrard'ın, bu sabaha karşı bir gece kulübünde tartıştığı bir kişiyi dövdüğü ve yüzünden yaraladığı iddiasıyla tutuklandığı bildirildi.
Liverpool'un Newcastle United'ı deplasmanda 5-1 yenip, ilk yarıyı lider bitirmeyi garantilediği maçta, attığı 2 golü kutlamak için Southport yakınlarındaki bir gece kulübünde eğlenen Gerrard, tartıştığı bir adamı yüzünden yaraladı.
Bunun üzerine Gerrard ve 5 arkadaşı, TSİ sabah 04.30'da polis tarafından tutuklandı.
Merseyside polisi, isim vermeden olayı doğrularken, yüzünden yaralanan ve hastaneye kaldırılan 34 yaşındaki adamın, hayati tehlikesinin bulunmadığını bildirdi. " (AA)Türkiye, 2006 Aralık
İlhan Cavcav'ın aracıyla çarptığı yaya hayatını kaybetti, kazada bir kişi de yaralandı , kaza sonrası büyük başkan ifade vermek için gittiği Bahçelievler karakolunda önce çay içerken, çıkışta da sırıtırken görüldü...
19 Aralık 2006, Milliyet gazetesinin haberine göre
"...Cavcav, "Son 6 ay içinde aynı yerde gerçekleşen kazalarda 17 kişinin hayatını kaybettiğini" kaydederek, "Vatandaş bilinçsizse şoför ne yapsın" dedi.
Cavcav, bir gazetecinin otomobili kullanırken alkollü olup olmadığı yönündeki sorusunu ise "Alkollü değildim, olsam söylerim. İçmeye gidiyorduk ama nasip olmadı" şeklinde yanıtladı...."
28 Aralık 2008 Pazar
S10u Yok Bu Sevdanin...
http://on.grupck.com/
Feryal Abla...
Hurriyet'in bu haftaki Cumartesi ekinde Ayse Arman'la keyifli bir roportaji var Feryal Pere'nin, hayatina, asklarina ve elbetteki Fenerbahce'ye dair...Okumak isteyenler icin roportajin tamami asagidaki linkte...
Sevgilisi olunce gonlunu Fener'e verdi...
25 Aralık 2008 Perşembe
24 Aralık 2008 Çarşamba
Iyi Bilen vs Iyi Destekleyen
23 Aralık 2008 Salı
Hosgeldin...
Deplase Keyifler
III. Konya Seferi (unplanned in Rixos)
I. ve II. Konya seferleri sonrasinda gozumuzu batidaki kalelere dikmistik ve 2008 Nisan’ina kadar isler bekleneden iyi bile gitmisti. Agustos 2008 hatalar ve moral bozukluklarinin baslangici oluyor ve takimimiz bu durumdan Kasim ayindaki ilac gibi maca kadar kurtulamiyordu. Sonrasinda tekrar yukselis donemi basliyor, hatta kimilerine gore "efsane" geri donuyordu. Tam bu sirada, gercekten cok kritik bir donemde, takimizin onune yine zorunlu bir Konya seferi cikiyordu. Yukselisin surdurulebilmesi icin zafer gerekliydi. Tam da bu donemde, bendeniz Ingiltere’den gelen heyet (!) ile mesgul olmaktaydim ve bu sebeple de macta Alkolik’lerde yerimi alamayacagimi dusunuyordum.
Bir tarafta bunlar yasanirken, hayatimin bir baska noktasinda farkli olaylar gelisiyordu. Aralik ayi basinda gelen bir faks, I. Vinc Sektor Zirvesi’nin Konya’da toplanacagi bildiriyordu. Tarih 19 Aralik 2008 Yer: Rixos Otel Konya Saat: 18:00 – 21:00 diyordu. Vinclere karsi olan “tamamen duygusal” ilgim sebebiyle bu zirvede yerimi almam kacinilmaz oluyordu. Ancak toplanti haftasi gelene kadar, sizlerin belki de hemen farketmis oldugu muhtesem tesaduften habersizdim.
Zaman geciyor ve takvimler 19 Aralik tarihini gosteriyordu. Sirketten kalabalik bir ekiple ogleden sonra Konya yoluna dusuluyor ve saat 17:30 civarinda Rixos Otel’e ulasiliyordu. Yol boyunca yapilmis olan konusmalarin dagitmis oldugu zihnim, otel onundeki kalabaligin sebebini anlamakta baslangicta zorlansa da iceri girer girmez farkli noktalarda goze carpan sari lacivert renkler beni kendime getiriyordu. Ortamda bulunmamizi saglayan misyon uzerimize agir bir yuk yuklemis durumdaydi ve profesyonel goruntumuz de bilinen taraftar kimligimizi tam anlamiyla sergilememize musade etmiyordu. Bir taraftan “tesadufun bu kadari olur mu?” diye sevinirken, diger taraftan maca gidemeyecek olmanin buruklugu ile lobide oturmus bekliyordum. Once idari menajerimiz Volkan Balli gorundu. Siyahlar icinde resepsiyona yaklasti, birseyler konustuktan sonra geldigi yone geri dondu. Derken birbiri ardina patlayan flaslar takimimizin geldigini haber veriyordu adeta. Bir anda yerden insanlar bitiverdi sanki ve futbolcularimizin etrafi sarildi. Kimisi durup fotograf cektirdi, kimi orali bile olmadan yurumeye devam etti. Yine en neselisi Carlos’tu. Dede yanina gelen kimseyi geri cevirmedi neredeyse (reytinginin cok yuksek oldugunu soylersem yalan olur). Alex ise ipod’u kulaginda, transit gecti deyim yerindeyse. Macin kahramanlari Onder (galibiyet ve golden emin) ve Deivid (yuzu gorunmese de dovmeye bakarak saglama yapilabilir) otelden ayrilirken kameralarimiza iste boyle takildilar.
Bir tesaduf sonucu da olsa III. Konya Seferi’ni yapmis olmanin hakli gururu ama maca gidememis olmanin uzuntusu ile girdim toplantiya. Toplanti sonunda mac sonucunu ogrendigimde uzuntu gidiyor ve yerini “totem yapmistim ben zaten” sevinci aliyordu. (konu komsuya karsi) Konya’ya toplantiya giderken, kendini Kadikoy’de bulmak seklinde de ozetlenbilir aslinda durum. Keske tum tesadufler boyle olsa, oncesi ve sonrasiyla.
Gezi Yazıları - Prag
Prag da, korunmus tarihi dokusuyla görülmeye değer bir şehir.Tavsiye edilir.
Prag Kalesi, kale içindeki St. Vitus Katedrali, Charles Köprüsü, şehrin ortasından geçen Vltava Nehri, Ulusal Tiyatro Binası, Eski Şehir Meydanı, şehre 2 saat uzaklıkta bulunan ve kaplıcalarıyla ünlü Karlovy Vary (ki burdaki suların kendileri için çok şifalı olduğunu düşünen ve ellerinde kupalar, sürekli sıcak su içen rusların istilasına uğramıştır), Astronomik Saat Kulesi, Vaclavske Namesti Bulvarı...
Franz Kafka Müzesi yakınlarında daracık sokaktan size yeşil ışık yanmadan girilemeyen cafesi, karnımızı tam olarak doyurabildiğimiz yegane mekan olan Safir Lübnan Restoranı, ve hernekadar gidip göremesek de AXA Arena (Letna Stadium) of AC Sparta Prague ve Stadium Eden of SK Slavia Prague, ilk etapta Prag'da gezilip görülesi mekanlardandır (atladığım varsa başkan tamamlayacaktır). :)
Ama bu yazıyı yazmamdaki asıl sebep yukarda gördüğünüz bu trafik tabelası. Aşağıdaki boş sokakları, kısa bir süre içinde olsa bomboş görünen metro duraklarını ve bu tabelayı görür görmez "ne güzel top oynanır burda" dedim kendi kendime. "Top oynanabilir" işareti olarak yorumladık bu tabelayı ve bütün gezi boyunca güldük gördüğümüz heryerde. Acaba diyorum Çiğdem Arena yerine bir pazartesi de bu sokakların birinde mi oynasak? :)
Hazır taştan kaleler de var :)
Waiting for Godot
22 Aralık 2008 Pazartesi
Keep Walking...
Mac bitiminde "yine mangalda kul birakmiyor" :) Besiktas baskani, once kardes takimini tebrik ediyor, sonra basliyor Fenerbahce ve Trabzon maclarindaki hakem hatalarindan, persembe basin toplantisi yapacagini da ekliyor sonunda, bombayi ise mac bitiminde hakemi sahada abluka altina alan yoneticileriyle ilgili gorusleri soruldugunda patlatiyor, "Az bile yaptilar" diyerek...
Severek izliyoruz kendisini, boyle devam etmesini temenni ediyoruz...Bakalim persembe gunu daha ne bombalar patlatacak...
P.S. 19 Mayis 2008'de renovasyon insaatina baslayacaklari bir stad vardi, sahi ne oldu ona :)
21 Aralık 2008 Pazar
Tribün Hayattır
Bu içiçe geçmişliğe alın size bir örnek. Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz arkadaşlar en başta dikkati çektiği üzere birer tribün insanı. Havaya kaldırdıkları sanki tuttukları takımın pankartı. Ona olan sevgilerini dile getiriyorlar, Üstad Fuzuli'nin en güzel sarı lacivert beyitlerinden biriyle.
Resimdeki biziz, ben ve eşim Cukor :)
Tarih: 22.11.2008 Saat: 15:30 Yer: Ankara Vedat Dalokay Nikah Salonu...Resmi tutan şık ve yakışıklı arkadaşlar ise Romantik Kanaryalar. Onlardan biri evlenirken ve aynı saatlerde MKEK ile FB karşılaşırken (çok uğraştık denk gelmesin diye ama yine olmadı), nikah sebebiyle yer alamadıkları tribünleri nikah salonuna getirerek çok çok güzel bir jest yapan ve beni 2.kez ne diyeceğini bilemeyecek derecede mutlu ve mahcup eden dostlar (bir diğeri Amasya il sınırları içerisinde yaşanmıştı).
İyi ki onları tanıyorum ve onlarlayım. Sonsuz tesekkür kolpalara...
Son olarak, Üstad Fuzuli'yi anmadan geçmeyelim...
"Karban-ı rah-ı tecridiz hatar havfın çekip
Gah Mecnun gah ben devr ile nevbet bekleriz"
(Mecnun ile ben, soyutlanmışlık yolunun kervanıyız. Yolkesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben, sıra ile şu dünyanın aşk nöbetini tutarız)
20 Aralık 2008 Cumartesi
Yorumcu var, yorumcu var...
"...Ahmet Çakar’ı çok severim, hayat dolu bir adamdır, birlikte çalıştık ve üç ay sonra ‘Aaaa ben burada yapamayacağım, kavga yok, gürültü yok ben gidiyorum’ dedi. Kavgalı gürültülü programlar artık geç saatlerde yayınlanıyor....
Rizespor bir takımla oynuyor, görüntü kötü. Güntekin bana ‘Hocam gel şu yayıncı kuruluşa bir şey söyleyelim, böyle görüntü olur mu’ dedi. Ben de ‘Doğru söylüyorsun’ dedim. Yayına döndük, ‘Güntekin böyle bir görüntü olur mu?’ diye sordum. ‘Ya ne yapsınlar, zor şartlarda’ diyerek beni bir sattı orada...
Hakan Ünsal ve Sergen ile aynı programda bulunmak istemeyişimin nedeni kimlik... Biri Beşiktaşlı diğeri Galatasaraylı, ben oraya oturduğumda Fenerli kimliğimle oturmuş olurum. Biri Fener’e sallasa, dayanamam orada. Örneğin 90 Dakika formatında olmak istemem. Hıncal Abi bir şeyler söyleyecek, biz dayanamayız orada. Mesela ben Fenerbahçe’nin maçlarını odamda Fenerbahçeliler dışında kimseyle izlemem ya da yalnız izlerim. Çünkü çok heyecanlanıyorum...
........O yıllarda bebeğin cinsiyeti belli olmuyordu. Antrenmandayım, stat görevlisi ‘Hanımın doğum yapmak üzereymiş’ dedi. Erdi bana ‘Git, oğlunu kucakla’ dedi. Ben de ‘Oğlum olursa Erdi koyacağım’ dedim. Abdülkerim deseydi koymazdım . Abdülkerim’i çok severim. "
-Sırtınızda bir forma var mı?
-"Çıkarmam ki onu zaten."
Şimdi Rıdvan konuşuyor, her maçtan sonra NTV'de NTV Spor'da, Rıdvan susuyor bu kez Sergen yorumları izliyorsunuz, zaplarsanız Hakan Şükür'e, Ziya Şengül'e, Sinan Engin'e ve hatta Adnan Aybaba'ya rastgelme ihtimaliniz yüzde 90.
Adnan demişken bu arkadaş Telegol'de konuşuyor, "buz gibi penaltımız verilmedi bu nasıl hakem", Gargamel diyor ki "Adnan maçı izlemedin ki nerden biliyorsun?" ,
"e abi sen dedin ya penaltı diye."
Bir de Ömer Üründül vakası var tabi, şehir efsanesi mi gerçek mi belli değil ama bu abimiz çok zenginmiş, hir bir programdan kanaldan para almaz sırf yorum yapabileyim diye para bile verirmiş, konunun efsaneleşen kısmı ise gerçek, Pekin olimpiyatları sırasında yanlış hatırlamıyorsam Arjantin - Litvanya maçını yorumladı, Litvanya fast breakten sayı bulunca "modern basketbol böyle olmaz geride çok alan bırakıyorlar" demişti, kuzenim hala "modern basketbolda geride bir adam bırakacaksın , böyle oyun olmaz" dediğini iddia etsede benim hafızam bu kadarını alabildi.
Haddini bilmek..
Mariano Pernia - Atletico Madrid
19 Aralık 2008 Cuma
Sec, begen, al...
Yine mi Guzeliz ,Yine mi Cicek?
18 Aralık 2008 Perşembe
Gidenlerden...VIII...
Sol Kanattan Bindirenler - I-
"...babam çok yoksul bir aileden geliyordu , okula gitmemiş, genç yaşta çalışmak zorunda kAlmış. Herşeyi kendi başına öğrenmiş. Bana bu adı koyarak hiç şüphesiz kişiliğimin oluşmasında büyük katkıda bulundu..."
-....Socrates Sao Paolo Tıp Fakultesinde futbolun dokuza dokuz oynanması gerektiğini savunan bir master tezi yazmak üzereydi.....Brezilya futbolu bu sporun platonik idealiyse , Brezilya bu ideale en fazla adını Platon'un gözde filozofundan alan bir oyuncunun kaptanlığında sahaya çıktığı zaman yaklaştı. ( Alex Bellos)
Pele'ye , Platini'ye inat; yaşasın Socrat
Mor Beyaz Brezilyali - Bruno
Hikâye Nasıl Başladı II - Romantik Kanaryalar
Dedim ya romantizm bizde doğuştan vardı ancak zaman içerisinde fark ettik romantik olduğumuzu. Tıpkı Fenerbahçeli olduğumuzu sonradan fark ettiğimiz gibi. Sağolsun mahallemizin abisi HoAmca tuttu elimizden.
Henüz okumamıştık Can Kozanoğlu’nun “Gençler Deplase Olun” kitabını ancak zamanı gelmişti artık İstanbul’u deplasman tadında yaşamaya başlamanın. Unutulmayan ilk derbi, ilk İnönü ve İstanbul macerası, Daniel Amokachi’ye karşı Jay Jay ve Uche.
Romantizm bunun neresinde bu nostalji demeyin, bütün bu yürüyüşler gelişler gidişler sırasında o kadar çok ki defterlere yazılan şiirler, şarkı sözleri, güzel gözleri…Bir de biskrem…
Derken tanıdık ama bambaşka AA buluşmaları. Üniversite ateşi, neden olmasınlar. Afişler, buluşmalar, gelmeyenler…Heyecanın hayali, hayalin, hayal kırıklığının romantizmi. Bildik bir insanla yeni bir ilişki, Manisalı Raistlin’in dediği gibi, önde gideni ve arkadan geleni, sanki yağmur altında söylenen “beraber yürüdük biz bu yollarda romantizmi”
Sonra yıldızlı bir Abant akşamında üstünde sarı lacivert ile “Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne” romantizmi. (Ki hikayenin en başından beri eşlik etmektedir adaş bana). Bak işte biri daha çıktı karşına acılara tutunan, odası kireç tutmayan.
Güzel bir forumumuz vardı diye bahsi geçmişti ya o forum bize bir de dost hediye etti muhabbete dahil olduğunun ikinci gününde, Çatı’daki bayraklı standın ardından.
Sonra Çiğdem’e giderken bize gelen biri daha. Aslında belki de onu bıraksanız Çiğdem’e değil de Babil’e gidiyordu çöl güzeli Leyla’sını aramaya. Oysa Tarjeta da biliyordu Aşk’ın İstanbul’da olduğunu. Katıldı aramıza ama illa tutturdu Naz Gıda’ya uğramadan gelmem diye. Orda da bulduk bir yolcu. Naz Gıda hancı, Alkolik yolcuydu. “Hancı şarap getir”…Bir tane de Trabzon sevdalısı buldu bizi sonra, boş otobüsün en arka koltuğunda yerini almak, Owner olmak için arıyordu irtibat telefonundan beni. Yolcular Romantikler çoğaldıkça yönetsel zorluklar baş gösterdi. Artık bu kadar adama bir de Reis gerekti. O da geldi buldu sonunda bizi. Bizi de mutlu etti arkasında bağırmak, resmini cüzdanımızda taşımak, özlediğimizde bakıp hasret gidermek…
Bir otobüs dolusu romantizm başlıyor BJK maçıyla. Sonra Yozgat’a, Konya’ya giderken devam ediyor. Gidenler bilirler en tatlısı İnönü romantizmidir, nağmelerin inlediği, sevginin güzel olduğu ;) Hikaye birçoklarıyla devam etti ve ediyor. Tabi ki nereye gidersek gidelim romantizm bizle birlikte geliyor, bizi yalnız bırakmıyor. O kadar ki gözyaşı olup yağmura karışıyor siyah beyaz bir Kadıköy akşamı “bu taraftar sizinle gurur duyuyor” diye haykırırken. Hatta en son kendini benim düğünde gösterdi, nikah salonu değil sanki İtalyan tribünleri…
Ne de olsa 80 kuşağıyız, sokak aralarında Maradona olmak gibi Fenerbahçeli ve Romantik olmak da doğuştan içimizde vardı. Biz de olduk…
17 Aralık 2008 Çarşamba
Man of the match...
Programa dair birkac satir karaladim ama sonrasinda sildim..Bu stand-up, monolog veya herneyse onu izleyenler icin zaten yukaridaki KAPAK cok sey ifade edecektir...
Pas benden olsun, goller zaten yorumlarda gelir...
Koş Koş...
Siyah-Beyaz-Şampiyon-Acar
Bu arada hafta boyunca belediye hoparlorunden macin oynanacagi gun ve saatle ilgili anonslar yapildi. Takimimizin taraftar destegine ihtiyaci oldugu bu anonslarda tekrar tekrar soylendi. Biz de mac gunu geldiginde, takimimiza destek, amator ruha saygi icin tribundeki yerimizi aldik.
Şimdi birazda stadimizdan bahsedelim.
Bir tek Yukari Mahalleden Roman (Cingene) kardeslerim yoktu bu sefer macta. Roman diyorum cunku onlara Cingene dediginiz zaman cok kizarlar ve hakaret olarak kabul ederler, biz Cingene degiliz Romaniz derler. Bu arkadaslar maclara davul zurnalarla gelip tribunlere renk katarlar fakat bu macta yoktular sanirim Fener tribunleriyle yonetim arasindaki anlasmazligin bir benzeri onlarla Acar yonetimi arasinda da var. Neyse maca donersek, rakibimiz Kemalpasaydi. Bizim takimda zamaninda mahallede beraber top oynadigim iki arkadasim oynuyor. Birisi kaptanimiz Yunus, digeri de Kasap Kaya'nin (rahmetli Kaya Abi iyi insandi, iyi de futbolcuymus toplara kaya gibi vururmus) oglu Emrah. Zaten ilk onbirde Kirkagacli iki oyuncu var, diger oyuncularin cogu Akhisarspor'un altyapisindan yetisme. Maci ilk yarida attigimiz bir, 2. yarida attigimiz 2 golle3-0 kazandik. Daha da farkli olabilirdi ama forvette yetenksiz bir Junior Hakan Sukur vardi. Aslinda hazirlik maclarinda izledigim cok da begendigim bir forvetimiz vardi ama gecen hafta kirmizi kart gormus, bu macta izleyemedik onu.
16 Aralık 2008 Salı
Efsane(!) 11...
Secilen 11'de Hakan Unsal bir yere kadar da Arda Turan'in ne isi var anlamak mumkun degil? Yeteneklerine soylenecek soz yok tamam da ne yapmistir bu cocuk bu kadar da simdiden Efsane(!) olmustur?Onunla beraber ayni sol acik mevkisine aday gosterilen Ergun Pembe'ye, Tuncay Sanli'ya, Iskender Gunen'e, Orhan Cikrikci'ya hatta Hasan Sas'a ayiptir yahu...