29 Kasım 2010 Pazartesi

Bir Tribün Takıma Maç Kazandırır!

Adana deplasmanı sonrası oynanan UMMC Ekaterinburg maçının etkilerinin bu denli hissedildiği bir maçta sergilenen 3 periyotluk kötü performansa rağmen ligdeki tek rakibimiz karşısında kızlarımızın aldığı galibiyet muazzam.

Maçla ilgili çok fazla teknik taktik yazılacak bir şey yok şu saatten sonra ama 3 periyot boyunca hücumda yapılan yanlış tercihler ve savunmada kalkmayan kollar son periyota 58-49 geride girmemizin başlıca nedenleriydi. Ancak tribünde hiç umudunu kaybetmeyen ve takımına durmaksızın destek olan bir taraftar vardı bu dakikaya kadar, son periyota en ufak bir kıvılcımda yangına dönüşmeye hazır durumda çıkan takım da tribündeki taraftarlara eklenince rakibin üzerine kabus gibi çöktük son periyotta ve maçı 74-68'lik skorla kazanmayı başardık.

İstatistik kağıdına baktığımızda Birsel Vardarlı'nın hanesinde gördüğümüz 5 sayı-4 asist-4 ribaund onun maçtaki katkısını anlatmak konusunda fazlasıyla yetersiz kalıyor. Tıpkı Ekaterinburg deplasmanında olduğu gibi Caferağa'da da son periyotta direksiyonun başına geçti ve takımı maçta tuttu. Son periyotta yakalanan 25-10'luk skorda taraftarla ve Penny Taylor'la birlikte en çok katkısı olan isimdi Birsel. Alınan bu galibiyet final serisinde skor avantajını olmasa da saha avantajını ele geçirmek adına çok değerli. Karşılaşmayı tek bir cümleyle özetlemek gerekirse o cümle de zaten bu postun başlığında...

Maç sonrasında ise inanılmaz keyifli röportajlar ve çok güzel görüntüler vardı Caferağa'da. Aşağıdaki linklerde Taurasi ve koç Ratgeber ile yapılan röportajları bulabilirsiniz, özellikle koçun sempatik kişiliğinin yanında işine ne denli kendisini adamış bir insan olduğunu görmek oldukça sevindirici...

http://www.youtube.com/watch?v=qQSOZK0NHZw

http://www.youtube.com/watch?v=NM8ohaGTNI8

Edit: Resmi siteden ise pek görmediğimiz bir jest geldi haftasonu oynanan karşılaşmalar sonrası bugün ve taraftara yönelik iki ayrı teşekkür metni yayınlandı.

BİR ZAFERE BİRLİKTE İMZA ATMAK

KESİNTİSİZ GÜÇ

28 Kasım 2010 Pazar

Seni Yakıp Yıkmaya Çalışanlara İnat...

Diren Haydarpaşa!!!

“Bugün bir Haydarpaşaport yatırımı gerçeklemiş olsaydı oraya yapılacak yatırım 5 milyar dolardı. Biz bunu yapmak istiyoruz. Ama birileri gelip önümüzde duruyor.”

26 Ocak 2008 / R.T.E

26 Kasım 2010 Cuma

Fener Avrupa'da Işıl Işıl...

Kadın Basketbol
UMMC Ekateringburg 67-73 Fenerbahçe

Erkek Basketbol
Lietuvos Rytas 75-81 Fenerbahçe

Kadın Voleybol
Fenerbahçe 3-0 N.F. Bergamo

Erkek Voleybol
Tours VB 1-3 Fenerbahçe

Şu tabloyu görüp de gururlanmamak elde değil gerçekten. Son senelerde amatör şubelere yapılan yatırımlar ülke içinde meyvelerini veriyordu ama Avrupa arenasında geçen sene Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı'nın Indesit Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı final hariç Final 4 heyecanına uzak kalıyorduk. Erkek basketbolcuların Euroleague'de Tanjeviç'in ilk senesinde Top8 yapıp devamını getirememesi, kadın basketbolcuların her sene Final4'un kapısından dönmesi ancak tecrübe biriktirmesi içimizdeki umut ışığını hep taze tutuyordu. Sene başında gerek basketbolda gerekse de voleybolda şimdiye kadar görülmemiş bir hamleyle yapılan organizasyon değişiklikleri -erkek voleybolu bunun dışında tutabiliriz belki- eşiği atlama yolunda olumlu hareketlerdi, ancak yine de ne kadar doğru hamleler olurlarsa olsunlar sahaya yansımadıkları sürece pek de fazla bir anlam ifade etmeyeceklerdi.

Dünden ve çarşamba gününden sonra ise artık netleşmeye başlayan bir resim var önümüzde. Basketbol ve voleybolda 3'ü deplasman olmak üzere oynanan 4 karşılaşmada alınan 4 galibiyet bahar aylarına çok daha umutlu bakmamızı sağlıyor artık. İnanıyorum ki büyük bir terslik, kura şanssızlığı vs. olmadığı takdirde kadın basketbol ve voleybol takımlarımız Final 4'u göreceklerdir. Erkek basketbol takımımız için ise öncelikli hedef Top8 olmalı, şimdiden Final 4 hayallerine kapılıp olası bir erken vedada takıma başarısız damgası vurmak bize düşündüğümüzden de fazlasını kaybettirebilir. Bu 4 takım içerisinde beklentilerimin altında kalan tek takım ise erkek voleybol takımı ama bilinen bir şey var ki o da Demeter'in uyguladığı antreman sisteminden kaynaklanan motorun sonradan açılması durumu. Onlar için Rus takımıyla içeride-dışarıda yapacağı maçlar ve Sisley Treviso deplasmanı ciddi test karşılaşmalarının da ötesinde kaderlerini belirleyecek ve potansiyellerinin ne kadarını kullanabildiklerini net bir şekilde göreceğimiz mücadeleler olacak.

Son olarak biraz sitem gibi olacak ama tatlı bir sitem doğrusu. Futboldu, voleyboldu, basketboldu derken öyle bir koşuşturma içine girdik ki bu sene de, yine bütün programlarımız kaymaya başladı. Şu gün şu maç var bugün şu saatte şununla oynuyoruz o işi erteleyelim falan derken bizim de zaman yönetimi yeteneklerimizi sınar oldu Fenerbahçe. Bu haftasonu da yine öyle olacak bir taraftan taşınma telaşı var üzerimde bir taraftan da cumartesi günü oynanacak erkek basketbol ve İBB maçı. Pazar gününden ise hiç bahsetmiyorum bile erkek voleybolda ve kadın basketbolda oynanacak Galatasaray derbilerinin yanında bir de kadın voleybolda Beşiktaş'la karşılaşıyoruz. Temennimiz belli elbette ki, kazanan her daim sarı-lacivert çubuklu olsun...

24 Kasım 2010 Çarşamba

Taurasi&Birsel A.Ş



Fenerbahçe Kadın Basketbol takımı tarihi bir zafere imza attı Rusya deplasmanında UMMC Ekaterinburg'a karşı. Bütün oyuncular ayrı ayrı bir tebriği hak etseler de, Diana Taurasi'nin sürüklediği ilk iki periyottan sonra 3.periyotta Penny Taylor'un, son periyotta da Birsel'in performansları maçı Fenerbahçe'ye getirdi dersek çok da yanlış bir şey söylemiş olmayız herhalde.

67-73 tamamlanan karşılaşmaya damgasını vuran hareketler ise videoda da görebileceğiniz üzere Diana Taurasi'den ve Birsel Vardarlı'dan. Kadın basketbolcularımız bu galibiyetle çok çok önemli bir adım attılar, darısı 19:45'te başlayacak Rytas karşılaşmasında erkek basketbolcularımızın başına...

21 Kasım 2010 Pazar

Cantona'dan Devrim Çağrısı...

''Çevremizde bu kadar sefalet varken mutlu olamayız. Yapılması gereken şeyler var. Bugünlerde sokaklarda olmanın, gösteri yapmanın anlamı nedir? Böyle yaparak kendinizi kandırırsınız. Devrimi başlatmak için elimize silah alıp öldürmeye de başlayamayız. Devrim gerçekten çok kolay bugünlerde. Sistem ne? Sistem bankaların iktidarı üzerine kurulmuş, o zaman bu sistem bankalar üzerinde imha edilmeli.''

''Bu da üç milyon insanın ellerinde pankartlarla sokağa çıkıp, doğru bankalara giderek paralarını çekmesi, bankaların da çökmesidir. Üç milyon, on milyon insan, bankalar çöker, ortada bir tehdit de yok, kan da. Alın size devrim.''

20 Kasım 2010 Cumartesi

Sarı Lacivert Klasik Çubuklu...

Eski masaüstü bilgisayarımın HD'sini kurtardım ve içinden Fenerbahçe'ye, eski günlere dair bir sürü fotoğraf, görsel vs. çıktı. Fırsat buldukça paylaşmaya çalışacağım bazılarını. Bu da onlardan bir tanesi, bir sarı lacivert klasik çubuklu hikayesi. Çizerinin kalemine sağlık, keyifle okumanız dileğiyle...

Filede "Süper" Başlangıç...

Kadın voleybolcular bıraktıkları yerden kupayla devam ediyorlar yola. Dünya Şampiyonası nedeniyle sıkışan fikstürde güç bela yer bulunup alelacele açılan yeni Burhan Felek Voleybol Kompleksi'nde oynanan karşılaşma geçtiğimiz seneki Süper Kupa finalinin aksine daha çok bir hazırlık maçı görünümündeydi. Buna rağmen iki taraf da Japonya'dan yorgun dönen oyuncularını sahaya sürerek kupayı ne kadar ciddiye aldıklarını gösterdiler. Ze Roberto'nun yokluğunda takımın başında Kamil Söz vardı ve yabancı haklarını Sokolova-Nati-Kasia üçlüsünden yana kullanmayı tercih etti bu karşılaşmada. Bu üçlüden Nati ve Kasia Dünya Şampiyonası'nda yer almadıklarından dolayı sezon öncesi kampına katılma şansını bulmuşlardı, sezon öncesi kampına katılan bir diğer isim olan Brezilyalı pasör Fafao ise yabancı kontenjanına takılarak Fürst ve Songül ile birlikte karşılaşmayı tribünden takip etti. Bunun dışında kadroda yer alan Seda, Yağmur, İpek gibi isimlere de Kamil Hoca süre vermemeyi tercih etti ve maç genelinde sahaya Naz-Eda-Ergül-Sokolova-Nati-Kasia ve libero Nihan'la yerleştik. 22-25 kaybettiğimiz 2.set haricinde sahada her yönüyle üstün olan taraftık ve mücaleden 25-22 / 22-25 / 25-12 / 25-17 'lik setlerle 3-1 galip ayrıldık.

Eminim ki bir çok kişinin aklında Gamova'nın yokluğunda onun boşluğunun nasıl doldurulacağı sorusu vardı ama dün yeni transferimiz Kasia Skowronska'yı gördükten sonra bu sorular bir nebze olsun cevap bulmuştur. Hücümda ve özellikle servislerde çok çok iyi bir performans sergiledi Polonyalı oyuncu. 1. ve 3. setlerde o kadar etkili smaç servisler attı ki neredeyse bu setleri tek başına kopartıp aldı. Bir diğer transferimiz Sokolova ise yorgunluğuna rağmen bir çok pozisyonda tecrübesini ve zekasını konuşturarak galibiyette önemli rol oynadı, Gamova sonrasında bu iki transfer takımın savunma ve manşet gücünü yukarılara çekmemiz ve daha kompakt bir takım olmamız konusunda ciddi yarar sağlayacaklar. Dünkü karşılaşma sonrası kafamda oluşan en büyük şüphe ise libero Nihan'ın performansıyla alakalı, dün takımın zayıf halkası benim dedi adeta , kaldı ki sezon boyunca da neredeyse rakipsiz olacak Nihan, arkasında bekleyen Songül Nihan'ın seviye olarak oldukça aşağısında, sezon içerisinde bir sakatlık yaşanması durumunda bu mevkide sıkıntı yaşamamız kuvvetle muhtemel. Forma şansı bulan Ergül bloklarıyla ön plana çıktıysa da benim tercihim ligde Çiğdem veya İpek'in oynamasından yana, Avrupa'da zaten kimse kolay kolay Fürst'ten formayı alamaz. Madem başladık bir parantez de Eda ve Naz'a açalım, onlar da sahadaki Japonya yorgunlarındandı ama ikisi de başarılıydılar diyebiliriz özellikle de bloklarda. Gönül isterdi ki Naz'ın kurduğu oyunlar ve pasları için de aynı kelimeyi kullanayım ama kendi adıma Naz'dan bu noktada çok daha iyisini bekliyorum. Naz'ın performansı bu çizgide devam ederse ilk alındığında neden alındığına anlam veremediğim Fafao'nun Avrupa maçlarında iyi bir yedekten fazlası olabileceğini söyleyebiliriz.

Ne olursa olsun maçı kazanmak ve sezona kupayla başlamak hele de yıllar boyunca Türk voleyboluna hizmet verecek bu salonun açılışında güzel ve anlamlı. Türkiye'de alabileceği son 5 kupayı da müzeye götürdü bu takım. Seneler sonra şampiyonluk kupası geldiğinde şu satırları yazmışım, Anja'lı Marina'lı Oksana'lı o günlerden bu güne hem kadro hem de oyun olarak sürekli üzerine koyarak geldi Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı. 28 Nisan 2009 günü için Türk voleybol tarihinin dönüm noktası demiştik, şimdi bu takımın önünde bir başka dönüm noktası duruyor, geçtiğimiz sene son sete kadar zorlayıp parmaklarımızın ucundan giden Şampiyonlar Ligi kupası...

18 Kasım 2010 Perşembe

3 Poster...

"Odamda üç poster vardı...Biri şimdiki hocam Aykut Kocaman, biri Novak...Diğeri de Rıdvan Dilmen..."

Emre Belözoğlu / Yirmibir - LigTV

15 Kasım 2010 Pazartesi

Vidmar'da Haberler Kötü...

Ve korkulan oldu....Bugün öğleden sonra resmi siteden Vidmar'ın sağlık durumuyla ilgili olarak yapılan açıklamada genç oyuncumuzun ön çapraz bağlarının koptuğu ve 10 gün sürecek tedavinin ardından ameliyat edileceği duyuruldu. Bunun da ötesinde FBTV spikerlerinden Aslı Duru'nun şu twitinden de anlaşılacağı üzere Gasper'in dizinin durumu pek de iç açıcı değil maalesef. 4-6 ay arasında bir süre takımdan ayrı kalacak genç Sloven.

İşler böylesine yolunda giderken yaşanan bu sakatlık elbette ki fazlasıyla can sıkıcı ancak öyle veya böyle bir şekilde Vidmar'ın yokluğunu telafi etmemiz gerekiyor. Eldeki uzunlardan Vidmar'ın savunma sertliğine yaklaşabilecek tek isim ise Kaya Peker, varlığından pek haz etmesek de Kaya'nın dakikaları Vidmar'ın yokluğunda hatırı sayılır derecede artacaktır. Şu aşamada eldeki yabancı oyuncu sayımız da göz önünde bulundurulduğunda transfer yapmamız bana pek olası gelmiyor ancak Euroleague'de Top16 ve sonrası için gerekli görüldüğü takdirde bu da bir opsiyon. Tabii bir de sezon başında kadromuza kattığımız ve hazırlık maçlarında sıklıkla forma şansı bulan ve sonrasında kiralayacak iyi bir takım bulamayınca takımla antremanlara genç takımla da maçlara çıkan 2.08 boyundaki ve 20 yaşındaki Mahalbasiç var elde. Mahalbasiç ligde olmasa da Euroleague'de uzun rotasyonuna katkıda bulunması amacıyla kadroda değerlendirilebilecek bir isim. Ancak öyle görünüyor ki eldeki seçenekler değerlendirildiğinde Vidmar'ın yokluğu en çok geniş rotasyonda dakika bulmakta güçlük çeken Kaya'nın işine yarayacak. Hal böyleyken umalım ki Gasper tahmin edilenden çabuk iyileşsin ve bir an önce formasına kavuşsun.

14 Kasım 2010 Pazar

Hiçbir 100 Güzel Değil Senin 100'ünden...

Gaziantep Kamil Ocak Stadı / Gaziantepspor-Fenerbahçe / Dakika 18

Fener Cephesinde Değişen Bir Şey Yok...

Dünle birlikte bütün branşları tek güne sığdırmış olduk ve başlıktan da anlaşılacağı üzere yüzümüzü güldüren yine amatör branş performansları oldu. Erkek basketbol takımının Trabzonspor önündeki 78-55'lik galibiyeti ile başlayan gün, erkek voleybolcuların Maliye Milli Piyango'yu 3-0'lık skorla mağlup etmesi ve kadın basketbolcuların İstanbul Üniversitesi karşısındaki 87-71'lik galibiyetiyle devam etti. Güne noktayı futbol takımının galibiyetiyle güzel bir şekilde koyalım derken maçın son çeyreğinde yenilen 2 gol buna mani oldu. Bu dakikadan sonra lige tutunmak için önümüzdeki 5 maçtan 5 galibiyet çıkarmak şart.

Beni futbol takımının mağlubiyetinden çok daha fazla üzen ise Vidmar'ın Trabzonspor maçında talihsiz bir şekilde sakatlanması oldu. Her geçen gün oyununun üzerine koyarken ve takımın en önemli yapı taşlarından biri haline gelmişken böylesine saçma sapan bir pozisyonda sakatlanması hem kariyeri adına hem de içeride dışarıda doludizgin giden erkek basketbol takımımız adına oldukça kötü bir haber. Henüz sakatlığı hakkında net bir bilgi olmasa da yazılıp çizilenler sol dizindeki ön çapraz bağların koptuğu ve sezonu kapattığı yönünde. Sloven milli takımından arkadaşı Nachbar'ın twitter'dan verdiği bilgiye göre Gasper'in durumu bugünkü testlerden sonra netleşecek, umalım ki gelen haberler yalnızca kötü bir senaryodan ibaret olsun ve koca yürekli sert adam en kısa sürede parkelere dönsün.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Saygıyla...

‘Devrim Arabaları’ filminin sonlarında Onur Ünsal’ın canlandırdığı genç mühendisle, Selçuk Yöntem’in oynadığı yaşlı ve deneyimli mühendis arasında geçen bir sahne vardır; o sahnenin sonunda Selçuk Yöntem der ki:

‘Zaten Devrim isimli bir arabanın sokaklarda gezmesine izin verilmezdi bu ülkede’

Selçuk Yöntem’in bahsettiği ülke, dünya tarihindeki en büyük 3 devrimden birini gerçekleştirmiş bir ülkedir ama o ülkenin devrim tarihi dersi hala ‘Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi’ adı altında anlatıl(ama)maktadır. Devrim kelimesi ders adlarında bile söylenememektedir o ülkede. Kendi gerçekleştirdiği devrime sahip çıkamayan halkın ne hale geldiği ise ortadadır.

Bize bağımsızlığımızı veren devrimi gerçekleştiren o güzel insanları ve en büyük Türk Devrimcisini saygıyla anıyorum.

9 Kasım 2010 Salı

Aykut Kocaman Der Ki #4

"Ne Avrupa'da bir takımı çalıştırmak istiyorum ne de milli takım teknik direktörlüğünü düşünüyorum. Benim için zirve Fenerbahçe’dir."

Baba, Oğul ve Kutsal Fenerbahçe...

Hatıralarımızda kimimizin net kimimizin de hayal meyal hatırladığı bir ilk maç vardır muhakkak ki...O radyolarda isimlerini duyduğumuz televizyonlarda suretlerini gördüğümüz Fenerbahçeli oyuncuları kanlı canlı görme şansını yakaladığımız o ilk maç...Heyecandan sahadaki futbolculardan çok hayranlıkla tribünlerin izlendiği, içindeki ateşin yangına dönüştüğü...

Her ne kadar ben ilk gittiğim maçı hatırlamasam da dünden beri dinledikçe dalıp dalıp eski günlere gitmeme neden oluyor bu beste. Tribünde ne kadar yer bulur, ne kadar söylenir bilemiyorum ama yapanların emeğine söyleyenlerin de sesine sağlık...



Bir sabah tuttu babam elimden,
Götürdü beni en buyuk sevgiye,
Dedi ki gönül ver sen bu renklere,
Bırakma onu en kötü gününde.

İşte ben o günden beridir sana,
Deliler gibi aşığım kanarya,
Kalp dursa bir gün akıl unutsa da,
Ben seni ruhumla sevdim kanarya.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Bilet Mevzuları...

Bir iyi bir de kötü haber var hafta içi oynanacak karşılaşmaların biletleriyle ilgili. İyi haber aşağıdaki postta bitmesi temennisinde bulunduğumuz Siena maçının biletlerinin akşama doğru tamamının tükenmesi ve bu sezon ilk defa Fenerbahçe basketbol takımının kapalı gişe oynayacak olması. Eğer maça 2 gün kala biletleri bitirerek takdiri hak eden taraftarlar bir de uyutucu futbol tezahüratları yerine sahada olan bitene tepki vererek savunmada ve hücumda takımın 6. oyuncusu olmayı başarırlarsa Siena önünde basketbolcularımızın işi hiç kuşku yok ki daha kolay olacaktır.

Kötü haber ise yarın oynanacak kupa maçı öncesinde Ankara'dan. Geçen sezondan bu yana kendi taraftarlarıyla da sık sık karşı karşıya gelen ve bu alelade kupa maçı için oldukça fahiş bir fiyat belirleyen Ankaragücü yönetimi açık kanaldan da yayınlanacak bu karşılaşmanın boş tribünlere oynanmasını tercih etmişe benziyor. Yoksa en düşük bilet fiyatını 56 TL olarak belirlemenin başka bir açıklaması olamaz. Anlaşılan Gökçek ailesi Ankara'dan sonra Ankaragücü'nün de canına okumayı kafasına koymuş durumda...

Moraller Gayet İyi...

Futboldu, voleyboldu, basketboldu derken 4'te 4 ile kapattık haftayı. Voleybolda 4 kere maç sayısı oynadıktan sonra Halkbank'a verilen 2 set, futbolda ise Emre'nin sakatlığı, Lugano'nun devre arasında gördüğü gereksiz kart ve Bilica haftasonunun can sıkıcı taraflarıydı.
Haftaiçinde Avrupa'dan galibiyetle dönen erkek ve kadın basketbolcularımız tam gaz devam ettiler yollarına, Marko Tomas'ın sakatlığının ciddi olmaması kritik Siena maçı öncesi sevindirici. Siena maçı demişken halen biletix'de bilet satışı devam ediyor, yalnız sadece resimdeki pembe bloklar kalmış durumda umuyorum ki maç saatine kadar onlar da satılacak ve yıllardan beri özlemini duyduğumuz bir atmosfer olacak Sinan Erdem Spor Salonu'nda. 2010'un ilk haftasında 101-58 gibi bir hezimet yaşamıştık İtalya'da, 2010'u yavaş yavaş kapatmaya hazırlanırken çarşamba günü bu hesabı da kapatmanın vaktidir.

5 Kasım 2010 Cuma

Blaugrana'da Tarihi Galibiyet...

Karşılaşma öncesi maç hakkında konuşurken kazanacağımıza dair içinde en az umut taşıyan doğruyu söylemek gerekirse bendim. Hele Alkolik'in "Barca'yı 66 sayının altında tutabiliriz o zaman da kazanırız" demesi bana oldukça fantastik gelmiş, bu kadar iyimserlik de fazla demiştim içimden. Euroleague'de geçtigimiz sezonların yaralarını bir taraftar olarak üzerimde taşıyordum ve maçla ilgili iyimser beklentim Barca'nin 80 üzeri attığı bizim de 70'lerde atarak 10 sayı civarında bir farkla kaybedeceğimiz yönündeydi. Zira geçtiğimiz sezonlardan aklımda kalan Fenerbahçe erkek basketbol takımı kendinden güçlü rakipler karşısında daha maçın başında yelkenleri suya indiren ve herhangi bir direnç göstermeden yenilgiyi kabul eden bir takımdı. Üstüne rakip geçtiğimiz sezonun Euroleague Şampiyonu ve bu ligde 19 maçtır kaybetmeyen Barcelona olunca ve şimdiye kadar Palau Blaugrana'dan hiçbir Türk takımının galibiyetle ayrılamadığını da göz önünde bulundurunca çok da olumlu düşünemiyordum açıkcası.

Demlendiğimiz Kıtır'dan ayrılıp Alkolik'in evinde televizyonun karşısındaki yerimizi alana kadar maç başlamıştı ve ekrana yansıyan 5-2'lik bir Barcelona üstünlüğü vardı. Ancak sahada kendinden her zamankinden daha emin görünen ve Ukiç'in önderliğinde tempoyu kendi kontrolünde tutmaya çalışan bir Fenerbahçe vardı. Buna bir de savunmada Ömer Onan-Marko Tomas-Gasper Vidmar-Tarence Kinsey'in sertliği eklenince Barcelona karşısında maça tutunmayı başardık. Öyle ki 5.dakikada Ukiç'in basketiyle öne geçtikten sonra Barcelona'nın skordaki üstünlüğü ele alması bundan 23 dakika sonra Lakoviç'in bulduğu basketle olabildi.

3.çeyrekte Barcelona'nın savunmada vidaları iyiden iyiye sıkması skor bulmamızı zorlaştırıyorken bir de bunun üzerine buldukları 6-0'lık seri farkı 4 sayıya kadar çıkarmalarını sağladı. Bu dakikalarda önce Oğuz'un ve periyotun son saniyelerinde de Emir'in çok kritik basketleri takımı ayakta tuttu. Özellikle son haftaların formsuz ismi Emir Preldziç'in son saniye basketi maçın kırılma anıydı. 4.periyotun başlarında hakemlerin Barcelona lehine çaldıkları kolay düdüklerle takım faulü hakkımız bu periyotun hemen başlarında dolunca iş zora girmeye başladı diye geçirdim aklımdan ekran başında. Kaldı ki bu periyotta 16 sayı atan Barcelona bunların 8'ini Lorbek ve Mickael ile faul çizgisinden buldu. Ancak savunmadaki dik duruşumuz çalınan kolay düdüklere rağmen bozulmadı ve önce Mirsad'la sonra da Emir'le üstüste bulduğumuz 3 sayılık basketlerle skordaki üstünlüğü yeniden ele geçirmeyi başardık ve bu üstünlüğü de maçın sonuna kadar korumayı bilerek 61-69'luk sonuçla tarihi bir zafere imza attık.

Dün takımın verdiği mücadeleyi yukarıdaki fotoğraftan daha iyi anlatacak bir kare yoktur. Kısa uzun demeden takım olarak ribaund kovaladık hatta yanılmıyorsam ilk çeyrekte bir ara takımın aldığı 4 ribaundu da Ukiç çekmişti. Savunmada 40 dakika boyunca direnç gösterdik, rakibe kolay basket izni vermedik ve maç boyunca bir saniye olsun geri adım atmadık. Hep savunmasından dert yandığımız Greer bile her topa elini soktu ve ihtiyaç duyduğumuz anlarda sorumluluk aldı. Kinsey, Navarro'ya adeta kelepçe taktı. Ömer Onan her zaman bildiğimiz Ömer'di yine savunduğu oyuncuyu hayattan bezdirdi. Formsuz dediğimiz Emir çıktı en kritik anlarda şutlarını potaya gönderdi. Vidmar savunmanın temel taşlarından olduğunu bir defa daha ispatladı. Süre alan bütün oyuncular ellerinden geleni yaptılar, sadece Lavrinoviç beklediğimiz performansının uzağında kaldı. Yalnız bu maçta ayrı bir parantezi hakeden 2 oyuncu var; Ukiç ve Tomas. Hırvat ikili takımın hem sayı yükünü çektiler hem de takıma liderlik ettiler, özellikle çok net görülen bir şey var Ukiç koçun sahadaki gözü kulağı herşeyi. Koç demişken Sphaija ve Aydın Örs ikilisinin savunma takımı yaratacağını tahmin ediyorduk ama bu takımın daha henüz yolun başındayken Barcelona'yı Palau Blaugrana'da 61 sayıda tutması inanılır gibi değil.

Şimdi sırada Siena maçı var Sinan Erdem'de, grubun 2 namağlup takımı ünvanlarını korumak için mücadele verecek ve Fenerbahçe açısından da gerçek bir test maçı olacak. Fenerbahçe taraftarının bu maçta salonu doldurmaması için hiçbir bahanesi olamaz olmamalı, hele ki bu takım böyle mücadele veriyorken ve geçen seneden Siena'yla kapanmamış bir defter varken...

Teşekkürler Çocuk!

Hani sınıfın arka sıralarında oturan çocuklar vardır, çok fazla sesi soluğu çıkmayan, pek gözönünde olmayan, varlığı ile yokluğu bir gibi duran. Sonra bir gün bir olay olur, o çocuğu yakından tanıma şansını yakalarsınız ve vay be dersiniz ne kadar farklı birisiymiş. Vidmar da Fener taraftarı için o arka sıradaki çocuklardan biriydi. Genç yaşta gelmişti bu takıma ve henüz gelişme evresindeydi. Çoğu taraftar için -ben de dahil- gereksiz bir yabancı transferiydi. Ömer, Semih, Oğuz gibi uzunlarımız varken niye onu almıştık, niye atletik bir 4 numara transfer etmiyorduk.

Hep eleştirildi, hep eleştirdik ama geçen seneki Efes serisinden beri o, bu eleştirilere sahada gösterdiği mücadeleyle gereken cevabı veriyor. Hele dün akşam Barcelona uzunlarıyla neredeyse tek başına mücadele etti ve bir kez daha kocaman bir alkışı haketti. Bize de taraftar olarak arka sıralardaki bu çocuğa gönlümüzün ön sıralarından bir yer vermek düştü.

4 Kasım 2010 Perşembe

Troyka İş Başında...

Fenerbahçeli basketbolseverlerin kolay kolay hafızalarından silinmeyecek Turner-Dallas-İbo 3'lüsünden sonra uzun zaman unutamayacağımız bir troyka daha geliyor görünüşe bakılırsa. Euroleague'deki ilk maçımızda 77 sayı-23 ribaund-8 asistlik bir performans ortaya koyan Nevriye-Penny-Taurasi 3'lüsü dün de Gospic Crotia karşısında aldığımız 109-92'lik galibiyette 71 sayı-20 ribaund-13 asistlik katkılarıyla başroldeydiler.

Her geçen sene olgunlaşan ve oyununun üzerine koymaya devam Nevriye'ye takımda 2. senesini geçiren ve istatistik kağıdının her satırına hükmeden Penny'nin ve ilk 2 maçında kendisinden beklenmedik derecede düşük yüzdelerle oynayan fakat ikisi Avrupa biri de Türkiye Ligi karşılaşması olmak üzere oynadığı son 3 maçta sergilediği oyunla takıma ısınmaya başladığını gösteren Taurasi'nin performansları da eklenince özellikle hucümda ölümcül bir 3'lü çıktı ortaya.

Her ne kadar oynadığımız maçlardaki takım savunmamız ve pota altı zaafiyetimiz can sıkıcı olsa da - ki burada kıta dışından oyuncu tercihlerimiz sorgulanabilir- herhangi bir sakatlık olmadığı takdirde sezon boyunca bu 3'lünün dominant performanslarını çok büyük keyif alarak izleyeceğimiz aşikar.