antalyaspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
antalyaspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Bizim Evden Görünüm: Fenerbahçe - Antalyaspor

2002 yılında yurt panosunda gördüğüm bir afişle başladı blog ahalisiyle tanışıklığım. O günden beri bayram, tatil vb. şeyler dışında mutlaka bu tayfadan birileri vardı Fenerbahçe maçlarını izlerken yanımda. İlk başlarda okulda çatıda izleniyordu maçlar; kimi zaman sandalye kimi zaman kalorifer üzerinde. Sonra mezun olunca yolumuz Kızılay’a düştü. Beyti ve rakı iyi gidiyordu maç izlerken. Sonra da sağolsun Alkolik’in evi oldu son maç izleme durağımız. Bu sezon ise durum biraz farklı, malumunuz sezona evli bir adam olarak giriyoruz ve evde hanımla beraber izleyeceğiz maçları. Haa, bu demek olmuyor ki; ev kuşu olduk. Fırsatını bulduğumuz her an ya tayfayı toplayacağız eve ya da biz gideceğiz yanlarına. Maçlardan sonra da kendimce yazmaya çalışacağım takımın bizim evden nasıl göründüğünü.

Dünkü maça gelince; maçı iki devre olarak değerlendirebiliriz ama devre arası olarak 4. golü almak gerekir. 4. gole kadar topa sahip olmaya çalışan, atılan ters ve hızlı toplarla hücuma çıkmaya çalışan bir takım vardı sahada ve Semih’in 2. golü de bunun çok güzel bir örneğiydi. 4. golden sonra ise oyunu genelde rölantide götürmeye çalıştık ve hücum yönünde oyunu fazla zorlamadık. Bunun sebebi kenardan gelen uyarılar mıydı yoksa futbolcuların tercihi miydi bilemiyorum ama dünkü maçla ilgili en fazla merakımı uyandıran konunun bu olduğunu söyleyebilirim.
Bireysel bazda ise Gökhan Gönül, takımın en iyisiydi. Semih, Alex ve Emre ise onu tamamlayan oyunculardı. Emre’nin son dakikalarda skor böyle farklı durumdayken kendini sakatlamak pahasına atmaya çalıştığı çalım ise çok gereksizdi. Semih’in Alex’e attırdığı goldeki pası ise harikaydı. Geçen sezon genelde Lugano, rakip takımın etkili forvetiyle boğuşur, seken topları Bilica süpürürdü ama dünkü maçta tam tersi bir görünüm vardı. Bilica rakip forvetle boğuştu, Lugano süpürdü. Baroni geçen maçlara göre istekliydi ve daha önde basmaya çalıştı ama yılların eskitemediği bir Selçuk hayranı olarak, tıpkı HoAmca gibi Selçuk’u Baroni’ye tercih ederim. Kendisi en iyi oynadığı maçta bile en az bir kere top kaptırıp kalemizde tehlike yaratır ama olsun biraz heyecan ve yusufçuk iyi gelir bünyeye. Aldığı kiloların etkisiyle suratı Bulldog köpeklerine benzeyen Santos kardeşimiz de biraz vermiş gibiydi kilolarını ve Gökhan kadar olmasa da soldan etkili bindirmeler yaptı. Bu arada takımın direksiyonunda genelde bir sağa çekme eğilimi var bu da Gökhan Gönül’ün olduğu yerde normal. Sınıfın yaramaz çocuğu edasındaki Stoch ise beklenildiği kadar etkili değildi, bunda yaptığı boş koşularda istediği pasları alamamasının payı büyüktü.

Ne olursa olsun, lige 4-0 gibi farklı bir skorla başlamak güzel, özellikle Genç Oğlanlar maçlarındaki rezil oyundan sonra. Umarım ilk 6 haftayı Aykut’u kaybetmeden en az hasarla atlatırız. Ondan sonrasının daha güzel olacağını düşünüyorum. Aykut da, taraftarın görmek istediği; formanın kıymetini bilen ve onun için mücadele eden (11 tane Gökhan Gönül-Emre karışımından oluşan, biraz fantazi oldu ya neyse) bir takımı yavaş yavaş oluşturmaya başlar o zamana kadar?!

Not:
Maç boyu Mehmet Topuz’a, Mehmet Yozgatlı diyen Melih Şendil’e de, Mehmet Yozgatlı’nın selamlarını gönderiyoruz.

Aykut Kocaman Der Ki #2

"Beklediğim tek şey ikinci yarı ciddiyetti, ufak ufak sapmalar oldu, bunları biraz tedavi etmemiz gerekiyor."

(İlk yarısı 4-0 biten Fenerbahçe-MP Antalyaspor maçının 2. yarısını değerlendirirken)

So it begins... Fenerbahçe 4 Antalyaspor 0

Young Boys maçlarının ardından böyle bir başlangıcı kimse beklemiyordu herhalde. İlk yarım saatte atılan dört gol ve kalan 15 dakikada girilen sayısız pozisyon. Lig Tv'nin spiker-yorumcu ekürileri Mehmet Özdilek'e methiyeler düzmeye başlamıştı ki Alex'in "olağan" pası ile Semih golü buldu. İlk yarı üstüste gelen goller Mehmet Hoca'dan daha az bahsedilmesine sebep oldu lakin ikinci yarı aynı teraneye yine maruz kaldık. Her zaman, her şartta kendi futbolunu oynamaya çalışan Antalyaspor, yaşasın enseye tokat yerli teknik direktörler.

Attığımız golleri, girdiğimiz pozisyonları tek tek anlatmaya gerek yok, sadece bir iki husus var üstünde düşünülmesi, bazılarının düşünmesi gereken. Birincisi bu takımın Daum'un takımı olduğu. Sadece diziliş olarak değil, kadro ve üslup olarak da öyleydi. Birbirleriyle oynamaya oldukça aşina olan Mehmet ve Gökhan'ın performansları harikaydı. Özer de solda şans bulup aynı performansı gösterirse iki transferimiz de kulübeye oturabilir. Sözün özü değişimdi, devrimdi derken aslında bu takımın periyodik bakımlarla hala bizi taşıyabileceğini görmüş olduk.

İkinci yarıdaki düşüş daha doğrusu isteksizlik, yine Daum'un takımına ait. Yani bu isteksizlik için ilk günden oturup Aykut'u suçlayacak değiliz. Bunu benim gibi çok dert eden var mı bilmiyorum ama bence ikinci yarıdaki görüntü takımın bu sene yine canı isteyince oynayacağına delalet ediyor. Hocanın ilk düşmanı bu hastalık olmalı.

Gelelim daha çok su götürecek Alex mevzusuna; Alex'i değiştirmek ya da kurban etmek değil, kaptanını taşıyacak 9 adamı bulmak, örgütlemek, eğitmek gerekiyor. Hala en kafası çalışan, en verimli oyuncun Alex.

Semih "nerdeydin lan sen" nidalarını herhalde duymuştur. Her hafta bir halefini tribünde gözüne mi sokmak lazım. Bu kez seni anlayacak, sırf para verdik Niang oynasın demeyecek bir hocan var kenarda. Umarım Semih son senesinde şansını kullanır ve takımda kalır.

Oğuz ve Aykut'un, antrenörlük kariyerlerinde geçmişte çalıştıkları en etkileyici hocanın Parreira olduğunu çok duyduk. Aykut'un ilk günden itibaren söylediğği topa sahip olmak arzusu var -gerçi Barcelona ve İspanya'dan sonra herkes aynı şeyi istiyor- . İstediği Fenerbahçe'yi de bu şekilde tanımlıyor zaten. Parreira'nın takımı da topa sahip olurda, ama yavaş oynardı. Hazırlık pasından bayılırdık. Uche'den Hogh'e, Hogh'den Uche'ye. Topa sahip olmanın yanında hızlı oynamanın da peşinde olmak gerek.

Cristian biraz daha istekli de olsa Selçuk'tan fazlası olduğunu hala düşünmüyorum. Savunmadaki akmaz kokmaz hali devam etse de, ceza alanına bir kaç kez yaklaşması sevindirici.

Son olarak:
-Stoch az adam kovalasın savunma yapsın, yoksa baş ağrıtır.
-Abdullah Kiğılı'ya kendi mağazasından bir gömlek hediye edilsin.
-Seyircisiz maç gördükçe sövüyorum kulakları çınlayan yok mu?

7 Mart 2010 Pazar

Daum Der Ki # 5

"Maçın tümüne bakarsak, maçı hak ettiğimizi düşünüyorum. Daha fazla topa sahip olduk, en önemlisi de kalemizi gole kapalı tutmamız. O nedenle bu galibiyeti fazlasıyla hak ettik"

Fenerbahçe 1 - Antalyaspor 0

Önemli bir üç puandı takım adına. Umarım biraz kendilerine gelmelerini sağlar bu galibiyet. Belki bizi de kendimize getirir.

Emre'yi ayrıca tebrik etmek gerek. Günün en iyisiydi. Santos da güzel bir akşam geçirdi. Attığı golde topu hızlı oynayarak pozisyonu başlattı ve kendisi gibi yapan Semih ve Emre'nin güzel pasları sonunda da düzgün güzel bir vuruşla golü yaptı.

Defans dörtlüsünün uzun zaman sonra beraber oynamaları maçı nerdeyse pozisyon vermeden bitirmemizi sağladı. Maçın başlarında Semih-Güiza ikilisi iyiydi ama ilerleyen dakikalarda oyundan düştüler.

Gerisi de malum Daum'un skoru korumak için yaptığı değişiklikler topu Antalya'ya verdi ama şükür ki son haftalardaki son 10 dakika gollerinden birini yemeden tamamlayabildik maçı.

Hakeme de ne desek boş. Yine boş geçmediler. Vermediği penaltının ardından itirazların etkisiyle bariz faullere de devam dedi.

28 Ocak 2010 Perşembe

Ziraat Türkiye Kupası

Kupada çeyrek ve yarı final kuraları az önce çekildi. Eşleşmeler şöyle:

B.Ş.Belediyespor - Trabzonspor
Antalyaspor - Galatasaray
Fenerbahçe - Bursaspor
Manisaspor - Denizlispor

İlk maç haftaya çarşamba, yani 3 Şubat'ta Kadıköy'de. Rövanş ise 10 Şubat'ta. Çeyrek finali geçtiğimiz takdirde, Manisaspor-Denizlispor maçının galibiyle yarı finalde karşılaşacağız.

Geçen sene denk gelmişti İzmir'de iş seyhatindeyken kupa finalini de izlemiştik Mega ile. O hala bana söyleniyor senin yüzünden diye ama bence Beşiktaş yüzündendi. Bu sene hazır onlar da yokken biz kazanırız artık kupayı.

Şaka bir yana Bursa'yı geçersek final zor görünmüyor. Bursa'yı geçip geçemeyeceğimizi ise evimizde oynayacağımız ilk maç büyük ölçüde belli eder diye düşünüyorum. Sonrasında ise muhtemel bir Manisaspor eşleşmesi görünüyor. Diğer taraftan Trabzon ve Galatasaray'ın yarı final oynamaları kağıt üzerinde görünen olasılık. Yine de Antalya, İBB, Trabzon ve Bursa'nın görünen Fenerbahçe-Galatasaray finalini değiştirme şansı mevcut.

Güzel futbol olsun, iyi oynayan kazansın.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Antalyaspor 4 - Fenerbahçe 3

Yenilmemize rağmen seyir zevki olan bir karşılaşma izledik. Pozisyonlar, mücadele gruptan çıkmış bir Fenerbahçe'nin futbolcuları için şaşırtıcıydı aslında. Gerçi takımın tamamının oynadığını söylemek de mümkün değil ama yine de o oynamak isteyen 3-5 kişi sayesinde keyifli ve bol gollü bir maç oldu. Daum'un kadro tercihinden de belliydi. Gençler oynasın, paslananlar açılır belki diye yine yedeklere ve kısmetsizlere şans vermişti.

İlk yarı Alex, ikinci yarı Özer gayet güzel oynadılar. Santos günün en iyisiydi diyebiliriz. Uğur Boral ve Kız Ali kanatlarda yine hiçbirşey yapmadılar. Uğur'un yerine oyuna giren Vederson son dakikalarda attığı frikik ile sabırları zorladı , ardından son dakikada attığı şutla okkalı bir laf işitti benden. Vederson, oynadığında sadece kanatlardan orta yap kornerleri kullan, başka birşey istemiyorum, en önemlisi sakın ama sakın şut çekme. Sen bakma Üründül gibi "iyi vuruuuurrrr" diyen ara gazlarına.

Güiza bildiğiniz gibi; sakallı, bezgin ve güçsüz. Sonradan oyuna giren Gökhan Ünal "sen yenisin öyle her bulduğun topu şut vurma yiğen" diye söylenir takım arkadaşları diye müsait iki şut pozisyonunda pas vermeyi tercih etti. Asisti iyiydi, Özer ve Güiza'nın gollük şutları da.

Bekir iyiydi, işini yaptı. Defansın ortası rezaletti. Özellikle Lugano, benim görebildiğim kadarıyla iki golde hatası vardı. Kaleci desen evlere şenlik.

Selçuk fena değil, Emre istekliydi. Daum desen dipçik gibiydi, maşallah.

Maç 3-2 iken yazmaya başlasam ve skoru 3-3 atsam diye düşündüm. 3. golü atacağımıza emindim ama sonrasında yer miyiz bir tane daha atar mıyız onu bilemedim...

26 Eylül 2009 Cumartesi

Antalyaspor 1 - Fenerbahçe 2

Sanırım maç öncesi Eymir'de aldığım temiz hava beni fazlasıyla rahatlatmış ki ne sahadaki temposuz ve kötü oyun ne de Daum'un bu kötü oyuna müdahale etmeyişi çok rahatsız etmedi beni. Her ne kadar maç 1-1 devam etse de bir şekilde 2.golü atıp maçı kazanacağımızı düşünüyordum, öyle de oldu.

İlk goller, asist ve son vuruş açısından güzel. Bizim goller de ise Alex'in hakkını sonuna kadar teslim etmek gerek. Hatta Güiza'nın karşı karşıya kaçırdığı maçın en net 2 pozisyonundaki ara paslarının da hakkını vermek lazım.

Maça genel olarak baktığımızda bence ortada bir maçtı ve iki tarafa da dönebilir veya berabere de bitebilirdi. Antalya açık oynadı, bu da bizim geçen haftalara göre biraz daha fazla pozisyon bulmamızı sağladı. Hatta son dakikalarda buldukları pozisyonlarla kazanabileceklerini bile düşünerek inanılmaz bir şekilde kendi ceza sahalarında tek bir oyuncu bile bırakmadılar.

Santos sakatlanmasa bile değiştirilmesi gerekiyordu zira adeta yürüyordu sahada. Ama rotasyonda bu kadar gecikirsen kenardan gelen oyuncudan da verim alman imkansızlaşır, ki bence Uğur 2.yarı hiçbirşey yapmadı. Sadece Uğur değil giren yedekler bugüne kadar pek etkili olamadı sezon başından beri. İkinci değişiklik ise tamamen saçmalık bence. Takımın o dakikadan sonra doldur boşalt oynamasına çanak tuttu adeta. Mehmet'in sağ beke geçmesi takımın organize ileri çıkmasını engelledi. Zira ilk yarı Mehmet ileri dik toplarla takımın pozisyona girmesinde ve karşı sahada daha çok kalmasını sağladı. Ayrıca Kazım'ın da 2. yarı hiç görünmemesiyle oyuna sonradan giren Semih dahil kimin nerde oynadığı belli değildi. Kenarda başka defans oyuncumuz yokmu da sen takımın ofansif önliberosunu sağ bek yapıp takımı baltalıyorsun? Bıktım Daum'un bu takıntılarından. Al bir tane de son dakika, Güiza'yı çıkar Selçuk'u al. Güiza'yı daha önce değiştirsen Semih'le, Semih o 2 karşı karşıyayı atardı. Bence Gökhan'ın yerine Önder, Kazım veya Güiza'nın yerine de Semih alınabilirdi.

Bakalım Kazım'ın cezalı olduğu (çok şükür) önümüzdeki maçta Daum kimi oynatacak yerine ve nasıl bir kadro çıkaracak.

Maçta sonra Aykut Kocaman konuştu dobra dobra, güzel güzel, efendice, delikanlıca. Sanırım bizim nesil O'ndan iyisini göremeyecek, komple bir sporcu ve insan olarak.
Kesinlikle yapalım şu pankart işini; "Aşkımız KOCAMAN"