14 Mayıs 2010 Cuma

Ezeli Rakibimi İstiyorum...

Malum ev topluyoruz bu aralar, eşyaları kolilerken eski biletlerim ilişti gözüme. Hepsine baktım tek tek ve uzun uzun. Her hikaye , her beste , her yoldaş bir daha canlandı zihnimde.

Birkaç bilete takıldı kaldı gözlerim. Aralarından iki tanesi ne farklı galibiyetler, ne zorlu deplasman maçlarınındı.Ezeli rekabetin rekabet olduğu yıllardan kalan iki Maraton bileti. Biletix biletlerinden daha şık, sevimli ve de renkli iki bilet. Üzerlerinden 11 sene geçmiş... Maraton'da çatı altında, mümkünse ortalarda yer bulmak için maçtan on saat önce sıraya girdiğimiz zamanlar.

En önemlisi maçlar üç ihtimalli, oynanmadan bilemiyorsun kim sevinecek , kim üzülecek. Düşünün iki sene üstüste Kadıköy'de puan çıkarmış Galatasaray!
Sene 1998 ligin başı (tabi ki 6. hafta), takımın başında Löw var, fırtına gibi girmişiz sezona. Maçın başında önce yakıyoruz stadı ardından 10 kişilik rakibe karşı inanılmaz bir baskı ile 2 gol buluyoruz. Farkı beklerken sahneye Erol Bulut cıkıyor bir penaltı yaptırıp kendini de attırıyor. Bir maçın içine nasıl ediliri göstermiştir Erol Bulut. O olmasa , belki de 6-0 ı Eylül aylarında kutlayacaktık. 86'da galibiyeti kutlamaya hazırlanırken Hakan Şükür kafasıyla yıkılıyoruz.
Bir sezon sonrası, tarih 20 Kasım 1999. Allahsız bir yağmur yağıyor İstanbul'da, Ezeli rakibimiz ilk yarım saatte iki gol buluyor bu kez farka koşan onlar. İkinci yarıya çıkarken çağırıyoruz takımı, bizler inandık bestesi henüz icat olmamış, "3-0'dan 4-3 , unutmadık hala" ile motive ediyoruz çocukları. Koşuyorlar , ısırıyorlar ama rakip çok kuvvetli, Moldovan rüzgar yardımıyla farkı bire indirse de eşitleyemiyoruz skoru. 90 dakika sonunda takımımızı çağırıyoruz tribünlere, alkışlamaktan patlıyor avuçlarımız.

O gün eksik kalanın yetenekli ayaklar ve gelmeyen beraberlik golü olduğunu hissetmiştim. Şu fani gözler belki de son kez görmüş Galatasaray'ın Kadıköy'de puan aldığını. O gün bilememişiz değerini. Derbilerin heyecanını yitirmeden , sonucunu bilmeden o stada koşmak; tribünlerde coşmak nedir o günden sonra unuttuk.Merak etmeyi, heyecanlanmayı , üzülmeyi unuttuk. Keşke Hasan Şaş'ı , Hagi'yi, Bülent Korkmaz'ı ve Terim'i de çağırsaydık yanımıza, alkışlasaydık onları da... Dilim tutulsaydı da sövmeseydim o gün. Derler ya hep biri olmadan biri olmaz diye. Hakikaten öyle... Olmuyor. Her sene 15-0 , 18-1 saymaktan 5'te 5'i beklemekten sevinçleri sezon sonuna öteler olduk. Sizi yenmenin keyfini kaçırdık, alamıyoruz. Gerekirse özür de dileriz. Yeter ki sen geri dön..

3 yorum:

Diego dedi ki...

mudur ne yaptın sen ya nostalji derken ezeli rekabeti bitirmişsin :)

ama su bilet muhabbetlerinden bana gına geldi 2 gundur.
eskiden isterdik amcamizdan bulurdu. bitti gitti.
simdi karti olmayan bileti anca ruyasında goruyor.

hafizam sizinki kadar kuvvetli degildir ama Moldova nın attıgı o golu net hatırlıyorum. maca gelememiş sonrada ssk pasajında sacma sapan bir yerde izlemistim macı zar zor.

Arkhe dedi ki...

İkinci fotoda altta gözüken mavi bilet de Sami Yen bileti, ben de oradaydım. Biletin üzerinde o zamanlar yeni projelendirdikleri stadın görseli var. Bilet de sanırım 1997 falan, o sene stad konusunda çok heyecanlılardı.. :)

HoAmca dedi ki...

98-99 bileti olacak o, 2-0 kaybetmistik. stadı hatırlamıyorum ama hala çok heyecanlı arkadaslar:)