28 Ağustos 2009 Cuma

Gezi Yazıları - Karadeniz Turu - Bölüm 2


Nerde kalmıştık? Ayder’den yola devam. Ama yine önce müziğimizi açalım lütfen. Bu seferki bir gürcü şarkısı, ilk kez Kardeş Türküler’den dinlediğim ama Sonbahar filminde gürcü ablaların söylediği.

Yine Çamlıhemşin üzerinden öğle saatlerinde 1350 m’deki Ayder’e ulaştık. Burası daha turistik bir yer olduğu için yolları son model asfalttı. Kalmak için 3-5 yer soruşturduktan sonra mütevazı ahşap bir pansiyona yerleştik. Ayder yaylası ladin ve kayın ağaçlarıyla kaplı, şifalı kaplıcaları olan, turizm bölgesi ilan edilmesinden sonra pansiyonların otellerin inşa edildiği ama kendi çadırınızı da kurabileceğiniz, yeşilin, temiz havanın tadını çıkarabileceğiniz güzel bir yer. Temiz hava bol oksijenden sanırım insanın iştahı açılıyor ve erkenden uykusu geliyor ayrıca.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra Ayder’den 13 km, yaklaşık 1-1,5 saat uzaklıkta yine taşlı yayla yolları olan ve 2260 metre yükseklikteki Yukarı Kavrun (Kavron) yaylasına çıkmak için minibüsteki yerimizi alıyoruz. Burası Karadeniz turu boyunca en sevdiğim yerlerden birisi. Kaçkar Dağı zirvesine (3937 m) yaklaşık 8 km mesafede ve Kaçkarlara tırmanış yapan dağcıların ilk kamp yeri olan Yukarı Kavrun yaylasında bir kafeterya, pansiyon ve cafe var. Ve bir de bakkal tabi ki. Yukarı Kavrun’a çıktığımız gün havanın güzel olması da ayrı bir şans bizim için, ki farkına varmadan yanmışız da biraz.

Kaçkarların zirvelerini gördükçe insanda daha yukarılara tırmanma isteği uyanıyor. Biz de içimizdeki sesi dinleyip çıktık yukarılara doğru. Ama çıktıkça yeni bir zirve beliriyor önünüzde, bitmek bilmiyor. Arkamızdan bir dağcı grup gelip bizi geçiyor. Dağı aşarak diğer taraftaki yaylalara doğru gidiyorlar. Gitmeden önce Kavrun yaylasının daha ilerisinde yaklaşık 3 saatlik bir yürüme mesafesinde göller olduğunu öğrenmiştim. Ama maalesef ki hem yerlerini bilmiyorduk hem de oraya gidip gelmek için yeterli zamanımız yoktu. Zira bizi getiren şoför saat 15:00 gibi geri döneceğimizi ferman buyurmuştu. Etrafa yavaş yavaş sis çökerken biz de Kavrun’dan ayrılıp Ayder’e doğru yol alıyoruz tekrar. Ki tesadüf müdür yoksa her zaman mı öyledir bilmiyorum ama akşam üzeri bir iki saatliğine bir sis kaplıyor her yanı, sonra tekrardan açılıyor manzara yaylalarda. Akşam yemeğinden sonra bayanlar turistik dükkânlarda alışveriş turuna başlarken ben pansiyonun yolunu tutup Fener-Honved 2. maçını izlemeye gidiyorum. Konaklama yine Ayder’de.

Ayder’den sonra istikamet Borçka üzerinden Maçahel. “Maçahel’e gitmesi çaba dönmesi ise irade ister” diye yazmıştı haftasonu gazetenin seyahat eki. Borçka’dan sonra 50 km’lik yine zorlu bir köy yolu ile ulaşılıyordu Maçahel’e. Durumu bildiğimizden ve ilk gün zorlu yayla yollarında yeteri kadar badire atlattığımızdan dolayı arabayı Borçka’ya bırkıp ordan Maçahel’e minibüsle geçmeyi planlamıştık. Kahvaltıdan sonra Ayder’den ayrılıp, öğleden sonra Borçka’ya ulaştık. Arabayı uygun bir yere bırakıp ilçenin pazarında biraz dolandıktan sonra saat 17:00 gibi Maçahel’e giden minibüste yerimizi aldık. Yaklaşık 2,5 saat süren sisli hatta yer yer yağmurlu uçurum kenarındaki dağ yolundan ilerleyerek Maçahel geçidini aştık. Yol boyunca köylülerin siparişlerini dağıtmak için bol bol durmak zorunda kaldık.

Maçahel, Artvin’e ve Gürcistan'ın Acaristan Özerk Cumhuriyeti'ne yayılan ve toplam on sekiz köyden oluşan vadi ve tarihsel bölgenin adı. Maçahel'in Gürcistan tarafında kalan bölümünde 12, Türkiye tarafındaki bölümünde ise 6 köy (Camili, Düzenli, Efeler, Kayalar, Maral, Uğur) varmış. Ve bölge genetik özellikleri bozulmamış saf kafkas arısı ve Maçahel Balı ile ünlü imiş. Hatta bu konuda TEMA bölgeyi desteklemiş ve oraya gelip gidenler için bir de pansiyon-otel arası bir TEMA evi yapmış. Biraz daha konfor arayanlar için kalınması daha makul olan bir yer. Yoksa bizim gibi diğer pansiyonlarda kalmanız gerekir ki onlara da pansiyon değil aslında köy evi demek daha doğru olur. Ayrıca, Maçahel’e daha yukardan bakmak istiyorsanız Camili’de değil de diğer köylerde de konaklayabilirsiniz. Ama Maçahel pansiyonun işletmecisi genç BoraBora, TEMA evinin hemen yanında olan pansiyonunu zaman içerisinde geliştirecektir eminim.

Yöresel yemekleri annesi, servisi kız kardeşi yaparken o da müşterileriyle ilgileniyor, muhabbet ediyor. Tam anlamıyla bir aile ortamı yani. Yemeğinizi açık havada balkonda yeşile karşı yiyorsunuz ve üzerine bir demlik çay geliyor sizin için. Yağmur çiseliyor gece boyunca. Ertesi gün ise sadece 1 saat ara verip devam ediyor yağmaya. Bu yağmur bölgeyi dolaşmamıza engel olsa da bir yandan da balkonda oturup doğayla baş başa dinlenmemizi sağlıyor. Ama maalesef ertesi sabah Maçahel’den ayrılacağımız vakit yolun heyelandan dolayı hemen hemen kapanmasına da neden oluyor aynı yağmur. Neyse ki bir arkadaşını Borçka’ya götüren ve bizi de yanlarına alan usta şoför BoraBora bizi sağ salim ulaştırıyor Borçka’ya, her ne kadara ehliyeti olmasa da. Yol üzerinde Karagöl var aslında uğranılası bir yer ancak uçağa yetişmek zorunda olan bir yolcumuz var.

Oraya kadar gitmişken günü birlik Batum’a da geçmek geliyor aklımıza ama daha uğrayacak yerlerin olması ve açıkçası düşündüğümden daha fazla zamana ihtiyacımız olduğunu fark etmemiz üzerine bu plandan vazgeçiyoruz ve çeviriyoruz direksiyonu Uzungöl’e.

3 yorum:

futbolvefenerbahçe dedi ki...

Henüz gidemedim oğlanın biraz daha büyüyüp otobüsle seyahat etme kıvamına gelmesi lazım. Gidilesi yerler.

MAVİANNE dedi ki...

3. bölümü sabırsızlıkla bekliyorum
oralarda bile fener maçı ha!!!
harikan bir gezi olmuş
canım çekti

MAVİANNE dedi ki...

Gezi yazılarına çok rahat bir dergide devam edebilirsin
Çünkü sürükleyici yazıyorsun
Uzun olsa da okunuyor,
Bu arada Tebrikler akşamki maç için
Şansınız yardım etti son dakkada
Hadi yine şans yüzünüze güldü :))