Farklı olanı bulmak.
Aslında bizi tamamlayanı aramak ile aynı şeydi.
Küçüklüğümüzde “farklı olanı bulun” ya da “iki resim arasındaki 7 farkı bulun” bulmacalarını çokça çözmekten midir bilinmez kendimiz kadar farklı olanı aradık ömrümüz boyunca.
Kimimiz hala aramakta…
Kimimiz buldu aradığını…
Kimimiz de bulduğunu sanmakta…
Bulduğumuzu sandıklarımızla yalancı mutluluklar yaşadık zamanında. Ardında kalan hayal kırıklıklarından tespihler yaptık sonra. Sarılıp dostlarımıza ağladık sabah sabah. Plastik çay bardaklarına boş boş bakarak uzun anlamsız saatler geçirdik. Alkol ikindilerini öğle saatlerinde yaşamaya başlayıp gece yarısı üstüne cila çektik. Çocuktuk. Beraber büyüdük sevdamızla. O’nu da alıp yanımıza düştük deplasman yollarına.
Sırtımızda çubuklu forma.
Aylar boyu yollar gittik. Düştük kalktık, sevdanın, sevdamızın, topun peşinden koşmaya devam ettik. Ama sevda kuşun kanadındaydı ve dokunuyordu yalnızlık. Uçurum kenarlarında oturduk uzunca bir müddet. Başımız döndü güzelliğinden. Dayanamadık, kavuşmak için bırakıverdik kendimizi, yanacağını bile bile ateşe sarılan pervane misali.
Sonra bir Anka kuşu havalandı uçurumun dibinden. Babil’e aşkın kendisini bulmak için kanat çırparken “O” çıka geldi aniden. İliklerime işleyen Ankara’nın Şubat ayazını dağıttı bir gülüşüyle, ısıttı içimi Haziran güneşiyle…
İyi ki geldin...
İyi ki gelmişsin...
Gelmesen yarım kalırdı bu ben…
Çok iyi geldin...
Hoş geldin…
Aslında bizi tamamlayanı aramak ile aynı şeydi.
Küçüklüğümüzde “farklı olanı bulun” ya da “iki resim arasındaki 7 farkı bulun” bulmacalarını çokça çözmekten midir bilinmez kendimiz kadar farklı olanı aradık ömrümüz boyunca.
Kimimiz hala aramakta…
Kimimiz buldu aradığını…
Kimimiz de bulduğunu sanmakta…
Bulduğumuzu sandıklarımızla yalancı mutluluklar yaşadık zamanında. Ardında kalan hayal kırıklıklarından tespihler yaptık sonra. Sarılıp dostlarımıza ağladık sabah sabah. Plastik çay bardaklarına boş boş bakarak uzun anlamsız saatler geçirdik. Alkol ikindilerini öğle saatlerinde yaşamaya başlayıp gece yarısı üstüne cila çektik. Çocuktuk. Beraber büyüdük sevdamızla. O’nu da alıp yanımıza düştük deplasman yollarına.
Sırtımızda çubuklu forma.
Aylar boyu yollar gittik. Düştük kalktık, sevdanın, sevdamızın, topun peşinden koşmaya devam ettik. Ama sevda kuşun kanadındaydı ve dokunuyordu yalnızlık. Uçurum kenarlarında oturduk uzunca bir müddet. Başımız döndü güzelliğinden. Dayanamadık, kavuşmak için bırakıverdik kendimizi, yanacağını bile bile ateşe sarılan pervane misali.
Sonra bir Anka kuşu havalandı uçurumun dibinden. Babil’e aşkın kendisini bulmak için kanat çırparken “O” çıka geldi aniden. İliklerime işleyen Ankara’nın Şubat ayazını dağıttı bir gülüşüyle, ısıttı içimi Haziran güneşiyle…
İyi ki geldin...
İyi ki gelmişsin...
Gelmesen yarım kalırdı bu ben…
Çok iyi geldin...
Hoş geldin…
5 yorum:
daim olsun...
Uçurumum kenarında çok oturduk, bekledik, Kör kuyularda kaldık zaman zaman, ama işte "Umutsuz" olmamak gerekiyor, umutsuz olmamak gerekir, ne olursa olsun, hiç gelmeyecek olsa bile ,Allah'tan umut kesilmez, :) Çünkü her zaman yanımızda,Şah damarımızdan daha yakın :) , O Şubat Akşamı tavla da gereken dersi verdikten sonra Diego Kardeşime , yüzlerindeki ilk gülümsemeyi de gören biri olarak :) , Hayat çok güzel,,ne olursa olsun Umutsuz olmak bize yakışmaz :) , Allah bir ömür boyu mutluluklar versin Canım Kardeşim ,,
Ya ben artık romantik değilim ya da siz artık fazla oldunuz. Artık dokunmuyor yalnızlık ve her yer düz ova. Sevda ise hala kuşun kanadında. Güneşiniz eksik olmaya...
bir yastikta kocayin kaptan :)
her daim, hep daim, hepinize nasip ve sonsuz olsun kolpacanlar. sagolun :)
tosun, o tavla mevzuu olmasa hakkaten herşey cok farklı olabilirdi. kimbilir kim nerde olurdu.
her zaman orda oldugun icin ayrica sagolasin. ailemizde yerin ayrıdır :)
Yorum Gönder