26 Mart 2010 Cuma

Unutulmaz Bir Gol...


Öyle güzel bir açıdan görmüştüm ki bu golü dün gibi hatırlıyorum.
Ve tabi sonrasında gelen ve gol diye zıpladığımız bu serbest vuruşu.

Rap Rap Rapaiç...

24 Mart 2010 Çarşamba

Fenerbahçe 2 - Manisaspor 0

Sakin ve kontrollü başladık oyuna. Öyle de devam etti ve bitti. Manisaspor kalecisi Orkun'un Güiza'ya alda at dediği golden 3 dakika sonra gelen korner organizasyonu ve Deivid'in direk dibine giden kafa vuruşuyla skor da oyun da rahatladı. Bu defans dörtlüsü ile son maçları gol yemeden kapatıyoruz. Umarım bundan sonra da böyle devam eder. Baroni'nin yokluğunda Selçuk onun boşluğunu fazlasıyla doldurdu bugün. Ama sağ ve sol kanatlardaki Özer ve Mehmet Topuz etkisizdi. Güiza çalışkan, Alex her zamanki gibiydi.

Emre'nin sakatlanması ile birlikte oyuna giren Deivid fena oynamadı ama o da Özer ve Topuz gibi daha fazla oynayarak maç kondüsyonu kazanmalı. Emre'nin sakatlanması üzerine derbide oynayamayacağını da varsayarak hayıflanmadım değil. Ama onun yerine geçen Topuz'un sağ kanatta oynadığından çok daha faydalı bir oyun oynadığını görmek zaman zaman yaptığımız Emre'nin o bölgedeki ilk yedeği Topuz olmalı muhabbetlerini doğrular nitelikteydi. Emre'nin derbide oynayamaması durumunda o bölgede kesinlikle Topuz oynamalı ve sağ kanatta da Deivid. Özer etkisiz olsa da 90 dakika sahada kalabilirdi. Böylece rakip sahanın ortasından Volkan'a geri pası yapan Vederson'dan söz etmezdik. Sakat sakat oynuyor, yorulmasın diye çıkardı ise bile Daum, yine de sahada kalabilirdi bence. Ki her ne kadar çok içime sinmese de derbiye Vederson ile başlayıp Özer'i sonradan oyuna dahil edebiliriz diye de düşünmeden edemiyorum.

Görüldüğü üzere benim aklımın derbide olması gibi staddaki taraftarın da aklı fazlasıyla derbideydi. Ve gösterdiler ki gerçekten derbiye hazırlar. Bütün maç bu yönde tezahüratlar eksik olmadı. Ağızlarına sağlık.

Eh o zaman ne diyelim daha; yolcu yolunda gerek...

23 Mart 2010 Salı

Sami Yen'e Bilet:90 TL... Cimbom'a Koymak:Paha Bicilemez...

60...70...80...90...Cimbom'a bir koysam...

Oyuna Gelme, Safını Terketme!!!

Nicedir memlekette bir Bursaspor sevdası hasıl oldu. Her takımın taraftarları, kahvenin insanları, tüm mahalle bakkalları , köşesini tutmuş her yazar, kameranın tüm karşısı timsahın bir yerinden tutmuş şampiyonluğa beraber yürüyor. En son bizim Diego da tribündeki yerini alınca , romantik bir iç hesaplaşma yaşadık . Tabi ki herkesin fikri, hissi kendine. Bizimki farklı açılardan bakmak olabilir sadece. Diego’nun ve dahi çokça taraftarın “Bursa şampiyon olsun” rüyasına giden yolda bir oyuna geldiğini düşündüğümden yazıyorum , çekememezlik falan değil; yoksa Ankaragücü kontenjanından kardeş takım bilip pekala hoplayıp zıplamak da mümkün duruma. Umumi kanı şu ki , 4 şampiyonlu marka değeri yüksek ligimizde oligarşi titriyor Bursaspor geliyor(!). Bu furyada ilk kıvılcımı çakan puan tablosuysa; ateşi körükleyen de bizzat futbolu bu oligarşik yapısıyla koruyan, mevcut durumu sürdüren kuvvetlerdir. Yani titreyen de titreten de birdir bu oyunda.

Bursa’yı öve öve bitiremeyenlerin yıllardır sayfalarında bir gün olsun eşitlikçi davrandıklarını görmedik. Sürekli İstanbul merkezli çalışıp, bu pazarı kendileri yaratmamış gibi ne zaman Antep, Sivas ya da başka bir Anadolu takımı potaya girse Akmerkez’den alışveriş yapan varoş çocuğu görmüşçesine önce özgüvenine, sonra bütçesine şaşırıyorlar. Şaşırma evresi geçince takip, sonrasında aşırı bir takdir seyrediyoruz. Birkaç ay önce 5 kelime etse 3’ü kırpılan Ertuğrul sayfa sayfa demeç vermeye başladı. Bursaspor’un maçlarını yayınlamayan siz , bir tane yazarınızı Bursa’ya Sivas’a maç izlemeye göndermeyen siz, ama Bursa’nın şampiyonluğunu en çok isteyen yine siz. Şimdi Bursa’yı şampiyon yaparlar mı sorusuyla başka bir gündemin peşindeler. Bu futbolla lider oldularsa şampiyon da olurlar kardeşim. Bu futbolu Fenerbahçe oynasa yerden yere vurursunuz , Bursaspor oynayınca şampiyonluğu hak etmiş oluyor. Evet altyapıdan gelen futbolcuların başarısı veya birkaç sezon önce ikinci ligde oynayan Ozan İpek’in çıkışı başarıdır, takdir edilesidir ama Mehmet Çakır’ı , Musa Büyük’ü unutmadan tek sezonluk değerlendirmeler yapmayalım. Bu abartılı değerlendirmelerin temelinde hep aynı çimento var : para. İstanbul’daki meslektaşlarından az kazanıyor diye ya da elinde daha ucuz bir takım olduğundan Sağlam birden Daum’dan da Riijkard’dan da daha muteber bir hoca oluveriyor. Ozan İpek , Volkan Şen birden Alex’ten fazla saygı görmeye başlıyor. Aynı Ertuğrul Beşiktaş’ın başına geçmedi mi , aynı imkanlarla orada çalışmadı mı? Ali Tandoğan Beşiktaş’ta tepeden baktığı adamlarla yan yana oynuyor diye sevimli mi oldu şimdi? Sadece ekonomik anlamda daha az yer kaplıyor diye Fenerbahçe’ye milyarlık eşekler , Bursa’ya Barcelona muamelesi çekmenin manası var mı? Bursa henüz tamamlamadığımız sezonda üstün bir başarı gösterdi ve kimine göre takdir edilesi bir oyun oynuyorlar. Abartmanın, Bursa’nın şampiyonluğu için maaile kenetlenmenin aşırı bir tarafı yok mu sizce?
İstanbul’dan ala futbol şehri ilan edilen Bursa’nın daha birkaç sene öncesinde nasıl kümede kaldığı, nasıl düştüğü unutuldu mu, sempatik Bursa’ya Fener’in her gidişinde çıkan olayların üstüne ket mi vuruldu? Diyarbakırspor’u ötekileştirme işinde oldukça başarılı olduklarını da ekleyelim listeye. Bir de ara ara Levent Kızıl’ı hatırlayın, bünyeye iyi gelir. Tüm bunları yazalım bir kenara ve hafta sonu Galatasaray’ı yenince bir daha konuşalım Bursa aşkımızı!

Bursa açısından bakarsak ise bu sezonki olası şampiyonluk sürdürülebilir bir başarı değildir. Bugünün futbol zemini buna elverişli değildir; bu koşullar değiştirilmezse, ama üç ama beş sene sonra Bursa komşuları Sakarya ya da Kocaeli’nin kaderine ortak olabilir. Şimdi haklı olarak ayaklar yere basmaz, İstanbul’u eziyoruz, bir devri kapatıyoruz hissiyatı da gayet anlaşılır. Lakin her şey olup bittikten sonra, bu sezonu kupalı - kupasız bitirip, gelecek sezon her şeyin eskiye döndüğünü gördüklerinde öfkelerini bize değil 3 dakikalık görüntü için gece yarısını bekletenlere yöneltsinler. Bizans bizi orada barındırmadı demesinler.
Son olarak anlayamadığım nokta da şu ki : Fenerbahçe taraftarı olarak 8 hafta varken takıma sırtımızı dönüp timsahlaşmanın ne alemi var. Ben olamayacaksam Bursa şampiyon olsun demenin bir mantığı vardır da , ben olmayayım Bursa olsun demek en basitinden taraftarlığa sığmıyor. Fenerli tabi ki kızgındır , kandırılmıştır, hayal kırıklığına uğramıştır. Fevri davranabilir ama saflarını terk edemez. Haftalardır sergilenen oyunun farkına varmalı, Galatasaray’ın sahasında ve tam kadro karşımıza nasıl çıkarıldığını görmelidir. Bu bile kenetlenme sebebidir. Türkiye’nin en “başka” , en nefret edilen kulübü olarak her şampiyonluğumuzu söke söke aldık. Şimdi buradan gelecek bir şampiyonlukta Tüh Bursa’ya yazık oldu mu diyelim! Hak etmedik dediğimiz sezonda şampiyon olursak yine tüm rakiplerimizi yenmiş olacağız, ki o formayı terletenler varken biz nasıl hak etmedik deriz. Dahası…

Önümüz Sami Yen ,
önümüz gün,

hele bir ışıklar sönsün,
hele bir kapansın kapılar,
sular durulsun,
bıçak atacağım ta on ikiden...


Johnson’lı maçtan önce , sabahın alkol vaktinde 3 puanı yeminle müjdeleyip ciddiye alınmayan yaşlı amca… Özür dilerim...

Yeşil Beyaz Bir Umut

Fenerbahçe'yi yaşıyoruz ama bu aralar Fenerbahçe'yi yazmıyoruz, yazamıyoruz. Açıkçası içimizden gelmiyor. Sadece Fenerbahçe değil TSL'de son dönemlerde yaşanan olaylar bizi ekranlardan, bloglardan, kağıttan kalemden uzaklaştırıyor. Bir tek Bursaspor'un şampiyonluk yürüyüşü bir futbolsever olarak beni heyecanlandırıyor. Dün akşam Bursaspor-Denizlispor maçının ardından yarım saate yakın yayını takip ettim. Futbolcuların tek tek tribünleri dolaşmasını, şampiyon olmuşçasına sevinmelerini izledim. Verdikleri demeçleri dinledim. Konuşmalarındaki heyecanı hissettim. Sonra bir an kendimi onların yerine koydum. Futbolcuların, Ertuğrul'un ya da herhangi bir Bursaspor taraftarının ya da Bursalı'nın. Heyecanlandım. "Neden olmasın" düşüncesi hoşuma gitti. Ve bütün yeşil beyaz olanların bu mutluluğu sene sonunda yaşamalarını diledim.

2-3 haftadır zaten benim şampiyonluğa dair herhangi bir ümidim kalmadı. Şampiyonluğu rafa kaldırmıştım. Arada kazansak ve hala matematiksel olarak şampiyon olma şansımız olsa da benim için bunun hiçbir önemi ve değeri kalmadı artık. Hatta olmamayı bile ister oldum. Neden mi? Hakettiğimizi düşünmüyorum da ondan. Ne futbolcular, ne yönetim, ne teknik heyet, ne de belki biz taraftarlar yeteri kadar haketmedik bu sene şampiyonluğu. Futbolcularımız terlerinin son damlasına kadar mücadele etmediler çoğu zaman. Teknik heyet ne yapacağını bilemedi, kimi ne zaman oynatacağını, kimi ne zaman değiştireceğini bilemedi. Yönetim desen olmayan transfer politikaları ile avuttu bizi, yeri geldi kendilerini kurtarmak için Aykut'umu attılar aç kurtların önüne, kendi beceriksizliklerini örtbas etmek için uzun konuşmamaların ardından saman alevi parlamalar yaşadılar. Haklıydılar belki bazılarında ama ne faydası ne anlamı vardı zamanında olmadıktan sonra. Şampiyon olup bütün bu eksikliklerin, plansızlıkların, sorunların üzerinin örtülmesini istemiyorum. 3 yıl şampiyonluk sözü yerine, şampiyon olmadan 3-5-10 yıl sonra her anlamda güçlü bir Fenerbahçe olacak sözlerini duymak istiyorum.
Evet öncelikle kendimizden başladık eleştirmeye. Kendimize, oyuncumuza, teknik ekibimize, yönetimize bakmalı, çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Ama sadece kendimiz değiliz bu sene şampiyonluğu Bursaspor'un almasını istememin sebebi. Bizim kadar kötüydü diğerleri de. En az kendimize batırdığımız çuvaldız kadar onlar da hakediyorlar büyük bir iğneyi. Gittikçe iğrençleşen kişiler ve yapılar var futbolumuzun içinde. Saçma sapan demeçler verenler, tribünden adam atanlar, maça döner bıçağı ile gidenler, sahaya girenler, hakedene cezasını vermeyenler, ligden düşmeyenler, düşürülmeyenler, sahası kapatılmayanlar, kapatmayanlar, çifte standardın dibine vuranlar, köşesinde oturup herkesi yönlendirmeye çalışan ama aslında kocaman bir sıfırdan ibaret olanlar, hayal satanlar, kulübü kendinin sananlar, bir kulübü satıp diğerini alanlar, kendini yere atanlar, topu eliyle alanlar, korner olan topa aut diye bir yerlerini yırtanlar var. Futbol bu, içinde herşey var. Güzel bir topuk pası, ara pası kadar arkadan müdahaleler, formadan çekmeler de var. Olacak da elbette ama onun da bir sınırı, fazlası olduğunda bir dur diyeni olmalı.
Bütün bu olumsuzluklar değil elbette Bursa'nın şampiyon olmasını dilememe sebep. Kimileri Fener olmayacaksa kimse olmasın dese de, kimleri Cimbom olmasın da kim olursa olsun dese de, ben ille de ve sadece Bursa olsun diyorum. İlk dörtteki üç büyüklere bakıyorum ve hiçbirinin bu sezon şampiyonluğu hakedecek kadar olmadıklarını görüyorum. Sonra üç büyüklerin önündeki Bursa'ya bakıyorum. Mütevazı bütçeleriyle Kayseri'den Antep'ten daha güçlü daha sağlam olduklarını görüyorum, her anlamda. Kadrolarının daha genç olmasıyla, teknik direktörünün antipatik olmamasıyla, yönetimiyle, taraftarıyla hatta hatta şehrin sahip olduğu futbol kültürüyle Bursa'nın Türk Futboluna yeni bir soluk getirmesini, tekere çomak sokmasını, bu mutluluğu yaşamalarını diliyorum ve gerçekten hakettiklerini düşünüyorum. Belki de en çok "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" filmindeki amatör ruhlu Bursalıların, Hacı'nın, Serkan'ın, Eski Dokuz Niyazi'nin, Torba Suat'ın sevinmesini istiyorum.

Yolunuz açık olsun.

Evlenme Teklifi


1995 Wimbledon

17 Mart 2010 Çarşamba

Aç Kaldığına Değmez...

Kocaelispor başkanı Muammer Çelik kulüpteki sıkıntılara dikkat çekmek için açlık grevine başlamış. Kulüplerimize hep ama hep paralı bir başkan gelmeli canı sıkılıncaya kadar, ya da kendi reklamını yeterince yapana kadar koltuğa oturmalı. Şehremini ya da mebus olmaya çalışıp beceremeyince köşesine çekilmeli . Demirören tarzı kulübü kendine borçlandırmak da yaygın bir teamül. Yenisi gelir o borcu giderken almak üzere öder. Badanasız evi kiralamak gibi bir şey, herkes enkaz devralır enkaz devreder.

Gelenin parası Muammer başkan gibi azsa devraldığı enkazı toparlamak için şehrin ileri gelenlerini çağırır. Koca Bursa'da, endüstri şehri İzmit'te, turizmin başkenti Antalya'da, ya da Diyarbakır'da , Bolu'da, Rize'de hep yalnızdır kulüpler. Bu dilenci edebiyatının en tepedeki kulüplerde de bulunduğu düşünülürse çok görmemek lazım. Ama hepi topu bir top, bunun adı oyun. Bu neyin grevi. Eşitsizliğin mi, adaletsizliğin mi, zulmün mü; yoksa hesapsızlığın, lümpenliğin mi...

Açlık grevine rağmen ilgisizlik sürünce ölüm orucuna başlarım ha diyen başkanı hayata döndürüvermezler umarım.

13 Mart 2010 Cumartesi

Kırılma Anı (Mı?)

Şampiyonluk yarışının içinde alışılanın aksine 4 takım olması ve bu takımların ileriki haftalarda birbirleri ile oynayacakları bir çok maç ligdeki dengelerin her hafta değişmesine olanak veriyor. Gitti denilen bir haftada tekrardan yarışın içine dönebilirken, koptu denilen bir hafta sonra tokadı yiyiveriyor Anadolu'da. Kısaca bu köprünün altından daha çok sular akacak. Ama nedense bu akşamın Fenerbahçe için kırılma anı olduğu hissi dün geceden beri içimi kapladı.

Tarjeta'nın dediği gibi başka diyarlarda takımlar taraftarlarını şampiyonluğa inandırıp motive ederken, Fenerbahçe'de taraftar takımı şampiyonluğa itebiliyor ya da inandırabiliyor. Bu sebeple Fenerbahçe'nin şampiyonluk hikayelerinde taraftarının rolü hep diğerlerine göre fazla olmuştur. Bıçağın diğer tarafında ise malesef Fenerbahçenin kötü anılarındada tribünlerde hep sıkıntılar, homurtular (en büyük olmasa da) etken olmuştur.

Fenerbahçe'de her daim sahada birşeyler eksik olmuş ve bu eksikliği taraftar kapatabildiği zaman başarılar gelmiştir. 12. adam yeterince mücadele etmez, elinden geleni sahaya veremez ise sıkıntılar çıkagelmiştir. Ben, gözlerim gördüğü süreçte seyircinin itici kuvvetine ihtiyaç duymayacak kadar komple, makine gibi tıkır tıkır işleyen Fenerbahçe hatırlamıyorum. Bu nedenle 12. adama hep sahada ihtiyaç olmuştur Fenerbahçe'de.

Kanımca Fenerbahçe'nin bu farklı yapısı bu akşamı bizler için kırılma anı haline getiriyor. Ankara'da ortaya konacak mücadele ve çıkacak 3 puan bindiğimiz geminin yelkenlerini rüzgar ile doldurmaya yetecektir ki arkasına rüzgarı alan Fenerbahce geçmişte bir çok kez olduğu gibi herhangi bir şehirde herhangi bir stadtan şampiyonluğu çıkartabilir. Tersi durumda ise pusulamızı kaybetmiş olacağız. Bu noktadan sonra yarışın içinde olup olmayacağımıza ise ne yönetim ne futbol takımı karar verecek. Fenerbahçe için sezonun devamını ve kaderini taraftar belirleyecek...

12 Mart 2010 Cuma

Ankara'da "Iktidar ve Isyan"

11-21 Mart tarihleri arasinda devam edecek 21.Ankara Film Festivali "Iktidar ve Isyan" temasiyla kapilarini sinemaseverlere acti. Takeshi Kitano'dan Ilksen Basarir'a genis bir yelpazede taninmis taninmamis bircok yonetmenin filmlerinin gosterilecegi festivalde, film gosterimleri Bati Sinemasi, Goethe Institut ve Cankaya Belediyesi Cagdas Sanatlar Merkezinde yapilacak. Festival kapsaminda 2,5 TL ile 10 TL arasinda degisen fiyatlarla filmleri izlemek mumkun olacak.

Festival programini merak edenler ve festival ile ilgili detayli bilgi almak isteyenler buradan buyurabilirler...

Fenerbahce Final 4'da...

Rusya'dan 3-0 ile donmek zaten Final 4 anlamina geliyordu ama yine de kagit ustunde oynanmasi gereken bir mac ve alinmasi gereken 1 set vardi. Ve o set de 25-17 biten ve takimizin resmen Final 4'da oldugunu mujdeleyen ilk set olunca macin devami tam bir senlik havasinda gecti. Buna ragmen kizlar set vermemek de kararli olduklarini ispatlamak istercesine maci yine alisilageldigi uzere 3-0'lik skorla tamamladilar.

Blog yazarlariyla konusurken hepimizin ortak kanisi bu takimin Fenerbahce'nin herhangi bir bransinda simdiye kadar gordugumuz en dominant takim olduguydu. Sene basinda Eczacibasi'yla oynanan Super Kupa macini da sayarsak Turkiye Kupasi,Turkiye Ligi ve Sampiyon Ligi karsilasmalarinda rakiplere verilen set sayisinin yalnizca 4 olmasi da bunun en buyuk ispati zaten.

Sene basinda koyulan Sampiyonlar Ligi sampiyonlugu hedefine yalnizca 2 mac kaldi. 3-4 Nisan tarihlerinde Fransa'nin Cannes sehrinde oynanacak Final 4'da ilk rakibimiz ev sahibesi Cannes, Cannes'i gectigimiz takdirde ise iki Italyan takiminin (Novara-Bergamo) eslesmesinden galip cikan takimla final oynayacagiz. Final 4'a namaglup unvaniyla gelen tek takim olmamamiza ragmen cogu oyuncumuzun ilk defa Final 4 tecrubesi yasayacak olmasi dogrusu beni biraz endiselendiriyor ki bu noktada Gamova, Nati ve Cigdem gibi isimlere buyuk is dusuyor. Bir diger nokta ise takimimizin sene boyunca 3 seti gecen sadece 3 mac oynamis olmasi, bunlardan biri Super Kupa'da Eczacibasi'na, bir tanesi ligde Vakifbank GSTT'ye ve digeri de Sampiyonlar Ligi'nde Dinamo Moskova'ya karsi. Final 4'da 3-0'lik skorlar gormemiz zor olacaktir, bu noktada yine takimin tecrubeli isimlerinin ve Jan De Brandt'in isler kotu gittiginde takimin direncini yuksek tutmasi oldukca onemli.

Cannes'in ev sahibi avantajini kullanarak taraftar destegini arkasina alacagini, Italyan takimlarinin da Avrupa'nin en ust ligi olan Italya liginde mucadele seviyesi yuksek maclari sikca oynadigini dusunursek isimizin kolay oldugunu soylemek pek de mumkun degil ama bu takim sezon boyunca neler yapabilecegini herkese gosterdi ve bircogumuzun hayal bile edemeyecegi sekilde maglubiyet bile almadan Avrupa'nin en buyuk kupasinda Final 4'a yukselmeyi basardi. Turk spor tarihinin en buyuk basarilarindan bir tanesine imza atmaya sadece 2 adim var, 3-4 Nisan'da fiziksel olarak tribunlerde yer alamayacak olsak da, inaniyorum ki milyonlarca Fenerbahceli ruhlariyla Sari-Melekler'in yaninda olacaklar. Nihan'la birlikte manset alip, Nati'yle her topa atlayacagiz, Gamova smaca yukseldiginde onunla birlikte biz de vuracagiz topa, Eda,Naz veya herhangi bir oyuncumuzla biz de cikacagiz bloga ve 4 Nisan gunu kupa Kaptan Cigdem'in ellerinde yukselirken hep beraber kaldiracagiz o en buyuk kupayi...

Yolunuz acik olsun Sari Melekler...

9 Mart 2010 Salı

İslam Baba Vs Hıncal Uluç

İslam Çupi ile Hıncal Uluç arasındaki fark neyse, Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki fark da odur.

Ligdeki durum, şampiyonluk sayıları, uluslararası futbol tarihi istatistikleri vb. kurumların sıralamaları, kadro değerleri vs. bu durumu değiştirmez. Hıncal ve müridleri her haberin her kelimesinde bir hesap kitap yapıp, kamuoyunu koyun yerine koyup, manipüle etmeye çalışırken; İslam Çupi her daim kendine özel kalemi ve üslubu ile futbolu yorumlamış ve yazmıştır. Bir adım ötesinde İslam Çupi tarafsızlığını her daim korumuşken, Hıncal Uluç bu topraklarda amigo gazeteciliğin tohumlarını ekmiş ve büyütmüştür. İslam Çupi, Türk futbolunu ileriye taşıma ile kafasını yorarken, Hıncal Uluç kendi tarafını ve taraftarlarını ileriye taşıma hevesindedir ve bunun için mevcut sistemi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek ister. İslam Çupi yeni nesillere yazılarını ve kitaplarını hediye ederken, Hıncal Uluç üzerinde forma olan, manipüle etmeye ve çıkar sağlamaya yönelik taraflı gazetecilere yerini bırakmaya hazırlanmaktadır. İslam Baba halka kapılarını geniş açmaya çalışırken, Hıncal Uluç kendi müridleri ile basında çeteleşip, dolaylı olarak kendi tarafındakilere çıkar sağlamakta uzmanlaşmıştır. İslam Baba ne kadar halktan biri ise, Hıncal Uluç'da o kadar halktan uzaktadır.

Seçilmiş Fenerbahçe Yönetimlerinin asli görevlerinden biri de İslam Çupi’nin temsil ettiği değerlerin Fenerbahçe Spor Kulübü'nde korunması, kollanması ve gelecek nesillere aktarılmasıdır...

8 Mart 2010 Pazartesi

Tam Yol Ileri...

"Zorlu Haftasonu"nda 5'te 5'le bitirme sansini daha haftanin ilk macinda yitirdik Besiktas karsisinda.Haftanin izleyemedigim tek karsilasmasi oldugu icin cok yorum yapamayacagim ama Voleybol Federasyonu'nun maca gelecek taraftar sayisini azaltmak icin maci cuma 18:00 gibi sacma bir zamana koymasina ragmen okudugum kadariyla sahadakiler kadar tribundekiler arasinda da sıkı bir kapisma olmus.Ligin ilk yarisinda Akatlar'da oynanan mac iclerine oturmus olacak Besiktaslilar kendilerinden beklenmeyecek bir ilgi gostermisler maca.Kendi evindeki maclari dahi bos tribunlere oynayan ve play-off'a kalabilme mucadelesi veren Besiktasli voleybolcular ise 50.Yil'da taraftarlarini gorunce gaza gelmisler anlasilan ki 2-1 geriye dustukleri maci 2-3'e cevirmeyi basarmislar.14 Mart'ta Ankara'da oynayacagimiz Ziraat Bankasi maci oncesi bu maglubiyet hic iyi olmadi ancak yine de IBB'nin 1 puan onunde liderligi devam ettirmek az da olsa bu uzuntuyu hafifletiyor.Ligin son haftalarina girmisken Ankara'dan puan vermeden alinacak bir galibiyet siralamadaki yerimizi korumamiz ve play-off'larda eslesme avantaji yaratmak acisindan onem tasiyor.
Voleybolcular Besiktas karsisinda mucadele verirken, ayni dakikalarda Erkek basketbol takimimiz ise Izmir'de Karsiyaka onundeydi. Bastan sonra onde goturdugumuz karsilasmada Fenerbahce'de tam 6 oyuncu cift haneli sayilara ulasirken maca Andre Smith ile Oguz Savas'in diskalifiye olmalariyla sonuclanan pozisyon damga vurdu.Siradan bir potaalti mucadelesi sonrasinda Andre Smith'in sahasina donmekte olan Oguz'un sirtina attigi yumruk ile baslayan olaylar Karsiyaka seyircisinin sahaya yagdirdi yabanci maddelerle devam etti.Olaylarin devaminda disaridan bakildiginda kilik-kiyafetlerinden iyi bir is sahibi halim selim adamlar olarak nitelendirilebilecek kisiler agizlarindan salyalari aka aka,bizim benche parmaklariyla bogaz kesme isaretleri yaparak sahaya inmeye calistilarsa da basarili olamadilar.Macin son periyotunda Karsiyaka'nin farki eritme cabalari sonuc verdiyse de mac takimimizin 73-84'luk ustunluguyle sona erdi.Karsiyaka'nin gelecek vaad eden genc uzunu Furkan Aldemir maci 16 sayi-14 havatopuyla double-double yaparak tamamlarken,hucum ribauntlarindaki etkinligini bir kez daha gozler onune serdi ve kendisini gelecek yil icin takip eden takimlarin istahini kabartmaya devam etti.Bu galibiyetle ilk yaridaki macin rovansini alarak olasi bir play-off eslesmesinde Karsiyaka'nin 1-0 onde baslamasina mani olduk.Cumartesi oynanan Galatasaray-Efes Pilsen mucadelesinden de ezeli rakibimiz bir surprize atarak Efes Pilsen'i maglup edince basketbolda uzun zaman ayri kaldigimiz liderlik koltugunu averajla da olsa teslim aldik,buyuk bir surpriz olmazsa da ligin son haftasinda Akatlar'da oynayacagimiz Besiktas macina kadar liderlik koltugunu birakacagimizi dusunmuyorum.
Cumartesi gununun tek macinda yenilmez armada Sari Melekler ligde kendilerinden set alabilen tek takim olan VakifbankGSTT ile karsilastilar.Mactan once Rusya deplasmanindan cuma gunu donmeleri sebebiyle yorgun olabileceklerini dusunuyordum fakat Sari Melekler ligdeki en ciddi rakipleri karsisinda da her zamanki tarifelerini uyguladilar.Ilk 2 sette direnc gostermeye calisan VakifbankGSTT, setler 0-2(22-25, 20-25) olduktan sonra 3.sette basina gelecegi kabullenmek zorunda kaldi ve teslim bayragini cekti(13-25).Vakifbank GSTT'de basta Neslihan olmak uzere bazi oyuncularin sayi aldiktan sonra oyuncularimiza bakarak yaptiklari hareketler ve mimikler de boylece karsiligini bulmus oldu.Pazar gunu ise bir derbiyle basladi,futbol macinin oncesine denk gelmesinin de etkisiyle Caferaga tribunleri daha bir coskuluydu.Maca hizli baslayan Z.K yonetimindeki Galatasaray'di,ilk periyotta ozellikle oynayip oynamayacagi belli olmayan Young ile etkili oldular hucumda.Periyotun 8.dakikasi gecilirken 7-21'lik bir skor vardi tabelada ama kaygi yoktu Fenerbahce taraftarinda.Bu noktada Haydar Kemal Ates'in tam saha baskili savunmasi geldi ve ustuste kazanilan toplarla Fenerbahce aradaki farki eritmeye basladi.Periyot sonunda skoru 15-23'e getirmeyi basarmisti bayan basketbolcularimiz.Macin 2.periyotuna da ayni arzulu savunmayla baslayip hucumda da Ebony ve Nevriye'yi devreye sokunca basketbolda esine az rastlanan bir periyot skoru cikti ortaya 16-2.Ilk yarinin son 12 dakikasindaki 24-4'luk seri, 3.periyotun baslangiciyla 35-4'e kadar cikti.Ikinci yarida Ebony ve Nevriye'nin hucumdaki performanslarina Penny ve Birsel de eslik etmeye baslayinca her dakika fark biraz daha acildi ve fark bir ara yanilmiyorsam 24 sayiya kadar cikti.Bu dakikadan sonra da tribunler basladi makaraya, oynamayacagi belli oldu halde Z.K'nin Caferaga'ya getirdigi Isil'in ve Z.K'nin oznesi oldugu tezahuratlarla costukca costu tribundekiler.Macin son periyotunda farkin verdigi rehavetin de etkisiyle Galatasaray 20'lerde olan farki azaltma sansi buldu ve mac 14 sayilik farkla 76-62 Fenerbahce'nin ustunluguyle sona erdi.Bu galibiyetle 2009-2010 sezonunda Fenerbahce ve Galatasaray arasinda A takimlar duzeyinde oynanan 10.mactan da Fenerbahce galip ayrilmis oldu.

Haftanin kapanisini ise futbol takimi Kadikoy'de Antalyaspor onunde aldigi 1-0'lik galibiyetle yaparken,3 puanin yanira soguk havaya ragmen tribunlerin dolu olusu ve Emre Belozoglu'nun yukselen formunun surmesi diger sevindirici gelismelerdi.

Bu hafta oynanan maclar sonrasinda futbol disindaki butun branslarda takimlarimiz liderlik koltugunda,3-4 hafta oncesine kadar liderlik koltugunun sahibi olan ve sampiyonlugun en buyuk adayi olarak gosterilen futbol takimimizin da kara subati geride birakip baharla birlikte yeniden liderlik koltuguna oturmasi hepimizin ortak dilegi...

FenerBlog.com Yayinda...

Fenerbahce Bloglari Agi FenerBlog, "Fenerbahce'yi yasiyoruz, Fenerbahce'yi yaziyoruz!" sloganiyla acildi.

Uzun zamandir gerek fenerbasket.com'dan gerek baska mecralardan uzerine kafa yorulan ve Fenerbahceli bloglari biraraya getirmeyi amaclayan bir projeydi FenerBlog projesi. Denemesiydi, test asamasiydi derken nihayetinde 7 Mart 2010 tarihi itibariyle hayata gecti www.FenerBlog.com adresinde...

Romantik Kanaryalar olarak bizleri de FenerBlog'a davet eden ve projenin dusunce asamasindan baslayip, olusumuna kadar gecen surecte emegi olan herkese sonsuz tesekkurler...

7 Mart 2010 Pazar

Daum Der Ki # 5

"Maçın tümüne bakarsak, maçı hak ettiğimizi düşünüyorum. Daha fazla topa sahip olduk, en önemlisi de kalemizi gole kapalı tutmamız. O nedenle bu galibiyeti fazlasıyla hak ettik"

Bir Sarkisin Sen...

"...omur boyu surecek..."

Fenerbahçe 1 - Antalyaspor 0

Önemli bir üç puandı takım adına. Umarım biraz kendilerine gelmelerini sağlar bu galibiyet. Belki bizi de kendimize getirir.

Emre'yi ayrıca tebrik etmek gerek. Günün en iyisiydi. Santos da güzel bir akşam geçirdi. Attığı golde topu hızlı oynayarak pozisyonu başlattı ve kendisi gibi yapan Semih ve Emre'nin güzel pasları sonunda da düzgün güzel bir vuruşla golü yaptı.

Defans dörtlüsünün uzun zaman sonra beraber oynamaları maçı nerdeyse pozisyon vermeden bitirmemizi sağladı. Maçın başlarında Semih-Güiza ikilisi iyiydi ama ilerleyen dakikalarda oyundan düştüler.

Gerisi de malum Daum'un skoru korumak için yaptığı değişiklikler topu Antalya'ya verdi ama şükür ki son haftalardaki son 10 dakika gollerinden birini yemeden tamamlayabildik maçı.

Hakeme de ne desek boş. Yine boş geçmediler. Vermediği penaltının ardından itirazların etkisiyle bariz faullere de devam dedi.

Memleketimden Futbol(!) Manzaralari...


5 Mart 2010 Cuma

Zorlu Haftasonu...

Haftasonu mesaisi erken basliyor bu hafta...Acilis erkek voleybolculardan, bugun saat 18:00'de Besiktas'la TVF 50.Yil Spor Salonu'nda karsi karsiya geliyorlar, hem ligde liderligi devam ettirmek hem de ezeli rekabette kazanan hanesine bir centik daha atmak acisindan onemli bir mucadele. Bu macin baslamasindan hemen yarim saat sonra yani 18:30'da da erkek basketbol takimimiz ilk yarida oynanan macin rovansini almak icin Izmir'de Karsiyaka deplasmaninda sahne alacak, olasi bir play-off eslesmesine 1-0 geride baslamamak ve son haftalardaki yukselen performansi devam ettirmek adina mutlaka kazanilmasi gereken bir karsilasma.

Gelelim cumartesine, 3 kulvarda da yoluna kayipsiz devam eden Sari Melekler bu sezon ligde kendilerinden set alabilen tek takim olan Vakifbank GSTT ile saat 17:30'da yine TVF 50.Yil Spor Salonu'nda karsilacaklar. Persembe gunu Rusya'da oynadiklari macin etkisini uzerlerinden atabilmeyi basarirlarsa rahat bir galibiyet alabilirler, ancak setler uzar ve yorgunluk faktoru on plana cikmaya baslarsa Vakifbank GSTT bu firsati lehine cevirebilecek gucte bir takim.

Pazar gunu ise bizleri haftanin ikinci derbisi bekliyor, saat 15:30'da Caferaga Spor Salonu'nda bayan basketbolcularimiz, Galatasaray'i agirliyorlar. Ligde namaglup unvaniyla lider durumda bulunan Fenerbahce'yi ve 3 maglubiyetle 3. sirada bulunan Galatasaray'i karsi karsiya getirecek mucadelede uzun zamandan beri sakatligi bulunan Nevin Nevlin takimimiz adina forma giyebilecek durumda, Galatasaray'da ise Sophia Young'un durumu belirsizligini koruyor. Bu macin bir baska onemi de eski kocumuz Z.K'yi bir defa daha Caferaga'da misafir(!) edecek olmamiz.

Haftanin son maci ise haftalardir yuzumuzu guldurmekten uzak olan futbol takimimizin. Bu haftasonu oynanacak maclar icerisinde kagit uzerinde en kolayi olmasi beklenen fakat yasanan olumsuzluklar neticesinde en azindan benim nazarimda haftanin en zor maci. Kadikoy'de saat 19:00'da baslayacak karsilasmada Fenerbahce'mizin rakibi ligde son dakika goluyle maglup ettigimiz, kupada ise oldukca cekismeli gecen bir mucadele sonrasinda sahadan 4-3'luk skorla galip ayrilan Antalyaspor olacak.

Bu zorlu haftayla ilgili son soz ise yine tribunlerden gelsin; "O forma icin biz oluruz, siz savasin yeter..."

Hazırlık Maçları Üzerine

Çarşamba akşamı malumunuz hazırlık maçları vardı. TV'de izleme şansım olanlardan italyan kanalında italyanca yayınlanan İtalya-Kamerun maçını es geçip Almanya-Arjantin maçı öncelikli olmak üzere Fransa-İspanya maçını da takip etmeye çalıştım dönüşümlü olarak da olsa.
Arjantin kazandı kazanmasına ama sahaya çıkan ortasaha ile nasıl kazandılar ben de şaşırdım açıkçası. Tabi ki bunda Almanya'nın etkisiz oyununun rol aldığını da belirtmek lazım. Ama dünya kupasında formasını sırtımıza geçireceğimiz Arjantin'in bütün maç boyunca topun kontrolünü Almanya'ya bırakması. Ortasahasının etkisizliği ve yetersizliği ile kağıt üzerinde gayet iyi olan hücum hattının da etkisiz kalması haziran ayı için beni umutsuzluğa itiyor. Gutierrez, Veron, Di Maria ortasahası tam anlamıyla rezaletti. Sağ ve sol kanat yoktu. Veron'un zaten ahı gitmiş vahı kalmış. Gutierrez ve Di Maria'nın yerine bizim Uğur'u koy daha iyi oynar. Burada Diego'nun tercihlerini tekrara gözden geçirmesi gerekir bence. Ne bileyim neden bir Maxi yok kadroda mesela ya da Cambiasso, Riquelme. Diego'nun kişisel çekişmeleri ortasahayı yok etmekle kalmıyor bir yandan da ileri hattın etkili olmasını engelliyor ki; o ileri hattında Tevez, Messi, Agüero, Higuan gibi gerçekten tehlikeli adamlar var. Gutierrez'in bir tek artısı güçlü fiziki özelliklerini kullanarak defansına yardım etmesi. Bunun dışında Heinze, Samuel, Demichelis, Otamendi, Burdisso, Rodriguez'den oluşan defans hattı ilerleyen yaşlarına ve kısıtlı yeteneklerine rağmen Mascherano'nun da onlara katılması ile canla başla mücadele edip Almanya'ya boş alan bırakmamaya çalıştılar. Yer yer sertliklere başvurdular ama gol yemeden maçı bitirmeyi bildiler. Defans yapabilmeleri sevindirici ama kupada Almanya böyle oynamaz.

Kısaca Almanya'ya da değinecek olursak; kağıt üzerinde fena bir kadroları yok ama Avrupa şampiyonasındaki gibi ya da bir önceki Dünya Kupası'ndaki gibi hırslı görmedim onları. Tabi sonuçta bir hazırlık maçı idi ama rakip de Arjantin'di. Defansın göbeği ve hücum hattında 2 Türk oyuncu ile kısmen Türklerin de desteğini alacaktır Almanya kupada. Mesut ileride gayet etkili oluyor yeter ki ortasaha biraz destek versin. Defansın göbeğindeki Serdar'ın daha tecrübeye ihtiyacı var ama yine de Löw onu kupaya kadar hazırlayacaktır eminim. Podolski, Schweinsteiger, Ballack ve Klose'nin etkisiz oyunları Almanya'nın topu ayağında tutmasına rağmen etkili olamamasına ve gol ya da gol pozisyonları bulamamasına neden oldu. Ama yine de Lineker'in söylediği gibi: "Futbol, 22 kişinin 90 dakika boyunca mücadele ettiği ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur".

Gelelim Fransa-İspanya maçına. İspanya FIFA listesinde ilk sırada olmasının sebebini ortaya koyan bir oyun oynadı Horozlara karşı. Fransa'nın kadroya bakıyorum, gayet iyi diyorum ama sahadaki oyun o kadar iç açısı değil malesef. Hele bir de kupaya Henry'nin eliyle asist yaptığı gol ile katılmış olmaları onları herkesin gözünde antipatik yapmışken oynadıkları oyun da kötü olunca Stad de France'da kendi evlerinde oynadıkları hazırlık maçlarında dahi tribünlerden tepkiler yükseldi maç içerisinde zaman zaman. Sadece sağ kanatla Sagna ve ilerde Anelka birşeyler yapmaya çalıştılar ama yetmedi bir gol çıkarmaya ve 2 gole engel olmaya.

İspanya ise kendinden emin. Barça ve Madridliler'den oluşan defans sağlam. Xavi, Iniesta, Alonso, Senna, Busquets, Silva, Fabregas, Navas gibi isimlerle hem güçlü hem de alternatifli bir orta sahaları var. Bizim Güiza da dahil Torres ve Villa ile de hüzum hattında gayet etkili olabilirler. Kulüpler bazında en üst sıralarda yer alan ispanyollar milli takım düzeyindeki şanssızlıklarını Güney Afrika'da kırabilir ve mutlu sona ulaşabilirler. Görünen o ki bunun için en güçlü adaylar şu anda.

Son olarak; gecenin toplu sonuçlarına baktığımızda şaşırtıcı skorlar var denebilir. Fildişi'nin -ki birçoğumuz kupada onları desteklemeye niyetliyken- G.Kore'ye 2-0 ile boyun eğmesi, kupaya katılamayan Senegal'in Yunanistan'ı aynı skorla geçmesi ve yine kupaya katılamayan Bosna'nın Gana'yı 2-1 yenmesi gibi.

4 Mart 2010 Perşembe

Final 4'a 1 Kala...

Zarechie Odintsovo:0 - Fenerbahce:3

Alinacak her setin hatta her sayinin oneminin oldugu boylesine bir macta, hem de deplasmanda hem de bir Rus takimina karsi Final 4 mucadelesine cikacaksin ve 0-3 ile Final 4 biletini cebine koyup doneceksin. Bu kadari ancak Sari Meleklere yakisirdi, yakisti da...

Zarechie Odintsovo da bu skordan sonra onumuzdeki hafta Istanbul'a gelecegine, dogrudan Antalya'ya gitsin, en azindan oyuncular ve teknik kadro tatil yapmis olur...

3 Mart 2010 Çarşamba

Çok Biliyorsunuz!

Öyle veya böyle gazetelere göz gezdirirken doğru düzgün birşeyler bulabilirmiyim diye bakınıyorum hergün. Ama nerdeeee. Varsa yoksa ahkam kesenler, boş konuşanlar, saçma iddalar vs. vs.

Alın size 2 örnek.
Atilla Gökçe efendi bugün "Fenerbahçe'nin Formülü Yanlış" başlıklı yazısında takımdaki bütün yabancıların latin kökenli olduğundan ve bunların da takıma bir aidiyet duygusunun olmayışından ve takımın asıl sorununun bu olduğundan bahsediyor. Neymiş efendim türk futbolcular olacakmış bu aidiyet duygusunu oluşturacak. Onlar da bu özelliği gösterememişler.

Be adam ülkelerinde yabancı sınırlaması olmayan ve takımlarında tek tük yerel oyunculara rastlanan ve buna rağmen dünyanın en büyük kulüpleri olarak anılan kaç takım var otur da onları bir say. Belki sonra boş konuşmayı, laf olsun diye yazı yazmayı bırakırsın. Takıma, yönetime, Aziz Yıldırım'a kulp takmaksa niyetin bari bunu elle tutulur bir sebebe dayandır.

Bir de büyük Denizli var. Kendi takımının, futbolcusunun ne halde olduğuna bakmadan sağa sola bok atan. Neymiş Daum'un sisteminde Güiza’nın başarılı olması zormuş. Beşiktaş’ta oynasaymış kendisi Güiza'yı kral yaparmış. Yıldız oyuncuları değerlendirmekte üstüne yokmuş.

Kimin ne mal olduğunu gayet iyi biliyoruz biz Sayın Denizli. Ama çok istiyorsan Güiza'yı, al senin olsun, tepe tepe kullan.

2 Mart 2010 Salı

Subat'a Dair...

Subat ayinin basinda Alkolik'le oturup futbol takimi uzerine laflarken, ay sonunda her kulvarda havlu atmis olabilecegimiz ihtimalinden de bahsetmistik, gel gelelim ocak ayinda oynanan son macta Sivasspor karsisinda yedek agirlikli kadronun sergiledigi futbol ve neticesinde alinan farkli galibiyet subata umitli bakmamiza neden olmustu. Bir de uzerine Ziraat Turkiye kupasi macinda Kadikoy'de alinan 3-0'lik Bursaspor galibiyeti gelince subat icin enseyi karartmanin luzumu olmadigina iyiden iyiye inanmistik. Zaten ne olduysa bu mactan sonra oldu, ilk baslardaki "iyi futbol oynuyoruz ama sonuca gidemiyoruz" dusuncesi ilerleyen haftalarda "futbol falan oynamiyoruz, bu da yetmezmis gibi kalemize gelen her top gol oluyor"a donustu. Sakatlar, cezalilar derken subat ayini tribunler tarafindan yuhalanan futbolcu, taraftarlarla tartisan Daum, kotu gidisatin sorumlusu olarak hakemleri gosteren yonetim goruntuleriyle tamamladik. Subat ayi takkenin dusup kelin gorundugu bir ay oldu Fenerbahce futbol takimi adina.
Amator branslara baktigimizda bizi sasirtmayan performanslar yine Bayan Basketbol ve Bayan Voleybol takimlarindan geldi. Bayan Voleybol takimi hem Turkiye Ligi'ndeki hem de Avrupa'daki yenilmezligini subat ayinda da devam ettirirken,bu surecteki en olumsuz gelisme Bayan Basketbolcularimizin Euroleague'den elenerek Avrupa'ya veda etmesiydi. Ocak ayinin son gununde Istanbul Buyuksehir Belediyesi'ni yenerek liderlik koltuguna yukselen Erkek Voleybol takimi subat ayinda oynadigi 3 lig macindan da galibiyetle ayrilarak liderligini devam ettirirken Fenerbahce Erkek Basketbol takimi ayi en kazancli kapatan takimimiz oldu. Euroleague'den elenmenin verdigi soku ligde aldigi farkli galibiyetlerle atlatmaya calisan erkek basketbolcular ligde Banvit karsisinda aldiklari maglubiyet sonrasinda Efes Pilsen galibiyetiyle basladiklari seriyi Turkiye Kupasi'nda sirasiyla Turk Telekom, Efes Pilsen ve Mersin B.S.B'yi yenerek surdurdu. Alinan kupa galibiyetlerinin sonucunda Turkiye Kupasi'ni muzeye goturen basketbolcularimiz ayin son haftasinda da Galatasaray karsisinda ezeli rekabetteki 100. randevudan galibiyetle ayrildi. Ayrica bu galibiyet 2009-2010 sezonunda futbol-basketbol-voleybol branslarinda A takimlar seviyesinde oynanan toplam 9 karsilasmada, Fenerbahce'nin Galatasaray karsisinda aldigi 9. galibiyet oldu.

Juventus:0 - Fiat Iscileri:2

"Sezon başından beri her maça kazanmak için çıktık ama bu sefer daha farklı. Fabrika işçileri bizden, Juventus'u onlar için yenmemizi istediler. Bu bizi daha da hırslandırdı. Biz de halkın içindeyiz. O fabrikadan hayatlarını kazanan, ailelerini geçindiren insanlar da bizim dostumuz. Juventus karşısında onlar için galip geleceğiz..."

Fabrizio Miccoli

Kaynak: sendika.org